Okyanusumun denizi şiir gibi şiirsi…
TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...
31 Ekim 2023 Salı
ŞAİRANE YATMAK, ŞİİRE UYANMAK…
YÜZ YILLIK GÜNEŞ
YÜZ YILLIK GÜNEŞ
27 Ekim 2023 Cuma
ANADOLU BEŞİĞİ...
ANADOLU BEŞİĞİ...
Bin yılların uygarlıklar beşiği Anadolu
nice klasik kapışmaların kanlı toprağı
kana susamışlar sarmış dört bir yanı.
Dört dörtlük sallanan beşik
özgün tarihsel kronoloji yatağı
dünyaya hakimiyetin anaç dayanağı
binlerce yıllık inançlar yumağı
yarım akıl dizayn oyunları bir bir bozmuş.
İhanete yanıt hiç geciktirmeden
yepyeni devletler kurma gerçeği her zaman.
Binlerce yıllık birikimin temel taşı
bağrında bağımsızlık Anadolu...
Tam bağımsızlığı dünyaya öğreten dahi
canla başla varedilen Cumhuriyetin banisi
Başöğretmen Başkomutan.
Perakendeci anlayış beslemesi kimlikler hain
Anadoluya özel ne formüle edilirse edilsin
kurucu mantığa ters her operasyon
yurtiçi ve yurtdışı destekli bariz bizans oyunları
yüksek hassasiyet duvarına çarpar tuzla buz...
Bin yılların kazanımı Anadolu
rengarenk kan kırmızı. Hıyanetçi gündelikçiler geçici heves
köklü segment kesinlikle bozulmaz.
Anadolu'ya çağdışı bloklanma
çapsız preslenme hiçbir kalıba sığmaz.
Efsaneler denizinde ivme
sipariş sondajlı tasarımlar en dibe.
Anında emperyal karşıtı öncüller filizlenir
bereketli topraklarda evrensel normlu varoluş. Milat öncesinden Ata tohumla
Binyıllarca Anadolu ayakta kalır...
Kalıtsal değerlerle pekişir Cumhuriyet
Anadolu yaratısı tek örnek öyle ki diğer coğrafyaları da kapsar.
Cebren ve hileyle piklemeler boşa
beşibiryerde faşizminin deviremediğini
uygarlık beşiği düşmanları hiç deviremez.
Derdo devir değişir devran döner
Binyılların medeniyet beşiği Anadolu
düşmez babam düşmez...
26 Ekim 2023 Perşembe
ZEHİR
ZEHİR
25 Ekim 2023 Çarşamba
ÇIPLAK YEŞİL GEMİ
ÇIPLAK YEŞİL GEMİ
Çıplak ağaç gövdeleriyle başbaşayım
içlerinden geçiyorum her limanda
içim dışım koyu yeşil alacalık.
Alacakaranlıkta buz gibi bir hava
birbirine sarılmış sarı yapraklar.
Çıplak yeşil bir gemi uzaklaşıyor limandan
acı düdüğün çınladığı kıyıda
kızıl evler bırakarak.
Kızıl evler gördüm içinde sen olan
çıplak ağaç gövdesi bedenli
yanardağlar...
Yandım deniz fenerinin klavuzluğunda
lavları kurutmuş lahit labirentinde.
Kızıl alevler gördüm içinde ben olan
çıplak ağaç gövdesi bedenli düşler.
Yarınlar yanardağın lavlarında kurumuş
yaban otları bürümüş yeşil gözlü ovayı.
Deniz yutmuş çıplak yeşil gemiyi
gönlümün çeperinde sen yıllar yılı...
Kurgu değil kuşkulu bir siren
çıplak yeşile değdi başım resmen.
İçinde kızıl güller olan kızıl evlerde
yemin ederim kızıl saçlar gördüm.
Kökü denizde kızıl saçlar ördüm
çıplak ağaç gölgesinde yeşil gözler öptüm.
Çıplak gövdeler sakladı günleri
güncelere sarktı göğün kızıllığı...
Kırlara kızılca kıyamet koptuğunda
hatırladın beni buz gibi havada.
Birbirine sığınmış sarı yapraklar mevsimi
kızıl göllerde kızıl denizlerde yıkandım.
İçinde sen olan nefti yeşil alacalıkta
çıplak kızıl ağaç gövdeleriyle ısmarlaştım...
Derdo el heykelli adaya uğrayacak diye
çıplak yeşil gemiye kaçak bindim.
Ardımda içinde sen olan kızıl evler bırakarak
içimde püskürmeye hazır yanardağlar
içim dışım bir bilinmeze uzaklaştım...
