TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

31 Ekim 2023 Salı

ŞAİRANE YATMAK, ŞİİRE UYANMAK…

ŞAİRANE YATMAK, ŞİİRE UYANMAK…
Şiir özgürleşmenin tel tel tercümeli yorumu
Anlamı anlaması oldukça derin
zor bir hal devrimci eylem gibi.
Öyle bir eylem ki dar zindanlarla buluşturur aklı
aklım şiirle flörtleşen eşsiz dağ manzaralarına eşlikçi.
Eşik içi yer sofrasına kurulmuş kırk yıllık sevgililer
her biri eşit seviyor iştahla seviliyorlar.
Şiirsi gölgeler deminde yarım kalmış aşklar
yoksul şair şiirsi evlenmelere alı al doğuyor her gece.
Şiire yatmak şair uyanmak bu olsa gerek
yasak güneş ak tepelerin ardından titretiyor zihinleri.
Şairane yatmak şiire uyanmak bu olsa gerek
Sil baştan başlıyor dizeler;
Denizi göresim geldi, okyanusları da…
Narin dal kırılmasıdır en özelinden şiir
dayanılmaz yürek yangısıdır demlenen şiirsi.
Yalnızlığın sırlı yansımasıdır yarınlara
bir kez bir kara yel vurdu mu yüreğe
şiirsi yaşanılır şairce yaşlanılır mutlaka.
Özünde varsa gidilesi bir dağ köyü gidilir
kalın bilekli nasır elli demirci örsünde öğrenilir
öksüz çekiçlerle söz gümüş sükut altını tavında dövmedir şiir.
Orağı kırılmış çiftçinin kuru toprağa kilitlenmesi gibi
kent kalabalığına dolanların kara toprağa şartlanması gibi
Kırklara eren kar delen çiçek açan bozkırların aklanması gibi.
İm mim mimlenmişliğin zirvesinde zırvalamak yakışmaz
zil zindan inlemeden Allah'a şikayet edilen düzen yıkılmaz.
Harç bitti yapı paydos saatlerine enteresan şiirimsiler asılır
darağaçlarında sallanır yoksul şairler şiirsileri laldır…
Şiirselik şiir dağından dökülen dar boğazdan geçen baldır
patikalara ışık saçan anılara yuvarlanmaktır.
Erinde geçinde bulaşır tene tine tane tane
tek yol bilinir tanımı şiirsi ölüp şair dirilmek gibi.
Yamuk düzenin tuzağına düşmeden tutkuyla sıralamak
teneşire dek kara duvarlara ak tebeşirle dizeler dizmek gibi.
Denizi göresim geldi okyanusları da
okyanusumun denizini de
özlemle özgürlüğü de…
Dayanılmaz yürek yanması aklın zarını üşütür
bu yol bir yol var ki girince dönülmeyendir
dikine düzüne gidilen göz alabildiğine seyredilendir
tek dizesi kalın kalın ciltlere değer şiir gibi.
Kırık dökük sineye saplanan kırk kanatlı oklar gibi
hesabı kitabı oya oya işlenmiş akıl feneri gibi
loş ışıklı gecelerde hücrelerin üstüne yapışan korku gibi
değirmenin suyu çekildiğinde kum beyazı yüzlerdeki hediye gibi. Şiir ne çok yakışır buğdayına başağına
şeker bombası patlar çifte pınarın gözünde
deniz köpürür yürek değdiğinde kara dalgalara.
Düğümlenir duygular yumuşar toprak filizlenir dizeler
şiirsiler dile gelir şairin elinde şiir gibi…
Gönüllere sevda ekmek gerçeğini bilmeden
yoğun emek sömürüsünü görmeden
şöyle bir yoklayıp geçip gidemez şiir yolcuları.
Ağır safari yolcular çıplak mavzer sıcağı manzumlarla
manzarası azgın şiirsi anılarda buluşur.
Kan köpüren sulara tek atımlıktır göz yakan barut
sıraya dizilir mermi gibi dizeler;
Denizi göresim geldi okyanusları da
okyanusumun denizini de
özlemle özgürlüğü de
illa ki Denizimi…
Demek ki gün devrilir güneş batar yeni kapılar açılır
sonra kırmızıya denk yemyeşil gözler iç sızlatır
okumalar sonlandırılır özlü dokundurmalar yüreğe dokunur.
Sükuneti savunanlar evsiz dilsiz bölgelerde siren çalınca
aynı yörenin direnenleriyle buluşur.
Atadan kalma şiirlerle manilerle tekerlemelerle dillenir dava
maddi manevi yapılanmalar en ala şiirlerle flörtleşir gibi
eşsiz benzersiz ergin orman manzarasının kucağında
kırk yıllık şair gibi kırklara yaranmaktır şiir.
Kırklara karışmak şiire yatmak
yoksul şair gibi ölüme baş kaldırmaktır şairlik.
Hayata dokunan hayatı dokuyan şiirlerle uzar gece
zor günlerin üstesinden anca böyle gelinir.
Rota rol yapmayışla dönemsel yankıya katkıdır
küresel kavramların uzağında aklın şiire uyanmasıdır.
Öyle titiz ve öyle hapisliktir ki ocağı bucağı günahsız
elemle ergin sevdalara çetin kavgalara kör düğümlenmektir şiir.
Bir solukta hayatın çözülmüşlüğünü gözlemlemek gibi
eğer vakit dolmuşsa acılar donmuşsa güneşe yolculuk gibi.
Kazara da olsa kazan dibi kazıtanlar ayrıntılarda gizlidir
tüm manzumelerin suçu günahı salt mazlumların değildir.
Kaçak vurgulamalar defolu satırlarla basar ala karanlık
ihanet kör topal bakışmalarla savruk buluşmalarla kapaklanır
yarım bırakılmış mısralarla tamamlanır
Altın boğaza dizilir kor kör korkaklara kor dizeler;
Özrü kabahatinden büyük densizlikte
Denizi göresim geldi okyanusları da
okyanusumun denizini de
özlemle özgürlüğü de
Denizi de…
Zamanlı zamansız ölümcül kalem puslanır
Palazlanan puştlara ölümlerden ölüm beğendirmek safhasıdır
ölümsüzleşmek şiire yatmak şairane uyanmak gibi.
Gelinen aşama gelişen olaylar zincirinde şiire başkâtiplik
hazirunu tek hedefe eriştirmek huzurda şiirsiye hatiplik.
Yerine göre hazdır gerçeğe bambaşka karakter işlemektir
ezelden yanılgıların melodisi yangınların senfonisidir şiir.
Akla takılan dile ne dilersen dile babında dille dillenendir
akla nefes aldırdıkça ters yüz çevrilmiş sözcükler yola gelir.
Kurşun kalem sıkıldıkça
tuhaf ama gerçek yaratılar okyanusu yarar
dengin dizeler akar kışkırtıcı düşler döşeğine.
Kalemin ucundan lacimavi mürekkep damlar
sarı mısralar zamanlı zamansız ölümsüzlük kusar.
Kusur şiire yatmak şair uyanmak değilse de
Derdo şairane yatmak şiire uyanmak biraz
o yüzden mısır püskülü dizeler yol iz şaşırır;
Denizi göresim geldi okyanusları da
Okyanusumun denizini de
özlemle özgürlüğü de
Denizi de.

