TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

31 Temmuz 2023 Pazartesi

DERMİRYOLCU AĞIRLANMASI...

 DERMİRYOLCU AĞIRLANMASI...


Tarihi garlarda ölü vagonlar

bela gerisingeri döndüğünde kısalır raylar.

Hayatın keşmekeşine eklenir düşman kardeşler

heyhat kabristanlara da uğrar demiryollar.

Leylekler kaçgöçe durursa erkenden

Demiryolcu ağırlanır sımsıcak memleketlerde.

Yaban ellerde şeytani karaltılı geceler

demir geceyi ağırdan yırtar demiryolcu.

Garlarda gerisingeri bayraktar kargaşası

tarifi imkansız ölümsüzlüğe varan

el mahkum garanti ölü vagonlar...


Hatıraların hatırına döner lokomotif

çırak ustayı mutlaka  geçer.

Sayılı günlerin içinden geçer ölü vagonlar.

Daha görülecek gün vardır yoktur bağıntılı

dilsiz köprüleri yakar yıkar gelir demiryolcu.

Kabristanlara uzar demiryolları

üzerinde diri vagonlar içinde ölüler.

Demiryolcular geri vites bilmezler

hatıraların hatrına daima ileri hep ileri...


Demiryolcu değilim biletim yok hiçbir yere

biletsizim bir gardan bir gara.

Hiç birine birlemedim kalan aklımı

bir daha binmem tarifeliye çünkü sondurak değil Sirkeci garı.

Nice korkuları hadım ettim birader

Venüs, Pompei ve Herkül ile beraber.

Bilinmedik çok tanrılarla savaştım

ortak noktada Amazonlarla uzlaştım.

Denizler aştım okyanuslarla yarıştım

ufuk ötesine ulaştım.

Adalım edalım kalan günlerim sayılı

kızıl Tanrıçaların hatırına döndüm geldim...


Derdo mermer taşlı kabristanlara uğrar

eli kolu çiçekli demiryolcular.

Demiryolcu ağırlanması veya yolculanması anı

demir yüreklilere sonbahar…

27 Temmuz 2023 Perşembe

KUSURLU GÖÇE TUAL...

 KUSURLU GÖÇE TUAL...



Bir tuhaflık var havada

bin yılların kırığı su dövüyor havanda.

Temmuz ayı kaynıyor sarısıcak

balyoz gibi ağır tual

kusurlu göçe amade ağırdan renkleniyor.

Kan kırmızı kiremitli çatılarda leylim

han duvarlarında leylek kabartmaları.

Kabına sığmazlık göçüyor uzaklara

Deniz mavisi tuale taşınınca güneş.

Gri bulutlar barikat kurmuşlar göğe

nereye denklesen başka mana.

Filmin alt yazıları her dilden

her dilden göç ömür boyu yalnızlık...


Bir gariplik var havada

Temmuz sonu sıcağı fışkırıyor havanda.

Birçok yerinden delinmiş sanki gök

kızgın lavlarını döküyor kalıplara. 

Beyinler yanmış baskül yanlış tartıyor

en bilinen masallarda ölümsüzlük patlıyor.

Dört kollu sallarda ayrılık baskını

masalarda eksik muhabbet baskısı.

Kuş desenli kuşkular pazarında bensizlik

çarşı pazar dalaşan diller lal.

En yetenekli kuşlar kafesinde özgür

avlularda çene çalıyor benli kocakarılar.

Bencillik cisim cisim isimsizlik sızdırıyor

sarhoş melemesi yarı bodruma gizleniyor.

Sütle bezenen koca memeler boşalıyor

havada göç boşanmaları...


Bir tutsaklık var havada

kusurlu göçler zindanında havasızlık.

Patlak ampul altında eksik dava

voltalarda salınan nara tanıdık nara.

Sarımtırak hayatlar kavruk

zırlamalar müzesinde yüzler yamuk.

Bastonlara koca taşlı yüzükler takılmış

taklara kara kalın kaşlar çatılmış...


Bir tuhaflık var havada

hafiften bereket timsali dağlara yolculuk.

Dağlarda dağ gibi adamlar aşka vurgun

kuytularda ağlak gölgeler durgun.

Böğürtlenler ağlıyor böğüre böğüre

dışı yanar içi kanar dağlarda bir tuhaflık.

Sanki demir gibi ağır yollar uzuyor

Temmuz cehenneminde asfalt yollar eriyor.

Pamukşeker diyarlara yolculukta

alev yağmurunu topladım göğün sen yüzünden.

Astım çamaşır ipine ıslak ıslak

enteresan bir hava var

havada tuhaflık

havanda su dövüyor yalnızlık.

Çalımı ıslık ıslık hayat tılsımı

maviye çalan gözler bir tuhaf ayrılık...


Bir vakıf gurabiyelik var havada

yalnızlığı içiyorum gök yüzünden.

Yüzümde balyoz gibi göz yaşları

yaslandığım tuale yansıyan hüzün.

Yalım yalım hüznü arıyor leylim

El heykellim hiç havamda değilim.

Tanıyamıyorum beni bendeki seni

sendeki ben her tanıdıktan ileri.

Bir göçmen kızı rüyasıyla kızarıyor sema

simasını çoktan unuttum beyim...


Bir tuhaflık var havada

çok garip bu temmuz sıcak ötesi sıcak.

Derdo eriyorum pik demir külçeden

yüzyıl artıkları havanda su döverken.

Can havliyle göçüyorum çelik maviye

kusurlu göçe tual deniz renginden...

25 Temmuz 2023 Salı

KONU KONGREFONİ...

 KONU KONGREFONİ...


Parti belli. Sosyal demokrat bir parti. Teori, ideoloji, program, tüzük, manifesto, kongreler ve kurultay tamam. Zaten bunlar partiyi parti yapan değerler. Yakıcı atmosfere projeksiyon tutacak, eylem ve mücadele pratiği verecek, deneyimli ve yüksek gönüllü partililer de tamam. Ama sosyal demokratlık başka şey ne yazık ki alttan üste kadrolar hep aynı. Nicel dayatı, nitelikli talep ve özlem garipleri hep dışarda. İşte partilerin, özellikle sosyal demokrat partilerin değişmesi zorunlu vazgeçilmezini oluşturan temel. Çekirdektekiler ve dışlananlar...


Bir kongre süreci daha. Bir kez daha hemen mahallelerde parti içi demokrasiden  vazgeçildi. Gibi değil öyle ilçelerde de vazgeçiliyor galiba, illerde vazgeçilecek gibi sanki. Büyük kurultay ne alemde kurulacak çok bilinmeyenli denklem...


Yani mevcudu benimseme ve benimsetme bağlamında kongreler peşpeşe sıralanacak. Bu uğurda başka her şeyden vazgeçiliyor. Vazgeçilecek. Sanki kadrosal bütünlük, hücresel bölünmelerle yıpratılıyor. Kurultay sürecine damga vuracak kongrelerin karakteri biraz biraz zayıflatılıyor. İçleri boşaltılıyor. İçi seni dışı beni hesabı kadrosal erozyon baharı...


Zaten çivisi kopmuş memleket benzer formda işliyor ve işletiliyor. Kolektif çalışma pratiğinden kopuş ve tekleme sembolize bireysellik. Kader kıymet edepsizliği. Kanıksanan ardışık önermeler, detaysız yönelimler, kısmet angaryası partilere de sirayet ediyor. Virüs kendini sosyal demokrat farz edenlere de çok kolay bulaşıyor...


Böyle gittikçe elbette bir zaman sonra aidiyet bunalımları doğar. Kısa sürede format hâkimliğine isyan başlar. Elbet başlayacak, başladı bile. İşte o zaman ardı sıra yenilenen olağan üstü kongreler ve büyük kurultay dönencesi. Bölünme öncesi çok seslilik dönemeci...


Yıllardır genelgeler, talimatlar doğrultusunda taktik kurnazlığı. Kafa kol ilişkileri ve ortama sallama yeteneğinden başka yeterliği olmayanlara yetkinlik bağışı. Yetki göçermesi olmadığından mutlaka yetki sarhoşluğu. Yani kongreler takvimi geldisi gittisi topu topu iki yıl ama götürüsü uzun yıllar. Gittikçe daralan siyasal çerçevede bir biçimde çok yerden çatlayacak mevcut yönetsel mekanizma ısrarcılığı. Eğrisi doğrusu doğrudan gelişmeler, ertelenen değerler, gözle görülmez haklı talepler. Sonuç ortak sorunlar, yüz kızartan tercihler ve sürekli hezimet. Kapandıkça kapanacak açılamayacak kapılar, kabuk bağlayan yaralar...


Kadrosal manada fikrisabitle, coşkusuz taktiksel varyasyonlarla bertaraf edilenler yarın çatlağın genişlemesin de normaldir söz sahibi olacaklar. Diğer yandan içten ve duyarlı olması gereken üst yönetsel şema, parti içi muhalefeti enteresan biçimde kurulmuş yapılarla denetleyecek. Egemenlik kurma tavrı ve hiyerarşi hakkı ilahi kanunmuş gibi hep onların inisiyatifinde kalacak. Kurgulanan tek  tip modelin güven yitirmesi kesin. Partinin direnme ve dayanışma eğilimini kaybetmesi kaçınılmaz. Konu belli, yaşanan veya yaşanacak durum açık seçik bu...


