TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

30 Nisan 2023 Pazar

SU YOLUNDA KIRILMAK

 SU YOLUNDA KIRILMAK


Gençliğime acıktım yaşlılık sofrasında

iştahım açıldı iflahım kesildi

vira Bir Mayıs haftasında.

Viva hey gidi devrimci gençlik

bir bardak soğuk su bile içemedim arkandan

yaşlandım yaslandım namım yorgun demokrat.

Yıllar yılı sular seller gibi döküldüm sokağa

yine çocuk gibi söküldüm gerçek aşklara

öğrenemedim hala sevmek bu kadar mı fena?

Sezonluk nazdayım her bağ bozumu cefalarda

uykusuz durgun ve ışıksızım

dağ bayır gezmişim kesilmiş cezalarımla.

Mutlu yarınlara hastayım

gençliğime doydum ziyafet sofrasında...


Gençlik modası epey gecikmiş armağanım

yaşlılık vahası acayip muamma micanım

dahası yok daha ötesi yok darlanmaktayım.

Saatler sallanır önüm sıra aylar yıllar arkamdan

devri sabık ihtirasım serpilir durmadan.

Abur cubur besliyorum solgun duygularımı

ödünç terimlerle keşfettim aşkın değerini.

Çıkmak bilmez lekeler ciğerime kenar süsü

yüreğimde terfilerden terfi beğen faslı.

Tam telef olmaya yakın döngüdeyim

su yolundayım kırık testi elimde.

Gel otur güzelim elbiselerini çıkar soyun

ağrıyan yerlerini sabırla ovacağım

kanayan yaralarını dağlayacağım dayan...


Kovdum gözü tok gençliğimi yaşlı soframdan

içime dert gülüşler nefes nefese dağıldı

sayım suyum yok tam açık hesap zamanı.

Su testisi su yolunda kırılır tümden yalan

Derdo bir bardak su bile dökemedim arkandan.

İnfaza infial Bir Mayıs haftasında

gençliğim acıdı devrilişime yaşlılık sofrasında...

28 Nisan 2023 Cuma

ATEŞ ÇİÇEĞİ

 ATEŞ ÇİÇEĞİ


Tam ortası tam ortasındayım arzın

arzum tek artık açgözlüler takılsın oltaya.

Ortalık yangın yeri dört bir yan alev denizi

her şey bir yana uzamam gerek hattı zatında.

Açık hesaplarım rakamsız yasaksız ilahsız

oylum oylum bir kent tanrı katında.

Tavrı açık sözünü tutmuyor hiç

koyu kızıl ateş içiyor hiç durmadan.

Sünmez tahta mahalleleri öldüren yangınlarda

ateş çiçekleri topluyorum kırlarda…


Koynumda ateş gülleri besliyorum

kavim kasnak çatlak

boynum kıldan ince giyotin çırılçıplak.

Bakır kazanlar kaynıyor sabahlaracak

ateşten parça kanlı pazar azıyor gecelerce.

Söz verdin anlat denir ya hemen yangın sonrası

anlat ki saz söz durmasın

ezgiler öylece aksın kara gecelere.

Bir ses kazınır belleğime ateşten kalan

harlama ateşi külle hemen.

Alev toplarını atlat ve ateş çiçeğini anlat sonra

sözün özü ateşin közü geri kalmasın

söz yarıda kesilsin ama deneklerin gözü kalmasın.


Bir yangındır alev alev akar kör gecelere

tüm devasa denklemler göğe yıkılır.

Yaylım ateşe denk gelindiği an anlaşılır değer

illa ki ölünür veya adamakıllı gücenirsin.

Ateş böcekleri üşüşür gözlerin karasına

bir ateş çemberine düşer aklın üşürsün.

Bakır kazanlarda sunulur kızıl ateş

gecelerce gecelerce içer içer durulursun.

İşte o zaman dillenirim sazsız sözsüz

aynı ataşa yanarım hamdık piştik derdiyle.

Pervane döngüsü kuşağımda güneş

kursağımda uyurgezer ateş. Sağanağı savarım salt savunma maksatlı

takatsiz dikkatsiz talihsizim

ama bu kent hiç sözünde durmuyor ki

acayip canımı yakıyor üstelik.

Kafeslemiş ağaran geceleri yalvarıyor

aman anlat anlat ateşin ateş rengini...


Anlat ki saz durmasın söz utanmasın

utanmazlar utanmayacaklar varsa dinlesin.

Bir ses var içimde islimlenen

isine pisine bulaşmadan ateşi söndür hemen.

Elektrikli sandalyede ateş yutan bir çocuk

ateş çiçeğini düşünür düşündükçe sürünür.

Sürkontür bir emir işitiyorum

demirden ağır pamuktan sert.

Kulak zarlarım deliniyor ateşi hemen karart

kızgın alevin gözlerini morart.

Derdo kızıl çıtlaklar yeşil gözlere dolmasın

dünyanın tam ortası tam ortasındayım arzın

tek derdim var yaralı yürekler yanmasın...

27 Nisan 2023 Perşembe

YAĞMUR ŞANSI

 YAĞMUR ŞANSI


Bu gün ne yağdı şansıma tüküresice yağmur

adalıyım güzel çamlıkta yağmur mevsimi.

Üşümedim ki üşendim akıl serinliğinde ıslandım

üstüme üstüme yığıldı sahipsiz eski şarkılar.

Titredi yüreğim yine kılavuz kaptana

bam telinden koparıldım tek damlada.

Şarklılığım şahlandı kızgınlığım kuzeyden armağan

bir şanlı yağmurla evrildim çevrildim durmadan.

Evire çevire dayak faslı misliyle falaka

vurdum aslımı neslimi giresin limana.

Bu gece ne yağdı şahsıma küsen yağmur

zulamdaki topal kale komple yağmalandı...


Yavan yalnızlıkta nası ıslanmış valizlerim

yağan yağmurda kırmızı hırkam sırılsıklam.

Bir şavalak yağmurla topladım denizi ağladım

zırıl zırıl kaygan iskelede ağulandım.

Ayın şavkına değdi başım 

Deniz yağmura yakalanmış mert ve yalnız

liğme liğme mavimtırak yağmurluklu...


Yağdıkça bir deli yağmur nevrim döndü

sarıp sarmaladığım ölümsüzlük öksüz kaldı.

Yağmur gözlüme inat dağladım yaralarımı

merhemledim merihi lehimlendim sonsuza.

Dayandım kırklar kapısına eyilendim

Yağmurla arınma sunağında sunalandım.

Sundurmada taş baskısı bağışıklığım zedelendi

ağırlığımca kuru selamla zehirlendim.

Zıpkın gibi güneşi şemsi ve

mihrinevi özledim

Garipçe uzandım gökyüzüne

yağmurla uzlaştım.

Abdalca dolaştım yeryüzünü usumda uslandım

uzaduyum bulutları turladı buraları bu gün...


Kahrımdan kahredesim geliyor bu gün

Kalekapıdan içeri iç burkan içtimadayım.

İzli uzafirelik mimledi dışkapının mandalını

ne şans ama güzelim yağmur mevsimli mevsimsiz

bu gün bu gece durmadı yarına zehrini akıttı…

 

Yağmurla yoğruldu yoğun zifirilik

solgun ziliflerine değen damlacıklar tek şansım.

Şanssızlığım yeşilimsi gözlerden akan kanlı yaş

gözüm karardı şahsıma düşen yağmur mevsimi.

Nevresim yekparesi bir deniz iç avlumda

ay yüzlü yağmur ıpıslak avcumda.

Nefesimi kesti nur gözlü deniz

her pırıltılı damlada gizli

gökyüzü.

Deniz renkli parlayışlar

şahsıma yalnızlık

nursuz bir yağmur düştü şansıma direk.

Derdo deniz gözlü ıssızlıktayım

bu gün ne yağdı bizzat şahsıma şahmelek...

KENT ORKESTRASINDAN SON VURUŞ

 KENT ORKESTRASINDAN SON VURUŞ


Ölüm marşını çalıyor maket kent orkestrası

nota sehpaları anaç meydanda isyanda.

Rota sıradan sığlık sılada ruhsuzluk dev vefasızlık

kokpitlere doluşmuş al dudaklı koket solistler.

Ne güfte ne beste üflesen kulaklarım sağır

gözlerim yarı açık sol yanımda ağır hasar.

Dahası canı candan bezdiren bezmeldek ölüm

önüm arkam basbayağı karakter kahpe kader gülüm.

Ömre tek soruluk son dokunuş emanete ihanet büyük isyan

mutlu sona ilk adım bahar kabilinde zevklen ölürüm.

Maket kent orkestrasından üç nokta son vuruş

soluksuz bırakan marşla mavi boşluğa esas duruş...


Sıra dışı çerçeveler sırayla dizilmiş gök çatmaya

kabristan kebir kabirler minik lalezar

zulam çiçek bahçesi üç mermilik kutsal emanet.

Son barınak fiyakalı formika tabut

elde kuru toprağın dudağını ıslatmalık plastik ibrik

cenaze nakil aracında çam yarması budaklı tahtalar.

Teneşirden tebeşir dairesine tematik temaşa

elde kızgın maşa alın çatına son vuruş...


Çarpık rakamlarla çınlar sıralı ölümler

tam siper numaralı kombine kara gözlüklü izleyiciler.

Soluk avluda al mor tülbentli fısıldaşmalar

kale kapısında kara urbalı sırlı anlatımlar.

Üstünkörü tebessümler ablak suratlı hayata havlu atma faslı

yakalara tutturulmuş karışık renkli fotoğrafın arabı.

Musallaya son görev babında son bakış

vakada tek sorumlu ezeli vasiyete musallat olmuş.

Sona dokunuş akla çivilenmiş binbir nasihat

vaziyet almak vazifeyi kodlamak tek maksat.

Tek kalemde ekstradan kelamsız uğultular

kutuplaşma kurgusunda kutlu uğurlanışlar.

