SIĞINMACI DALGASINDA GEVREK AÇILIM
Üç beş gece ‘El heykelli Ada’da gece yarısı ve sonrası sahil
boyu ve kale içi gözlemlendiğinde veya bir köşeye oturup imli simli sirkülasyon
izlendiğinde tek bir gerçekle yüzleşiliyor. Fotoğraf karelerine girmeye hevesli
sığınmacı ve yabancı istilası. Turizm budur,
böyledir gevşekliği ve yakıştırması günün gerçeğini izahtan çok uzak bir
yaklaşım. Aslında vaka deniz, kum, güneş edebiyatıyla açıklanamayacak denli
vahim. Konunun derinlemesine uzatılması ve genel doğrularda kesinlikle
uzlaşılması gerekiyor. Yerel kanunlara ve evrensel hukuk çerçevesinde insancıl hamlelerle
bu temel sorunun çözülmesi gerekiyor. Aksi halde yerli ve milliler, gevrek sığınmacı
ve gevşek istilacıların gölgesinde kalacak. Ve yeraltını ele geçiren bu vatansız
yığın, elde vatan bayrak bırakmayacak...
Ekonominin dip yapmasıyla büyük şehirler özellikle deniz
kıyısı kentler, turistik beldeler yasal dayanağı belirsiz, sosyolojik düzeneği
bilgisiz, sığınmacı saldırısına uğradı. Mahaller mülteci yatağına dönüştü. Ortalıkta
yaprak kımıldamazken garsoniyeri, daireyi, villayı, kapan bu savaş kaçkınları
Misak-ı Milli’yi ‘ben-biz’ çizdik havasında kentin hakimleri oldular. Hınca hınç
meydanlarda havalarından geçilmiyor. Tüm geçici sığınmacıların, kaçak veya
mültecilerin kayıtlı olanı, kaçak olanı her nasılsa bir şekilde gayri menkul
ediniyor. Bu yolla topu kayıtlı göründükleri şehirlerden kopup batıya ve güneye
akıyorlar. O yüzden deniz kentlerinde boylu boyunca bedeli ağırlaşan
çözümsüzlük eşik atlamış durumda seyrediyor...
Peki sonuç nereye gidiyor, çare ne probleme akıl ve bilim koyan
yok. Malum iktidar kıyı köşe mesken edinen bu geçici koruma statüsündeki
sığınmacılara gerisingeri yaptırım uygulamak yerine keyfe keder onların tercihine
bırakıyor. Tam muhaliflik muamma. Yani sığınmacıların sebep olduğu yıkım
görmezden gelinerek hala ademiyet ve hamiyet propagandası yapılıyor. Yağmaya
göz yuman umacı yazar çizer takımı kullanılıyor. Oysa bu hinlik kokan himaye girişimi
demografik yapıyı hepten tehdit edecek boyutta. Yarın çeşitli kalkışmalara
katılımcı olabilecek artan sığınmacı birikimi söz konusu. Yani sürekli insanlık
ölmedi demenin ve cilalanan din kardeşliği masalının faturası çok ağır. Şimdiye
dek boşluğa sallanan resmi rakamlar dudak uçuklatan büyüklükte. Biz ‘büyük ülkeyiz’
böbürlenmesiyle gayrı resmisi ise hak getire. Yani yerli ve millinin gasp edilen
temel hakları, resmen gevrek ve gevşek sığınmacılara aktarılıyor...
Memleketin göz bebeği denize kıyı kentlerde, karanlığa ıslık
çaldıracak denli dehşetengiz bu konuşlanma konukluk dışına taşacak
pervasızlıkta. Öyle ki her kıyı beldesinde her on kişiden biri kayıtlı veya
kaçak sığınmacı. Dünya savaşları tarihinde bile böylesi bir istila yok. Üstelik
bu ampirik birikim, yüzyılda zar zor elde edilmiş her birikimden, her şeyden,
en doğal haklarıymış havasında pay alma hevesinde. Sınırsız konukluğu terk edip
batıya kaçış peşinde. Kalmaya kanaat getirenler ise kendilerine aktarılan
kaynaklardan doyumsuzca faydalanmanın ötesinde yeni talepler açma
küstahlığında. Yani nüfusun yüzde onuna dayanan sığınmacı kesim, yan gelip yatarak
günlerini gün ediyor. Konuksever ülke insanı ise sanki çilesi hiç dolmayan
yabancı olmuş, sığınmacılar ise en küçük fırsatta ev sahiplerine efelenmeye
kalkışan milli ve yerli olmuş. Yerli ve milli pozunda devlete ve millete
dayılanma tavrı bile ‘ülkemde savaş var geldim' yalancısı ve kaçakların uhdesine
geçmiş. Durum böyle hatta daha beteri.