İlerici ruhu yok eden, aktüel talepkarlığa ruhsat vermeyenler, sağdan soldan siyasetçi devşirmeyle particilik yaptığını sananlar akla gelmedik organizasyonlara da kapı aralıyor. Önü kapanan örgütsel dinamik yarı organize ortaklıklarla şansa ve tesadüf odaklı siyasete bel bağlıyor. Mutlak ve somut gerçeklikler üzerinden siyaset üretilemediğinden dayatma sürece hapsoluş gerçekleşiyor. Yıllar yılı bile bile sürekli benzer siyasi üslup ve ayni politik çizgi sorunsalı. Değişmezlik statikizmi yaşanıyor ve yaşatılıyor...


Yaşanır elbette çünkü ilke, teori, ideoloji, program, tüzük çerçevesinde çağa uygun davranamayan, gelişen atmosferle örgütünü buluşturamayan parti, hele ki sosyal demokrat ise malum ülkede sürekli destek kaybeder. Eksiklikler devam ettiğinden, geleceğe ilişkin projeksiyon da zayıflar. Ancak katı prensipli dayatmalarla yol alınanabilir zannedilir. Fikrisabit hayali hayata geçer. Ve süreci hakim pozisyondakiler eşitsiz ve dengesiz otorite kontrolü ile idare etmeye çalışır. 


Ancak bu kontrol depolaması her daim otokontrol uygulayan, muazzam sayılabilecek örgütsel dinamiği de içten içe yer bitirir. İçe kapalı dışa açık hamleler dönüştürme görevinde eksik kalır...


Bu arada arsızlaşan modele kurban verilmişlik, partidekileri tuhaf biçimde fenomenleştirir. Kabuğuna çekilenler ile fenomenlerin buluşması ortak politik bilinç potasına erişemediğinden temsilde zorlanmalar başlar. Hatta bu tip modelde ısrarcılık bırakılmadıkça, mevcut modele isyan iki yıl bile ertelenemez. Veya iki yılda bir artan oranda yenilenir...


Nereden esinlendiği belirsiz bu güdük, çelişik partililik anlayışı kısır politik sürecin içinde erir. Buharlaşır. Kongrelerde yol ve yön şaşırtıcı rehberler de böylelikle hakettiğinden fazlasını alır. Kurultaydan sonra çakılır. Kongreler ve kurultay fonunda, kongrefonik bir hava estirilir hepsi bu kadar...


Ancak konu derin. Kongrefonik  çıkmazda bu kadarla yetinen ve yetinilmesini isteyen icracı fasıl heyeti asla kader olmamalıdır...

LOZAN, YALAN VE TALAN…

 LOZAN, YALAN VE TALAN…


Son çeyrekte Cumhuriyetin devasa nimetlerinden doymazca yararlanan Cumhuriyet düşmanları, yıllar yılı hiçbir tarihsel belgesi ve gerçekçi dayanağı olmadan bir kuyruklu yalan yaydılar. Kasıtlı medya şebeklerini ve büyük sermaye şebekelerini referans göstererek yalan rüzgarına kapıldılar. İncelikli geliştirilen garezci fikri fütursuzca kullanarak Lozan’ı karaladılar. Bolca taraftar topladılar. Oysa işin aslı Lozan üzerinden yığınla yalan ve yağma talan. Bir asır geçti hadi yırtın Lozan’ı görelim, madem aynı gemideyiz bir kez daha kurtulalım. Biz Lozancılar da sizi alkışlayalım…


Bu yaygın yalan yıllar içinde elbette başta akılları şaşırttı. Yalana önce her fırsatta yalanı atacaklar ile savunacaklar inandırıldı. Hiçbir tarihi araştırma yapmadan, savrulan yalanlara kökten inananlar bu masala can dayanmaz türünden paylaşımlar sürdürdü. Şeytan üçgenine hapsolmuş tarihten bir haber birikimsiz ve bilinçsiz bu zerzevatlar çoğaldıkça sahte ve yalan komplo teorisinin savunucuları da arttı...


On yıllarca bu tarih çarpıtıcısı mantarlara, sünger beyinlilere söylediğin inandığın yalan yanlış desen inançsızlıkla itham, savunduğun yalan talan dolan desen kurmaca dinden ihraç ile karşılaşmayı göze almak gerekiyordu. Talancıların topunu Allah’a havale etsen de tarihsel gerçeklere yazık. O yüzden asırlık inançlarda insanları zorlanma derecesine vardırmış bu kasıtlı duruma kayıt düşmek bir boyun borcu babında direnildi. Artık dirence gerek kalmadı. Yüzyıl dibe vurdu, yeni yüzyılın kurgucu yalankarları yıkın Lozan’ı da döviz pik yapmışken toplu kar edelim…


Yüzkitabı’ndan başka kitap okumamış, her fesliyi takkeliyi alim gören abitlere, Cumhuriyet Tarihine ezeli düşman sayan bu aklı evvellere göre neymiş Lozan’da onlarca yıldır herkeslerden saklanan gavurlar lehine çok şeyler varmış. Açın kara kutuları da ayan beyan gerçekleri öğrenelim…


Yalan dolan öğretiye göre; ‘Lozan antlaşması bir zafer değil, hezimetmiş. Lozan antlaşması 100 yıllıkmış. 24 Temmuz 2023’te geçerliliğini yitirecekmiş, hükmü bitecekmiş. Ayrıca Lozan'da gizli bir protokol imzalanmış, o protokolün yüz yıldır halklardan gizlenmiş maddeleri o tarihte hayata geçecekmiş. Lozan antlaşması ile sözde elden gitmiş ülke petrolleri ve madenlerini çıkarıp işletme hakkına ancak 2023'ten sonra kavuşulacakmış…’ Patenti belirsiz bu asılsız uydurmalara kapılmış mal bulmuş Mağribilere bir Bardakçı-k bilgiyi borç kabilinden sunmak lazım. Ders olsun o konaklara kanaklara, varsayılan o gizli anlaşmanın son maddesi; aynen şöyle: “Madde 21- İş bu gizli anlaşma 24 Temmuz 1923 günü Lozan Palas Oteli Kömürlüğünde Türkiye Hariciye Vekili İsmet Bey ile İstanbul Yüksek Komiseri Sör Horace George Muntagu Rumbold tarafından gizlice imzalanmıştır.” Yalandan kim ölmüş…


Yıllarca bu alaycı madde benzeri yığınla zırva dolaştı durdu internet duvarlarında. Koca koca, hacı hoca adamlar da bu yalanlara ibadet yerine beş vakit taptılar. Yalan olduğunu bile bile bu palavraları sokma akılla tam gaz tespihe dizdiler, methiye düzdüler. Tam bir komplo teorisi kündesi. Bol tuzaklı algı operasyonu. Lozan’daki bu gizli antlaşmanın gizli maddelerini kafasına göre bir bir açıklayan kıçı yere yakın çokbilmişler bile türedi. Tarih yazılırken tüneyenler, tüneklerinden çıkıp tüme vardılar yalan makinesiyle. Zaman makinesinin karanlık koridorlarına dalıp uydurma aktarımlarına düzmece kanıt araştırdılar...


Şimdi harç bitti yapı paydos. Yarın yeni yüzyılın ilk günü o halde. Yakın şu Lozan’ı da saadete erelim bu dünyada. Öbür dünya kime kalırsa kalsın. Bu gizli belgeleri nerede ve nasıl, artık kime neler neleri vererek gördüler ise bir tek onlar o görmüşler çıksınlar er meydanına. Verdik gördük, güldük göğnüdük babında yalanlar tomarıyla iktidarı ele geçirmişler gizli maddeleri sersinler dünyanın önüne. Soksunlar egemen sermayenin gözüne. Gerçekle uzaktan yakından ilgisi, bağı ve bağıtı olmayan bir düzmeceye boyun eğmişlik olmadığını dosta düşmana kanıtlasınlar. Sahnelenen resmen hiçbir geçerliliği ve gerçekleşme olasılığı olmayan türden bir karalama, yavşama ve yanaşma kültürü hoyratlığı değil işte şu şu nedenlerle diye cümle aleme haykırsınlar. İnternet trafiğini ağırlaştıran mod da yalanları kesip kopyalayıp yapıştırarak, resmen yakın tarih talanı yapmadıklarını çarpsınlar yalan dünyanın yüzüne...


Yok bu Lozan yalanı teorisyenlerinin tek amacı ‘Tayyip’te tecelli eden ecdadın ruhudur… Tayyip’e oy vermeyen imansızdır...’ deyip bu yola baş koyan sözde dinci, çakma tarihçi, fesi mısır püsküllü zatlarla gizli iş birliğiyse mevzu derinleşir. Kafayı Lozan 2023 ile bozmuş ve Türkiye’nin o tarihten sonra süper güç olacağına dair saplantılarla bocalayan, kadir kıymet bilmeyen bu hayal tacirleri yarından itibaren ne satacaklar bakalım. Zevatı zehirleyen bu zatlar, Lozan’a, Atatürk’e, İnönü’ye ve Cumhuriyeti kuran kadrolara sövmek üzere kodlanmış bu ayak oyuncuları, bu kırk numara kırkayaklar ve bundan fazlasıyla nemalanmışlar, bu numaracı ve mandacı takımı gizli maddelerin yanı sıra İsmet İnönü’ye atfedilen ‘Lozan’da Musul, Kerkük, Filistin, Kudüs, Yemen Suriye, Mısır, Irak Cezayir, Libya, Balkan ülkeleri ve Ege’de 12 Adalar’ın hiç uğruna düşmana verildi’ yönünde fikre dayanarak saltanatı buralardan başlayarak kurmaya kalkışsınlar da hak verelim. Öyle saltanat artıklarını geçici sığınmacı pozisyonunda yerlileştirerek değil ama...