Sarkmaz programa tam provake vakti son prova

cenaze nemazında safa niyetine edibe edebiyat.

Yolculuklar töre tören çarmıhında ilahi ebediyet 

yolcu yakınlarına akıl danışma vesaire serbest.

Ayak ucundaki yeniyetmeler derdest

maket kent orkestrasından minyatür ölüm marşı

çok enstrüman çok makam tekleme solist...


Pişkin pişekar ile kavuklunun gelişiyle hafiften kıpırtı

tabiyatıyla miskinlerin ön safta yer tutma telaşı.

Utku nutku tutulmuşlar biz biliriz babında damacana

ayı geçiştirme saflığında tekmili birden yaka paça.

İrikıyım saldırı aklıyla dört kollu omuzlarda 

salın peşinde kundaklanan bir kaç avuç insan korteji.

Araçlar hazır anonsuyla alışıldık koşuşturmaca

kabristana yolculuk isyanı imdi imanlı hissiyat.

Mührü vurmak için dünyaya yine geç kalındı

sona varış adresi kağıt gibi kazılmış bir çukur

sudan sebep küsecekler için bile boş mezar hazır.

Kaç göç annaklanan kafile sessiz gemiye kefensiz tayfa

kafi derecede kefillik demek buraya kadarmış...


Marşlı merasim anılar kitabında bir küçük anekdot 

koca ömrün harcanışı kara kaplı deftere minik dipnot.

Defne define defle delfin hizmetinde hayadar hayat

hasılı cem deniz kenarında virtüözünden tek kişilik düet.

Matemden süzülen tek soruda gizli vasiyet 

gömülmek bir kaç avuçla toprakla veya kürek kürek.

Efulim erkenden gömmek eftalidir düz mantık

topraktan bombe tahammülsüz tanıklara kesin kanıt…


Hayat dediğin hepsi topu neysiz nefeslenme

çam kokan numaralı tahtaların altına kafeslenme.

Kara toprak bahara gebe saatli bomba dakik

gebe toprak yine beni benliğimi doğuracak...


Küsurlu yaşlar tam çağı kusurlu çırak çıplak

bir çorak arazi ha patladı ham çatlayacak.

Koyu bir vahada çılgınca atıyor sorgulanamaz kalp

sürgit pik süreci gelgit dip sorgucu aymazlık ayazı. 

Her makamdan sinkaflayacak sinesi taşduvar hak savunucu

dünyadan kopuşu tescilleyen baharla giden olucu.

Yalınayak sahil sürgününde deniz maviye son dokunuş

Derdo tek can alan soru başka sorulara ne gerek sorusu.

Ölüm marşını çalan maket kent orkestrasından bis

minyatür kente son nota son vuruş yeniden varoluş.

Batonlu şef marşı kısa kes kefenim aydın abası olucu...

23 Nisan 2023 Pazar

ÇOCUKLARA DEĞİŞMEZ DENGE DENİZ...

 ÇOCUKLARA DEĞİŞMEZ DENGE DENİZ...


Geliverdi yine ulusal egemenlik günü 23 Nisan

yok artık gerisin geri volta

hasdur mehteran.

Çocuk isimleri değiştikçe değişti ülkemin kaderi

vay benim başıma dert ülkemin geleceği.

Yeter ülke değiştikçe değiştirildi dibine kadar

imanıma dinime kararmasın soyumuz sonsuza kadar.

İlla ki oğul adı Ege olmalı kızımın adı Deniz

efelenin daima çocuklarım Ata'dan devrimcisiniz.

Asla durmak yok siz biz bir gayemiz 

davamız tek değişmesin aslımız asaletimiz...


Geçiverdi ulusal egemenlik günü 23 Nisan

unutuldu kutlu düş uğruna akıtılan kan.

Devrimin pirinç levhasına tek isim var yazılan

epey ileride bir çocuk var emekleyen.

İsmi Türkiye soy ismi Cumhuriyet

göbek adı Tek Yol Devrim.

İşte o ülke benim biricik ülkem

ve size Ata'dan armağan çocuklarım.

Kutsal emanete ihaneti tasdikleyeni değil

çocuk isimleri değiştikçe değişeni değil.

Deniz gözlü devin buyurduğunu

geleceğin gülü yıldızı ve ikbal ışığını...


Görüverdi acı gerçeği her güzel insan sonunda

temel öğretiden sapan yarımada kayıplarda.

Tek çare ulusal egemenlik günü 23 Nisan

tok artık karnımız cilalı karnavallara.

Ambalajı açılmamış hicranlara

yalan dolana ayakları hıyanete dolananlara.

Yuh ama bu kadar mı değişir herşey

isimler küçük dünyalar cismani cisimler.

Sinyali verdi ulusal egemenlik günü 23 Nisan

yok artık benim böyle ülkem falan...


Geziverdi yine ulusal egemenlik günü 23 Nisan

düşüverdi akla tam bağımsızlık ve kutlu isyan.

Yok artık gerisin geri rota tam yol ileri

durum hassas mutlak döner devran.

Derdo geleceğe öğütler çocukların dilinden Ege

çocuklarım unutmayın değişmez denge Deniz.

Verdaverdi günü ulusal egemenlik ve 23 Nisan...

21 Nisan 2023 Cuma

BAYRAMIN İLK GÜNÜNDE BAYRAMI UNUTMAK...

 BAYRAMIN İLK GÜNÜNDE BAYRAMI UNUTMAK...


Seçime sayılı günler kala deprem bölgesinde, evlerde, çadırlarda, mezarlıkta, türbede, camiide bayram mesaisi. Ama ilkgün bayram buluşması kör cehalet ve azgın faşizm yüzünden yoruma kapalı eylemlere sahne oldu. Muhalefetin seçimi kazanmaya yakın 'Cumhurbaşkanı adayı'na sözlü ve fiili saldırılarda bulunuldu. İki bayram arası baharı kıskananlar resmen saldırma cesareti gösterdi. Kefenli dava kırıkları iktidarın suçlarını örtme maksatlı hain girişimleri sanki planlıymışçasına sıraladı. Vicdanlarda yeni yaralar açıldı ne yazık ki. Bu kara vicdanlılara 'yuh yetmez' ama bayramın ilk gününde bayram unutuldu alimallah...


Gerçi saldırılara muhatap olan hakkını helal etti ama sınır seviye tanımaz bu  operasyonculara 'yazıklar olsun size' denilmezse daha çok yürekler sızlar. Lafta fatiha okumayı bilenler toplumsal barışı böyle gözetiyorsa, bilenle bilmeyen bir olmaz açıkça görüldü. Çünkü bu çirkin saldırılar asla affedilesi değil, olamaz... 


Bayram seyran demeden ulusal barışı zedeleyen bu güruh, seçime kadar başka stratejik alanlarda kaos ve anarşi zemini hazırlayabilir. Hem suçlu hem güçlü şebeke daima mağdur hazımsızlığıyla, darp harp çılgınlığına ve toptancı saldırılara savrulabilir. Oysa bayramı zehir eden açıkça alçaklık ve korkaklık yansıtan bu terörist eylemler organize suçtur. Asla adi bir girişim değildir. Adli vakadır, düpedüz insanlığa ve insani değerlere darbedir. Vahşi şiddet elinin ve dilinin sokağa, deprem bölgesine, evlere, çadırlara, mezarlıklara, türbelere, camiilere girmesi durumudur. Gerici ve çağdışı bir anlayışın terbiyesizce tezahürüdür. Hala onyılların iktidarını değil muhalefeti sorumlu tutan ahmaklığın neticesidir. Bu çirkin girişimleri gerçekleştiren yozlar, bayram tanımaz yobazlar tarihe kara bir leke sürmüştür. Böyle biline...


Bu saldırıları gerçekleştiren insanlığın yüz karası mahluklar, her sıkışık dönemde veryansın ederek kendilerinde bu hakkı görürler. Bazen adres şaşırmalar sanki sinsi üst akıl ürünü gibi. Dış mihrakların beslemesi bu akıl fukaralarının 'din iman mezhep' edebiyatına sığınarak, bayramın kutsi değerlerini hiçe sayması tam fütursuzluk. Herşey kendi tekellerindeymiş zannıyla şuursuzlaşmak ise belli şurubun vandallaştırmasıdır. Bu prokatif tacirlik birlik ve beraberliğe dönük açık tehdittir. Böyle algılanmadıkça iş büyür, durum çığırından çıkar, seçim başka yerlere gider... 


Asrın seçimine doğru artık şahsi bekalar milli bekanın önüne geçmiştir. Nafakaları kesileceğinden korkan ve kışkırtılmaya hazır bu yabanları fişekleyenler, milletin geleceğini karartmayı göze almış filan feşmekanlardır. Sanki bu ve benzer soysuz denemeler millete gözdağı ve muhalefete ilişkin algı operasyonudur. Bayram seyran demeden bu oyuna kim gelirse, kim dahilse, bilerek kim göz yumduysa, sırt sıvazladıysa sadece nefret tohumunu yeşertir...


Bu işin foyası eninde sonunda ortaya çıkar o yüzden kesinlikle bir grup meczubun sabotesi denilemez. Suç öyle hafifletilemez. İvedilikle faillerin, azmettiricilerin peşine düşülmelidir. Eskaza bile olsa düşülmez. Oysa devletin o gücü vardır. Mesele kınamakla geçiştirilemez...


Seçime giderken deprem bölgesinde, evlerde, çadırlarda, mezarlıkta, türbede, camiide bayram mesaisini gizli emir almışçasına sabote etmek hangi azgınlaşma tecellisidir belli aslında. Haklar helal edilse bile resmen hak ihlali yapanların topuna yuh 'yuh yetmez' ama bayramın ilk gününde bayramı unutmak yakışmaz insan olana...

YÜZ YILIN KORDONBOYU

 YÜZ YILIN KORDONBOYU


Yüz yıl evvel yedi düvelle  çatışanların anısına...