Okyanusumun denizi şiir gibi şiirsi… 

YÜZ YILLIK GÜNEŞ

 YÜZ YILLIK GÜNEŞ

Yüz yıllık güneş doğduğunda canlanır hayat
yüz yıllık anıların üzerini örten kan çekilir.
Kara toprağa serilen canlar ısınır
kör pencerelerde katran perdeler açılır
ve göndere çekilir
yüz yıllık kan kırmızı gurur...
Günler sımsıcak geçer
yürekler buz keser
yüzyıllık kayıtsızlığa kara kış arsızlığı tüner.
Akıl hazinesi hazneye mermiyi sürdüğünde
karun hazinelerine sahiplik zorlaşır.
Üç tarafı deniz adayı hüzün basar
tehlike çanları kıyasıya çalar.
Kurgu kumpanya faslı sarı yapraklara asılır
kırmızı mürekkepli baskı kalıbı kırılır.
Ve korkunun üstesinden gelir delikan efeler
bilgi ve bilimle barikatlar aşılır
hasta güneş yalım ışık yine doğar...
Yüz yıllık güneşe yılda bir meşaleler yakılır
yakın zamanda yakılmaz olur
gök çarmıha çakılanların utku nutku tutulur.
İkinci yenide değersizleşir konuya özel şiirsiler
etrafında dönülen haspa düzenek yıkılır.
Elipsi yörüngesinde dövünenler
hatta kendi enerjisini üretemeyenler
farklı çaptaki çapsız gezegenler
yüz yıllık kutlu isyanı çizme telaşıyla
yarınları kaynar kazana devirirler..
Yüz yıllık güneşe karlı görüntü
evrimi devrimi uyarınca
güneş sisteminin beş milyar yaşına hürmetsizlik.
Kayıtsız şartsız egemen güce tırpan
tek teselli varsa uydulaşmamak.
Telepatik güçle cereyan akımı
teleskobun ucunda ölü balık takımı.
Yüz yıllık güneşe hısımlık aşkı
yakar ihanete yakınlaşan hasmı.
Hasılı manzara güneş tutulması ışık patlaması
mantık çağında çağı yakalama sevdası.
Gözlemevleri tepelerden en tepede kurulu
en üst noktada yüz yıllık güneş evleri
kralın hazinesi güneşin tam merkezinde..
Nice tüccar kafa korsanlar bu gömü peşinde
istikamet istim üzerinde. Akın sessiz sedasız güneşin doğduğu yere
ikinci yüzyıl ganimeti güneşin battığı yerde.
Bilinçaltına hapis en duygusal anılar
cılız ışıklarla canlanırken doğa
garip avluları geçiş paneli kapkara.
Anlayanlar anlar anıları anlamazlar artınca
bir şeylerin gölgesi düşer yeryüzüne
ve mükemmel sorgulama başlar.
Kulplu paralelde kahpe evren sorgulanır
yüz yıllık güneş bitişin farkındadır.
Suskunluk bir eksik bir fazla hiç farketmez
suçun babası fırdöndü fısıltısıdır.
O yüzden tek başına koşulur
yüz metre yarışları
en uzun yolculuk güneşedir.
Yani yüz yıldır güneşe koşmaktır mesele
güneş battığında adımlar durulur
ve son damlasına hayat yayılır geleceğe...
Derdo üzerine yakamoz serili denizler
bin yıllar geçse de yüzyıl zarfında
bir ay parçası daha doğuramaz.
Eğrisi doğrusu altın kafes
ikinci yüzyıl güneşi sönük nefes...

27 Ekim 2023 Cuma

ANADOLU BEŞİĞİ...

 ANADOLU BEŞİĞİ...



Bin yılların uygarlıklar beşiği Anadolu

nice klasik kapışmaların kanlı toprağı

kana susamışlar sarmış dört bir yanı.

Dört dörtlük sallanan beşik

özgün tarihsel kronoloji yatağı

dünyaya hakimiyetin anaç dayanağı

binlerce yıllık inançlar yumağı

yarım akıl dizayn oyunları bir bir bozmuş.

İhanete yanıt hiç geciktirmeden

yepyeni devletler kurma gerçeği her zaman.

Binlerce yıllık birikimin temel taşı

bağrında bağımsızlık Anadolu...


Tam bağımsızlığı dünyaya öğreten dahi

canla başla varedilen Cumhuriyetin banisi

Başöğretmen Başkomutan.

Perakendeci anlayış beslemesi kimlikler hain

Anadoluya özel ne formüle edilirse edilsin

kurucu mantığa ters her operasyon

yurtiçi ve yurtdışı destekli bariz bizans oyunları

yüksek hassasiyet duvarına çarpar tuzla buz...


Bin yılların kazanımı Anadolu

rengarenk kan kırmızı.  Hıyanetçi gündelikçiler geçici heves

köklü segment kesinlikle bozulmaz. 

Anadolu'ya çağdışı bloklanma

çapsız preslenme hiçbir kalıba sığmaz.

Efsaneler denizinde ivme

sipariş sondajlı tasarımlar en dibe. 

Anında emperyal karşıtı öncüller filizlenir

bereketli topraklarda evrensel normlu varoluş. Milat öncesinden Ata tohumla

Binyıllarca Anadolu ayakta kalır... 


Kalıtsal değerlerle pekişir Cumhuriyet

Anadolu yaratısı tek örnek öyle ki diğer coğrafyaları da kapsar.

Cebren ve hileyle piklemeler boşa

beşibiryerde faşizminin deviremediğini

uygarlık beşiği düşmanları hiç deviremez.

Derdo devir değişir devran döner

Binyılların medeniyet beşiği Anadolu

düşmez babam düşmez...

26 Ekim 2023 Perşembe

ZEHİR


 ZEHİR

Zehirlemeyen zehir yoktur
zahar hemen havaya karışır
sonsuz sayıda ateş topu denizlere.
Bu zehirli sarmaşık dağınıklık
sana bir şeyler anımsattı mı hikayeci?
Ya gönlündeki gökkuşağı giyinmiş şiirsiler
Güneşle cilveleşen duvardaki resimler.
Ya da yürek acıtan anılar
zehir kusan pitonlar
zinhar rol çalan piyonlar
bana elbet bir şeyler anımsattı kalemci.
Ama kalemi kırmadan evvel
arastada hafızayı silmek gerekir.
Buna günlük ağızda hayatı resetlemek denir
işin gerçeği topunu becerebilmek meseledir
zaten öncesi sonrası zehir ilerisi gerisi zemberek çılgınlık.
Derdo ateş suya sur havaya üflenende
zahir ömrü zehirleyen zehir kara toprağa.
Diyet tarihinden kalma söz
sabit kalemle yazılı bir gün mutlaka...

25 Ekim 2023 Çarşamba

ÇIPLAK YEŞİL GEMİ

 ÇIPLAK YEŞİL GEMİ



Çıplak ağaç gövdeleriyle başbaşayım

içlerinden geçiyorum her limanda

içim dışım koyu yeşil alacalık.

Alacakaranlıkta buz gibi bir hava

birbirine sarılmış sarı yapraklar.

Çıplak yeşil bir gemi uzaklaşıyor limandan

acı düdüğün çınladığı kıyıda

kızıl evler bırakarak.

Kızıl evler gördüm içinde sen olan

çıplak ağaç gövdesi bedenli

yanardağlar...


Yandım deniz fenerinin klavuzluğunda

lavları kurutmuş lahit labirentinde.

Kızıl alevler gördüm içinde ben olan

çıplak ağaç gövdesi bedenli düşler.