Bu vatan toprakları henüz Osmanlı iken kaybedilmiş veya verilmiş inanan yok. Balkanlar 1912'de Balkan Savaşlarında, Libya1911'de Trablusgarp Savaşında, Mısır 1882'de, Suriye, Filistin, Kudüs ise 1. Dünya Savaşında elden gitmiş tarihi kayda alan yok. Yeni Osmancılık yapanlara Damat Ferit Paşa’nın Sevr anlaşmasıyla verdiği Anadolu, Osmanlının batılılara verdiği limanlar, demiryolları, maliye, denetim, kullanım ve işletme hakları Lozan ile geri alınmıştır desen asri suç...


Bu kalpazan mantık Lozan Antlaşması’nın sona ermesi veya son kullanım tarihi diye diye son güne geldi. Denildiği gibi öyle bir tarih belgelere işlenmişse eğer vade doldu. O halde Lozan, Türkiye Cumhuriyeti'nin müstakil tapusu olmaktan çıkar. Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça belimizi anlaştma olmaktan kurtuluruz. Bekliyoruz ikinci kurtuluşu…


Ayrıca Lozan'da anlaşma maddelerinin hiç birinde ‘petrollerin ve madenlerin 2023'e kadar çıkarılamayacağı’ diye bir ibare de yoktur. Türkiye Cumhuriyeti madenlerini daima çıkarmış, işlemiş, tüketmiş veya satmıştır. Akdeniz ve Karadeniz doğalgazlarını yakmaya başlayacağız, her gün bir yerlerde petrol buluyoruz birlikte yakacağız. Reis öyle söylüyor sürekli. Gerçi çoğunu sattınız ama madenlerin bulunup çıkarılması için Etibank, Maden Tetkik Arama Enstitüsü –MTA kurulmuştur. Bunlar ve benzer kurum ve kuruluşların temel amacı madenleri bulup çıkarmakta. Türkiye kömür işletmeleri, Demir-çelik fabrikaları Lozan’dan bugüne faaliyette. Katı madenlerde durum budur, petrolün de çıkarılması ve işlenmesi ayni çizgide...


Lakin kendini aynı geleneğin devamı görenler 1950-1960 yılları arasında Adnan Menderes'in Demokrat Partisi iktidarı döneminde özellikle yazılı ve yazılı olmayan gizli ikili anlaşmalarla madenler ve petrol çıkarılması için ABD'ye büyük tavizler verildiği de unutmamalıdır. Eğer madenlerin ve petrollerin çıkarılıp işletilmesine yönelik bugüne yansıyan bir kısıtlanma varsa Demokrat Parti hükümeti yıllarındaki yabancılara onay veren anlaşmalara bakılması gerekir. Lozan ve İnönü’yü karalamakla bu ayıbın saklanacağını ve günahın önüne geçileceğini sanmak bugün geçerlidir. Aslında bu aferistler her sövdüklerinde kutsallaştırdıkları Menderes’e sövüyorlar farkında olmadan. Lozan’a ve İnönü’ye değil…


Eğer İnönü Lozan’da müfterilerce iftira edildiği şekilde tavizler, gizli tavizler vermiş olsaydı, 1954 yılında Menderes’in ABD ve diğer kapitalist ülkelerle yaptığı petrolde özelleşme ve özelleştirilmenin önünü açan anlaşmalara; "kapitülasyon anlaşması…" diye karşı çıkar mıydı? Ülkeyi sevmek tam bağımsızlığa inanmaktan geçer, gerçek vatanseverlik yalan dolanlarla, Lozan’dan başlayarak ülkeyi var eden değerlerle uğraşmak, talan edebiyatına destek olmak, yalan rüzgârlarına kapılmak değildir. Madem yurtseverlik baştacımız yüz yıl geçti, vade doldu yarın ilk gün, Lozan ile elimiz kolumuzu mbağlayan maddeleri bir bir çöpe atalım ve şu binlerce yılın en boğucu Temmuz sıcağında denize karşı birlikte serinleyelim…

24 Temmuz 2023 Pazartesi

EŞGÜDÜM ŞEYTANI



 EŞGÜDÜM ŞEYTANI

Papatyadan mahrum kırlar
gelincik tarlasında eşek arısı cehennemi
balköpüğü gözlü balım sultana cennet.
Kelebek kanadına paslı kılıç darbesi
gölgelerde kelepçeli birçok adam
şeytan çıkmazında kara gözlüklü melek pozu.
Kovanda oğul arayan bal arısı
kraliçenin döl kesesinde özgürlük tanrısı.
Meydanlara kurulu darağaçları
çarmıhta çarman dipte kuru kafa avcısı.
İki utanç arası işkencelerdeyim
günler gecelerce eşgüdüm şeytanı...
Papatyadan mahrum zindanlar
mazgal boşluklarında mazacı.
Kelebek kanatlarına kör kılıç darbesi
kelepir fiyatına birkaç adam
şıracı bozacı haraç mezat satışlarda.
Zulmüne ressamlık arayan piyasacı moruk
mezalime Arnavut kaldırımlarında boş kovanlar tanık.
Eşek arıları cennet cehennem zatı beddil kovalar
Balarılarına bakır tel ve mayın döşeli yollar.
Kelebekler vadisinde vaadinden dönmezler
çiçeği burnunda çiçekler tutsak.
Diğerlerini siktiret gitsinler artık
iki şehir arası hikayelerdeyim
gecelerce yarı gecelerce eşgüdüm şeytanı…
Papatyadan mahrum kızıllar
maden arayan kızlar cehennem narı
eşek arısı cennetinde hardan harlı.
İki bacaklı meramsız merkeplere
iki dünya arası merdani nefretlerdeyim.
Yıllarca asırlarca demoklesin kılıcı yeter
bakır tel ve manyeto ağı döşeli bedenler.
Kırık kanatlara yaslı kılıç darbesi.
Güneşin alnında kalender birkaç adam
Atamıza sözümüz var bezeli.
Bu toprakları düşmana çiğnetmeyiz nidalı
har vurup harman savuranlara inat harmandalı.
Kelepir pazarında kaidesi çatlak ressam müsveddesi
tuval kirletmeye devamla harcı zarar.
Büyüklere müsamereleri duvar kiri
küçüklere masalları öcü masalı
tablolarca gölge oyunu eşgüdüm şeytanı…
Papatyalardan mahrum kelepçeli birçok adam
oğul arayan bal emekçisi babalar
oğul veren kraliçe analar ebedi isyanda.
On yediliklere idam sehpası emrini veren
cinnet kralı evren
kovan kovan balı dökülenlerin elleri yakanda.
İki ilenç arası ilgeç muhabbetlerdeyim
bardağımı taşıran günlerce gecelerce eşgüdüm şeytanı…
Papatyadan mahrum kırsallarda
eşek arısı cehennemi
bal arısı cenneti
arafta eşgüdüm şeytanı.
Derdo arsızlık eşeliyor eşgüdümlü dünyayı
yarınsızlığın bu kadarına çok fazla bozkır ayı.
Bal köpüğü gözlüm eşyanın tabiatına aykırı
yazık yıllarca on yıllarca bozuk düzen…

TOPRAK BASKISI

 



TOPRAK BASKISI

Sıkıntı bastı yarı açıkta
serbest görüş kapışmalarında
mahpusluktan vira sıkıldım.
Filistin benden sıkıntılı
ben toprak sıvalı
çok kere askıya asıldım.
Akşam üzeri çatapat patlatan çocukla
parke taş kaldırımlarda avareyim
yetim çocuklar sokağının çat kapı ziyaretçisi.
Ses bombaları patlıyor habire
oturmuşum bostan çıkmazı girişine
havai fişekleri sayıyorum.
Bombacılar pimleri çekiyor vira
ikinin biri parça tesirli.
Ustam göğsüm ağrıyor delice
yorgun mermiler yağıyor başım üstüne.
Çat pat bir hayat işte
doluca yaşadığım harbiden çok sıkıntı…
Kadınlarım kızıltopraktan
mor sümbüllere karışıyorlar vira
kan kırmızı sürgünlerde dudakları.
Zerre kıpırdayamadım ara durakta
kuzeyde bir yer pırasa gibi tarandım
kıyasıya kırıldım…
Karanlık çivilenmiş kör kaldırımlara
vurulmuş alnından çıkmaz sokaklar
afili filler şakağından.
Sırım gibi sırmalı burca dikilen sancak
sormalı al kadife perdeden
kim kime nasıl soğuyacak.
Kasvet kahkahaları çivilenmiş duvarıma
minnak kıvılcımlar ormana sıçramış
umudum mavi mavi yanıyor. Durgun deniz gibiyim
dalgalanıyor acı daralıyor avcı.
Cadı avında zumlananlar
yan yatıyor kimsesizler mezarlığında...
Ben volkanik dağı delenim
kumlu beşiğe belenen çatapatçı çocuk.
Siması aynaya düşenleri izliyorum
tam göremiyorum topu bulanık çehreli
sanki gölgedekiler bombacı
topu çifte torbalı tombalacı…
Toprak sıkıntılı gökyüzü sıkıntılı
sıkıldım yaşam elimden kaçtıkça.
Aklımda tutamadığım tomurcuksun
tutumlu tutkuydun en tutkun.
Toprak bana ben toprağa yakın
bir mecburiyetti yetti canıma.
Akın var güneşe akın
sakındıkça ateşten yıkıldım.
Karanlık devrildi sabaha kaygısızca
sıkı bir sıkıntı bastı böğrüme.
Baskın basanındır fikrine sahip
filistine asıldım.