Yurtseverlik gereği bu realiteye dikkat çekenler, birilerince
hemen mülteci karşıtı olarak damgalanıyor. Yani mülteci edebiyatıyla bir memleketi
açıkça istila etmiş bu sığınmacı dalgasını makul görme havası pompalanıyor. Soruna
çözüm arayanlara bildik tayfadan yıldırma tarifesi. Bu anlağa angaje
kerkenezler, sırça köşklerinden çıkmadan, bilumum keyif metotları denerken,
daha sığınma dendiğinde sığ akılla bu kendi vatanına ihanetçileri yayvan ağızla
savunma yaygarasında. Bizzat sokağı yaşayanları hümanist olmamakla suçlama
peşinde. Bu suç atar bonus dincileri ve fanus solcularının, yersiz ve gereksiz sığınmacı
pratiğe bakışı, hiçbir teoriye bağlanamaz densizlikte. Yerli millet dip yapan
ekonomi politikalarıyla resmen sığınmacı pozisyona evrilmiş, geçim derdine
düşmüş, bunlar zevzeklik hevesinde. Vakaya
lafta hümanist pencereden bakıyorlar. Yarın sıkışan sığınmacı sığırtmaçlar
kapılarını çaldığında çok geç kalmış, çok çok geç kalınmış olunduğunu
anlayacaklar ama maalesef malzeme bu…
Bol kepçeden atan bonus dincilere kıytırık din kardeşi, sağ
akılla sıkan fanus solculara çıkarcı iman taifesi olan bu geçici sığınmacılar
her yerdeler. Sıfır vergi, sınırsız hizmet, kader kısmet gaspıyla geçici
olduklarını bildikleri halde iktidardan güç alarak kalıcı olma gayesindeler. Oysa tarife belli bu ensar-muhacir hislenmesiyle
memleket batıyor. Gelmiş geçmiş veya gelecekte benzeri olmayacak milyonlarca
sığınmacının emperyalizm ve yerli işbirlikçileri tarafından yerinden yurdundan
edildiği bilindiği halde herkes sağcıl fark yaratma derdinde. Özgürlükleri için
savaşmayıp sıvışan bu beş, altı, yedi milyonluk kavim-kabile artıkları kısa sürede
toplumu gerisingeri dönüştürecek yetkinliğe erişecek. Peki o zaman ne alacak? Cevap
yok, aile fotoğrafında yer alma ve masa kapma telaşıyla gevrek gevrek pişkinlik
var…
Bu acı reçetenin asıl kimlere yaradığı belli. Bu sığınmacı topacın
ekonomik çöküş nedenlerinden biri olduğu niçin önemsenmez. Şimdiye dek geçici
koruma modunda sığınmacılara otuz beş-kırk-kırkbeş-elli milyar dolar belki de
daha fazlasının harcandığı kayıtlara girmiş. Hal böyleyken yerli bonus
dincileri ve milli fanus solcuları yıllardır süren bu sığınmacı dalgasının
şimdilik nekroz, yakın zamanda nevroz sonuçlara gebe olduğunu niçin saklar
anlaşılır gibi değil. Ayrıca bunlara harcanan para azımsanacak bir rakam değil,
vadesi yakın ülke borcunun ‘beşte-onda’ biri…
Çok bilir bonus dincileri ve çok okur fanus solcuları kabul
etmese de bu sığınmacı istilası tam bir beka sorunu. En temel sorun. İçeriden
dışarıdan bu sığınmacı dalgası aleyhte körüklenirse sığınmacı cenneti bir anda cehenneme
döner. İç ve dış güvenlik çöker. Kapıya dayanır felaket. Aynı gemideyiz
hikayesi de biter. Yani kanun dışı demografik tazyik, dengeleri değiştirir,
istikrarı bozar. Ve Cumhuriyet çöker…
Bu çıplak uyarıcılığı etnik ayrımcılık gören, yabancı
düşmanlığı görenlerin, başta bonus dincileri ve fanus solcularının sanki başka
memleketleri var da uyaranların yok. Ulusa burası son durak. Ayrıca biz kimiz, onlar
kim? Bakın bakalım yakın tarihe. Keskin bıçak kemiğe dayanınca ‘olan olur,
olmayan kader’ safsatasına gevrek ve gevşek sığınmalar artık yeter...
Malum iktidarın, geçici korunma altındakilerin, mülteci
formatına asla sokulamayacak sığınmacı ve kaçakların, kısa vadede uzun yıllar
giderilemeyecek hasar bırakacak saldırganlığına yeni açılım ise akıl dışı;
‘isterlerse giderler, biz göndermeyiz, gönderemeyiz’. Peki neden?
Üç beş yıla ‘El heykelli Ada’ya çıplak gözle bakıldığında
yabancılar yerli, yerliler el olunca bizim gevrekler acaba neler geveleyecek?
Bu gevşekleri ve kararan geleceği yaşayıp göreceğiz…