ÇANAKKALE 18 MART ZAFERİ…
Çanakkale 18 Mart zaferi; millet memleket sevdasıyla göğüs göğüse çarpışarak, pik yapan aşırı milliyetçiliğe ve sömürgeciliğe atılan en okkalı tokattır. Tarihte emperyalizme aşkedilen bu ilk tokadın sırrı, tekmili birden tek cümlede saklıdır; “Dur yolcu, Çanakkale Geçilmez…”
Tam yüz küsur yıl önce, bin yılların en büyük siper savaşında 19. Tümen ve Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal, Mehmetçiğe süngü taktırıp; “Ben size taarruz değil, ölmeyi emrediyorum...” sözünde saklıdır kutlu zafer...
Zafer ötesi bir ölüm kalım savaşı, kanın son damlasına kadar varoluş mücadelesidir Çanakkale. Truva’nın intikamı peşindekilere kazanılan anlı şanlı zaferdir. Öyle böyle değil yedi düvelle göğüs göğüse kapışmadır. Zaferin öylesine, minber vaazlarında cemaatin zihnine nakşedilen, hutbe kürsilerinde vazedilen gibi yeşil sarıklı, duman yüzlü, ak sakallı, eli asalı, itikadı esaslı, gözle görülmez ve dahi herkese görünmez bindirme kıtalarla veya uyduruk vesternvari şeriflerle kazanılmadığı açık ve nettir...
Tarihi kayıtlara göre Çanakkale’de yüzbinlerce vatan evladı şehitlik şerbeti içerek toprağa serilmiş ama vatan toprağına geçit verilmemiştir. Boğaz üzerinden memlekete melun geçiş, emperyal istilacılarla boğaz boğaza vuruşularak engellenmiştir. Bu çıplak gerçeklik haybeden menkıbeler uydurularak, heybeden hurra hurafeler çıkartılarak asla bir yerlere ilişkilendirilemez. Millet bu konuda asla işkillendirilemez. Çünkü Çanakkale Mehmetçiğin al kanları ile sulanmış, eli kınalı koç yiğitlere toplu mezar olmuştur.
Olmuştur ki; “Geldikleri gibi giderler…” sözü doğrulanmıştır. Bu söz üstüne söz olmaz; “Geldikleri gibi gittiler. Bir gün şafakla topraklarımıza, insanlarımıza ve mukaddesatımıza saldırmışlardı. İçlerinde nereye, niçin geldiğini bilmeyen masum zavallılarda vardı. Haçlı ruhunu yüreğinin derinliklerinde gizleyenler de. Bir süre sonra savaştığı insanlara saygı duyanlar da oldu, kafataslarını memleketlerine kadar götürecek kadar nefret edenler de... Zafer kazanma arzusuyla toprağımıza ayak basıp arkadaşlarını, ayaklarını, kollarını ve canlarını burada bırakıp, utanarak gittiler...”
Elbette kolay kazanılmadı Çanakkale 18 Mart zaferi, siperlerde ve barikatlarda, denizde ve karada, aylar yıllar süren dişediş, korakor, kanakan kutlu bir direniş yaşandı. Tam yüz küsur yıl evvel yedi düveli hizaya çeken kutlu isyanın ateşi yakıldı. Kurtuluş ve tam bağımsızlık odaklı kutsal isyanın ve yeniden kuruluşun ilk kıvılcımı çakıldı...
Çakmak gözlü Kurmay Albay Mustafa Kemal, emperyal kurguyu bozmak için 10 Ağustos 1915 gecesi saat 04.30′da Conkbayırı’nda taarruz emrini verdi. Süngü harekâtını tepe üzerinden izlerken çok yakınında patlayan mermiden seken bir şarapnel parçası göğsünün sol tarafına çarptı. Mustafa Kemal, kalbine isabet edecek şarapnelden cep saatinin kalkan olması sayesinde kurtuldu. Ve o sayede bir millet kurtuldu, bir memleket kurtarıldı…
Eyyamcılar taifesinin pek arzulamadığı hatta için için hayıflandığı mevcut durum gerçekleşti. Emperyalist ittifak ne yaptıysa yaptı, dünya karması ordularıyla dahi Çanakkale’yi geçemedi. Yüz küsur yıl sonra cüppeli güruh hummalı tariflerle tarihi sulandırmayı vazife edinse de boş. Boş çünkü tarihin yaman yazıcıları ve tarih yapıcıları vaktiyle Çanakkale 18 Mart destanını tarihe dipnot olarak düştüler...
Çanakkale 18 Mart zaferi, o şanlı zafer, o eşsiz destan resmen işte böyle yazıldı; “Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre. Yani ölüm kesin. Birinci siper dekiler hiç kurtulmamacasına hepsi düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine giriyor. Fakat ne imrenilecek bir soğukkanlılık biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakika sonra öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, hayrete ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Savaşı’nı kazanan, işte bu yüksek ruhtur…”
Asil ruh gerektirir tarih yazmak; "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazanlar, yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır." Asla şaşırtıcı olmayan bir başlangıçtır Çanakkale 18 Mart zaferi. Zaferle birlikte Mustafa Kemal’in kısa zamanda Gazi ve Atatürk olacağının ilk işaretidir Çanakkale. Kurulacak Cumhuriyetin tescillendiği yerdir. Şanlı tarihe antiemperyalist başkaldırının resmen işlendiği andır. O an ki bir milletin kaderini tayin eden andır. Ve “Çanakkale geçilmez” ana başlığında tarihe eklenen şanlı bir destandır bu kutlu zafer...
Destanın en başında birleşik emperyalist güç donanmaları “Denizlere hâkim olan dünyaya hâkim olur” savıyla 3 Kasım 1914 yılında Çanakkale boğazı açıklarına demirler. Kıyasıya Deniz savaşı 18 Mart 1915’e kadar sürer. İstilacılar emellerine denizden ulaşamazlar. Emellerine denizden ulaşamayacaklarını anlayan emperyalistler, kara savaşı başlatmak için 25 Nisan 1915’te alacakaranlıkta Gelibolu yarımadasına çıkarlar. Her dinden her milletten toplama askerlerdir karaya çıkarılanlar. Böylece 9 Ocak 1916 yılına dek sürecek mesafesi dokuz-on metrelik siper savaşları başlar. O savaşlar da küllerinden doğacak bir devleti muştular ve muştu mutlu sona evrilir, gerçeğe dönüşür...
Anlı şanlı 18 Mart destanı kara yazgıyı değiştirmiştir. Bu zafer; “Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir...”diyen o “Büyük Kurtarıcıyı” bu millete armağan etmiştir...
Zaferle asla kibirlenmeyen, ilelebet unutulmayacak ulu sözler dökülür nutukdan; ”Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanının toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz! Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır”
Çanakkale 18 Mart zaferi, Emperyalist paylaşımcıların son ayakçısının da İzmir Karşıyaka’dan denize dökülmesiyle tamamlanır...
Tam yüz küsur yıl sonra, ağır kusurların çoğaldığı dünyada yine yeniden Çanakkale 18 Mart ruhu şart. Şarktan garba, kuzeyden güneye millet memleket aşkına...