22 Temmuz 2023 Cumartesi

ANA MUHALEFETTE OLİGARŞİK MODELE MUHALİFLİK...

 



ANA MUHALEFETTE OLİGARŞİK MODELE MUHALİFLİK...

 

Doğrudur yanlıştır başka mesele ama ana muhalefeti birebir ilgilendiren bir kaset formasyonu daha gündemde. Tartışılabilir oligarşik model karşıtlığı özelinde, sanal aleme kurulanların yaptıkları resmen kurumsal girdap. Ana muhalefet partisinde, oligarşik modele muhaliflik, model oligarklara karşıtlık modern siyasetin gereği. Ancak doğru yöntemi bulmak ve uygulamak zor. Hatta izne tabi. Yüzü çoktan eskimişler yarı gizli toplantılara koltuk kopuşlu azıtmışlığı harmanlayınca ve üstelik açığa da düşünce, doğabilecek siyasi çekişme toplumda rahatsızlığa neden olur. Hatta yıkıcı eleştiriler ayyuka çıkar. İnternet vasıtasıyla kamuoyuna sızdırılan bu online web toplantının kendi çapında tek haklılık payı, son seçim kaybıyla ana muhalefetin ciddi ve demokratik siyasal yarış süreci geliştirmeden düzelmeyeceğidir. Ancak mahalle düzeyinde başlayan ve neredeyse sona yaklaşan basmakalıp, bilindik delege seçimleriyle ki 'adı seçim aslı yeni saza eski düzen' düze çıkılamayacağı da malum. Malumun ilamı renk renk liste ilanlarıyla rengarenk bir yarış var imajı veriliyor. Bir yandan da kimine doğru kimine yanlış gelebilir ama perde arkası parti içi değişim kadroları ve gizli siyasi darbe planı sanki karşıt darbecilerce ifşa ediliyor. Gündem yine negatif açıdan ana muhalefet partisi. Siyasi ortam yıkılıyor…

 

Öteden beri kaset savaşlarına kafa yoran çok da şu renkli listelerin bir kurumsal birlik, bir kuramsal kimlik yansıtıp yansıtmadığına kafa yoran yok. Bu neyin savaşı sorgulayan sıfır. Gene ülkenin dört bir yanında çoğu mahallede tek liste yani tek renk var. Koltuklara kene gibi yapışanlar tarafından tek tip delege yapısı belirleniyor. Çare olabilecek çarşaf liste modeli üst perdeden demode gösteriliyor. Genel merkezin blok liste önerdiği şeklinde kafalar karıştırılıp tek yöne su taşıma havası basılıyor. Yani baskı daha işin en başında var. Oligarşik dayatma daha mahallelerde başlıyor…

 

Yerelden genele, baştan sona ideolojik temelsiz bu renklerin kardeşliği hüküm sürmeyi el birliğiyle işletiyor. Çok renkli listeler algısı yaratılarak parti içi demokratik bir yarışın varlığı çerçevesine hapsedilmiş, tekdüzeliğin egemenleşmesine yol veriliyor. Ne yazık ki doğrudur yanlıştıra hiç bakılmadan renk cümbüşü içinde babadan kalma yöntemle delegasyon belirlenmesi el heykelli ada da böyle, üç tarafı deniz büyük yarımada da böyle. Yani batı cephesinde değişen bir şey yok. Değişmeyen ise ayan beyan yapılması gerekli iç hesaplaşmanın iki yıl sonraya kaldığı. Çünkü niteliği önceleyerek siyasi yarış başlatacak kadrolar delege tırpanını bir kez daha geçemeyecek. Keskin tırpanın habire sallandığı ana muhalefet partisi, iç sorunlarını daha yerelde-mahalde delege seçiminde halledemedikçe, her gün kamuoyunda dile dolanacak bambaşka siyasi oyunlarla, siyasal etiği yok sayan birçok manevralarla karşılaşır. Saygınlık kaybı daha da artar. Ve parti veya adayları yaklaşan yerel seçimlerde başarı grafiğini beklentilerin tersine yükseltemez...

 

Diğer yanda ana muhalefetten hala iç sorunlarını çözmesini bekleyen, ekonomik kriz doğrultusunda ana muhalefetin akılcı çözüm reçeteleri yazmasını arzulayan katmanlar var. Geneldeki gibi yerelde de hezimet alınırsa ortada ne katman kalır ne de ana muhalefet partisi, ikisi de kalmaz. Felaketi çağırmak gibi olmasın ama millet nasıl ortadan ikiyse ana muhalefet partisi de ortadan ikiye çatlayabilir. İşte bu denli vahim bir sona gidişat konuşulurken partide hiçbir şekilde ve koşulda asla eleştirilemeyecek bir kurumsal yapı ve yönetim şematiği söz konusu. Yine daha düne kadar üst yönetimde olanlar ve de şimdi devam edenler her zaman ve her koşulda eleştirilebilecek bir sanal girişime gizliden ortak oluyorlar. Zaten sorunları büyüten acı gerçeklik de bu. Yani yönetsel yapı oligarşik temelde kimsenin itiraz etmesine fırsat tanımaz tavırda net hamleler sıralıyor. Parti içi muhalefetinde üst yönetimden geri kalır yanı yok. Elbette bu seçim yenilgisiyle baş gösteren yeni bir sürüm değil. Uzun yıllardır böyle. Neredeyse tipik ve ritmik bir tekrar yaşanıyor…

 

Ana muhalefet partisinde kurumsal hafıza bir türlü yenilenemiyor. Bu nedenle güvenilir politikalar ortaya koyamayan, salt iç hesaplarla ve hesaplaşmalarla uğraşan, özünde partili olmayanları, partiyi bilmeyenleri, partiyi özümsemeyenleri baş tacı eden, öz evlatlarını önemsemeyen, ölümüne gedikli kurnaz kurmaylar yönetiminde yıllar su gibi harcanıyor. Bu yanlışlar yüzünden partili olmayanların parti hakkında kolay yorum yaptığı bir statik yapısallık arzı endam ediyor. Hele ki konjonktür gereği hasbelkader partide yöneticilik yapmışlara, en iyisini bilir iltifatlarıyla nitelik, kişilik ve kurumsal kimlik zaafa uğratılıyor. Yıllar yılı partisini iktidara taşıma mücadelesini özveriyle yürüten örgüt mensuplarının bir kez daha kaşla göz arası rengarenk yayımı yapılan listelerde dışlanmasına göz yumuluyor. Bu körlük kırgınlığı çoğaltır. Bu nedenle parti içi iktidar kavgasını asıl hedef görenlere çok yakında bir yerel seçim yapılacağını son kez anımsatmak şart. Bu uyarı açıkça parti görevi...

 

Yerelden genele görevini hakkınca yerine getiremediği bariz, ana muhalefet partisinin tüm yönetici kadroları aktif üyelerini bunca hor görürse, derinden gelen değişim arzulayan sese duyarsız kalırsa yine yarı yolda kalınır. Parti yöneticiliğine aday olacaklara da son kez duyurulur, böyle mahalle bazında partiyi ele geçirerek politika yaptığını zanneden zatlar, bugün siz antidemokratik müdahaleyi benimsemişçesine mahalle delegelerini kapalı devre belirlerseniz bir üst turda açıkça ve çok kolay elenirsiniz. Siyasi gelenekçilik bunu dayatır, önünüzü kesecek olanın biletini keseceksiniz. Ve sonraki kurban siz olacaksınız...