24 Ekim 2023 Salı
İÇİME ÇEKTİĞİM GULYABANİ
İÇİME ÇEKTİĞİM GULYABANİ
Uzun kışlar sürgünüyüm sünepe savaşlarda
yaban gülleri cennetinde sürüngen gulyabani.
Kar kıyamet karakış başlangıcında
bir sonbaharı bir seni çektim içime.
Duman duman yüreğime dolan ilkbaharsın.
kırmızı uçlu filtreler işlevsiz sen
işveli.
Nikotin tadında kurumlu çalımlı kanıma işledin
sarı sıcak akşamları kızıllaştıran savaşlarda...
Dışa vurduğum gri dumanlar halkasında
vesikalık resmin
yasal uyarılara karşı koyansın en
harbisinden.
Harbin devamında bir varsın bir yoksun
ne şamın şekeri ne arabın yüzü
göğün duvarında renkli tablolar hep senle
dolu.
Issız yeşilliğin ortasındaki zifiri şatoda
kehribar balı gözlerin naz nazad püskülü.
Nazende dalgaları hırçın hırçın avuçlayansın
kırçıl köprüleri aşarak arşa tırmanan
hayal gücümün gulyabanisini ürküten gülbaharsın…
Geç saatlere dek seni yazdım yine ciğerime
ziftin pekine yandım kavdım kavruldum.
Sen eskimiş efsaneyi bir batında
doğuransın
doğurgan kopyalarını yok ettim karalandım.
Dahası ismini ismimi cismini karaladım
en güzel yanın suya düşen yankındı onu sakladım.
Kerbela kurbanı bir yangın var içimde hala
sahiden içime çektiğimde hiçliğimi
söndürensin.
Unuttum kaç derin ısırık oldu kızaran
tenimde
tipi boran karlı akşamları hissetmiyorum
artık.
Uykumda uyaran buğulu ses sessiz sedasız saf
sensiz uyanıyorum kan uykulardan ter
içinde.
Sen rüyalardan güzelsin rüyalarda
içime çektiğim gulyabani savaş sürgünü…
Bir yabanıl salgında vurdum gittim aklımı
içime çektiğim gulyabaniyi mıhladım alnından.
Uzun uzun üfledim ufka beklenen sonumu
ben uzun kışlar solgunuyum soğuk savaşlarda.
Sen ilkbaharsın kaç basamak yükseldim sensizliğe
acı hissi hissem bir bilsen kaç senelik yorgunum
sonbahara.
Nerden bilirdim duman duman yalnızlığa
savrulacağımı
iliklerime işleyen ilkbahardan sonraki
çetin ayazda.
Her yaz sonu aynı yolculuk aynı hava sirkülasyonu
hovarda gökkuşağı renklerinden renkli bir
çaresizlik içimde.
Kuşatılmışım tek parça yek kalem
Derdo yaban gülleri içinde gulyabaniyleyim
sanki çektikçe çekiyorum içime denizleri.
Kırklar gözesinde can suyu kalmamış gibi
kazara fotoğraflanmış günler hükümlüsüyüm
canan uzun yaslar sürgünüyüm kirli savaşlarda…
22 Ekim 2023 Pazar
SAVAŞ KORSANI YALANLARI…
SAVAŞ KORSANI YALANLARI…
Zeytin karası çamura bulanmış martılar
hava boşluğuna atılırken füzeler.
Kaç kaçamak kapışmalarda
susamlı simit parçacıklarına süzülürler.
Savaş korsanları yalancılar doğruya aç
dört dönerler yutarken lokmaları...
Lokasyon son istasyon
kan kırmızı çöle doğmuş çocukların
dalga dalga sırtlarını okşuyor Deniz.
Martıların her kanat çırpışı
acı hayat onlara
anlamasını bilene bakiye ölümüne hayat
anlamayana garip dünya keşişlemesi berbat...
Savaş yalancı korsan
sallanan sıradan yalanlar tam doksan.
Yasak şehir hatları vapurunun dümeninde
elden yelden eleştiriden ürken kaptan.
Savaş korsanlarından envai çeşit yalanlar
savaştan utanmayanların ağzında eşek baklası
topu altın boğaz ayazında savaşkan toptancı.
Basitçe bertilme ve kertilme girdabında
gir çık madensel tınılı savaş.
Savaş korsanları yek yanlı
ateşli
maddesel süreç silme yalancı.
Muazzam sıkıntılar bir sıkımlık can
cancazım zor oyunu bozar her zaman.
Savaş türdeş tümü korsanlıktan türemişlik
gerçekler olgun korsan yalanlarına kurban…
Amaç savaş korsanlarının ihyası
husumet kökünden türeyen savaş
çocuk gövdesine sığdırılan dünyalık nimet.