Arsızca harlandı Helenizm istilası

açıktan açığa emperyal saldırı.

Sanığı egemen dünya bileşenleri

tanığı ışıltılı yakamozlar ve Ege....


Karanlığı deliyor Kordonboyu lacivert kara pencereler rengârenk 

perdeler kırmızı beyaz

mavi atlas ıpıslak ve deniz sarısıcak.

Ezeli misyonun ilk limanı Kordonboyu

tarihe kazınmış binyıllar düşmanlığı

yegâne sebep İzmir.

İzmir arafta lafta müdafaa-i Avrupa

Akdeniz'den Ege'ye Boğazlardan Karadeniz'e çıkış.

Anadolu'yu mümkün olduğunca minimalize aslı

Ottoman'dan arta kalanı denize gömme hıncı... 


Pervaporation zırhlıları Kordonboyu’na çekti

takdis edildi istilacı kolordular

peşine çok acımasız bir role büründüler.

Tek tabanca ilk kurşun alnından emperyalistik cüretin

Tehditkâr bir vınlama yayıldı Anadolu’ya.

İçlere ilerledi iç karartan kuşatma.

Anadolu yakınmadı reddetti hain istilayı.

Hakkıyla Kutsal İsyan patladı.

Hal niceydi kurtuluşa niyetlenildi

perperişan yedi düvele ayaklanıldı...


Kutlu mücadele püskürttü hellenik istilayı

yedi düvel kuşatma Kordonboyu’na sıkıştı.

Gam kasavet yüklü direniş kazandı

işgalci milletler sinsi hevesler tutunamadı.

İdeal söndü emperyalist plan geri tepti

Grek direk denize döküldü…


Ahali Kordonboyu'na yağdı

yaşlı gözler Gazi'yi görme derdinde

maiyetini kucaklama gayretinde.

Kadifekale’de Albayrak dalgalandı

'İzmir iyi de ah ah... Selanik...' yürekler parçalandı.


Kordonboyu kor ateş zafer alayı

Kordonboyu'nda imbat zamanı.

Martıların canhıraş çığlıkları düğün şarkısı

rıhtıma vuran mutedil dalgalar kara sevdalı.

Gönderde tek dava vatan aşkı

iskelede kurtuluş damlacıkları.

İsli lambalar istikamet veriyor Efelere...


Karşıyaka'ya dağılıyor zeytinlikler

yayılıyor çarpıcı renk güneş şemsiyeleri

gölgelere sığınmış matmazeller

mat bakışlı fesli beyler. Pasajlar paşalarca sarılmış  kaldırımlarda sarıklılar melon ve fötr şapkalı levantenler.

Kosmopolitan kurtuluşun resmi geçidi Karşıyaka...


Konak istikametine akıyor kurtuluş heyecanı

Anadolu ile bütünleşme tutkusu capcanlı.

Zulmün boğuluşu yeryüzüne sıçramış

Kordonboyu’na gümüş sırmalar saçılmış 

gösterişli karargâhında konaklıyor Gazi Paşa.

Mutlu insan selini izliyor masmavi...

 

Hayra alamet değil

Konak mahallesinden yükselen dumanlar

işgalci kolordu artıkları gider ayak yakıyorlar İzmir’i. 

Büyük yangın

kasten yeltenilen alevsel sarsıntı.

Yalazı Kordonboyu’na dek uzanıyor

alev canavarı yutuyor cümle diyarı. 

Kordonboyu unutmadı alevleri yutan kesif dumanı

kutsal gazayı ve Gazi Paşa'yı…


Efzon kuşatmasından bu yana tam yüz yıl

efradı adidenin denize dökülüşü tam bir asır. Samanyoluna yükselen kalın puntalı istikamet

ilelebet tam bağımsızlık.  Görkemli anıların diyeti tam istiklal... 


Yüz yıl evvel yedi düveli duman edenlerin anısına...

20 Nisan 2023 Perşembe

YESEKA SAVAŞLARI...

 YESEKA SAVAŞLARI...


Yeseka kamuoyu yoklamalarında önde gözüken muhalefet adayına birinci turda mazbata vermemek için resmen hukuk dışı ince manevralar geliştiriyor. Tek bir amaç var seçimi ikinci tura taşımak. Yeseka asrın sandık savaşında cepheleri genişletiyor. Ancak böyle sokma akıl gidilirse millet özellikle yeseka güdümlü yanlışlardan usanıp son noktayı tam koyacak.  Olmadı mührü ikinci mazbata savaşında vuracak. Ancak her iki koşulda da hemen seçim ertesi devri sabık yönünde sağlı sollu bindirmeler gündeme düşebilir... 


Düşle ki gerçek olsun babında metropolleri iktidarın kaybetmesi, sonun başlangıç işaretiydi aslında. Egemen sermaye bu kez bilerek düğmeye basmadı veya basmakta biraz gecikti. Sanki iktidarın koltuğu yitirmemek adına kendi eşrafından doğurduğu yeni siyasi oluşum egemen güçleri ürküttü. Veya dinci faşizan ittifak emperyal düzeneği fazlasıyla korkuttu. Denebilir ki sırf o yüzden ortamı fazladan germek için muhtemel hareketlenmelerin önü kesildi. Yeseka eliyle demokratik sürecin bitirilmesine dönük yaptırımlara hatta mevcut iktidar adına faydalı görülenlerin yapılmasına şimdilik gözler yumuldu. Geldikleri gibi gidecekler faslı işleme koyuldu. Yesekanın anayasaya ters üçüncü kez adaylaşmaya ve hayalet diplomaya yeşil ışık yakan kararlarına son kez katlanıldı. Hukuki özür mahiyetinde kararlarla yesekanın bu kadar ileri gitme cüretkarlığının elbet ileride bir karşılığı olacaktır. Sanki seçim sürecine bir çeşit müdahale modunda yeseka hamleleri, siyasi dengeyi iktidar lehine resmen bozma çabası  ve hukuk dışı safsataların pek işe yaramayacağı farz ediliyor. Sandık savaşı ekonomik ve demokratik buhranın gölgesinde cereyan ediyor. Sıkıntıların tek adam modeliyle atlatılamayacağı bariz. Rejimin gerçek sorunlara yanıt  olamayacağı da tescillenmiş. Son çare her zamanki gibi yeseka devreye sokuluyor.


Yeseka makama saygılı olmanın ötesinde kapalı devre hukuk ayıplarına ve görevi kötü kullanıma resmen davetiye çıkarıyor. Diğerleri her neyse ama maalesef bu seçimlerde toplumsal barışın ve tarafsızlığın sigortası olmayan bir role bürünüyor. Seçimi bir kenara bırakmış, ampulü söndürecek denli durağan derin ayrılıkları ve aykırılıkları öne çeken yitik bir kurum haline dönüşüyor. 


Yeseka mazbata savaşının odağında, memleket bekası için, millet menfaatı için kaçınılamaz doğrulukta görev bilinciyle davranmak yerine artık çökmeye yüz tutmuş korku imparatorluğuna yaranmak peşinde. Yerelden genele, metropollerden ücraya rejim sorgulanırken sözün özü mazbata savaşının galibi bu kez baştan belliyken takındığı resmen cahil cesareti.


Yarın iş birinci turda biter ve tek adam tercihi tutmaz ise üstelik meclis aritmetiği yesekanın umduğu oranda gerçekleşmez ise bu kurgu savaşın yeseka başta çok mağlubu olur. Sanki er ya da geç yüce divan kurulur ve mahkeme ahrete kalmaz.

BAYRAKSIZ GEMİ

 BAYRAKSIZ GEMİ


Deniz korkunç ürpertilerle gerildi

kükreyen kara dalgalar çöktü çıplak sahile.

Buzdağı değdi kor ateşime eridim

sona doğru silindi tüm yazdıklarım.

Steril fitil oldum ateşsiz fenere

yazdıkça yandım bayraksız gemiye...


Boyutsuz sıradanlıkta tam kurtulacakken gemi

üç boyutlu resim delindi.

Bir acayip güç kara deliğe üflendi

siyah beyaz fotoğraflara kıyamadım.

Kıyametin tam ortasında

forsalar uyandı

fosfor parlağı palalar kovaladı.

Gülümseyen fırtınalar yaygarayı kopardı

batık filikalar hoppa coşkuları harladı.

Düştü kucağıma gemici sicimiyle düğümlü anılar...


Gökyüzü ıslak deniz kuru

kusurlu düzen kuruntusuyla

cepheler kuruldu.

Hudut boyu ufka bağlandı acılar

milisler sisler arasında kayboldu

kulağımda ağır işitilecek haykırışlar.

Bu aykırı yarıştan kaçış yok sonrası

bayraksız gemide ayrılık sıcağı.

Kuş tüyü buzdan döşekler son durağım

bembeyaz bir martının kanadında tutsağım.

Tutkuyla varılan limanlar soğuk nevale

iman tahtası tık nefesli.

Soluklanma diyarında havasızım yüreğim kor

zincirden dizginleri tutan elim mosmor.

Dondurucu ayaza direnen

yelkenler delik deşik

erken zaman doğumlu bu ürpertili nefer.

Doğum lekesi sol mememin altında gözegöz

ayni sicimle düğümlendim gökyüzüne.

Demir atıldı ak sulara maya tuttu

kurdeleler kesildi mermer anıta.

Uğursuz makas cenaze törenimi doğradı

dirgenin ucunda töre ağıtı köle bedduası.

Beynim karıncalanıyor lambada fitil ateşlendi

mezarımın başında oturdum ağladım.

Beklediğim gelecek eşsiz gürültülerle eminim

sonumu sonsuzluğa yazarken öğrendim.

Derdo doğanın kanunu hiç karışılmaz işine

bayraksız gemide korkunç gerilim

alaca karanlık çöktü ciğerime...