 

Bilinen hikâye bu keşmekeşte birileri ilçe başkanı olacak, birileri ilçe yönetimine girecek. Onlar üyelere sorup danışmadan yukarıdakilerle iş birliği içinde ilçe belediye başkan adayı ve belediye meclisi adaylarını belirleyecek. İlçeler illeri belirleyecek, iller ta genel merkeze ve genel başkana kadar partiyi dizayn edecek. Onlar da il belediye başkan adaylarını, büyükşehir başkan adaylarını atayacak. Atanmışlar seçildiğinde hiçbir şey değişmeyecek olmasına rağmen parti kültürü doğrultusunda sevinilecek, kaybettiğinde hüzünlenilecek ve bir beş yıl daha kaybedilecek…

 

Hemen sonra büyük seçim yaklaşıyor diye vakti gelen parti içi yarış süreci ertelenecek, renklerin kardeşliği saltanatı uzayacak. Yine parti içi oligarşik yapıdan birileri veya birilerinin despotik grubu istedi diye partiye hızla üye yapılanlar, çok sıralı dönem mebusları, Meclis kürsüsü kaçakları, televizyon cambazları, cadde sokak görünmezleri, dere boyu kavakları, yalı boyu sulakları, daha kimler kimler milletvekiliğine atanacak. Parti tabanı yine demokrasi diyecek önseçim isteyecek ama nafile. Vaveylayı kimseler duymayacak. Parti içi muhalifler ne çare atanmışları seçme ve seçtirme yarışına girişecek…

 

Doğrudur yanlıştır başka mesele ama Ana Muhalefet Partisinde, oligarşik modele muhaliflik, oligarklara karşıtlık lafta. Mahalle delegasyonu belirleme süreci başlar başlamaz edilen laflar unutulur, yeminler yutulur, gözler kapanır vazife yapılır. Bu sistematiğe ek veya destek babında sırların sırrı derecesine eriştirilen yüz eskitmişlerin online web toplantının kamuoyuna sızdırılmasına gelince, siyasete uyarlanacak tam bir ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’ klasiği…

20 Temmuz 2023 Perşembe

DENİZDE KÖPEKBALIĞI ENDİŞESİ...

 



DENİZDE KÖPEKBALIĞI ENDİŞESİ...

 

Cam fanusta saklıdır can kırıkları

hayal kırıklıkları güvercin kanatlarında.

Denizde yüzyılların getirdiği donukluk

ve ruha kene gibi yapışan eziklik

dalga boyu köpüklenen duygusal kompleks.

Öyle bir karışım ki bu gaddar zindan

köpekbalıklarını da içine çeken komplikasyon.

Çekim alanı resmen koku ve korku girdabı

karanlık mavi eksenli atmosfer anında kan deryası...

 

Kana kan çıkmazında duygusuz tercihler

akla pranga kompleks bunalımlı koltuklamalar.

Baştan savma baştan çıkma tarzlı sahte güven

iğreti surlar alayına sınır alayına sihir

sur dışı obsesyon ve sıra dışı sinir.

Geç farkındalık ve vara yoğa fanatizm panayırında

hiç de kolay değildir baskın döngüyle uzlaşı.

Az olsun uz olsun manastırında

marjinal dönüşümlü köpekbalıkları devreye girer.

Kısır döngü sanal tatminsizlik fiziksel kusur

sosyal hata pasif tavır

agresif kişilik saldırgan aymazlık.

Bir vesile uzlaşı yoksulluğunda ruhsuzluk perçinlenir

bir ileri adım yapayalnızlık

ikircikli duygusal yalpalayıştır...

 

Köpek balıkları yalap şalap cam fanusa yaklaşırlar

fazla cephane harcamadan çatlar akıl küpü

çamlar yıkılır camlar kırılır canlar yanar

ortalık lebalep kan denizi.

Derken açık büfe oburluğu

nefret ve cehalet dostluğu.

Dost doğruluktan sapma kepazelik

ruha ekstradan yapışan rezillik

eza ceza artı eziklik.

Yakışanı yakışmayanı yeni tür aşağılanma

ruhsuzluğu bire bir güncelleme.

Eğri minare zar zor düzelir

oysa çocuk aklı dahi düzeltmeye yeterlidir…

 

Kalabalıkları boğar kinci sapkın eğilim

köpekbalıkları da içteki çocukları parçalar

içten dıştan insanlık yağmalanır.

Gök kubbe çatlar

çifte minare hep eğri büğrü kalır.

Çift kırma kırıma başlayınca

gelip geçici güzellikler asla görülmez

ya hayat öyle değilse uzak yakın hissedilmez.

Hayat çarmıhına gerilmek hepten gerilemek ise

işte o zaman ezik aşağılık kompleks hepten pik yapar

dip ile pik arası illaki dokuz milim…

 

Yüzyıllardır denizde köpekbalığı endişesi

gün ve gün zorlanılır yelken yırtan rüzgara.

Lodos poyraz derya deniz

köpekbalıkları koku ve korku peşinde yüzerler.

Derin karanlıkta koyu mavi de

özgüven kemirgen dişlerde titrer.

Ömürde bir düşen şansı kaçırma telaşı

gayet iyiyken gayesiz vahşileşilir.

Oysa gayet iyi bilinir selakhos

karanlık maviler anında kan rengine bulanır.

Sabır ve kısıtlılık hali geçtiğinde sarı çıyan ışıklar bir bir söner

sözün özü ölü denizde ezeli kapışma doğar.

Köpek balıkları yarı ölü bitik bitkin kıyıya vurunca

miskinlerin dişleri kanlı kırık

çeneleri kayık kuyrukları kesik.

Donuk bakışlar uzun ve keskin

kıyasıya tehditkar meydan okuyan…

 

Yüzyılların götürdüğü iyilik doğruluk dost doğruluk

gölgeliklerde nefret itici güç.

Köpek balıklarıyla adrenalin yarıştıran ana damarlar kanserli

neşterlenir habis kılcal deccal dışarı alınır.

Köpekbalığının içi dışında

insaf ve israf arasına sıkışmış duygu yoğunlaşması

yaralı köpekbalıkları köpekbalıklarını üzerine çeker.

Utanç denizinde boğulmak köpekbalığına yem olmak

tek kelimeyle ne fark eder değil mi ki toptan utanç.

Küplü hırs ebedi sanılan mutlulukları ufaktan yer bitirir

üzerine ahlakı da hoşaf niyetine yutar.

O zaman yapılanlar yapılacakların garantisi hazzı belirir

eziklik duygusu ve aşağılık kompleksi gökkubbede baki kalır.

Köpekbalıkları işvesine fit olmak iş işten geçti halidir

haliyle cesaretli görülenler tamamen tozutanlar

hatta hiç utanmazlar arsızlar

utanmazlık okyanusunda zıpkın gibi menzile çakılır.

Doğrultulunca oklar kime saplanacağı en baştan belli

ve yok karavana her fırlatılan tam isabet.

 

Yüzyılların getirdiğine götürdüğüne aldırmazlık kişilik zaafı

zayıf itirafçılığa balıklama dalanlar sahte kabadayı.

Kaba sığmaz eziklik duygusu ve aşağılık kompleksi

arsız köpekbalıklarına son çağrı

her haykırış çağdışılığa kara delik aralar.

Yüzyılda bir ara yılların getirdiği kör karanlık

baskı zulüm ve kandır.

Derdo güneş er geç doğanda

dağların doruklarında mutlu hayatlar filizlenir.

Kutlu kavganın ufkundan günlerin bugün getirdiği

cam fanusta saklı can kırıkları hayal kırıklıkları

Denizde köpek balığı endişesi…

VARİYETİM HAYSİYETİM

 VARİYETİM HAYSİYETİM



 

Er doğdum geç ölürüm belki

belkisi yok garanti.

Varlığım armağan olsun

doğana ölüm

geç olsun ama güç olmasın.

Uykumda

uy demeden.

Uy adamcaz ölmüş desinler

ak suların suyuyla yıkasınlar.

Dua neden istemez

çünkü peşime asla yetişmez

ama duacılar kına yaksınlar..


Çekilecek kılıç kınında

ölüme yalnız gidilir sevgili

yiğitçe tek.

Ak kefenlere sarıldıkça ruhlar

kalmaz sapılacak yol..

Sular seller gibi yaşanır hayat

doğurgan düşlerde devrim…


Er doğdum geç ölecem sanki

yetime hayat

geç olsun ama güç olmasın.

yatağımda

sol yana yatık.

Yattı adamcaz akşamdan

yatış o yatış pirim desinler.

Ölene ağıtlar yakılır sevgili

ölmedim ki daha

ölsem de dur

yakma…


Ya da yak

kara toprağa yatırılınca bedenim.

Hatta yanmasın bana yüreğin

sular seller gibi yaşa yaşlandıkça güzel yaşayabilirsin

dilediğince.

Beri bak

geç doğdun er ölebilirsin

unutma bunu da

ona göre yaşa ki yaşa…


Erin öldü diye ölecek değilsin elbet

evrekam evin dağılmasın.

Kendini evvel ahir

asla kata dağıtma.

Dünyanı alabildiğine alla pulla

dolu dolu dol yarınlara.

Yaşa başa bakmaz ölüm

bakarsın karşındayım gülüm.

Aldanma aldatma hiç

yargısız infaz asla.

Sebep çok

sebepsiz yargılama…


Yarım ömürlük yar

ölüm bana bir dinlence

din iman başka bahara güvence.

Hiç gerek yok ilence

ille de

ilgisiz bahanelere banane deme.

Banko ikinci hayat belki de yok

yar yaradana sığınıp

öncesini sonrasını sorma.

Var yok

yalandan yoklama

ömür kısa veya uzun

tas tamam...


Tam yeri gülüm

yerinde yurdunda ölüm.

Variyetim ileride veya geride

Haysiyetim ebediyet.

Erinde gecinde mutlaka ölüm

ölmeden bile

acayip yargılanırsın yar.