İnanmayanlar açsın baksın bir zahmet
savaş haklı olmayanı dilenmek.
Savaş korsanlığı haktan yana olmayan direk
yalandan hakka inanmayanları dinlemek.
Taş toprak olunacağı biline biline taşlaşmak
afili çapta çakılıp afra tafra satmak.
Dinlenmeden dinlemek ilimlenmeden ilenmek
savaş korsanlarının yalanlarında boğulmak.
Düpedüz sıkılmadan uhreviyata sarkmak
karbeyazı çamura bulanmışlık
bir martıdan alınacak hayat dersi...
Derse dersinler alemin bekasına hizmet
alâmeti farikası fukaralık.
Fabrika ayarlarıyla resmen oynamak
savaş korsanlarının alameti kıyameti.
İsmi nişanı bir yana koyup savaşmak
benzerlerine benzememek pahasına yanmak.
Mevcut kudreti ezberden benzetmek
mukaddes tecellileri ecelle kıyaslamak.
Durup duru çemberden sıyrılacağını sanmak
muntazamlığın hikmetine kör bıçağı dayamak.
Korsan yalanlarına kan kesilmek
yara kangrene çevirdiğinde
yalan bulvarındaki sise keskinleşmek
savaş korsanları yalanlarında boğulsun...
20 Ekim 2023 Cuma
GEREKMEZ DEME GARİ GEREKİR
GEREKMEZ DEME GARİ GEREKİR
Gerekçesiz gereklisin bana
adı lazım değil can arkadaşım
ekmek su kadar
hayat kadar dünya kadar işte o kadar.
Bir ömür senle barış içinde
savaş bambaşka şey sırf şeytan işi
orda burda hile hurda hiçbirşey.
İki yangından kurtulmuş soluk feryadım
seni ararken kıta bölge
semt semt
ayağıma dolanır yarım akıllı bu şehir.
Gerekçesiz gereklisin bana yoldaşım
kara harekatında tek cephede yanarım
meğer barışa doğmak ne zormuş...
Kararlaştırılan saatte akla zarar davette
sırra kadem basar kadim davalar.
Devletçe savaşı beklemeyi öğrenmek kolay
evet üçüncüsü kapıda hiç gereksiz
bebelerin çocukların katline dayanmak ne zor.
Beceriksiz dağınık dünyama misafir ol candaşım
barış arkadaş bana gereklisin gerekçesiz...
Hiç ağıt söylerken gördün mü beni
dinle bak bir yanda anlam veremediğim yitikler
dört bir yanda altın kakmalı hançer.
Gereklisin bana arkadaşım gerekçeli
gündüzüm gecelere dolsun
gecelerce geceler yıldızsız doğsun.
Yeter bana karanlığın içinde sen olanı
içinden sen geçen yer
zaten yerlerdeyim sensiz.
Benzersiz savaşta sadece senin için
için dışın barış bana. Bakışların ayışığından pembe düşler
gelecekse haki ceketli vira ölümler
gelsin ödülü sana çıkan yokoluştayım.
Gereklisin bana yarim yarenim
yokuş yollar gelin çiçeği çelenkler kan...
Kanımca kararınca talihe yalvarıyorum
barış tarifim altın yaldızlı zarfta.
Bitsin değer değmez kirli savaşlar
kampanya dursun barış zilleri çalarak.
Parlak pullu bedene o silik name yazılsın
neme lazım demeden gereken.
Miras bensem en yalın en çekilmez
gerekçesiz gereklisin bana dostum akideşim.
Çocuklar sevgisiz sevensiz kalmasın
özünde özü boşa çıkan olmasın.
Gülüm gereksiz deme gari gerekir
gücüne gidecek ama gitmesin
gönül rahatlığıyla geceler yıldızsız doğsun...
Filler tepinirken gereksiz gerekçesiz
Derdo doğana doğmayana barış denizi
Deniz okyanus olsun.
Gerekçesiz gereklisin bana bugün
adın lazım değil cansuyum candostum...