Yarınlar yanardağın lavlarında kurumuş

yaban otları bürümüş yeşil gözlü ovayı.

Deniz yutmuş çıplak yeşil gemiyi

gönlümün çeperinde sen yıllar yılı...


Kurgu değil kuşkulu bir siren

çıplak yeşile değdi başım resmen.

İçinde kızıl güller olan kızıl evlerde

yemin ederim kızıl saçlar gördüm.

Kökü denizde kızıl saçlar ördüm

çıplak ağaç gölgesinde yeşil gözler öptüm.

Çıplak gövdeler sakladı günleri

güncelere sarktı göğün kızıllığı...


Kırlara kızılca kıyamet koptuğunda

hatırladın beni buz gibi havada.

Birbirine sığınmış sarı yapraklar mevsimi

kızıl göllerde kızıl denizlerde yıkandım.

İçinde sen olan nefti yeşil alacalıkta

çıplak kızıl ağaç gövdeleriyle ısmarlaştım...


Derdo el heykelli adaya uğrayacak diye

çıplak yeşil gemiye kaçak bindim.

Ardımda içinde sen olan kızıl evler bırakarak

içimde püskürmeye hazır yanardağlar

içim dışım bir bilinmeze uzaklaştım...

24 Ekim 2023 Salı

İÇİME ÇEKTİĞİM GULYABANİ

 



İÇİME ÇEKTİĞİM GULYABANİ

 

Uzun kışlar sürgünüyüm sünepe savaşlarda

yaban gülleri cennetinde sürüngen gulyabani.

Kar kıyamet karakış başlangıcında

bir sonbaharı bir seni çektim içime.

Duman duman yüreğime dolan ilkbaharsın.

kırmızı uçlu filtreler işlevsiz sen işveli.

Nikotin tadında kurumlu çalımlı kanıma işledin

sarı sıcak akşamları kızıllaştıran savaşlarda...

 

Dışa vurduğum gri dumanlar halkasında vesikalık resmin

yasal uyarılara karşı koyansın en harbisinden.

Harbin devamında bir varsın bir yoksun

ne şamın şekeri ne arabın yüzü

göğün duvarında renkli tablolar hep senle dolu.

Issız yeşilliğin ortasındaki zifiri şatoda

kehribar balı gözlerin naz nazad püskülü.

Nazende dalgaları hırçın hırçın avuçlayansın

kırçıl köprüleri aşarak arşa tırmanan

hayal gücümün gulyabanisini ürküten gülbaharsın…

 

Geç saatlere dek seni yazdım yine ciğerime

ziftin pekine yandım kavdım kavruldum.

Sen eskimiş efsaneyi bir batında doğuransın

doğurgan kopyalarını yok ettim karalandım.

Dahası ismini ismimi cismini karaladım

en güzel yanın suya düşen yankındı onu sakladım.

Kerbela kurbanı bir yangın var içimde hala

sahiden içime çektiğimde hiçliğimi söndürensin.

Unuttum kaç derin ısırık oldu kızaran tenimde

tipi boran karlı akşamları hissetmiyorum artık.

Uykumda uyaran buğulu ses sessiz sedasız saf

sensiz uyanıyorum kan uykulardan ter içinde.

Sen rüyalardan güzelsin rüyalarda

içime çektiğim gulyabani savaş sürgünü…

 

Bir yabanıl salgında vurdum gittim aklımı

içime çektiğim gulyabaniyi mıhladım alnından.

Uzun uzun üfledim ufka beklenen sonumu

ben uzun kışlar solgunuyum soğuk savaşlarda.

Sen ilkbaharsın kaç basamak yükseldim sensizliğe

acı hissi hissem bir bilsen kaç senelik yorgunum sonbahara.

 

Nerden bilirdim duman duman yalnızlığa savrulacağımı

iliklerime işleyen ilkbahardan sonraki çetin ayazda.

Her yaz sonu aynı yolculuk aynı hava sirkülasyonu

hovarda gökkuşağı renklerinden renkli bir çaresizlik içimde.

Kuşatılmışım tek parça yek kalem

Derdo yaban gülleri içinde gulyabaniyleyim

sanki çektikçe çekiyorum içime denizleri.

Kırklar gözesinde can suyu kalmamış gibi

kazara fotoğraflanmış günler hükümlüsüyüm

canan uzun yaslar sürgünüyüm kirli savaşlarda…

22 Ekim 2023 Pazar

SAVAŞ KORSANI YALANLARI…

 SAVAŞ KORSANI YALANLARI…



Zeytin karası çamura bulanmış martılar

hava boşluğuna atılırken füzeler.

Kaç kaçamak kapışmalarda

susamlı simit parçacıklarına süzülürler.

Savaş korsanları yalancılar doğruya aç

dört dönerler yutarken lokmaları...


Lokasyon son istasyon

kan kırmızı çöle doğmuş çocukların

dalga dalga sırtlarını okşuyor Deniz.

Martıların her kanat çırpışı

acı hayat onlara

anlamasını bilene bakiye ölümüne hayat

anlamayana garip dünya keşişlemesi berbat...


Savaş yalancı korsan

sallanan sıradan yalanlar tam doksan.

Yasak şehir hatları vapurunun dümeninde 

elden yelden eleştiriden ürken kaptan.

Savaş korsanlarından envai çeşit yalanlar

savaştan utanmayanların ağzında eşek baklası

topu altın boğaz ayazında savaşkan toptancı.

Basitçe bertilme ve kertilme girdabında

gir çık madensel tınılı savaş.

Savaş korsanları yek yanlı

ateşli

maddesel süreç silme yalancı.

Muazzam sıkıntılar bir sıkımlık can

cancazım zor oyunu bozar her zaman.

Savaş türdeş tümü korsanlıktan türemişlik

gerçekler olgun korsan yalanlarına kurban…


Amaç savaş korsanlarının ihyası

husumet kökünden türeyen savaş

çocuk gövdesine sığdırılan dünyalık nimet. 

İnanmayanlar açsın baksın bir zahmet 

savaş haklı olmayanı dilenmek.

Savaş korsanlığı haktan yana olmayan direk

yalandan hakka inanmayanları dinlemek.

Taş toprak olunacağı biline biline taşlaşmak

afili çapta çakılıp afra tafra satmak.

Dinlenmeden dinlemek ilimlenmeden ilenmek

savaş korsanlarının yalanlarında boğulmak.

Düpedüz sıkılmadan uhreviyata sarkmak 

karbeyazı çamura bulanmışlık

bir martıdan alınacak hayat dersi...


Derse dersinler alemin bekasına hizmet

alâmeti farikası fukaralık. 

Fabrika ayarlarıyla resmen oynamak

savaş korsanlarının alameti kıyameti.

İsmi nişanı bir yana koyup savaşmak

benzerlerine benzememek pahasına yanmak.

Mevcut kudreti ezberden benzetmek

mukaddes tecellileri ecelle kıyaslamak. 

Durup duru çemberden sıyrılacağını sanmak

muntazamlığın hikmetine kör bıçağı dayamak.

Korsan yalanlarına kan kesilmek

yara kangrene çevirdiğinde 

yalan bulvarındaki sise keskinleşmek

savaş korsanları yalanlarında boğulsun...

20 Ekim 2023 Cuma

GEREKMEZ DEME GARİ GEREKİR



GEREKMEZ DEME GARİ GEREKİR


Gerekçesiz gereklisin bana

adı lazım değil can arkadaşım

ekmek su kadar

hayat kadar dünya kadar işte o kadar.