Çetin davalarda

suçlusun

Er doğdum geç ölürüm ise eğer

hakka hükmüm

yüzde yüz

sırf bu yüzden...


Binden yüzden çift tek

geri sayım

sekterleme bahtım son baharım.

Saydım saydırdım

uy demedim.

Uygunsuzların uykularını bölmeden

bir gece yarısı kesin

veya günlerden bir gün

gün ortası

Uy adamcaz ölmüş diyemeyecekler.

Derdo variyetim haysiyetim üzerine

yemin olsun

üç nokta...

19 Temmuz 2023 Çarşamba

ÇEK URGANI VER ADI



 ÇEK URGANI VER ADI


Atlantik’ten And dağlarına

insanlığı deneme ısrarı

operasyonlarla sınır ötesi örselenme duvarı.

Minik serçeler yarışır masmavi bulutlarla

karacalı matem doğasında

kurşunlar kurşunlarla.

Mermiler madem tanıdık bulur zengin çehresini

çileli şahin yürekler isyanlarda.

Diller sürçer güller yanar

bir demet akıl meçhule kayar.

Kütüksüz kimliğinde "gelişigüzel dolaşır" yazar

bir nüshasında ansızın gelişiveren dostluklar.

Devrim düşüne kurban arşivlerde sıra dağlar

"Nurhak sana güneş doğmaz" diye ağlar...


Daha dün gördüm gibi aslını

düzlenmiş künyesinde Everest kazılı.

Somut cümleler günlüklere sızmış mertçe

günü birlik keşifler insanca izli imalı.

Hümanist imzalı hayatı

Hipokrat yeminli devrimci demokrat.

Başı enfes fırtınalı komüncü

asla ölmez canlı efsane bebek yüzlü.

Deniz altında inci mercan yakın çekim

batık sevdalar ballı katmerli...


Boğulmak da var esrarengiz tufan kovalanırken

hava kararınca tutuklanmak

ve de kıyısından kızarınca umman asılmak.

Balık pazarında mavi buhran kayıntısı

kayınların arasında yalnızlık yangısı.

Kırmızıya para basar paralı kuklalar

kusur kasrında mızıklanarak.

Soru sürgün parolası manolya kokteyli

purosu pasaportu yaldızlı

gerilla kepi al yıldızlı altın külçeli...


Bir yıldız kaydı Atlantik’ ten And dağlarına 

and içtim ama dilek tutamadım.

Gülerken ağladım ağlarken gülemedim

Hey güzel dost

“…Gelirsin bahar güneşiyle

tutuşturduğun meltemle.

Gelirsin bayrağımızı dikmeye

ve bir ışık gülüşünde…”

dünümde düşümde düşerken yaprak beklerim.

Derdo Atlantik’ten And dağlarına

Çektim urganı verdim adımı sanımı yollara

sonsuza kadar kumandan Ernesto dost…

18 Temmuz 2023 Salı

KONGRE VE KURULTAY TALİMİ…



KONGRE VE KURULTAY TALİMİ…

 

Siyasetin alfabesini bilenler, siyasetin doğasını doğru okuyanlar olağan kongreler ve büyük kurultay takviminin asrın seçimi yüzünden geciktirilmesinin, sonuca pozitif katkı sağlamayacağı salt parti içi karmaşa ve toplumsal kargaşa yaratacağı yönünde sürekli görüş bildirdiler. Elbette kaleye alınmadı. Seçim kaybedildi ve yerel seçimler öncesi örgütün hepten darboğaza kapılacağı endişesiyle aceleye getirilen, sanki olağanüstü konumlu kongre ve kurultay takvimi başlatıldı. Hemen herkes mahalle delegesi seçimleriyle başlayan demokratik sürecin örgüte heyecan katacağı noktasında hemfikir. Milletin ne düşündüğü veya düşüneceği zamana bırakılmış gibi yani ucu açık…

 

Hemen seçim yenilgisi peşine hiç hesapta olmayan sol sofistik portrelerin kaybı fırsat bilip ortalıkta adayvari gezinmeleri, bir başka siyasi muamma. Bu atmosferde pasif etkinlerin ve politik kaygısızların her siyasal beklentiyi anında eskiye bağlayacağı kesin. O nedenle kongre taliplileri anında çoğalır, aktif siyaset adına Büyük Kurultaya yön verecek kongreler bir süre gündemi belirler ve yerel seçim süreci kapıya dayanır. Dar çerçevede bir daha hiç ve asla desteklenmez denilenlere yine açık çek sunulur. Desteklendiği veya desteklenmediği takdirde ki her ikisi de takdirdir, yerel seçimlerde ana muhalefet milletten takdir görür mü bir başka soru. Soruya doğru yanıt verilmediği takdirde güven yıpratmış veya güven kazanma telaşındaki kadrolarla umulanın tersine yerel beklentiler bir beş sene sonraya kalır. Böylece niceliğe yenilen son nitelikli unsurlar da pasifize olur. Statükocu mantıkla mücadeleye ve pekişen kasvetli havayı gidermeye olası yerel kazanımlar bile yetersiz kalır. İşte kongre ve kurultay talimi yapan ana muhalefet partisi tüm bu açmazlara yanıt verecek çözüm bulacak siyasi kadro arayışını güncellemelidir. Aksi halde siyasetin alfabesini bilenler, siyasetin doğasını doğru okuyanlara göre, ülkenin yarı yarıya bölünmüşlüğüne paralel parti de ortadan ikiye ayrılır…

 

Parti içi iktidarı yıllardır ellerinde tutan ancak bir türlü yerel ve genel iktidarı birlikte yakalayamayanların, aynı ilde üst üste iki seçimi kazanmayı başarı sayan, her başarıyı kendi hanelerine yazanların kongreleri değerleme yargıları ve ölçümlemeleri nasıl olacak bizzat görülecek. Bu kez kongre ve kurultay manevraları tutacak mı anlaşılacak. Ancak ülkenin sosyal ve siyasal yapısının yakın gelecekte kökten değişeceği gerçeğine karşı yapılanmak şart. Kongreler ve büyük kurultayla yeni tartışmalar yaratmak yerine örgütsel yıpranmışlık ve kısır tartışmalar giderilmelidir. Yönetsel mekanizma aşağıdan yukarı yenilenmelidir. Despotik iktidar yarın otoritesini ve ağırlığını faşizan metotlarla dayattığında içten içe kaynayan görüntü sergilemeyecek direnişçi mekanizma kurulmalıdır…

 

Aksi halde yaklaşan yerel seçimlerde başta aday bazlı kurumsal birlik ve sonrasında kitlesel bütünlük sağlanamaz. Zaten kongresiz ve kurultaysız geçiştirilen veya zamanında yapılmayan kongreler ve büyük kurultay neticesinde genel seçimlerde başarılı olunamadığı görüldü. Böyle sanmanın büyük yanılgı olduğu resmen tescillendi. Yani parti içi demokratik yarış yerine mevcutta aşırı ısrar partiyi kimilerinin başarı kabul ettiği kimilerine göre dibe vurduğu noktaya getirdi. Öyle ki genel iktidarın apaçık yaşadığı baş edemediği açık gizli ağır krizlere rağmen karşılaşılan yenilgi yukarıdan aşağıya sorgulamaya gerekli kıldı…

 

İşte bu yıkım bir daha olmasın diye kongreleri parti içi kavga görmeden, parti içi demokratik yarış sayarak, partinin ve memleketin esenliğine katkı verebilecek kadroların seçilmesi olarak öngörmek gereklidir. Böylece etiket için siyaset yapanlar ile millet için siyaset yapanlar ayrımı da gerçekleşmiş olur…

 

Mahalle delegeliğinden başlayarak alt yapıdan üst yapıya kurumsallaşma sürecinde bütün üye karakterlerin, görev süresince artı değer üretmeyen, küçük klikler kurgusunda olağanüstü siyaset ürettiğini varsayan, siyasi ikbal peşinde koşan, siyasi patronluğa soyunan, yıllar yılı yönetim erkini elinde tutan, kongreleri kısa aralıklarla tekrarlanan uzun soluklu siyasete basamak gören siyasetçilere bu kez geçit vermemesi gerekir. Zaman çabuk geçer, bir bakarsın bir kongre biter diğeri başlar ama siyasal ve sosyal kayıplar günden güne artar.  O yüzden şimdi gerek yoktu, boşa emek demek diyerek enerji tüketmek ve aynıları aynen seçmek yerel seçimleri de kaybettirecek meşhur karşı siyaset klasiğidir. Onun için bu kongreler ve kurultay talimini yapıcı bir üslupla bir yerlere takılı kalmadan tamamlaması gerekir.