18 Ekim 2023 Çarşamba
STOCKHOLM SENDROMU DÜRTÜLÜ SAVAŞ
STOCKHOLM SENDROMU DÜRTÜLÜ SAVAŞ
Bu yazı dünya gündemine delikler açan ve gittikçe
pervasızlaşan savaşa dair son yazılarımdan biri olsun dileğindeyim. Elbette
biliyorum her türden savaş tatminkârsızlığın hoyratlaşmasıyla faşizanca
ilerler. Savaşçıl hayallerin tamamı emperyalizme hizmetçiliğin izdüşümüdür. An
ve an gecikilen ve bir türlü hayata ulanamayan barış ise her türden, türdeş
savaşların tatminkârlık ölçüsüdür. Ancak Stockholm
Sendromu dürtülü savaşlar,
tıpkı bir süredir Ortadoğu’da yaşanan gibileri en tatminkarsızıdır. Bu
tatminsizlik bizzat çoluk çocuğumuzun geleceğini kirletmedikçe, bile isteye misakı
milliye sarkmadıkça, bila sebep bireyi olduğum millete yönelmedikçe savaşa dair
yazılarımda birilerinin karşılıklı hak ettikleri yazgı deyip geçeceğim. Yani
derinlemesine değerlendirmelere girişmeyeceğim. Aksi halde zaten yazı mazı
nafile çizmeleri giyme vaktidir. Vakit dara düşünce darağacı nafile, yedi düvel
deccala karşı aşkla içeriz savaş şerbetini…
Her gün hiç günahsız çocuklar savaş tezgahında göz göre göre
katledilirken asla banane demeyeceğim. Yalandan haydin gazaya haydin şahadata
naralarına da aldırmayacağım. Hafiften topuna dokunduracağım çünkü Stockholm
Sendromu bunalımındaki mitler, saygın ve geleneksel formda hayal gücünü
depreştiren, baş döndürücü bir dünyada tanrılar ve tanrıçalar üzerinden savaşırlar.
Lafta evreni, evrenin oluşumunu ve insani varoluşu sorgulayan alegorik formdadır
üstlenilen savaş. Aslı savaştan ziyade zatları, kavramsal cihad ahengiyle çeşitlendirilen
imgelemdir. Ve genellikle simgeleştirilen imrendirici bir çerçevede ilkel
imajlı sembol savaşlarla ebedi düşmanla hesaplaşılır. Yani topunda görüntüde ve
kani derecede mitler ile hitler savaştırılır. Oysa tam tersidir arzulanan...
Yeryüzü bu benzerlikte bin yıllardır altyapısı hazır, komple
asrın felaketine yol açabilecek savaşlar gördü. Yine böylesi bir savaşa doğru sürükleniyor.
Savaş komplocuları ve savaş kompradorlarına getirisi belli, savaşkanlara götürüsü
felaket ve her milleti eşit oranda olmasa da illa ki farklı ölçeklerde
etkileyecek boyutta bir savaş cereyan ediyor. Zaten etki tepki sarmalında
yıllar yılı işletilen süreç hep aynı, sadece coğrafyalar ve savaşkan milletler
farklı. Yani bu paralelde güney cephesinde değişen hiçbir şey yok...
Tek değişkenlik Stockholm Sendromu açmazındaki hitler ile haliyle
hala geniş zaman kipinde kalanların, imalı veya imasız faşizan ayrıntılara
dayandırılan bu savaşta kendilerine yer bulması. Topunun salt kanlı savaş
empozeli kıskaçta nirengi noktası olması. Mitaya ulaşma yolunda her meta ve materyalin
oburca kullanılması. Bu ağır kusurlu kurgunun özü varlığın başladığı ve son
bulduğu yerin de sonuna gitme takıntısıdır. Mitleri hitlere bağlayan ‘promisya
saflığı’yla girişilen bu körü körüne savaş, diğer taraftan körü körüne mitaya
inanmışlığın insanlık dışı uzantısıdır. Ve ne yazık ki bu sapkın tapıncaklık zamanla
mabet ve hastane saldırılarıyla bezenmiş kanlı vahşetleri de çağrıştırır. Hatta
çağın zıddına konumlanan israelite ve ikraelite yaptıklarından utanmaz ve çekinmez
kisveye bürünür...
Her hamlesiyle çağı zorlayan bu mitler ve hitler savaşında, çağdışı aldırmazlık ve çıplak uyarıları görmezlik dünyayı acı sona endeksler. Bu tip savaşlar tüm temel değerleri yok eder, hayatı bıçak gibi keser. Bin yılların birikimi usül ve kutsi yolların yeryüzü ahengi, savaş dayatısıyla savaşa özgü uygunsuz tasarımlarla bozulur. Salt rezervden harcanan insanlık biter. Çocuklar ölür. Stockholm Sendromu düzlemindeki harcanışlar mekanik monologlara hapsolur. Ortadoğu’da ilk ve son istasyondaki dialogsuz savaşvari sıkışmayla birlikte dinler arası savaşın silindirik çapı genişler. Mitler ve hitler üzerinden dinsel dozdaki savaşçıl atmosfer yeryüzünü kuşatır. Hayati hatalar zincirinin son halkası savaşlarda olduğu gibi insanlığı şok edecek derecede enlemi boylamı belirsiz bu savaşta da en masumlar yani çocuklar en başta incinir...