Bir ömür senle barış içinde

savaş bambaşka şey sırf şeytan işi

orda burda hile hurda hiçbirşey.

İki yangından kurtulmuş soluk feryadım

seni ararken kıta bölge

semt semt

ayağıma dolanır yarım akıllı bu şehir.

Gerekçesiz gereklisin bana yoldaşım

kara harekatında tek cephede yanarım

meğer barışa doğmak ne zormuş...


Kararlaştırılan saatte akla zarar davette

sırra kadem basar kadim davalar.

Devletçe savaşı beklemeyi öğrenmek kolay

evet üçüncüsü kapıda hiç gereksiz

bebelerin çocukların katline dayanmak ne zor.

Beceriksiz dağınık dünyama misafir ol candaşım

barış arkadaş bana gereklisin gerekçesiz...


Hiç ağıt söylerken gördün mü beni

dinle bak bir yanda anlam veremediğim yitikler

dört bir yanda altın kakmalı hançer.

Gereklisin bana arkadaşım gerekçeli

gündüzüm gecelere dolsun

gecelerce geceler yıldızsız doğsun.

Yeter bana karanlığın içinde sen olanı

içinden sen geçen yer

zaten yerlerdeyim sensiz.

Benzersiz savaşta sadece senin için

için dışın barış bana. Bakışların ayışığından pembe düşler

gelecekse haki ceketli vira ölümler

gelsin ödülü sana çıkan yokoluştayım.

Gereklisin bana yarim yarenim

yokuş yollar gelin çiçeği çelenkler kan...


Kanımca kararınca talihe yalvarıyorum

barış tarifim altın yaldızlı zarfta.

Bitsin değer değmez kirli savaşlar

kampanya dursun barış zilleri çalarak.

Parlak pullu bedene o silik name yazılsın

neme lazım demeden gereken.

Miras bensem en yalın en çekilmez

gerekçesiz gereklisin bana dostum akideşim.

Çocuklar sevgisiz sevensiz kalmasın

özünde özü boşa çıkan olmasın.

Gülüm gereksiz deme gari gerekir

gücüne gidecek ama gitmesin

gönül rahatlığıyla geceler yıldızsız doğsun...


Filler tepinirken gereksiz gerekçesiz 

Derdo doğana doğmayana barış denizi

Deniz okyanus olsun.

Gerekçesiz gereklisin bana bugün

adın lazım değil cansuyum candostum...





18 Ekim 2023 Çarşamba

STOCKHOLM SENDROMU DÜRTÜLÜ SAVAŞ

 

STOCKHOLM SENDROMU DÜRTÜLÜ SAVAŞ


Bu yazı dünya gündemine delikler açan ve gittikçe pervasızlaşan savaşa dair son yazılarımdan biri olsun dileğindeyim. Elbette biliyorum her türden savaş tatminkârsızlığın hoyratlaşmasıyla faşizanca ilerler. Savaşçıl hayallerin tamamı emperyalizme hizmetçiliğin izdüşümüdür. An ve an gecikilen ve bir türlü hayata ulanamayan barış ise her türden, türdeş savaşların tatminkârlık ölçüsüdür. Ancak Stockholm Sendromu dürtülü savaşlar, tıpkı bir süredir Ortadoğu’da yaşanan gibileri en tatminkarsızıdır. Bu tatminsizlik bizzat çoluk çocuğumuzun geleceğini kirletmedikçe, bile isteye misakı milliye sarkmadıkça, bila sebep bireyi olduğum millete yönelmedikçe savaşa dair yazılarımda birilerinin karşılıklı hak ettikleri yazgı deyip geçeceğim. Yani derinlemesine değerlendirmelere girişmeyeceğim. Aksi halde zaten yazı mazı nafile çizmeleri giyme vaktidir. Vakit dara düşünce darağacı nafile, yedi düvel deccala karşı aşkla içeriz savaş şerbetini…

 

Her gün hiç günahsız çocuklar savaş tezgahında göz göre göre katledilirken asla banane demeyeceğim. Yalandan haydin gazaya haydin şahadata naralarına da aldırmayacağım. Hafiften topuna dokunduracağım çünkü Stockholm Sendromu bunalımındaki mitler, saygın ve geleneksel formda hayal gücünü depreştiren, baş döndürücü bir dünyada tanrılar ve tanrıçalar üzerinden savaşırlar. Lafta evreni, evrenin oluşumunu ve insani varoluşu sorgulayan alegorik formdadır üstlenilen savaş. Aslı savaştan ziyade zatları, kavramsal cihad ahengiyle çeşitlendirilen imgelemdir. Ve genellikle simgeleştirilen imrendirici bir çerçevede ilkel imajlı sembol savaşlarla ebedi düşmanla hesaplaşılır. Yani topunda görüntüde ve kani derecede mitler ile hitler savaştırılır. Oysa tam tersidir arzulanan...

 

Yeryüzü bu benzerlikte bin yıllardır altyapısı hazır, komple asrın felaketine yol açabilecek savaşlar gördü. Yine böylesi bir savaşa doğru sürükleniyor. Savaş komplocuları ve savaş kompradorlarına getirisi belli, savaşkanlara götürüsü felaket ve her milleti eşit oranda olmasa da illa ki farklı ölçeklerde etkileyecek boyutta bir savaş cereyan ediyor. Zaten etki tepki sarmalında yıllar yılı işletilen süreç hep aynı, sadece coğrafyalar ve savaşkan milletler farklı. Yani bu paralelde güney cephesinde değişen hiçbir şey yok...

 

Tek değişkenlik Stockholm Sendromu açmazındaki hitler ile haliyle hala geniş zaman kipinde kalanların, imalı veya imasız faşizan ayrıntılara dayandırılan bu savaşta kendilerine yer bulması. Topunun salt kanlı savaş empozeli kıskaçta nirengi noktası olması. Mitaya ulaşma yolunda her meta ve materyalin oburca kullanılması. Bu ağır kusurlu kurgunun özü varlığın başladığı ve son bulduğu yerin de sonuna gitme takıntısıdır. Mitleri hitlere bağlayan ‘promisya saflığı’yla girişilen bu körü körüne savaş, diğer taraftan körü körüne mitaya inanmışlığın insanlık dışı uzantısıdır. Ve ne yazık ki bu sapkın tapıncaklık zamanla mabet ve hastane saldırılarıyla bezenmiş kanlı vahşetleri de çağrıştırır. Hatta çağın zıddına konumlanan israelite ve ikraelite yaptıklarından utanmaz ve çekinmez kisveye bürünür...

 



Her hamlesiyle çağı zorlayan bu mitler ve hitler savaşında, çağdışı aldırmazlık ve çıplak uyarıları görmezlik dünyayı acı sona endeksler. Bu tip savaşlar tüm temel değerleri yok eder, hayatı bıçak gibi keser. Bin yılların birikimi usül ve kutsi yolların yeryüzü ahengi, savaş dayatısıyla savaşa özgü uygunsuz tasarımlarla bozulur. Salt rezervden harcanan insanlık biter. Çocuklar ölür. Stockholm Sendromu düzlemindeki harcanışlar mekanik monologlara hapsolur. Ortadoğu’da ilk ve son istasyondaki dialogsuz savaşvari sıkışmayla birlikte dinler arası savaşın silindirik çapı genişler. Mitler ve hitler üzerinden dinsel dozdaki savaşçıl atmosfer yeryüzünü kuşatır. Hayati hatalar zincirinin son halkası savaşlarda olduğu gibi insanlığı şok edecek derecede enlemi boylamı belirsiz bu savaşta da en masumlar yani çocuklar en başta incinir...