HAYATIN SIRRI

 HAYATIN SIRRI


Sıkıntı serde dünya alem

özenti elde kurşun kalem

üzüntü dilde kafiyeli kelam

çöküntü yerde nice elem

ağır ihmaller sağır ihlaller vesairesi.

Topuyla soğukkanlı boğuşmak hayatın sırrı...


Karamsarlık karakter bozan duyarsızlık hiç edilmesi gereken

başarısızlık iç duygular yıpratan

duvarsızlık dizin dizin  sıralanan.

Defedilmesi zor katmerli kaygı

kaynama derecesi akla bulaşan korku.

Defnedilemez bu yüzden yaşamın kıyısına

toptan kusura bakmalar anlamsız kuşkular.

Dolaşır hayatın sancılı gerçekleri buzdan kaleleri

zorlukların yıkamadığı kıramadığı kalemleri.

Kol kırılır yen yırtılır

bildik birileri fırsat yaratıp kirişi kırar.

Küçük şeyler insanları aşırı korktuğundan

kalem kelam eylem birliğine uzak kaçar...


Panik atak yakalarında suni güller

kapıda monoton ve ruhsuz günler.

Mmür ocaklarında yüz karası sıfırlanmalar

sırra kadem seferberliği hayatın tılsımı...


Dıştan içe kriminal yaratı

baştan savılan erken yaş bunalımı.

Keskin irade zayıf kararlar bocalatır insanı

borca harca hınca hurca sokulanı yarınlar.

Meselenin özü kalem alem bir olur

elam kelam sis bulutlarını dağıtır.

İpler itler bitler dip korkusuyla kullaşır

kuldan korkulan günler pik yapar.

Hıyanet derecesinde itibarsızlık

dikkate değmez komploculuk kuşku kundakçılığı kelalaka salvoculuk

güncellenir aleme meydan okurcasına solculuk.

Resmen korku hanedanlığı yıkılır 

hanelerden içeri sızar hayatın sırrı...


Unutulası ve geçmişte kalası haller

kırktan sonra düşman başına eylemler

kalan ömür kutlu kapılar kalıtsal düşler.

Sinsi bir hastalık düşer kilitli yüreklere

baldan tatlı hayat zehir.

Kalem elde kelam dilde kökler en derinde

özü deliliğe kabiliyetli kalender

denizlerce mert üstün maharetli.

Tüm mesnetsiz yakıştırmalar acil mesele

mesela yakın zamanda olmasa bile

bir gün mutlaka hafiflemek doğru performanslarla.

Hayatın değişmez kanunu düz orantılı karanlık

Dünya alem bir desen kan kırmızı... 


Elde alem dilde kelam

soyka dünyayı yenmek hayatın gayesi.

Derdo gailesi korkulardan korkmadan

sıcak kanlı insan karantinası...

18 Nisan 2023 Salı

ELİMDEN BİR ÇİÇEK TUTTU...

 ELİMDEN BİR ÇİÇEK TUTTU...

 

Bir çiçek tuttu elimden

koca şehir bir göz odaya kilitlendi.

Pir aşkı tuttu kemiklerimi eritti

iki can bir beden göğe savrulduk.

Assalar ödenmez bir bedele mahkum bedenim

fındık bahçaları arasında çok yorgunum.

Argın dargınım dar geçitlerde ıssızlık

baş örtüsü omza atılı gülen gözlerde sahipsizlik.

Ak sulu yatsılarda göğe belendim 

bebek yaşta kimin gördüğü önemsiz düşlerdeyim.

Çiçek gibi bir kadın tuttu elimden

kaç kere koptum tam yarı belimden...


Eklendim bir sabah horoz ötüşüyle evrene

zor uyandım sessizlikten.

Gürültücü nice söz avuçlarımda

sıkılmaktan pörsümüş terden sırılsıklam arma.

Bunalımlar ocağında yasak yazmalarda

yazmalı bir melek tuttu elimden.

Melek pir oldu yalan dünya başımı döndürdü

tek göz odaya savrulduk

iki tin bir ten içimde taş kaleler yıkıldı.

Yaşlandım hayallerle hayalimdeki kulelerde

meğer gerçeğe boğulmak ölmekmiş dakkasında.

Ölmek buysa eğer ne güzelmiş çiçek bahçesi

çiçek gibi bir kadın tuttu dilimden dirildim...


Yeniden doğmak geç vakit oranda mucize

eridim oldum gidiyorum hüzünle. 

Alçak gönüllü pirler divanında bekleyenim yok olsa da öğrettiğin yıkılış yokoluş değil

ömürlük armağanın

varoluş varlık.

Gözümü kırpmadan ölümlere akıyorum artık.

Civa gibi bir kadın tuttu elimden

çiçek oldum aşkla doğdum yerden.

Birlendim yarına doyduğum memede

bekledikçe bekledim bir çiçek tuttum elimde...


Derdo koca şehir bir göz odaya kilitlendi

pir aşkıyla yandım eridim soğudum

iki can bir beden göğe savruldum...

17 Nisan 2023 Pazartesi

ALINYAZIMDA BELİRSİZ İŞGAL

 ALINYAZIMDA BELİRSİZ İŞGAL

 

Nüfus otuzikimilyonken sabah ayazı başladı yolculuk

sokak çocuğu pertev hem hancı hem yolcu.

Hemhal vakti geldi çattı ilk mektep.

Bir seher vakti ordudan muhtıra 12 Mart.

Mart sonu Atışalanı’nda bamya tarlaları çiçeklendi.

Alınyazımda belirsiz işgal...


Linç günlerinden kalan anılarla dizdizeyim

Lice yerle bir yol yordam ekini Oruçgazi’deyim.

Bir adres eksik Seninle Bir Dakika Yarın'larda

yarenlik şarkısı Hayalimdeki Adam adamakıllı güzel.

Mazallah madara olmakta var hayatta birader

Alınyazımda belirsiz işgal günleri...


Vade dolmadan evvel Valde Mektebi’ndeyim

gündem depmece bir dolu vesvese.

Pertev aşkına boykotla tanıştım okulda ilk gün

sokak çocuğu pertev evrildi evrensel tutkuya.

Yüzüncü yaşında Ata

12 Eylül ile tanıştı

Atam faşist darbeden sonra millet yaslı.

Ben prangalı pertev Valde Mektebi sonda 

Alınyazımda belirsiz işgal günlerinin izi...


İlkinde puan yetmedi üniversiteye giremedik 

işin ehli sayılırım düz duvar boyadım koca yıl.

Alınyazım al yazmalı Hakkari’ de Bir Mevsim Berlin’de

Ben Trakya yolcusu kırklar meclisine

Kırklareli Meslek Yüksek’te ön lisansiye.

Geciken ilk gençlik heyecanı istasyon caddesinde

geçim dünyası çıkmazında özlü ortaklık.

Peşine Marmara günleri incirlik gülleri

askerlik teciliyle Ortaköy’de tarih yandı.

Ben Akademi’de Yüksek Ticaretli

Alınyazımda belirsiz işgal günlerinin izmi...


Kuzeyde çernobil patladı radyasyonlu güller

fındık akıllı televizör iki kanal renkli günler.

Ve lisans diploması yükseğin kapısında caymalar

yok sayılan yaşanmamış yıllar.

Yitik kuşak yolcusuna yokluklar

yolculuk zifiri karanlıkta karma kararsızlıklar.

Sigortacıyım sigortalıyorum silik hayatları

Edibin E tipinde silkeliyorum yılları. 

Gülemedim hiç ağız dolusu yanarım

er kalkar geç yatarım delice yazarım.

Sivil siyasiyim delice okurum 

okkalı kıvamda amatörce politika yaparım.

Her gün en dibe vurduğum yaştayım

dibe vurur vurur dağılırım dağa çıkarım.

Alınyazımda belirsiz işgal günlerinin İzmiri...


İzmir'in dağlarında çiçekler açar

sığındığım liman Karadeniz’de ahumu saklar.

Giresin de gireyim isterim kahır düşlerine

günahtan iskele önümde sereserpe.

Evvel doğandım şimdi cümleden taşan Aksu’yum

kitapsızım Allah’ına kadar.

Kitapsızlığıma isim çoktan hazır

Alınyazımda Belirsiz İşgal...


Nüfus seksenikimilyonken kuytu ayaz köroğlu ayvaz

Derdo pertev çocuk hem hancı hem yolcu

yol yolculuk alınyazımdaki belirsiz işgale...

16 Nisan 2023 Pazar

TOK BASKISI AÇ ASKISI GİBİ...

TOK BASKISI AÇ ASKISI GİBİ...


Evlere şenlik seçim günleri 

hırs, evsel, tinsel, dinsel, tensel, ters baskı

helezonik mahkumiyet kuşkusuyla kaos.

Bu kez ipler kopacak gibi...

 

Maliyet muhasebesi içgüdüsel saptamaların etkisinde

mahiyete hesap günleri vermeye almaya ilişkin

sistematik davalar havalı ama zamansız.

Hiç alakasız dürtüler arsız

nesnel görüntüler nöbet tutacak aralıksız. 

Zihinlere hapis sırlı kareler

göze gelmez aşırılıklar gönderde albayrak gibi dalgalanacak.

Yürekler kabaracak ve kör karanlık boğulacak

kristal şişe artık mantar tutmayacak gibi...

  

Elde kalan parafinde fitil  felakete kandil

eninde sonunda bu sapkın  ateş sönecek gibi... 


Her gece anahtar deliğinden duvarlardaki çatlaktan

hane eşiğinden kapı aralığından aynı maraza.

Çok zayıf iç dünyaları kasıp kavuracak manzara

zihinsel disiplin kimseleri esir edemeyecek.

Kararında gelişecek akıl kata fren tutmayacak gibi

Tok açın halinden anlamaz hafızalardan silinecek. 

Sinirsel ve sihirsel yıkım  ifadesini bulacak gibi...


Kolay yıkılmaz bu millet illa inanç ve tedbir

psikolojik ve fizyolojik  ızdırap dönemi de biter.