Stockholm Sendromu saplantılı mitler ve hitler savaşında,
mitler dip akılla hitler pik akılla amaçtan şaşmışlıklarını hep saklarlar. Bazen bozulan işler bir anda daimî savaşa
bağlanır. Buzdolabından çıkarılan sıcak savaş, bıçak ucu mitsel değinmeler, yalan
dolan hitsel yakıştırmalarla kısa sürede alevlendirilir. Sonrası mitler ve
hitler versiyonu savaş rüzgârı. Rüzgâra kapılanlar yüzünden Stockholm Sendromu
dürtülü savaşta yaşanan ve yaşatılan tatminkârlık oranı aşkın derecede
dengesizleşir. Öyle ki barışçıl tüm teşebbüsler, gizli artniyetleri açığa düşürür.
Doğru ipuçlarının doğrulanması çok zaman alır. Özen, düzen ve güven kaybı yaşanır.
Sıcak savaştan vakumlanan vakalar asla masum olmayan mitleri ve hitleri
manyetik kalıplarda saklar. Yani din bağlamlı mitolojiye baskın taraftarlık,
barış duyarlılığına yön kaybettirir. Rota kendiliğinden değişir. Tatminkâr ölçüde
fedakârlık yüzünden, mitler hitler versiyonu hesaplaşma bizzat sıcak savaşı
önceler…
Önceden beri bu coğrafyayı kuşatan zehirli atmosfer, milli
ve yerli havanında dövülen kindar savaşlarla temizlenemez. Her cepheden mistik
oligarklar sürekli mitleri ve hitleri kullanır. Kutsanmış mitolojiyi yeryüzüne
dayatan mitler ve hitler, alegorik sorgulanmayı hiçe sayarak, yakalanılan
Stockholm Sendromu’nu savaşa gerekçe göstererek tatminsiz düzey özlemini
genelleştirirler. Savaş karşıtlığı genellikle kirli savaşa dönük ayarsızlık ve
yalan yanlış kodlamalar yüzünden taban bulmakta zorlanır. İlla ki imkânsız
sanılan imler savaşı haklı gösterecek densizlikle bir bir sıraya konur. Böylece
tadımlık barışçıl kurulum ve barışın getirdiği avantajlar akıllardan silinir.
Akılları akla kara arası savruk salınım zedeler. Akabinde dikkat sahafı
tavrıyla, rikkat zaafı takibiyle merhamet harcanır. Savaş heveslisi vicdansız tatminsiz
cüret baş köşeye oturtulur. Distopik masal havasında cereyan eden savaşlar,
birbirine uzak veya yakın iki istasyon arasındaki coğrafik harcanmayı günceller.
Ağır bedelli savaş için silik ve etkisiz elastik tipler seçilir. Bunlar izansız
tutku çerçevesinde tutarsız sinyallerle, mizansız gayrimeşru tuşlamalar ve insafsız
abartılı taşlamalarla savaş ilahlarına, mitlere ve hitlere dönüştürülür.
Stockholm sendromu dürtülü ve örtülü savaşlarda, barışı
öteleyen ve evrensel önermeleri hiçleyen savaşkan mitler ve hitler düşün ötesi
ağır tahribatı görmezden gelirler. Bir gün muhakkak savaş suçlusu tahkikatı
olduğunu bile bile resmen kalıcı zihin felci yaşanır. Sağlıksız kanaatler,
faşizan amaçlı umular tekrar tekrar ayarsızlaştırılır. İnsani ölçü kayar, soyut
ve somut anlayış birbirine dönüşür ve tatminkâr ölçüt hakkıyla tanımlanamaz. Çocuklar
ölür ölür…
Ve yine safi çocukların öleceği yürek kanatan savaşların bir
yenisi daha biri bitmeden, bambaşka ‘promisya sofistikasyonu’nda mitler ve
hitler temelinde şimdiden planlanır. Gözün çıksın paragöz dünya, göz
deliklerine küçük dünyalar dolsun…
17 Ekim 2023 Salı
SENİ DİNLEMEK İSTİYORUM İSTANBUL…
SENİ DİNLEMEK İSTİYORUM İSTANBUL…
Vardı ya şimdi senle olmak yalıyar
senin de gönlün vardı ya sanki yalım yalım.
Artık ne fayda bir etmez iki yarım demeden
girsen koluma yasemen kokunu sakınmadan
birlikte soldan soldan Beyoğlu’na sallansak.
Yıl dönüyorken bir geceliğine yazlık evine
sensiz
kaç senedir yanar bu yüreğim bilsen kaç bahar
sessiz.