 

Stockholm Sendromu saplantılı mitler ve hitler savaşında, mitler dip akılla hitler pik akılla amaçtan şaşmışlıklarını hep saklarlar.  Bazen bozulan işler bir anda daimî savaşa bağlanır. Buzdolabından çıkarılan sıcak savaş, bıçak ucu mitsel değinmeler, yalan dolan hitsel yakıştırmalarla kısa sürede alevlendirilir. Sonrası mitler ve hitler versiyonu savaş rüzgârı. Rüzgâra kapılanlar yüzünden Stockholm Sendromu dürtülü savaşta yaşanan ve yaşatılan tatminkârlık oranı aşkın derecede dengesizleşir. Öyle ki barışçıl tüm teşebbüsler, gizli artniyetleri açığa düşürür. Doğru ipuçlarının doğrulanması çok zaman alır. Özen, düzen ve güven kaybı yaşanır. Sıcak savaştan vakumlanan vakalar asla masum olmayan mitleri ve hitleri manyetik kalıplarda saklar. Yani din bağlamlı mitolojiye baskın taraftarlık, barış duyarlılığına yön kaybettirir. Rota kendiliğinden değişir. Tatminkâr ölçüde fedakârlık yüzünden, mitler hitler versiyonu hesaplaşma bizzat sıcak savaşı önceler…

 

Önceden beri bu coğrafyayı kuşatan zehirli atmosfer, milli ve yerli havanında dövülen kindar savaşlarla temizlenemez. Her cepheden mistik oligarklar sürekli mitleri ve hitleri kullanır. Kutsanmış mitolojiyi yeryüzüne dayatan mitler ve hitler, alegorik sorgulanmayı hiçe sayarak, yakalanılan Stockholm Sendromu’nu savaşa gerekçe göstererek tatminsiz düzey özlemini genelleştirirler. Savaş karşıtlığı genellikle kirli savaşa dönük ayarsızlık ve yalan yanlış kodlamalar yüzünden taban bulmakta zorlanır. İlla ki imkânsız sanılan imler savaşı haklı gösterecek densizlikle bir bir sıraya konur. Böylece tadımlık barışçıl kurulum ve barışın getirdiği avantajlar akıllardan silinir. Akılları akla kara arası savruk salınım zedeler. Akabinde dikkat sahafı tavrıyla, rikkat zaafı takibiyle merhamet harcanır. Savaş heveslisi vicdansız tatminsiz cüret baş köşeye oturtulur. Distopik masal havasında cereyan eden savaşlar, birbirine uzak veya yakın iki istasyon arasındaki coğrafik harcanmayı günceller. Ağır bedelli savaş için silik ve etkisiz elastik tipler seçilir. Bunlar izansız tutku çerçevesinde tutarsız sinyallerle, mizansız gayrimeşru tuşlamalar ve insafsız abartılı taşlamalarla savaş ilahlarına, mitlere ve hitlere dönüştürülür.

 

Stockholm sendromu dürtülü ve örtülü savaşlarda, barışı öteleyen ve evrensel önermeleri hiçleyen savaşkan mitler ve hitler düşün ötesi ağır tahribatı görmezden gelirler. Bir gün muhakkak savaş suçlusu tahkikatı olduğunu bile bile resmen kalıcı zihin felci yaşanır. Sağlıksız kanaatler, faşizan amaçlı umular tekrar tekrar ayarsızlaştırılır. İnsani ölçü kayar, soyut ve somut anlayış birbirine dönüşür ve tatminkâr ölçüt hakkıyla tanımlanamaz. Çocuklar ölür ölür…

 

Ve yine safi çocukların öleceği yürek kanatan savaşların bir yenisi daha biri bitmeden, bambaşka ‘promisya sofistikasyonu’nda mitler ve hitler temelinde şimdiden planlanır. Gözün çıksın paragöz dünya, göz deliklerine küçük dünyalar dolsun…

17 Ekim 2023 Salı

SENİ DİNLEMEK İSTİYORUM İSTANBUL…

 




SENİ DİNLEMEK İSTİYORUM İSTANBUL…

 

Vardı ya şimdi senle olmak yalıyar

senin de gönlün vardı ya sanki yalım yalım.

Artık ne fayda bir etmez iki yarım demeden

girsen koluma yasemen kokunu sakınmadan

birlikte soldan soldan Beyoğlu’na sallansak.

Yıl dönüyorken bir geceliğine yazlık evine sensiz

kaç senedir yanar bu yüreğim bilsen kaç bahar sessiz.

Kırmızıları kokladım mürvetim mozaik desenlidir diye

İstiklal’e sürdüm yalnızlığımı yıllarca isteksiz isteksiz.

Yıl dönümleri ışıyordu süslü çam ağaçlarında vardiyesiz

ardına bakarak bir gittin pir dönmedin hiç nedensiz.

Vardır ya el heykelliyi de tutuşturan teselli tutkusu

senin gönlündekini bilmem ama benimkinde İstanbul.

Var ya şimdi seni dinlemek istiyorum İstanbul

diyemem yok ya seni dinlemek istemiyorum İstanbul…

 

Karakışın kalın kırçıllı paltolara eteğinden asıldığı yıl

Önder bir kız çocuğunun elini tutmuş tam karşımda

milyonluk piyangoya amorti şirin mi şirin karşılaşma.

Eskilerden çıkardım eskiyen anılarımı girdim koluna

hangi koku çiçeğiydi Beyoğlu’na savrulan bilemedim.

Dönemiyordum o gece evime koca şehir ayarsız

kokladım lale şehriydi nefesin tenin istiklal.

Kırmızıyı verdim geceye İstiklal bedavaya

yedi tepede serenat hisarlarda aşk manzumu

vurdum sevdamı kadeh kadeh taş kaldırımlara.

Benim de gönlüm vardı ya sana sana doğru

doğrusu şehirsavar tüm sevdalıkları başından savdı.

Savrulunca anladım bu şehir resmen arabesk severmiş

ben ise salt seni dinlemek istiyorum doyasıya İstanbul

şimdi sana doydum desem yalan doymadım desem çok geç…

 

Geç de olsa beynimi açtım sessizce akan gürültüye

Gül gibi gör beni ve gürül gürül gel hiçbir gerekçesiz.

Var ya sırf semirgen duygulara inat nakarattan başla

öylece en doğal halinle tarçın tadında bu şehri kucakla.

Arabesk sever aynalı çarşıda aynasız silüetleri sil

ben yüzüme nefeslenen ağıtları ayrıntıda seçerim.

Beynimi örttüm sessizce geceye yıldızları içerim

varı var yokluğun zarar seninle kendimden geçerim.

Bu gece bu şehir fazla arabesk gül destem

iki gözüm boyalı merdivenlerde arar seni

Boğaziçi’nde limon ağaçları altında ilk bestemsin.

 

Var ya şimdi tunç benzeri bedenler burçlara taşınmış

taş yerinde ağırdır gönlümün sultanı

yıllar seni de bir güzel aşındırmış.

Senin de gönlün kaldı ya sanki bir zamanlar İstanbul’da

Beyoğlu ne fayda varsa yoksa İstiklal aşkı.

Var ya gönül telinde ayça pakça hilal

şimdi sakın yok ya deme çok geç deme sakın

Derdo el heykelli adada sana senden yakın.