Biraz dayanışma yoksul bırakıldığını hissetme yorgunluğa çılgınlığa değer siyaset. 

Millet dar ölçü yaşamla kasılmayacak 

bunca cehalet ve gamsızlık memlekete çok ağır. Faturalar hırsına yenik düşenler yüzünden kabarık

ödemeler hayatın kurallarına ters gelecek gibi...


Geleceği yeniden yazmak  hummalı güzellik.

Çaresi evinde kimse çoluk çocuk aç yatmayacak.

Başka şart yok varsa da huzurla uyumak... 


Bukalemunlaşan ucubeler evrildikçe canlı cenaze

Togg açın halinden anlamaz güncellenince

zehri bal kuduz saldırganlık tesadüfi değil

ilmek ilmek karanlık ilahi takdir hiç değil.

Oluruna olmazına tek tabir aymazlık ve günah. 

Aklın kirişine ters baskı insanlığı kaybettirir 

şelşelalenin akışı donuklaşır. Koşacak mecra kalmaz zemin ayaklar altından kayar 

Soluksuz macera krizlere mahkumiyet besler...


Seçim günleri aşırı dikkat kesilmek zamanı  

bir kez daha anımsatmakta yarar var 

tarife tutmazsa tarifsiz utanç

vicdan azabı ve şehla şaşkınlık. 

Özel durumlar yaşamamak için 

çift sütuna manşet yıldırım baskı.

Zor oyunu bozar mesele kısa sürede hallolur  

sonrası hürya hürriyet üç nokta...  


Her şey sistem içinde sekmez usulde

sektirmez sistemli her şey ayan beyan.

Kamuoyuna yansıyanlara kanıp

oyuna gelmemek için ayna gibi gerçek.

Harcamalar kırık basamak kulesi

küfesi ters tazyikli ters baskılı.

Lazım onca yıllık sıkılmışlığa ezilmişliğe mükafat

sunulan yaşam reçetesi ters açılı mahkumiyet.

Derdo sahiplenilen sokaklar soluk mahcubiyet

Togg baskısı aç askısı askıda ekmek.

Evlere bayram seçim günleri tam isabet

bu kez oldu olacak gibi...

15 Nisan 2023 Cumartesi

YETİŞİRSEM GELİRİM BEKLE

 YETİŞİRSEM GELİRİM BEKLE


Pusu kurulmuş puslu havalarda

pusulası şaşmışlardan kurtarırsam yakamı

yetişirim mutlaka ve gelirim bekle

bekle ve gör bek kulesinde.

Yanmayan ocaklar tütmeyen bacalar ağlama fonlu 

yükseliyor semaya tan yeri ağartıları.

Ağıtlar ve bağırtılar sofrası açlık gideren

gözlerden damlayan tokluk alemi sıkmayan 

bekle kızılcık sopalı kızılcık şerbetli divana kurulmadan..


Kutlu dava duvarlara yazılan nakarat

akla kazınan al sancak kızıl şafak.

Obalara oymaklara yansıyan kara gölgeler kurak

kıvrık çizgilerin estirdiği isimsiz ortak.

Ve alın yazısından arta kalanlar

kurak olduğunca çıplak ve çorak...


Yalınkılıç yaşam evriliyor çotanak çotanak

kırmızı biber tohumunda

saklı altın orak

sonrası göz görebildiğince tümsek.                                                           

Doğanın volkanik istiflenişine yok küsmek.

Buralarda deniz ve kıyılar çakmak çakmak 

çakmaklı tüfekse deniz o deniz Karadeniz.

Yetişir bunca zulüm bunca eziyet

deniz isyan isyan Karadeniz.

Küf kokuyor toprağı Denizi yosun yeşili güneş.

Yıkılmış ocaklarda bacalarda fındık buğusu

adı boyundan soyu suyundan su aksu.

Yaylaklarında yaylalarında çelik çomak direnci

ilenci kıran tümsek çok küsmek yalandan.

Bal kokuyor toprağı havası

kekik tütsülü

şimdi orada olmak anı an avlanmak zamanı...


Pusarık pusudan kurtarırsam gelirim bekle

mutlaka yetişirim ama eğer olur ya

Derdo yanmış ocaklarda tüten bacalardayım

sessizce yükselen ağıtların nakaratındayım...

13 Nisan 2023 Perşembe

ALTIN RENKLİ ÇİZGİ

 ALTIN RENKLİ ÇİZGİ


Kesin kırk küsur yıl var 

hiç korkmadan saf altın renkli çizgiyi çizip

devrimin beşiğinde önsözü satır satır okuyalı.

Geceler boyu ütopik duvar yazılarını yazalı.

Ürküten ses bombalı süs bombalı pankartları asalı.

Çakar atmazın haznesine  dolma mermileri süreli.

Okullarda fabrikalarda

kentlerde kırlarda

korsanlarda dağlarda devrimciliği göreli...

Yaklaşık kırk elli yıl var.


Devlere aşkın manifestosunu çok geç yazdım 

bitmeyen kavgayı genç yaşta ezberledim.

Erken yaşlandım besbelli çok erken

hele düşüncelerim hapse düşünce

haftalık ziyaret tutkusuyla yıllarımı harcadım.

Kışa dönen yıllardan kalmadır yeğlediğim buluşmalar

yeni bulduğum siyah beyaz fotoğraflar 

çepeçevre altın varaklı ahşap çerçeveli...


Düşlerde bile kör duvar yazıları katındayım 

izlerim yazılarım tüm izmlerim çalakalem silinmiş.

Yıllarım çalınmış düşlerim dümdüz edilmiş

angaryalar omzumda paslı silindir üzerimden geçmiş.

Kaygılı sürgünlerdeyim

koca bir ömür

göç kaçak kayıplardayım.

Yitik zamanlarda zamanın zerresinde

mekanın en karanlığında varım. 

Heybemde yaşanmışlıktan çok yaşanmamışlık

nice anı avucumda soluksuz kalmış

resmen sonsuzluğu ölçüyorum yıllardır. 

Beynimde tarihe ödenemez borç yükü

tarihsiz tarifsiz alacaklıyım her adımda.

Şimdilik soluk nefesim bedava

yarınım yoksulun veresiye defterinde.

Göz görebildiğince zenginlik aldatmacası...


Kentlerden kırsala sıçrayınca kıvılcım 

kaç yıl var acıyla geçmiş sayamadım.

Basıp gitmiş beynimdekiler şimşekler çaktığında

yer kabuğu sancıyla çatladığında.

Yine yeniden düşlerim ayaklanır çekincesiz

burçlara çekilen bayrakta orak çekiç.

Karla karışık yoğunlukta bir militan çelimsiz

Len yoldaş in ovalara çık dağlara bensiz.

Elbette doğacak doğacak olan

doğanı öpecek dudağından kızıl güneş...


Altın renkli çizgiyi seçip

devrimin eşiğinden öncesiz sonrasız geçip

sivisinde mesleğine devrimci yazdıralı

var sanki kırk elli yıl kadar.

Deniz iyi ki hayatımda varsın varolacaksın

Derdo aynı çizgide kırk elli yıl daha yok

ver elini saf altın renkli sonsuzluk...

ÖMRÜ GÜZEŞTE...

 ÖMRÜ GÜZEŞTE...


Gecikmiş bahar esintisidir bir nefeste yüreğe dolan  

takılır akıl bir kalemde kavanoz dipliye

ömür yakan anıları ileri geri sarar doğan. 

Güz çiğdeminin özü donar kan gülleri solar

can fidanlar kırılır ramak kala ölüme.

Ağız dolusu gülmeye hasret yıllar

dağarcığı zorlar kırkyıllık davalar.

Antika komodine sığdırılır ömrü güzeşte...


Sona yakın ömrü güzelleme  babında 

karasal iklimden kaçılır ılıman iklime.

Akciğerli kırmızı balık ömründen günler

kalan kaç mevsimlik soluklanmadır içe çekilir.

Kaç bahar bitikliğidir sessizce sayılan sabıkalıdır.

Bu saydam saygınlıkta  bedeni tetikleyen

ince kıyım ileri yaş delikanlısı aklıdır.

Sıralı dağları efelenen deniz yutar

sılayı duvara özenle iliştirilmiş fotoğraflar yakar. 

Buzdan beter bir kış evinde harlanır isyan

güneşe akınlar ısıtır ömrü güzeşteyi....


Yırtılır kalpazan kainat kara deliklerden

gökkubbe korur yersiz yurtsuz Yunusu.

Doğan isyanları nurlu gezegenler durultur

izler gizler dökülür ay yıldızlı kalıba

yaldızlı kaplara saçaklardan akan sular.

Aksular göletlere göletler göllere

göller denize denizler okyanuslara

okyanuslar kıtalara taşınır. Özgürleşme bağlamında dünyanın zahmeti.

Ömür elverirse evrenselliğin kapısına dayanılır

ömrün özü erken büyünür geç yaşlanılır.

Asla ve kata uslanılmaz sadece usanılır.

Damarlar ateş kırmızı ufukta atlas yelkenli 

erkenden sonsuzluğa diklenişin sonu besbelli.

Boş güvertede hayıflanır matemli çağrılar

hafızada saklı diyara şen şakrak gidilir.

Sonun başlangıcına güneş kıvılcımlı ömrü güzeşte... 


Güz vakti bir başka sevilir güzeller şahı

her sevide yitik kuşak ahı. Gençliği tarihe karışır isim cisim beğenmezlerin

şansı yaver gitmeyenler haneden düşülür.

Ölümsüzlük gözlerdeki kanlı yaşlara hapsolur

deniz gözlü karazıpkalı zıpkın ölüme kayıtlı.

Ay kızıla çalınca kısmen kıyamet havası

arka fonda toptan kıyam faslı. 

Ayrılık senfonisi ömrü hazin

aykırılık manifestosu ömrü güzeşte...