Kırmızıları kokladım mürvetim mozaik
desenlidir diye
İstiklal’e sürdüm yalnızlığımı yıllarca isteksiz
isteksiz.
Yıl dönümleri ışıyordu süslü çam
ağaçlarında vardiyesiz
ardına bakarak bir gittin pir dönmedin hiç
nedensiz.
Vardır ya el heykelliyi de tutuşturan teselli
tutkusu
senin gönlündekini bilmem ama benimkinde
İstanbul.
Var ya şimdi seni dinlemek istiyorum İstanbul
diyemem yok ya seni dinlemek istemiyorum
İstanbul…
Karakışın kalın kırçıllı paltolara eteğinden
asıldığı yıl
Önder bir kız çocuğunun elini tutmuş tam
karşımda
milyonluk piyangoya amorti şirin mi şirin
karşılaşma.
Eskilerden çıkardım eskiyen anılarımı girdim
koluna
hangi koku çiçeğiydi Beyoğlu’na savrulan bilemedim.
Dönemiyordum o gece evime koca şehir ayarsız
kokladım lale şehriydi nefesin tenin istiklal.
Kırmızıyı verdim geceye İstiklal bedavaya
yedi tepede serenat hisarlarda aşk manzumu
vurdum sevdamı kadeh kadeh taş kaldırımlara.
Benim de gönlüm vardı ya sana sana doğru
doğrusu şehirsavar tüm sevdalıkları başından
savdı.
Savrulunca anladım bu şehir resmen arabesk
severmiş
ben ise salt seni dinlemek istiyorum
doyasıya İstanbul
şimdi sana doydum desem yalan doymadım
desem çok geç…
Geç de olsa beynimi açtım sessizce akan gürültüye
Gül gibi gör beni ve gürül gürül gel hiçbir
gerekçesiz.
Var ya sırf semirgen duygulara inat nakarattan
başla
öylece en doğal halinle tarçın tadında bu
şehri kucakla.
Arabesk sever aynalı çarşıda aynasız
silüetleri sil
ben yüzüme nefeslenen ağıtları ayrıntıda seçerim.
Beynimi örttüm sessizce geceye yıldızları
içerim
varı var yokluğun zarar seninle kendimden
geçerim.
Bu gece bu şehir fazla arabesk gül destem
iki gözüm boyalı merdivenlerde arar seni
Boğaziçi’nde limon ağaçları altında ilk bestemsin.
Var ya şimdi tunç benzeri bedenler burçlara
taşınmış
taş yerinde ağırdır gönlümün sultanı
yıllar seni de bir güzel aşındırmış.
Senin de gönlün kaldı ya sanki bir
zamanlar İstanbul’da
Beyoğlu ne fayda varsa yoksa İstiklal
aşkı.
Var ya gönül telinde ayça pakça hilal
şimdi sakın yok ya deme çok geç deme sakın
Derdo el heykelli adada sana senden yakın.
Yaslı yalıyar gönlüm yalım yalım
seni senden dinlemek istiyorum İstanbul…
BRONZ HEYKELLER
BRONZ HEYKELLER
15 Ekim 2023 Pazar
SAVAŞKAN ÇIĞIRTKANLIK
SAVAŞKAN ÇIĞIRTKANLIK
Her yıl cana canana, cümle aleme düşman bir başka savaş çığırılır. Savaş çıkartmaya görevlendirilmiş savaş çığırtkanları ölümcül ihtirasla yeryüzüne acımasızlık tohumu ekerler. Ekeneklerde çöllerde ölümler filizlendirirler. Resmen yok eden tutkuyla, yokoluş senaryosuna hizmete, büyük sermayeye uşaklığa işarettir çığlık çığlığa yükselen savaşkan çığırtkanlık...
Sıcak savaş ortamında ayakta kalmak, hayatta kalmak çok zor. Yaşamak mala mahremiyete uzanan elleri kırmakla mümkün. Aksi halde savaşın yürek yakan acısı dünyaya yeter. Arafta kalmak kurgusundan ve arastadan çıkmak için tek şans eksik fotoğrafları bir bir tamamlamaktır. Start verilen kara filmi barış adına renklendirmektir. Barış paktı renklenir mi neden olmasın, renklenir elbet...
Savaş hortlayınca olmadık meseleler olur, cana işleyen senaryolar yazılır, canana ait güncellemeler hızlanır, tarihi doku zedelenir, çoluk çocuk ortada kalır, mahreme dalmak dahil bütün bayağılıklar suç olmaktan çıkar. Malum hayınlıklar makul sayılır. Ağır savaş suçlarının çoğalmasıyla, vicdanların budanmasıyla mevcut meselenin sonlandığı sanılır. Ama son bulur mu bilinmez, olmaz sanki...