Yaslı yalıyar gönlüm yalım yalım

seni senden dinlemek istiyorum İstanbul…

BRONZ HEYKELLER





 BRONZ HEYKELLER

Bronz sitillerde aklanır mahrem günler
namahrem günlerde
gök liğme liğme mavi
yer kan kırmızı.
Bronz eriyikler dolar ikiz kaplara
kızgın rüzgar pencere kapaklarını söker.
Bronz heykeller fırın bakışlı donar ufukta
ateşli bedenler ar namus sızlar.
Denizi bile eritir kan gülleri
dalgalar ilanihaye çeliğin keskin yüzü.
Geri çekilmeler onmaz vaka güncesi
savaş patlak verince iğneye iplik geçirilir
ipe un seren kuryeler kanlı kanyona.
Fırıldak fıskiyeler fıslayınca
yağar kuyruklu yıldız fırtınası.
Doğa kanunları tek bir kez çiğnenince
bronzdan heykeller bir bir kırılır
kallavi sanılan suni dünyalar yıkılır...
Kör karanlık mehtabı içtiğinde
mavi buzdan devler minyatürleşir.
Bronz heykellerin boynuna asılır bronz madalya
yerlerde sürüklenir mahrem dünyayı kirletenler.
Her kirli organizasyon er geç anlaşılır
ince detaylarda takvim dinleri yalnızlaşır.
Sağır dilsiz görmez diyarında
ciddiyetsizlik merkezi malum takdirci.
Mai denize akan gözler esen meltemler
bronz heykellere pamuksu kar güzellemesi...
Kovuşturma koşuşturma çukuru karanlık
ödül çivi yatakta çelik plakalarla eğleşmek.
Boşlukta sallanan kızıl alevlere tapınmak
yuvarlak delikten eritilmiş bronzla beslenmek.
Artık üzerine hangi boya dökülürse
tek tip heykeller o renk...
Komple kalıpsız basmakalıp bozukluk
kılıksız bronz heykeller dimdik.
Mutlak zaafiyet baskını keyfi baston tıklaması
asa asılmasıyla hassas denge bozulması
kostümlü provada ara sınıf katkısı.
Ekstra canlanan kanlanan
bronz heykelcikler
zifiri karanlığa gömülmüş mahrem dalgalanmalar.
Mahrem günlerin yıkıcıları
bugünler dahil yarınların baş suçlusu...
Her şeyleri yıkanlar ve yakanlar
bronz kaidelere dek dadanırlar.
Böyle yıkılır paslı dünya
böyle dökülür bronz heykeller
dibe çökmüş eriyikler pik kalıplara basılır.
Hürya saklanır acı gerçek
hülleyle aklanan mahrem günler
bronz stillerde bir varoluş hikayesi...

15 Ekim 2023 Pazar

SAVAŞKAN ÇIĞIRTKANLIK

 SAVAŞKAN ÇIĞIRTKANLIK




Her yıl cana canana, cümle aleme düşman bir başka savaş çığırılır. Savaş çıkartmaya görevlendirilmiş savaş çığırtkanları ölümcül ihtirasla yeryüzüne acımasızlık tohumu ekerler. Ekeneklerde çöllerde ölümler filizlendirirler. Resmen yok eden tutkuyla, yokoluş senaryosuna hizmete, büyük sermayeye uşaklığa işarettir çığlık çığlığa yükselen savaşkan çığırtkanlık...


Sıcak savaş ortamında ayakta kalmak, hayatta kalmak çok zor. Yaşamak mala mahremiyete uzanan elleri kırmakla mümkün. Aksi halde savaşın yürek yakan acısı dünyaya yeter. Arafta kalmak kurgusundan ve arastadan çıkmak için tek şans eksik fotoğrafları bir bir tamamlamaktır. Start verilen kara filmi barış adına renklendirmektir. Barış paktı renklenir mi neden olmasın, renklenir elbet...


Savaş hortlayınca olmadık meseleler olur, cana işleyen senaryolar yazılır,  canana ait güncellemeler hızlanır, tarihi doku zedelenir, çoluk çocuk ortada kalır, mahreme dalmak dahil bütün bayağılıklar suç olmaktan çıkar. Malum hayınlıklar makul sayılır. Ağır savaş suçlarının çoğalmasıyla, vicdanların budanmasıyla mevcut meselenin sonlandığı sanılır. Ama son bulur mu bilinmez, olmaz sanki...


Olmaz çünkü savaşkan çığırtkanlığın tesbihe dizdiği suni meselelere akla gelmedik diğerleri eklenir. İma imame sürekli yer değiştirir. Aslında yeryüzünde her savaşta  öyle zulümler yaşanmıştır ki tüm savaşlar yüreklerdeki taş duvar ölümleri diriltir. Akıllar serin yorgunluğu ve derin yoksulluğa uçar. Bir ihtimal her savaş zalim buyrukların üstesinden gelmeyi kışkırtır. Sonrasında savaşa neden ve gerekçe bulunamaz. Bulunanlar ya ihanet ya iyiniyettir. Ya da sorulara hangi cevabın layık görüldüğüne bağlıdır. Savaşa kimlerin nasıl baktığına bağlıdır. Kıytırık bağlaçların pek alakası yoktur savaşkanlıkla. Asıl mesele savaş çığırtkanlarını unutmamak ve hafıza kaybı yaşamamaktır...


Savaş çığırtkanları ve savaş fırıldaklarının çemberi tamamlayan geri dönüşleri anımsandıkça, kasvetli karanlığın zifirinde zevklenenler iyice netleşir. Son tarifte mahlukların zorbalığından doğan ağır suçlar, taşınamaz yükler anımsanır. Zaten her savaş kanlıpara, uğursuzluk ve yıkım demektir. Savaş bulutları çöktükçe, savaş dürtüsü pik yapar ve merhamet hamasi kutuplaşmaların gölgesinde insanlıktan uzaklaşır. Zulme ortaklık tanrılara diz kırmayla geçiştirilemez boyuta evrilir...


Savaşın uluslararası boyutta göz boyayan gölgesi büyüdükçe, savaşkan çığırtkanlar abartılı tabiilik için devreye sokulur. Savaş karşıtlığı tabansız tabirlerle yok edilemez belki ama birdenbire suya yazar, ateşe tapar geçici bir dönem yaşanır. Veya uzun dönem savaşılır. Sonra su dayanır, hırçın dalgalar gerilir, kan çekilir. Bir nevi yaratıcılık yitimidir barışı özleten, bir kalemde özdeşleşilen savaş...


Savaşkan çığırtkanlığa inat barışçıl kelimeler şanlı şatafat sunsa da canlı hedefleri döver toplar. Cümleler barışseverliğini tümden kaybeder. Savaşkan çığırtkanlık tüme varır ve tek kelimeyle olağandışı dönemler biçimlenir. Yeryüzünü asla bağışlanamaz akbabalar sarar. Savaşkan bağımlılık bariz düşmanlık şarkısını kullanır. Ve evrensel yalancılıkla büyür savaş. Ölümcül yanılsamalar vurur yeri göğü. Entegre özgürlükler bir çırpıda tüketilir tüketilir ve ölümüne törenlerde bütünleşilir...


Savaş çığırtkanlığı savaşkan çığırtkanlık derken en saf yakınlıklar bile dip yapar. Töre tören yere devrilir. Dilin inanılmaz gücü, geçmişi irdeleme gereği güzergah değiştirir. Yazının en becerilmiş olanı olmayanı barışa selam durur. Durduraksız seçkilerde itiş kakış yer bulan savaş çığırtkanları çoğaldıkça, vahşete tanıklıklar da çoğalır...