Yürekleri dağlar ateşli zirve buluşmaları

kızgın lavlar değdiği yeri dondurur. 

Toprak üşür su donar akıl buzlanır

şahika şahlanır şahlar da vurulur.

Buzdağına çarpan ayışığı kızıla çalar

Köprü altları kader çıkmazı

keder fetbazlığı

herdem ölümsüzlüğe dirilir ömrü güzeşte...


Dem servet dam kerevet senlik benlik darlık varlık bir yana

hızla atılan voltalar geçkin yaş tesellisidir. 

Tüm enerjiyi kurutur kutlu matem

karlı dağlara hazla yükselir yürek çıkmazı. 

Keskin kararlar çağ açar çağ kapar

sokma akıl gudubet günler girdabına kapaklanır. 

Yar yaren narı aşk tanımaz ömrü güzeşte...


Her bahar akla takılır en güzel şiirler

şiirsi öykülerle en güzel çocuklar büyütülür.

Acıklı melodramalara birlikte ağlanır

iyi kötü güzel çirkin finalinde arkaya yaslanılır.

En güzel sevgili biriciği cananından ayrılır

acı gerçekliğin bir adım ötesi ömrü güzeşte...


Ömür törpüsü Aksunun denize döküldüğü yer

mayıs bulutlarının denize ağladığı yer.

Kekik çiği çimenler ateş hüllesi

kırık kalpler kaynar kazan

aklın erişemediği sırlar direkt kabristan.

Kırklar kapısını açar kapatır ömrü güzeşte...


Her bahar defne yaprağıyla defnedilir anılar.

Canlar canı aşk elinde sevgi dilinde mali hülya

sevdanın bam telinde ömrün özü. 

Bir avuç saygı için feda koca bir ömür

altın boynuzun kıpkızıllığına serpilir umut.

Kültozlar kızgın mavi atlasa yağar

hasretinden mermersi suretler yanar.

Süratle netleşir hayaller birlenir buz mavisi gök

ebemkuşağı saplar dünyaya yaşlanmışlık süngüsünü.

Yaslı ve yaşlı şehirde ömrün son demidir

can feda canan yoluna bir ömür harcanır.

Halesi lalesi  harç biter ömür paydos

öğrenme yaşı aceleci ecelle cebelleşir.

Özgün öğütlerin gölgesinde ömrü güzeşte...


Derdo deniz derya dağılır son bahar meltemi

darağacında soluklanır ömrü güzeşte...

11 Nisan 2023 Salı

ZİL ZURNA AYAKLANMALAR

 ZİL ZURNA AYAKLANMALAR


Zil zurna sarhoş gecenin koynunda

mevkisiz makamsız ertelenmiş ayaklanmalar tuzağında

kuşları kanatlanan el heykeli dibinde

uçup giden kuşlar gibi yalnız resimlerdeyim.

Adaya kepenk kapatan hava meyhoş

kabak çiçeği gibi açılmış davalar nahoş.

Zilzurna gecenin kalbine yakın bir yerde

önce İzmir marşı sonra delice cenaze marşı

Denize karşı gözlerim kapalı dinliyorum.

Biliyorum Kent orkestrası da zil zurna sarhoş...


Gece zil takıp oynamadan zil zurna sarhoş olmadan

şarkılar çalgılar danslar geceyi kavurmadan evvel

Çalıkuşu konağına konmuş canlı cenazeyim

kırk yıldan sonra arif zarif dostlar meclisi.

Çalımlı çamlar gölgesinde mevsimlik mecburiyet

kırık çizgilerin şiiri kısa kesim aydın havası.

Aynalı anılar bu gece otağıma saçılacak

gecem zil zurna hecem zil zurna sarhoşlayacak...


Yosun kokulu geceyi avuçluyor ellerim

gecikmiş günceleri güncelliyor dilim.

Usluluk kıvamlı zil zurna ayaklanmalarda bedenim 

beterin beterinden sıyrılan aklım isyanlarda.

Yarı gece bilinmez sırlarla sızmışım bilinmeze

muştuladığım malum mesele müjde nar.

Muşmula suratlılar panayırında peterpan

aklıma düştü esin perisi ile su perisi.

Pelüş kurabiye canavarı zil zurna sarhoş

geceyle ben meskun mekan şirinleri.

Yarım saatlik mesafede

zil zurna Haliç

bir tık uzaklıkta körkütük Boğaz.

Altın renkli huni takmış siya Marmara

Golden horn zil zurna sarhoş...


Çıplak geceye ve sarhoş kaprislere katlanıyorum

Marmara çırası gibi yanıyor zaman

canımı dişime takmışım ada moda taşınıyorum.

Gökkuşağı merdiveninde gökkubbeyi ağırlıyorum.

Gökte ararken yerde bulduğum

başımda keskin ağrı başparmağımda densiz sızı.

Sevmeye kıyamadığım sevişgen manzara önümde

seni sende aradığım gece zil zurna sarhoş...


Tahtına kurulamadığım gece koynuma demirlemiş

zulamda tozutuyor koyu lacivert.

Yılancı burnunda esrik esnemeler

Güvercinada da kafamı ütüleyen ziller

bin kez öldüğümü ve dirildiğimi zumluyor.

Sahilde tere tuza bulanmış anıt parlıyor

ıpıslak kareler deniz kokulu

kafi derecede canlı.

Çengel hayat bulmacası tek hece

tekdüze hayata dair sıralanmış çok dize.

Sulusepkene bulanmış kent zil zurna sarhoş.

Sereserpme zil zurna ayaklanmalardayım...


Sabrımı zorluyor seriye bağlanmış anılar

gecenin zil zurna sarhoşluğuyla başbaşayım.

Kapkara bir hava canım sıkkın canan bezgin

hiç havamda değilim beni benden çaldılar.

Havanda su dövüyor havalı ayaklanmalar

şimdi yolumu gözleyecek geceyi içen zilzurnalar. 

İlki sonu unutmayan sarhoşlar hoşsohbetinde

suskunluğa tapanlar tutuşacak

değme yalancılara taş çıkartacak yüce aşklar.

Tarihin altı üstüne gelecek

seramik yılan bibloları bilgece sırıtacak

ince elli zarif dilli kıza sevdalanacak

zil zurna sarhoş geceler...


İham perim Paşa'nın bronz heykelinin dibinde

usulcacık çöküyorum kaidenin yanına.

Ertelenmiş zil zurna ayaklanmaları dinliyorum

gözlerim kapalı gönül gözüm açık.

Zil zurna sarhoş gece müdavimiyim

Derdo her gece içmeden küfeliğim

geceyle ben ve esin perim

zil zurna sarhoş.

Koynumda zil zurna ayaklanmalar…

ŞİİRSİLERİN GÖLGESİNDE DOĞAN...

ŞİİRSİLERİN GÖLGESİNDE...


Aksuları dağlara çekilen hayata er vakit doğan 

kendine isim cisim aramaz doğrudan.

Soyu soydur Atadan adamdır en kestirmeden.

Göbek bağının düştüğü şeherdir İstanbul

taşı toprağı altın üstelik kırmızı kaftanlıdır

kafası biraz dumanlıdır hayatı cıvık ama cılız.

Rüyası ranası ve dahası kuru kalabalıkların hayasına kalır

Kraliçe kenttir aslı kocadıkça nesli yapayalnızlaşır.

Kadıköy Karşıyaka Fener denizden dünyayı dolaşır.

Deniz ve rıhtımlar simitçi

martılara kalır

erkenci kuşlar bir batında doğan adalara küser.

Birbirinin kopyası limanlar eşsiz manzarayla aryalanır.

Silik havalarda Galata ile Bayezid kulesi semaya havalanır.

Gören gözler bilir hırsından kararır Kız Kulesi.

Köprüaltında ışıltılı akşamlar gölgelenir

şiirler şiirsiler yapışır yarin çıplak gerdanına.

Denize doğan yarenliğe

ayla güneş

donuk sulara domnul eduvard karışır.

Şiirsilerin gölgesinde aksulara doğan er

doğumla isim soyla adam geleneğindendir

dünya yıkılsa ayakta ölür yıkılmaz...


Gel zaman git zaman hayli geç zaman

işin aslını astarını anacığımdan sordum

meğer tam günü saati gelende vakitlice 

Haseki'de mimikleri mermerleştiren ayaza doğmuşum.

Herhalde yer sallanmış biraz korkmuş aney

oğlum doğduğun gece deprem oldu der hemen.

Güne geceye ilk dokunuşum doktor kontrolünde

anamda saklı yaslı paslı anılar demeti

son yarışım sonsuza varışım akıl kontrolünde...


Adım sanım ta doğuştan adaşım doktordan

Erdoğan vermişler nedense nüfusa.

Nüfuzlu doktorun adıymış yalını yalanı

öyle er doğduğumdan falan değil hani.

İş olsun diye sordum anama hep

defosuz cevap defaatle hep aynı doğurganlıkta

tam günü saati dakkası dolanda vakitlisin

hemde doktorun ismindensin.

Doğdun İstanbul Haseki’ de mart kışı sabaha karşı 

buz kesen tan yeri alacasında.

Ya oğlum deprem oldu iki kere kara karıştı

kara kıştı Marttı Mart sonuydu.

Böylece içgüveyisinden hallice Haseki’de başladı yolculuk

halen devam kendime izin verdiğim sürece.

Çetin koyacaktık adını en baştan

Atan Garacaya heveslendi kısa sürelik

anlayacağın devreye operatör doktor girdi.

Göbek adın oldu Çetin Karacam saltanatla kavgan ondan çok derin.

Ben Çetin Garacayım kütüğe Erdoğan yazılmışım

kıçıma şaplağı yediğimden beri de Çavuşoğluyum…


Bilmem gerektiğine sardım sordum pedere 

soydaki Çavuşoğluluk nereden gelir nereye gider?

Cevap evlat delilik belli yaştan sonra aldırma 

lakin soyunu ve adamlığı sakın unutma.

