ŞİİRSİLERİN GÖLGESİNDE...
Aksuları dağlara çekilen hayata er vakit doğan
kendine isim cisim aramaz doğrudan.
Soyu soydur Atadan adamdır en kestirmeden.
Göbek bağının düştüğü şeherdir İstanbul
taşı toprağı altın üstelik kırmızı kaftanlıdır
kafası biraz dumanlıdır hayatı cıvık ama cılız.
Rüyası ranası ve dahası kuru kalabalıkların hayasına kalır
Kraliçe kenttir aslı kocadıkça nesli yapayalnızlaşır.
Kadıköy Karşıyaka Fener denizden dünyayı dolaşır.
Deniz ve rıhtımlar simitçi
martılara kalır
erkenci kuşlar bir batında doğan adalara küser.
Birbirinin kopyası limanlar eşsiz manzarayla aryalanır.
Silik havalarda Galata ile Bayezid kulesi semaya havalanır.
Gören gözler bilir hırsından kararır Kız Kulesi.
Köprüaltında ışıltılı akşamlar gölgelenir
şiirler şiirsiler yapışır yarin çıplak gerdanına.
Denize doğan yarenliğe
ayla güneş
donuk sulara domnul eduvard karışır.
Şiirsilerin gölgesinde aksulara doğan er
doğumla isim soyla adam geleneğindendir
dünya yıkılsa ayakta ölür yıkılmaz...
Gel zaman git zaman hayli geç zaman
işin aslını astarını anacığımdan sordum
meğer tam günü saati gelende vakitlice
Haseki'de mimikleri mermerleştiren ayaza doğmuşum.
Herhalde yer sallanmış biraz korkmuş aney
oğlum doğduğun gece deprem oldu der hemen.
Güne geceye ilk dokunuşum doktor kontrolünde
anamda saklı yaslı paslı anılar demeti
son yarışım sonsuza varışım akıl kontrolünde...
Adım sanım ta doğuştan adaşım doktordan
Erdoğan vermişler nedense nüfusa.
Nüfuzlu doktorun adıymış yalını yalanı
öyle er doğduğumdan falan değil hani.
İş olsun diye sordum anama hep
defosuz cevap defaatle hep aynı doğurganlıkta
tam günü saati dakkası dolanda vakitlisin
hemde doktorun ismindensin.
Doğdun İstanbul Haseki’ de mart kışı sabaha karşı
buz kesen tan yeri alacasında.
Ya oğlum deprem oldu iki kere kara karıştı
kara kıştı Marttı Mart sonuydu.
Böylece içgüveyisinden hallice Haseki’de başladı yolculuk
halen devam kendime izin verdiğim sürece.
Çetin koyacaktık adını en baştan
Atan Garacaya heveslendi kısa sürelik
anlayacağın devreye operatör doktor girdi.
Göbek adın oldu Çetin Karacam saltanatla kavgan ondan çok derin.
Ben Çetin Garacayım kütüğe Erdoğan yazılmışım
kıçıma şaplağı yediğimden beri de Çavuşoğluyum…
Bilmem gerektiğine sardım sordum pedere
soydaki Çavuşoğluluk nereden gelir nereye gider?
Cevap evlat delilik belli yaştan sonra aldırma
lakin soyunu ve adamlığı sakın unutma.
Unutmam Çetin Garaca etiketim
ağır başım kırklara değende eridim.
Er veya geç ama apansız kavruldum
aklımın kırık penceresine konan rüzgara yandım.
Tanış rüzgarlara savrulacağım ömür boyu
selam duracağım her sıcakkanlı esintiye.
Sonra şiirsilerin gölgesinde avunacağım
kara günlerde karadenize vuracağım ahımı.
Ve dikileceğim şirret soysuzların karşısına hasat zamanı
sihirli silleyi patlatacağım silme imansızlığa.
Doğumla isim soyla adam boyundanım
soysopsuzlara hesap sorulan gemide efeyim tayfayım…
Vakti zamanı gelende geçkin
gece karacasında
hey gidi koca İstanbul benimle yapayalnız.
Çetin kavga şiirsilerin gölgesinde nefessiz.
Kıvamlı yağmur parke taştan kaldırımları yıkar
akılları çelen çiğlik kızgın ateş gökten akar.
Yanardağ lavı kızılı anamın elime yaktığı kına
diyelim ki tam günü saati dakkasında ölmeye yakınım.
Er veya geç demeden kınalı kuzu gibi korkusuzca
aksuya sarılı deniz sıcağında
kıbleye serilmişim.
Gönüllü giderken yanımda acaba kimi
kimi götüreceğimin hesabı alınyazımda gizli.
İsimleri karıştırıyor tadilattaki Kız Kulesi
Galata’da kararan akşamları yaralıyor izli mermi.
Yalnız İstanbul değil cümle alem ilgili bilgili
ilim bilim deniz derya sebil.
Aksuları kirlenen hayatın ipini çekmek gerek
en çok aksulara doğan çetinere yakışır bilirim.
Boğaza takılan şiirsilerin gölgesinde içilir son nefes
soluk bir anı kıvılcımıyla dirilir son nefer.
Derdo dilerim ki İstanbul İstanbul olalı beri
şiirsilerin gölgesinde aksulara doğana
bir kendine bir kendime bir kendine ağlar...