Olmaz çünkü savaşkan çığırtkanlığın tesbihe dizdiği suni meselelere akla gelmedik diğerleri eklenir. İma imame sürekli yer değiştirir. Aslında yeryüzünde her savaşta öyle zulümler yaşanmıştır ki tüm savaşlar yüreklerdeki taş duvar ölümleri diriltir. Akıllar serin yorgunluğu ve derin yoksulluğa uçar. Bir ihtimal her savaş zalim buyrukların üstesinden gelmeyi kışkırtır. Sonrasında savaşa neden ve gerekçe bulunamaz. Bulunanlar ya ihanet ya iyiniyettir. Ya da sorulara hangi cevabın layık görüldüğüne bağlıdır. Savaşa kimlerin nasıl baktığına bağlıdır. Kıytırık bağlaçların pek alakası yoktur savaşkanlıkla. Asıl mesele savaş çığırtkanlarını unutmamak ve hafıza kaybı yaşamamaktır...
Savaş çığırtkanları ve savaş fırıldaklarının çemberi tamamlayan geri dönüşleri anımsandıkça, kasvetli karanlığın zifirinde zevklenenler iyice netleşir. Son tarifte mahlukların zorbalığından doğan ağır suçlar, taşınamaz yükler anımsanır. Zaten her savaş kanlıpara, uğursuzluk ve yıkım demektir. Savaş bulutları çöktükçe, savaş dürtüsü pik yapar ve merhamet hamasi kutuplaşmaların gölgesinde insanlıktan uzaklaşır. Zulme ortaklık tanrılara diz kırmayla geçiştirilemez boyuta evrilir...
Savaşın uluslararası boyutta göz boyayan gölgesi büyüdükçe, savaşkan çığırtkanlar abartılı tabiilik için devreye sokulur. Savaş karşıtlığı tabansız tabirlerle yok edilemez belki ama birdenbire suya yazar, ateşe tapar geçici bir dönem yaşanır. Veya uzun dönem savaşılır. Sonra su dayanır, hırçın dalgalar gerilir, kan çekilir. Bir nevi yaratıcılık yitimidir barışı özleten, bir kalemde özdeşleşilen savaş...
Savaşkan çığırtkanlığa inat barışçıl kelimeler şanlı şatafat sunsa da canlı hedefleri döver toplar. Cümleler barışseverliğini tümden kaybeder. Savaşkan çığırtkanlık tüme varır ve tek kelimeyle olağandışı dönemler biçimlenir. Yeryüzünü asla bağışlanamaz akbabalar sarar. Savaşkan bağımlılık bariz düşmanlık şarkısını kullanır. Ve evrensel yalancılıkla büyür savaş. Ölümcül yanılsamalar vurur yeri göğü. Entegre özgürlükler bir çırpıda tüketilir tüketilir ve ölümüne törenlerde bütünleşilir...
Savaş çığırtkanlığı savaşkan çığırtkanlık derken en saf yakınlıklar bile dip yapar. Töre tören yere devrilir. Dilin inanılmaz gücü, geçmişi irdeleme gereği güzergah değiştirir. Yazının en becerilmiş olanı olmayanı barışa selam durur. Durduraksız seçkilerde itiş kakış yer bulan savaş çığırtkanları çoğaldıkça, vahşete tanıklıklar da çoğalır...
Sonuçta savaşkanlar, savaş çığırtkanları kazandı zannedilir ama uzun vadede kaybeder. Her yıl cana can barış havarileri en az bir savaşı kazanır...
14 Ekim 2023 Cumartesi
KURGU GEZGİNLER CEHENNEMİ
KURGU GEZGİNLER CEHENNEMİ
Genleşen anılarda uyur kurgu devletçikler
ersiz dilsiz yersiz yörelerde
öylesine pervasız.
Hiç gereksiz kutsi buluşmadır hepsi
coğrafyaya kitlenen kara kutu kutupsuzluğu.
Uzaktan programlı kurgu gezginler
her sıkışmada akar bildik maceralara
tarihsel gerçeklik din platformlarına.
Dehşet anlarında uyandırılır kurgu devletçikler
vahşet yayılır güdük coğrafyaya
dinci ve etnik flörtleşmeyle tarih yazılır
sınırlar yeniden çizilir.
Tarih yapmak kurgu gezginlere kaldığından
sık aralıklarla cehenneme döner ortalık…
Ortada dünya var yanda kuyu
arzın ortası kurgu gezginler cenneti
Ortadoğu'nun genzinde cehennem.
Arsızca gezinilen şehir kokuları
garezden kinden doğan paragöz korkular
yakar yıkar bereketli toprakları.