Unutmam Çetin Garaca etiketim

ağır başım kırklara değende eridim.

Er veya geç ama apansız kavruldum

aklımın kırık penceresine konan rüzgara yandım.

Tanış rüzgarlara savrulacağım ömür boyu

selam duracağım her sıcakkanlı esintiye.

Sonra şiirsilerin gölgesinde avunacağım

kara günlerde karadenize vuracağım ahımı.

Ve dikileceğim şirret soysuzların karşısına hasat zamanı

sihirli silleyi patlatacağım silme imansızlığa.

Doğumla isim soyla adam boyundanım

soysopsuzlara hesap sorulan gemide efeyim tayfayım…


Vakti zamanı gelende geçkin

gece karacasında

hey gidi koca İstanbul benimle yapayalnız.

Çetin kavga şiirsilerin gölgesinde nefessiz.

Kıvamlı yağmur parke taştan kaldırımları yıkar

akılları çelen çiğlik kızgın ateş gökten akar.

Yanardağ lavı kızılı anamın elime yaktığı kına

diyelim ki tam günü saati dakkasında ölmeye yakınım.

Er veya geç demeden kınalı kuzu gibi korkusuzca

aksuya sarılı deniz sıcağında 

kıbleye serilmişim.

Gönüllü giderken yanımda acaba kimi

kimi götüreceğimin hesabı alınyazımda gizli.

İsimleri karıştırıyor tadilattaki Kız Kulesi

Galata’da kararan akşamları yaralıyor izli mermi.

Yalnız İstanbul değil cümle alem ilgili bilgili

ilim bilim deniz derya sebil.

Aksuları kirlenen hayatın ipini çekmek gerek

en çok aksulara doğan çetinere yakışır bilirim.

Boğaza takılan şiirsilerin gölgesinde içilir son nefes

soluk bir anı kıvılcımıyla dirilir son nefer. 

Derdo dilerim ki İstanbul İstanbul olalı beri

şiirsilerin gölgesinde aksulara doğana

bir kendine bir kendime bir kendine ağlar...

DENİZ KOPTU GELİYOR

 DENİZ KOPTU GELİYOR


Paha biçilmez sevdalardan ne kaldı ki şunun şurası

Deniz koptu geliyor iki dünya arası.

Gecikmiş kavuşmalara gökyüzü şahit

Denize hasretlik canımdan içeri lahit.

Kaç koca yıl özümde sakladım hatıranı

öyle anlar ki kulaksız taş duvarları sızlatan.

O çılgın deniz tablosunun tam ortasında yalpak

yan yatan mavi gözlü gemiye makber şart.

Kirli beyaz atlas yelkenlide bir avuç umut

her yaz saklı cennet mavi gökyüzü lahit.

Vatan tutkusu bir başkadır küllerinden doğulur

uğruna ölünür umut Deniz koptu geliyor…


Genlerime işler genzimi yakar her gurbet türküsü.

canımdan bezmiş sayıklarım derin uykularda.

Kavuşmasız yolculuklarda titrer al dudaklar

çılgınca öpmek arzusu var akıl tutuşturan.

Deniz kokuyordu sokaklar limanlar nane buğusu

kuru dudaklarıma bulaşan buram buram ıtır kuğusu…

düşlerimde Karadeniz kara derin mavi gözlü devi yutar

kabaran dalgalar cücelerden devleri saklar.

Saklı hazineye mavi gökyüzü kanıt

Mentollü nefes mesafesinde Deniz koptu geliyor.

Daha nice çekilmez dertler var benden içeri

elveda anında tez kavuşmalar içerlek hatıralar.

O yılgın deniz tablosunu duyarsız taş duvarlara çivilerim

Denizin ortasında yalpalayan beyaz yelkenliyi denize.

Gökkubbenin altında mayıstan mayısa

kapkara denizi içer içer içerlerim. 

Gökyüzü şahit içerler içerler ağlarım

dileğim aşikar denizin di’si Deniz koptu geliyor… 

Duvarda deniz var Denizde duvar ve deniz duvar Diana

diyapozitif yansı mevsimlerden sonbahar diyarın Di’si. 

Her mevsim çok uykum çok öyküm çok şiirsilerim var

Deniz tablosunda tüm varlığım yokluğuma emanet…


Varla yok arası mecrada mecalsiz macerada

aykırı ay ilahem  düştüm ay üssü deltana. 

Duyarsız çıldırık anaforuna duvardaki denize 

Denizdeki duvara fildişinden kız kulesine savruldum.

Epsilon dalgalarla Deniz kızına sarıldım

Deniz duvar duvar deniz Deniz Diana.

Tam öpülmelik deniz mavisi gözlerde yaman yanılgı

Deniz koptu geliyor peşinde 3D film yanılsaması.

Derin algı boşluğunda üç boyutlu şiirsi bulvarı

dingin akılla diarize yuvarlanırım yavansı.

Rutin uykusuzluklara seyyahım gözlerim kan çanağı 

rustik rüyalar dehlizinde yoldan çıkar kaybolurum. 

Diyarın Di’sinde çılgın deniz tablosunda bulunurum

öldüm bittim yol boyu uğraklarda törensiz limanlarda. 

Uğurlu bir duvar duvarda bir deniz Denizde Diana var

uçuk deniz mavisi gözler irisinden öpülmelik.

Derdo Deniz koptu geliyor gökyüzü şahit.

Paha biçilmez sevdalara ne kaldı ki şunun şurası

İki dünya arası Deniz koptu geliyor …

9 Nisan 2023 Pazar

GÜNDELİK

 GÜNDELİK


Yüreğim tetikte aklımda kurşun çıkmazı

ağırlığı tartılamaz anılar yaylı dolmalıkta

seriye bağlamışım ateş güllelerini

gülüm namlu yanıyor gündedün

alaçamlar devriliyor hasetinden günbegün.

Gündelik hayatın aklıma yüreğime zehir.

Yaş geçkin yüreğim hasret denizi

aklımda aklanması zor yüz karası

kulağımda hırçın dalgaların çağıltısı.

Derdo çağın çanı nüvesi

çaresizliğin çapı kündesi farklı telden tek elden.

Yüreğim çıkmazda sol işaret parmağım tetikte

daha bisiklete binmeyi öğrenemediğim yaşta

aklım yığma yasaklı sonsuz yastayım.

Koçbaşı sağır demir kapıları döverken

usturusuz yakıştırmalara yakın plan çekimdeyim.

Diz boyu tuzlu sularda yüzer pişmanlığım

uzağım uzaklardan uzak en derindeyim.

Gülüm sanki buz dağından kopmuşum

Derdo sanki buğulu çiçeklere doğmuşum.

Çile bülbülüm çile çeker yüreğim

çilekli dondurma çekmez canım

içim donmuş ıslak sokaklarda kalmışım

demek çocuk olmayı bilemediğim yaştayım.

Yüreğim tetikte aklımda kurşun çıkmazı

er yaşta sanki çatadak büyümüşüm...


Yüreğimde merdanelere gelesi anlar

aklımda minareler arasına yazılası anılar.

Akıllım iri daneli yağmurla dökülmüşüm

göklü gerçekler yoluna serilmişim.

Soframda kokulu sarı kavun otlu beyaz peynir

karafakide boğma erik rakısı

buzlucamdan kasede çifte kavrulmuş leblebi.

Zıbarana dek seni içmek vardı ya şimdi 

çözüldü cibinlik çöktü ciddiyet vakti...


Eridim erdim yüreğim kapkara derin kuyu

boyumdan uzun çiçekler arasında ayıldım.

Gülüm kök salmışsın yüreğime

derdo gözümün nuru sönmüş. Sürülmüşüm sürünmüşüm yivli tavlı

alınyazımdan tek kurşunla vurulmuşum...


Yüreği tetikte kulum kuzum kuzgunum

katarakt ameliyatı sonrası katafalktayım.

Yürek yakan acılarımı kara denize salmışım

ister yaz ister tez haber sal

en dar anımda olsam da hiç durmam

portakal bahçelerinden yalınayak koşar gelirim.

Fındık içi kadar kaderimse kor ateş

or niyetlenmeler kaderimse eğer

Derdo her eksik gündelik

yüreğime kurşun çıkmazı bir seferlik

aklıma eser hiç kederlenmeden

günyüzlüm sırrına kelepçelenirim...

GÜNÜ BİRLİK AKAR TARİH

 GÜNÜ BİRLİK AKAR TARİH


Akarsa aksın kaleminde mimlenir yaz

yaz kış günü birlik akar tarih damarda durmaz.

Eşsiz kumsallarda güneşlenir internal doğa

kızıl kuleden male doğan kalesine yerel poyraz

kıyı boyu eşe dosta kan ter içinde dert yanar deniz.

İnce kuma ulaştığında Dim çayı

en harikasına harlanır mehtap yıldız ayaz.

Tarih soslu tersanede çimlenir iki direkli yelkenli

bir içim su yel değirmenleri Şarap Hasanda demlenir

kuşade kervansarayda sızlanır bir çift tılsımlı söz.

Asırlık ağaçların gölgesinde söz, siril ve muz

tiril tiril portakallıklar yol çizgisinin önü sıra

akar suya kalemin kuvvetiyle aşkın seli…


Aşkı muhabbet gürül gürül aksın aşk mabedine

bin yıllık çınarın dibinde tadına doyulmaz serinlik

güneş yanığı tenin deminde yuvarlanılan derinlik.

Gün ve gün üzerine uzanılan ışıklar Atadan emanet

tarihin eli dili bahar kokulu cennet sesi minnet

Toros dağlarında dar boğaz akordu bozuk iyi niyet.

Ufka yayılı yaylaların buz sularında yıkanır ismet

yanar tanrıların ateşinde yakın tarih kader kısmet.