 

El heykelli ada özelinde siyaset ise yerel yönetim destekli siyasetin alfabesini bilenler ile siyasetin doğasını doğru okuyanların emeğine ve içtenlikli gözlemlerine dayanıyor. Hemen kongre sonrası büyük kurultay çalışması seçilen delegelere bırakılarak, örgütsel düzeyde seçim geçim genellemesi ve seçim güncellemeleri yapılmalı bir an evvel yerel seçime hazırlanılmalıdır. Daha nitelikli yerel yönetim anlayışı üzerine kafa yorulmalı yönetsel kadrolar şimdiden belirlenmelidir. Genel idari yapı adaya el attığında, el heykelli ada sorunlarla karşı karşıya kalır bilinciyle yerel seçimlere bire üç performansla hazırlanmalıdır. Var olanın yanı sıra sıkı alternatifler sunacak pozisyonda projeler çeşitlendirilmelidir. Genel yönetim baskısıyla sonucu baştan belli seçimlere teslim olunmamalı veya yerel oy dağılımına aşırı güvenle milletten kopulmamalıdır…

 

Yakın zaman, parti içinde iktidara gelme hırsını makul düzeyde tutan, memlekette iktidara gelme istemini kollektif bir anlayışla yükseltecek ve yönetebileceklerin iktidarlaşma zamanıdır. Değişim ve dönüşüm özlemlerini güncelleyen yegane oluşum Kongreler ve Büyük kurultaydır. Siyasetin alfabesini bilenler, siyasetin doğasını doğru okuyanlar parti içi iktidar talebi açamaz veya kapılar onlara inatla açtırılmaz ise ana muhalefet, kongre kurultay yapmış milletin neyine, kimsenin umurunda bile olmaz. Yerel seçimde keser hesabı.

 

Bu kongreler ve büyük kurultay takvimi, parti içi yarışları boşa zaman kaybı, bolca efor testi ve hiç gereksiz talim görme eğilimindekilere teslim edilmeyecek denli önemli. Egemen sermaye veya çokuluslu para gücü çıkarları doğrultusunda kendine yakın ve güçlü evrensel formda parti dizaynına hala çalışıyor. Egemen sermaye veya çokuluslu para gücü inisiyatifinde dayatılan politik kurgu, bizzat her şeyi hatta iç savaş gerilimine dek her şeyi kullanır. Bile isteye bunalımı derinleştirir, kaosu genişletir. O yüzden yerel seçimlere dönük güncellemeleri şimdiden kongrelerde yapmak en doğrusu. İşleyen takvim çerçevesinde politik iktidar alternatifi kurguları, o bildik ve tanıdık projeler artık çöpe atılmalıdır. Mahalle delegelerinden ilçe ve il kongre delegelerine, büyük kurultay delegelerine kadar tümü yerel seçimleri özellikle büyük şehirler yitirilirse siyasetin doğası tamamen tersyüz olur, siyaset alfabesi elifbaya evrilir gerçeğine göre yol haritası belirlemelidir. Kabaca kutsanan her şeylere karşı protesto geliştiren devrimci bir süreçtir kongreler, toplumsal bilinç türüdür. Siyasetin alfabesini bilenlere, siyasetin doğasını doğru okuyanlara göre kongre ve kurultay talimi kaçınılmazdır…


ÇALIŞMA MASASI LAMBASI

 



ÇALIŞMA MASASI LAMBASI

 

Bütün kayıp umutlar çalışma masamda

mutluluklarım karmakarışık  rüya içinde rüya dünyasıyım.

Tüm kavramlarla nur seli inmiş cesaretime

pranga gibi anılar çalışma masama kelepçeli.

Bağımsızlığa açılan kelepir köprüler kapalı

iki yakayı kavuşturma tutkunları

merasimlerle asılmış gözleri bağlı.

Ak gerdanlara pırlanta takımı hediye

kızarık izler ayıracında

gırtlak gırtlağayım kavga şehriyle.

Aç gözlü balıkçıl kuşlar ölür

bir ben kör kalırım...

 

Suni solunumlarda solak şehir

sokak araları dayanılmaz gürültülü.

Ağırdan yaklaşıyor korku salı

ölümün zehri dilimin ucunda şeker tadı.

Unutmadım köprü altına saplı kalleş bıçağı

horoz şekerinden nevri dönmüş bayağılığı.

Harbiden çok uzaktayım şimdi

rüzgâra hasret yel değirmeni modunda.

Didişmekten yorgunum senle artık

şah damarına senden yakın.

Puslu dumanlı diyarlara doğan garibim

bol oksijenli temiz hava

soğuk tene çalınıyor

çelik uçlu kalem gibi

bütün kalender mutluluklar çalışma masamda.

Uluorta masallar anlatan kızlara

ve ucuz kahramanlara inat

çiçek toplamayı ve resmetmeyi öğrenicem.

Öğütlendiğim besbelli gün gelende

sığınacak delik arasın ayartıcılar...

 

Çarçabuk yolcuyum göç şehrine

bu salak şehir kavgada yenildi çünkü.

Kopuvermiş eğreti rüzgar gülü

görgüsüzlüğe gücendim ve incindim çok.

Dost seçerken dikkatliyimdir oldukça

ah dostum düşmanını seçemiyor ki insan.

Katline ferman sebepler en yakın

bir gece boyu uzakta vakti hemen.

Tuza yatırılmış mum sanki bedenim

ıslak bir sabun dolaşıyor vücut dokumu.

Ölüsün misali sur öttürülünce

yar sesi vurmuş aklımın duvarını.

Neyleyim bilsen daha nelere gebeyim

üçten dokuza şart olsun ki

nerdeyse o asil kavganın şehlası bulacağım.

Şehir alacasına dokundum bin ah işittim

çalışma masamdaki masa lambam loş kara

bütün mutluluklar tek elden tırpanlanmış

kendi halinde köşe kapmacayım.

Derdo karmakarışığım tüm kavgalardaki gibi

bütün kayıp zamanlar çalışma masamda…

16 Temmuz 2023 Pazar

EGECE

 EGECE

 


Aşırı güven tek atımlık mermi çekirdeği

asla konum istemez adres sormaz katip çelebi.

Usta sevkiyat şoförü uzun yolda durmaz

ölüm fermanı ulak veya kurye aramaz.

Sırça fanus cehennemi temmuz ortası 

düz merdiven çıkamazlara yasak yakamoz.

Buzdan kalpleri eritecek şarkılar söylüyor Ege

Deniz mavisinden mavi şarkılar Egece...


Bir çift yeşil gözle müjganı buluşturan

mavi karanlıkta deniz maviyi çağrıştıran 

Ege şarkıları efe şarkıları.

Şarklı veya garplı hiç fark etmez

nüans keşke duyabilseydin  pişmancalığı.

İnsanlığı pekiştiren menzili uzun deniz şarkıları

notaları tene ve tine mıhlanan.

Sol anahtarının nota aralıkları kısa

portede sıralı notalar yüksekliğe işaret

hayata derman hafızaya ferman...


Güftesi bestesi kendinden şarkılar söylüyor Ege

mevcut düzene ve düzensizliğe isyan Egece. Magmadan fezaya deniz dibinden arşa 

Ege Egece şarkılar söylüyor efece...


Deniz altına yansıyan her nota vurgun

pikine dipine isabet antik disiplin.

Doğal doku ihanetçilerine dokunan 

şarkılar söylüyor Ege Egece.

O şarkılar ki her biri zihinleri uyaran isyan

metronomu mücadele bezeli. Her şarkı bilgesel ve belgesel

işaret fişeği şarkılar söylüyor Ege.

Egece her gece izli mermi şarkılar

duymayı ve doymayı bilenlere

denize eşlik etmesini bilenlere..


Ege müjganla şarkılar söylüyor Egece

gecelerce kendi halinde deniz dilinde

el heykelli adaya karşı.

Derdo alayına tek atımlık mermi çekirdeği

Deniz şarkı söylüyor Egece.