Sonuçta savaşkanlar, savaş çığırtkanları kazandı zannedilir ama uzun vadede kaybeder. Her yıl cana can barış havarileri en az bir savaşı kazanır...

14 Ekim 2023 Cumartesi

KURGU GEZGİNLER CEHENNEMİ

 KURGU GEZGİNLER CEHENNEMİ




Genleşen anılarda uyur kurgu devletçikler 

ersiz dilsiz yersiz yörelerde

öylesine pervasız.

Hiç gereksiz kutsi buluşmadır hepsi

coğrafyaya kitlenen kara kutu kutupsuzluğu.

Uzaktan programlı kurgu gezginler

her sıkışmada akar bildik maceralara

tarihsel gerçeklik din platformlarına.

Dehşet anlarında uyandırılır kurgu devletçikler

vahşet yayılır güdük coğrafyaya

dinci ve etnik flörtleşmeyle tarih  yazılır

sınırlar yeniden çizilir.

Tarih yapmak kurgu gezginlere kaldığından

sık aralıklarla cehenneme döner ortalık…


Ortada dünya var yanda kuyu

arzın ortası kurgu gezginler cenneti

Ortadoğu'nun genzinde cehennem.

Arsızca gezinilen şehir kokuları

garezden kinden doğan paragöz korkular

yakar yıkar bereketli toprakları.

Kurgu gezginler cehennemine döner

nimet ganimet kadim coğrafya...


İşler duyarsız kapitalist mekanizma

müzmin soykırım kaldırımında

emperyaller hissettirmeden yakaya yapışır

paçadan düşer sınır ötesi sınırsızlık.

Yalnızlaşma yıllar yılı başa kakılan hazımsızlık

hasımlık hısımlık sergisinde

süflü sermayeli gezgin  maskeli hayınlık.

Demir maskeli uyurgezerlik mevsiminde facia

halaluya sandalın dibi delik  hele ki kürekler kırık

şekil yol kalmaz su alır hayat

ve hayal gemicikler batar...


Uzak öte bir mahmur yolculuk

yerden göğe mahcupluk.

Tümünün makul karşılanması için sıradışı film

sıralı faşist darbeler yarı destekli

yarı yolda bırakılan darbecikler zulüm. 

Zalimin elinde dilinde kısa program

sınır ötesi sızmalar ve sıçramalar

kapitalizme kuyruklaşmalar ve eften püften suni savaşlar…


Bölge halkları körü körüne yokoluş arefesinde

sünepeler suni savaş

ve sözde demokrasi nöbetinde.

Savaşkan çığırtkanlık çığ gibi

açılmış kışlaların kapıları

uzak menzil füzelerle kapatılmış akıllar

ortadoğuda savaş tanrılarına tedirgin destek.

Kurulan zemberek aynı türden seyirlik

topyekûn savaşçıl macera

bir garip mecrada medcezir.

Kuşkular ve keşkeler

savaş potasında

kurgusal kurumlanma hayal perdesinde

yaşanan dram doğal fizyon

yallah tazyik savaşkan reaksiyon

okkalı spekülasyonlara yapay zemin

sikkeli savaş çığırtkanlığı yekten... 


Olur olmaz alışkanlıklarla

Ortadoğu bataklığına bodoslama kafes turları

Kurgu gezginler cehenneminde 

ayıpların ve kayıpların serüveni.

Savaşın kanlı kitabında kirli atmosfer

ahlaksız kazanç kurgusu

haksız makam senfonisi

yabansı bol sıfırlı rakam ironisi.

Bu eşgüdümlü kurulumu elbette görür

göğün ulu gözcüsü

eşyanın tabiatına aykırı notu düşer...


Kan kuru toprağa düşen canlar

akla ihanet kapısını aralar.

Kurgu gezginler sınır boyu dizilişin kodları

Kodumun Ortadoğu cehenneminden kaçış

kader kısmet işi.

Sanki tarih tekrarlanacak yine

aynı zihniyetin değişik versiyonlarında.

Dibe vurmuş eğreti dayanışma coşkusu

üleşme ve bölüşme hevesi gırla.

Bataklığa göğün gözüne savrulacak ihanet

ve çöl ateşi kasıp kavuracak

bir kıta yedi bölge yediden yetmişe herkesi...


Naylon dinler ve ağlama duvarı aklayamayacak

bu baştan kusurlu çağ ötesi kurgulanışı.

Yozlaştırılmış inanç manzarasında 

maraza yayıldıkça yarım kalacak tarih.

Nice defter dürülecek sayfalar dizilecek

ve kırılacak cehennem çemberi.

Savaşın yalımı yalayacak beyinleri

diğer uçtan aklı kurutacak barut kokusu

dile damağa yapışacak

bu nereye doğru evrilmedir korkusu...

 

Aslı asılsız genleşmeyle eriyen tarih

her kesiti savaşkan örneklemeler yığını.

Emperyalizm kudurttuyor kurulu köhne düzeni

sırf hizmet için varolan kurgu devletçikleri.

İşin aslı astarı besbelli

zengin bölgeleri çöle çevirme oyunu.

Bu kuralsız kaidesiz savaş oyununda

kurgu devletçikler

kurgulanmış gezginler

habire şokluyorlar cehennemi ve cenneti

12 Ekim 2023 Perşembe

SUNİ SAVAŞ TEZGAHI...

 

 SUNİ SAVAŞ TEZGAHI...