Dillenir korsan mekanı tutuk mağaralarda ilahi tutku…


Denizden uzak dalga boyu yemedik halt bırakmaz yazgı

Oyma pınarlara teğet düşen hatta hayrat

hatırın kalmasın babında belenen kırık hatırat

limoni limanda yudumlanan eser hayra alamet

sensin ihanet Sinop özlem yüklü esaret.

Nice eşsiz aşklar eskimiş eşkıya düzeninde.

Akla yüreğe doğan al benizli cemali dolunayın

doğarsa doğsun sıra adalara rengarenk ebemkuşağı…


Kışlık sevdalar pınarından bir yudumluk diş çaldıran 

irkilten dirilten dişilik dökülür şeb şebabet şelalelerden.

Eşsiz kumsallarda güneşlenir günü birlik tarih

kızıl kaleden ikiz kulelere polen çiçeği çileli poet.

Derdo günü birlik akar tarih suyun öte yanına

oradan kusursuz kumsallara güneşle yar yarenlik

yakarsa yaksın kurşun kalemleri ilk yaz...

GÜN GELECEK…

 GÜN GELECEK…


Gelmişini geçmişini silmek bir kalemde

eksik olmasınlar ne dostlar ne dostluklar var ilerde

daha nicelerine gebe aklım vınlayan gecelerde

gün güne eklenecek gün gelecek…


Gürültülü bir cadde dibine gömülmüşüm gülüm

zihnimde bayıltan sorular bu belediye kimin? 

Kendiliğinden değişmez mi hiç? Yıllardır hep aynı.

Aynı semt sakinleri unutmuş gelmişini geçmişini

bir kalemde saydırmak var şimdi gelmişine geçmişine

gün gün ayartmak ve toptan anımsatmak...


Güzellik uykusunda yolunu şaşırmış yıldızlar

erkenden yatmışım eksik hikâyeleri tamlamaya. 

Beynimin sığ kıvrımları anılara kıskıvrak tutsak

genç yüzümle sıcak düşlerde dolaşıyorum hüzünlü.

Öyle böyle değil çok seviyorum gelmişini geçmişini

övüneceğim ödülümsün öyle çok gecikmişsin ki özlüyorum

yine de tek kalemde siliyorum hafızamdan simanı

yerli yersiz dövünüyorum ama biliyorum ki gün gelecek…


Gün gelecek en kalender hikâye benim ki olacak

aynı yolda aynı gün aynı saat öğlen arası

paydosa yakın bir başka hikâye zehrini akıtacak içime.

Arkası yarınlar ninnileyecek bebek belleğimi  

bir anlık gaflet sonrası büyük ödüle koşuşturacak özüm…


Özümü daraltan ödümü patlatan köşe başındayım 

ıslak gölgendeyim işmar etsen gelecek kadar sensizim 

geldim gördüm dondum kaldım kaldırımında

güneşi yoluk soğuk ve soluk bir öğle sonrasındayım.

Eskiye yeniye güne geceye hazır sokak başında

aynı yerde aynı hikâyeye aynı yemini içtim.

Ajandama düşülen grafiti düşenin dostu olmaz notuydu

gün ortası ıssızlığıma düştüğünde öldüm gittim…


Gide gide ölümsüz bir Rumeli türküsüyle uyandım 

Atamın öldüğü yaşta yoldaş tutkusuyla yundum yıkandım. 

Şimdi yolda kurulan kervanın geceleri seven ağır yolcusuyum

suyuma katılmış kuşkular aklımı büyüttükçe yandım yakıldım.

Anladım ki büyüdükçe her iki ciğerimi çürütmüşüm  

bir Laz türküsü söyler yörük dostun adını namını

dosta bir adım bir adım uzaklaşırken gün gelecek…


Geçmiş geçmişte kalacak gecikmiş gün gelecek

peki yüreğime estirdiğin deli havayı kim soluyacak.

Ayrıca kim bilebilir ki çiziktirdiğim kâğıtlar zulasını 

karartma günlüklerine sakladığım çektiklerimin cilasını 

vedalarla elime dilime dolanmış düş tiryakiliğini kim.  

Içimde tek taraflı sızlayan gar kaçkınlığını kimler 

elbette hiç kimse gün gelecek yine hiç kimseler…


Gelmişe geçmişe belime kadar gömülmüşüm

dil söyler dinlence direnir kavga şölene döner

kırmızı lalem kamelya gölgesinde beklerim.

Gülpembe damarlı minik eline dokunuşum

gelmişi geçmişi geleceği kare kare dolaşır. 

Derdo gerdana değen dudağımın başı döner 

hayat isimli garson kız tepside sunar naaşımı.

Tutkuyla geçerim kendimden son ayni son

gelmişi geçmişi bir kalemde silecek gün gelecek…

GÖR HALİMİ NİCEDİR…

 GÖR HALİMİ NİCEDİR…


Alim arada sırada gör halimi

bir beri bak halim tavrım nicedir.

Kaknem kader kıpraşma sakın

alnının ortasından sevi seli.

Görüyorsun bak sür halimi sürgüne

eyvanım ahvalim şok fecidir.

Ne kaldı dersen fecadan geriye

bir tek diri diri derimin yüzülmediğidir.

Yüz yüze gelip söyleyeceklerim var sana

deli veli gönül anla artık

bu kez kaçamak filan anlamam

hiç kaçmam kaç gündür böyleyim helalinden.

Hilal kaşlım karşımda arşın arşın uzuyor

hem ifşa denizi hem seccade gibi Marmaracık

bilesin ki tam karşımda Paşalimanı adası.

Kehribar tespih boncuğu tanesi gibi diğerleri

ılımışık sıralı dizili

her kehre şehre emanet imamesi.

Alim imrenilecek bir telaş var sanki içimde

gör halimi hayalim nece hummalı... 


Hususi takalar adalara taze süt taşıyor

kasalarca hububat zerzevat falan

yanıbaşımda bitiyor kahkülü gül kokan Nisan.

İnsan bahara istese de doyamazmış demek ki

hele yaş bir hayli ilerleyince

bu kaçıncı bahar bu nası mevsim salatası

hele kahır savurganlığı hiç gereksiz.

Hayırsız adaların açığına kaçağına

hırlı dalgalar çağlayıp duruyor yamacıma.

Yama tutmaz artık aklımın söküğü

elim günler yaslı gönüllerden taşıyor.

Taşplaktan dinliyorum seni şimdi sevgilim

gramofon çağı çapı çağlası farklı telden.

Yürek çırpıntısı gece ötesi suları çalkalıyor

elden ne gelir ki ileri geri yaslanınca zaman

yasak savarcasına ilendikçe sarhoşlamaktayım.

Yavaştan tan yeri ağardığında

kan kızılı yaş döker ağlarım.

Denizkızı ağırlığınca gözyaşım rehin

dibi delinmiş ağlardayım leylim.


Alişim yine kendi

kendimle ayazdayım

Çepni başı ufka kızdığın

tenhalardayım.

Ha burada ha orada ne farkeder

bir adamlık hikaye yeter.

Ey kader bilsen ne beter hallerdeyim...


Aliyim ne şimdi ne sonra sormadın ki hiç

neredeyim ustanın evinden iki adım ilerideyim.

Bir boy arkamda aklı fikri yanık Marmara

iklim ikilemi üç adımda arasat.

Bilsen ne dillerdeyim zalim

arastada

mutlaka maviye hasret renksizlikteyim.

İşte tam ortasındayım uzun

havanın

kaç gündür buradayım hiç gün saymadım.

Basamadım üstüne üstüne kusursuz notaların

sormadın ki hiç oylum oylum bedensizlikteyim.

Delişkenliğin tam finiş noktasında

fişi çekilmiş alevlerin alnındayım.

Elim bir çığlıktayım tek başıma...


Nevrim döndü pirim işte şimdi birim

görüyorsun halimi değil mi artık

eyvahım olasın sunak kader

mirim dilersen en kısa yoldan gel.

Gelsen de gelmesen de dilim lal kederimsin.

Sanki yüz yaşımda senle yüz yüzeyim

sahiden sürekli sürpriz eksik primlerdeyim

ipeka kumlarda Nisan yanıbaşımda...


Bir dolayım insanlık bağrımda

bahara hiç doyamazmış insan meğer

ilerleyince yaş bir hayli.

İç güvertede dışarlıklı münasebetsizlikler

kamaramda kanbur felek. İnanamıyorum çifti çubuğu bir kenara bırakmışım

arada bir ufka seyirtiyor deli hortum

kırılmış yarı belinden iğne yapraklı çınar.

Elim bir kaza işte düştü elimden elin

arada sırada gör halimi can paramparça...

YERÇEKİMİ

 YERÇEKİMİ


Sabahın köründe düzenleşik dizge seferi

evrene eşit aralıklı atar neferi.

Mavi gök çıplak çevre çınarlar garip

dünya ağacının başı arşa karşı.

Mecalsiz tepkime müzesinde

yer kabuğu karpuz gibi çatladı

yerküreyi çekim kuvveti payladı.

Yerçekimi kanunu kızıl kana bulandı.

Kısa bir süreliğine yerçekimsizlik

mavi küreyi parçaladı.

Şimdi kayıp parçalar uzaya dağılacak...

Yaklaşık yirmi şehri kılçıksız götürenler

kılıksız kanunlarla çelişecek...

Kuvveti devlet kesildi kesilecek.

Dünya ahret yarısına insafsızca çökenler

kendi kendileriyle çekişecek...

Yerçekimi olmadığı bir anda

yaslı dünyaya kafadan yapışık ne varsa

uzaduyumla uzaya fırlayacak.

Deli dolu dolaşacak kara deliğe dolacak

her şey uzayda bir bir kaybolacak.

Soluk soğuk nefesleri içecek

yerleşik üzgü seferberliği.

Derdo efkar fakir fukaranın son durağı

firari fırad fikir babası.

Arz dairesinin ar damarı çatlamış

çatkapı vurmuş yerçekimi cimriliği.

Çekimsiz fiiller sallamış sabahın körpeliğini...

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...