14 Temmuz 2023 Cuma

HERŞEYE RAĞMEN SOKAK, 15 TEMMUZ…



 HERŞEYE RAĞMEN SOKAK, 15 TEMMUZ…

Kaç yıl önceydi, bir 15 Temmuz’da, dinci figüranlar –cuntacı dublörler ucuz senaryolu bir kanlı darbe yeltenişi sahneledi. Her şeye rağmen akıllanılmadı, geçen yıllar içinde oyun içinde oyun, oyunun sonu bir güzel getirildi…
Oysa oradan buradan herkes zihninde darbeleri ve her tip darbeci mantığın acımasızlığını yaşayanlar ve bir zamanlar başlarına geleni sürekli canlı tutanlar, bu kindar darbeye geçit vermemek için halk direnişine benzer bir tabloya can pahasına katkı vermişti. Hem de darbe başarıldığında darbelere karşı koyanlara zerre acınmadığını bile bile. Hele ki bu dincicunta sinsi emeline ulaştığında nice acı şeyler yaşanabileceğini bile bile. Üstelik bölgesel düzeyde, dinsel manada benzeşen, aynı karakteri taşıyan, aynı kaderi yaşayan kanlı pratikleri bile bile. Dinci faşizmin sahici dindarlara bile hiç acımadığını, acımayacağını göre göre. Her şeye rağmen inildi sokağa, cesaretle çıkıldı meydanlara. Alanlar doldu taştı, dinci-cuntacı darbe yeltenmesi el birliği güç birliği olduğu yere çakıldı…
Çıkmak çakmak ne demek, bu 15 Temmuz dinci-cuntacı darbe yeltenişine; on yıllardır bu yeltenici yeltekleri, bu bilim düşmanı dinci tutuculuğu siyasetin içine dışına konumlandıranlara, devletin her kademesine üst düzey sızmalarını sağlayanlara rağmen vatan millet aşkına karşı çıkıldı. Onlarca yıl her alanda, can alıcı her makama bu katı, kindar ve radikal dincileri yerleştiren ve kırk yıldır oralarda saklanmalarını sağlayan, ince paralel sızıntıları görmezden gelen, palazlanmalarının önünü açan malum zihniyete rağmen yeltenmeye karşı duruldu.
On yıllarca bunların topu, “Sayıp sevmedikleri besbelli, ayrıyeten Cumhuriyet düşmanılar. Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın ‘Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir’ sözünde ifadesini bulan, kuruluşunda dünyanın üçüncü laik cumhuriyeti olan Cumhuriyet’i yıkmaya şartlanmışlar, yeminliler…” eleştirilerini, her zaman ‘namazında niyazında, sessiz sakin, ılımlı çalımlı çocuklar…’ diyerek aklayanlara rağmen cansiperane restleşildi.
Hatta o alnı secdeli ‘namazında niyazında, sessiz sakin, ılımlı çalımlı çocukların’ zararlı dinci yapılanmanın, dini formatlanma ürünü olduklarını, daha çocukluktan bu dinci örgüte bedavaya satıldıklarını ve yıllardan sonra kofti adamcıklar, softie edepsizler, softa rütbeliler olarak köşeleri tuttuklarını, nihayet egemen güçlere-büyük sermayeye satılacaklarını, satıldıklarını, ahmaklık boyutunda dinci- cuntacı bir yeltenişe yeltenebileceklerini adı gibi bilip, bilmezden gelen ve gizleyenlere rağmen, vatan millet ‘satıh tüm vatan’ direnildi.
Direnildi ki ne direnme; bu alenen demokrasi karşıtı, hurafe din ve biat kültürüyle banalleşen, şahsileşen, genelleşen, genişleyen ve güçlenen dinci fetbazlığı devlet eliyle besleyen, şeri iktidar heveslisi bu şer zihniyetin bir gün devlete ve millete karşı harekâta geçebileceğini unutturmaya çalışan katı zihniyete rağmen direnildi…
Hele de ‘Bu dinci monarşist hükümranlık cereyanına kapılmış, hain istihbaratçı ve derin komplocu örgüt, sıkıştığında kansız korsan hesaplaşmalara, daha sıkıştığında kanlı darbe girişimlerine kadar gidebilir, eğer kolay kolay temizlenemiyorlarsa sıkı takip edilmeli, kontrol altına alınmalı ve çok uyanık olunmalı’ diyenlere anında ‘din düşmanı’ yaftası yapıştıranlara rağmen direnildi…
Öyle bir karşı çıkış ki çıkış; adam harcamak ve harcanmamak ikileminde uzun yıllardır planlanan bu dinci yapılanmaya salgın hastalığa tutulmuşçasına göz yuman, kol kanat geren, yaşlarla askere baş eden, kıçı başı oynayanların devlette çöreklenmelerine ses çıkarmayan, bu suni dinci taşeron tiplere son hız yol verenlere rağmen…
Ayrıca bunca şeye rağmen bu dinci-cuntacı yeltenmeyi tamamen dış güçlere bağlayıp, sadece emperyal istilacıların ayarladığı, pompaladığı kirli bir girişim gören kolaycılara rağmen…
Diğer yandan memleket siyaseti evrensellikten uzaklaşıp yerelleştikçe, bölgeselleştikçe, demokrasi yıllar yılı bir dizi sözde reform ile zayıflatıldıkça, ileri demokrasi havarisi kesilenler sayesinde sosyal siyasal yapı her şey bir yana akıl almaz şekilde dincileştikçe, karşıt devrim ideolojisi sosyal siyasal dengeleri alabildiğine bozdukça, yerli işbirlikçilere gün doğacağının bilinmesine rağmen…
Dört bir yanda amerikancı darbe öğretisini hatmetmişler ile kendi şahsı hesabına gizli iş tutanların darbe deneyimlemeleri için oluşturulan zemini öngörmeyenlere, bunlara on küsur yıldır meşruiyet kazandıranlara hatta memleketi doğru yönetemeyenlere, bu doğrultuda ikazları kaleye almayıp, açıkça darbeye yeltenmeyi kolaylaştıran tabanı yaratanlara rağmen...
Elbette uzun yıllardır dünyada; “ABD tarafından oluşturulup geliştirilen darbe sosyolojisi, darbe psikolojisi ve vahşi kapitalizm kuramlarının karışımıyla planlanan askeri darbeler, yerli işbirlikçileri sayesinde hayata geçirilir. Ve darbeler emperyalizme hizmet eder…” savına doğrudur deyip kılını kıpırdatmayanlara rağmen…
Her şeyi okyanus ötesi emir farz edip, bu arsız geleneğin bereketli toprakları kuruturcasına yayılmasına yardımcı olan, memleketi yaşanılası olmaktan çıkaran, egemen sermayenin çıkarları uğruna özellikle kendi yağı ile kavrulan ülkeyi cehenneme çeviren, düğmeye basılır basılmaz paslı mekanizmayı işleten ‘iyi çocuklar, bizim çocuklar…’ bağlamında iş tutan, her faturayı geniş halk yığınlarına kesen, yiğit yurtsever halk çocuklarına zulmeden, vatan hainlerini kucaklayan, halk düşmanlarını kollayanlara rağmen; evet 15 Temmuz dinci-cuntacı darbe yeltenişine karşı çıkıldı…
Karşı çıkıldı çünkü yakın tarihteki her darbe ve darbe girişimi göstermişti ki, ertesinde daima faşizan uygulamalar ve kökten antidemokratik değişimler gündeme gelir. Gündeme gelmesin isteniyordu büyük yıkım…
Peki gündeme geldi mi? Geldi hem de ne geliş, gelişmeler sistematik cereyan etti. 15 Temmuz’da dinci figüranlar –cuntacı dublörler-ortodoks klişecilerin kanlı darbe yeltenişi sonrası, hemen ilk üç ayda ve geçen yıllar zarfında akla hayale gelmeyecekler gündeme geldi. Hatta bir bir gerçekleşti. Geçmiş darbelerin aksine bu kez mevcut iktidar partileri işe soyunduruldu. Böylece mevcut durum çok ciddi bir hal aldı. Maddi manevi negatif gelişmelere karşı koyabilmek iyice zorlaştı. Nice bedeller ödendi. Çok kısa zaman diliminde demokrasi tüm kurum ve kuralları ile dilimlendi. İşlemesi veya işletilmesi göstermelik aksiyonlar dışında resmen rafa kaldırıldı. O yüzden şimdi kalkıp ta hiç kimse son kertede militanlaşan, militarlaşan bu dinci kiliseci, klişe örgütlenmeyi ve cuntacı uzantısını zaman içinde palazlandırdığı halde, bu adi yeltenmeyi hala kanmışlık ve mağdur edebiyatı üzerinden hiç günahsızlara mal etmesin. Yaşananları resmi bayram filan hafifletmeye çalışmasın. Sanki istenen buydu diyen kesim onca baskıya, her şeye rağmen nüfusun yarısından fazlası…
Hafifletemez çünkü on yıllardır dinin özünden ve kutsal inanç bütünlüğünden uzak olduğu halde savunulan ve övünülen bu suni dini algı ve uhrevi duygu dünyası, siyaseten bu dinci cuntacı darbe yeltenmesine kalkışanları tohumladı. Bir güzel mayaladı. Öyle kolay olmuyor nüfusun yarısını dincileştirmek diğer yarısını dinsiz imansız varsayıp ülkeyi karpuz gibi ortadan ikiye ayırmak. İşte tam da böyle oldu. Sonuç itibariyle suçlunun ayağa kalkacağı gün gelip çattığında devekuşu uyanıklığı yeltenicilere ve yeltendiricilere yetmeyecek. Memlekette herkes herkesi bir güzel tanıyor. Herkes her şeyi çok iyi biliyor aslında…
Son söz; on yıllarca her şeye rağmen, her türlü şiddet ve baskıya rağmen doğru bildiği yoldan dönmeyen, her türlü tezgâh ve kumpaslara rağmen direndikçe direnen, ağır hakaretlere uğradığı halde, azar küfür işittiği halde üslubunu bozmayan, her çeşit ciddi ölüm tehditlerine rağmen tarzını değiştirmeyenlere, süren sivil siyasal darbelere, anti demokratik yeltenmelere hala direnenlere, helal olsun…
Son söze ek; 15 Temmuz gibi göz göre göre gelen yelloz bir yeltenişin, eninde sonunda olabileceğini ve ortodoks dinci-cuntacı- kiliseci-klişe bir hazırlığın yıllar yılı yapıldığını, hisseden, gözlemleyen, yazan, çizen, anlatan, söyleyen, eleştiren, saklamayan, yalanlamayan, gizlemeyen ve bu uğurda ötekileştirilen, dinsizleştirilen, dışlanan, hapsedilen, ölen, yiten, giden elmanın diğer yarısı tüm çıplak uyarıcılara selam olsun…
Son söze ekin eki üçlemesi; her şeye rağmen nedense gizli kalan, nedense açık düşen 15 Temmuzcuların topuna “Tebbet…”

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...