Kurgu gezginler cehennemine döner
nimet ganimet kadim coğrafya...
İşler duyarsız kapitalist mekanizma
müzmin soykırım kaldırımında
emperyaller hissettirmeden yakaya yapışır
paçadan düşer sınır ötesi sınırsızlık.
Yalnızlaşma yıllar yılı başa kakılan hazımsızlık
hasımlık hısımlık sergisinde
süflü sermayeli gezgin maskeli hayınlık.
Demir maskeli uyurgezerlik mevsiminde facia
halaluya sandalın dibi delik hele ki kürekler kırık
şekil yol kalmaz su alır hayat
ve hayal gemicikler batar...
Uzak öte bir mahmur yolculuk
yerden göğe mahcupluk.
Tümünün makul karşılanması için sıradışı film
sıralı faşist darbeler yarı destekli
yarı yolda bırakılan darbecikler zulüm.
Zalimin elinde dilinde kısa program
sınır ötesi sızmalar ve sıçramalar
kapitalizme kuyruklaşmalar ve eften püften suni savaşlar…
Bölge halkları körü körüne yokoluş arefesinde
sünepeler suni savaş
ve sözde demokrasi nöbetinde.
Savaşkan çığırtkanlık çığ gibi
açılmış kışlaların kapıları
uzak menzil füzelerle kapatılmış akıllar
ortadoğuda savaş tanrılarına tedirgin destek.
Kurulan zemberek aynı türden seyirlik
topyekûn savaşçıl macera
bir garip mecrada medcezir.
Kuşkular ve keşkeler
savaş potasında
kurgusal kurumlanma hayal perdesinde
yaşanan dram doğal fizyon
yallah tazyik savaşkan reaksiyon
okkalı spekülasyonlara yapay zemin
sikkeli savaş çığırtkanlığı yekten...
Olur olmaz alışkanlıklarla
Ortadoğu bataklığına bodoslama kafes turları
Kurgu gezginler cehenneminde
ayıpların ve kayıpların serüveni.
Savaşın kanlı kitabında kirli atmosfer
ahlaksız kazanç kurgusu
haksız makam senfonisi
yabansı bol sıfırlı rakam ironisi.
Bu eşgüdümlü kurulumu elbette görür
göğün ulu gözcüsü
eşyanın tabiatına aykırı notu düşer...
Kan kuru toprağa düşen canlar
akla ihanet kapısını aralar.
Kurgu gezginler sınır boyu dizilişin kodları
Kodumun Ortadoğu cehenneminden kaçış
kader kısmet işi.
Sanki tarih tekrarlanacak yine
aynı zihniyetin değişik versiyonlarında.
Dibe vurmuş eğreti dayanışma coşkusu
üleşme ve bölüşme hevesi gırla.
Bataklığa göğün gözüne savrulacak ihanet
ve çöl ateşi kasıp kavuracak
bir kıta yedi bölge yediden yetmişe herkesi...
Naylon dinler ve ağlama duvarı aklayamayacak
bu baştan kusurlu çağ ötesi kurgulanışı.
Yozlaştırılmış inanç manzarasında
maraza yayıldıkça yarım kalacak tarih.
Nice defter dürülecek sayfalar dizilecek
ve kırılacak cehennem çemberi.
Savaşın yalımı yalayacak beyinleri
diğer uçtan aklı kurutacak barut kokusu
dile damağa yapışacak
bu nereye doğru evrilmedir korkusu...
Aslı asılsız genleşmeyle eriyen tarih
her kesiti savaşkan örneklemeler yığını.
Emperyalizm kudurttuyor kurulu köhne düzeni
sırf hizmet için varolan kurgu devletçikleri.
İşin aslı astarı besbelli
zengin bölgeleri çöle çevirme oyunu.
Bu kuralsız kaidesiz savaş oyununda
kurgu devletçikler
kurgulanmış gezginler
habire şokluyorlar cehennemi ve cenneti
12 Ekim 2023 Perşembe
SUNİ SAVAŞ TEZGAHI...
EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…
EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM… Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...
-
YANGIN CEPHESİ GENİŞLEDİ... Binbir nedenle mutasyona uğratılarak genişletilen yangın cephesi, insanlık adına, millet memleket adına kaçınılm...
-
TOPRAK VE GÜNEŞ Toprağa güneş aktığında bülbülün ötüşü rana dinlemesi bir tuhaf haya. Hayat cilalı taşları çatlatan gül ağacı ömür boyu çek...
-
İLK KURŞUN GAZETECİLİĞİ... Onlar, bunlar, şunlar gelmeden önce revaçta meslekti gazetecilik. Değerliydi... Bugün değeri sıfır, kim ne pala...