Ortadoğu’da patlayan savaşa, savaş üçlememin ikinci ayağında 'yapay' yakıştırmasını yeğliyorum. Suni sözcüğüyle barış sözcülüğü yapmak istiyorum. Evet apaçık suni çünkü on yıllardır suni savaş platosundan karşılıklı koparılan kırık dökük kökten dinci hayaller ve haksız yayılmacılıkla çölde yaratılan harikalar diyarı zamanla çölleşecekti. Çölleşti de. Ayrıyeten anti entegrasyon kamplarında yıllarca balta girmemiş anılar, militarist pervasızlıkla keskin çağlayan misali doğrandı. Öyle ki on yıllar evvel özgürlük adına Filistin mülteci kaplarında Deniz ve arkadaşlarının Gezmiş’liği bile az konuşulmadı. Hatta belgelerle kanıtlandı. Konuyu kanırtmaya hiç gerek yok, Kenan’da doğanın rengi ve çöl kumları bir gün kızaracaktı. Kızardı da. Her fırsatta sözde din bağlaçlı sağa sola avuç avuç saçılan mermiler, lafta güvenlik için rampalanan füzeler, söz meclisten dışarı özgürlük ve barış adına sallanan roketler soğuk savaşı kızıştırdı. Ortam kızıştı. İnsanlık dip yaptı, sömürü ve eziklik pik yaptı. Ve suni sıcak savaş ansızın hortladı. Hortlatıldı...
Ortadoğu’da bir kez daha suni savaş rüzgarları esiyor. Gazze ve Batı Şeria üzerinden İsrail ile Arap kapışması hedefleniyor. Cereyan tüm coğrafyayı kapsar mı sanki toptan kapsamaz. Bir süre tabancalar patlar, bombalar sallanır, füzeler atılır, tanklar yürür, kentgerilla savaşı sürer, binalar yıkılır, kara bulutlar çöker, siviller vurulur, çoluk çocuk ölür, güneş söner. Belki komşu ülkelerden düşmeyenlere yerden havadan tipik saldırılar olur. Dört beş milyon Filistinli ya çevre ülkelere paslanır veya olduğu yerde asimilasyon dozajı artırılır, isyancı yapılar ve eylemler şiddetle bastırılır. Sonuçta bu suni savaştan medet umanlar arzuladığını elde eder ve paslı çark durur…
Büyük sermayenin tekerine çomak sokanlar, yıllardır tahtırevana kurulmuşlar, kurumları zor zanaat taşınanlar, bu suni savaşta ipeği delen bir titreşimle sarsılır ve tarihin kalıntılarında boğulurlar. Aksi istikamete yönlenen adımlar ise ad nam kaymasını kayda geçirir. Ve birdenbire kristal tabutlar resmiyette öne çıkar. Nihayet, endişeleri gideren gri beyaz kıyafetler giyilir. Hakiler güncellenir. Dev aynasında silik cüceler belirir. Cenaze alayları oylanır, ezilmiş halklar boylanır, mehtabı giyinmiş çöl geceleri boyunca bölge halkları darlanır. Savaş kirlidir kini kiri her yere ulaşır. Tertemiz tenler kirlenir. Suni savaş eğer egemen güçlerce istenirse bölge ülkelerine bulaştırılır…
Zehirli sarmaşık gibi hayatı saran ve boğan, zembereğinden boşanan Siyonist koketlik ve bir roketlik Hamasist niyet serin öpücüklerle geceyi sardıç. Çoluk çocuk eşik dışarı hayata terfi ettirildi. Gerginliğin keyfini sürmek mertebesine erişkinlik daha nerelere vardırılır ucuzcu siyasa senaristlerinin işi. Bu ölmeyi ve öldükten sonrayı hiç umursamayan savaş simsarlarına, bölmeyi ve bölünmeleri mükafat gibi sunan bir suni savaş pratiğidir...
İşte o yüzden rampalar etrafında dört döner, füzeler sırayla sallanır, roketler ateşlenir, uzun menzilli toplar patlar, insanlık ölür, sis vurur ve yerde gökte yıldızlar kayar...
Kaotik kamplar kafadan kavrulurken donmak, cehennem ateşi korunaklı pencereleri döverken susmak hep bilindik sonu hazırlar. Suni savaş platosundan fışkıran sinsi planlar çöl ayazında kum fırtınasına karışır. Ve hızla kararır yeşil zümrüt, kararır altın sarısı diyar. Mukaddes topraklarda ve civar ellerde suni savaş yankısı duyulur. Kulakları sağırlaştıran ekosu ölümcül felaketin habercisidir…
Tumturaklı istihbarat teşkilatı ve teşkilat kafadarları cılız saldırıları hissedemeyecek denli dip yapmış gibi yapıldı. Hemen acilen kör kuyu diplerini taramak dahil keskin cüretle cümle halkı pırasa gibi taramalar Gazze sahiline yığıldı. Şeria dahil iç duvarları kaldıran eksik cibilliyetle istilacılar özerk bölgelere havalandı. Elbette nerede sahnelendiğinin pek önemi olmayan herkesçe yaşanmış ve tıpatıp bilindik senaryo. Oysa topu, delik deşik olmayı bizzat hak eden aynı kâseden beslenmişliğin suni ürünü. İltihabı irini unutanlara ve uğursuzluğu yeğleyenlere özgü suni cinnet bu yüzden. Bu yüzden yarınlarda savaş suçlusu olmaya resmi aday resmen cinayet gibi suni savaş yeltenmesi. Zaten dinbaz asası dokunduğu yeri çölleştiren, insani değerleri yok eden, çoluk çocuk katleden obur obje. Sonuç itibariyle yitirilen onca şey karşılığı yeşil cennet vaadi. Hemen hepsi, Israil’i Filistin’i ta Abraham soyundan kalma suni savaş yüzsüzlüğüne suni zemin...
Suni savaş platosundan sızan yalancı ve sahte ışıklar altında iki üç semavi dini de çiğneyen, sırf gelenek ezberlemişlikten kaynaklı çöl safariliği. Kutsal kitaplarda yeri olan mahva sebep antik miras. Sıcağı sıcağına saplanılan bu suni savaş festivali, abluka ve taarruzlarla başka hangi mecralara sıçratılacak, büyük projenin gizli ve sinsi bablarında incelikle yazılı belkide. Tezgahlanan bu suni savaş gübür günlerin gümbürtüsünü yakınlaştıran, kitlesel imhayı, kahrı ve yokoluşu canlandıran kanlı kibir örtüsü. Toprağa karışan kutsal kötülüğün kıpırtısı. Binlerce yıllık zion zilleti merkezinde zionism ve philistinism kapışması ve çatışması. Arap kavminde ise tahta bacaklı maymun körlüğü, sultan sağırlığı ve dinsiz dilsizliği. Siyonistlerde ise malum göksel Kudüs aşkı…
Dünyayı kasıp kavuracağı belirsiz, ateş olsa Ortadoğu kadar yer yakar savaşın özü suni ve saçma. Savaşgiller çift çubuk aynı bambu kamıştan, dinsel kronolojiye göre Abraham’ın cariye sapmasından. Binlerce yıl öz şaşırtan, göz kamaştıran seyyahı seyyare anılar ve şuh yalanlara kanıştan. Sorgulamasız inanıştan. Kenan topraklarına kene gibi yapışan Ahmed’in yerine Malaki’yi montajlayan mantaliteden. Binlerce yıldır mantığını işletemeyen kanına Girit bulaşmış Egeli Palestinian gerçeğinden. Yani ağır işleyen akılda doğrandıkça doğallaşıyor dini tarih. Eksik akılla doğaçlanıyor dinler tarihi. Sonuç ezeli ve ebedi düşmanlık tohumu. Programlı düşmanlıkla doğanın nesli ve toprağın nefesi din iman çerçevesinde tükeniyor. Tüketiliyor…
Ortadoğu’daki suni savaş tezgâhı anında piyasaları vurdu. Suni savaşa vekaleten dahil olacaklar ve büyük çıkar ittifakları vurgunu daha nereye kadar taşır orası muamma. Ama aynı meşrepten üvey kardeşler belli ki, dünyaya kendince ayar çektiklerini sanarak birbirini bir süre boğazlayacaklar. Kök bir din iki bu suni düşmanlık ilelebet tükenmeyecek, bu suni savaş orta doğudaki savaşların sonuncusu da olmayacak. Durum bu denli barizken yine de banane diyemiyor aklı mantığı önceleyenler. Evet dinli dinsiz tüm dünya günahkâr, salt çocuklar masum…
İşte o yüzden kutsal kitapların başaramadığı bir kez olsun başarılmalı. Çünkü silahlar patlar patlamaz füze rampaları tek hedefe döner, dönülen hedeften roketler karşı tarafa ateşlenir, uzun menzilli toplar karşılıklı atılır, insanlık vurulur, barut dumanı boğar geceyi gündüzü. Gökyüzü yere iner, yeryüzü göğü kırmızıya boyar. Oysa suni din savaşlarını programlayan egemen güç odaklarıyla, suni savaş platoları paketlenmelidir sonsuza. Bir daha geri dönmemecesine. Aksi halde daha çok, çok çocuk gömülür toprağa, kefensiz duasız. İlerisi gerisi teferruat...



EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...