TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

30 Eylül 2023 Cumartesi

SÜZGEÇ



 SÜZGEÇ


Kara melek teneke zırhını kuşanmış

görünmezliğe bürünmüş sıla dağları

Tanrısı sanrı olanlar süzgecinde

zaman iğne deliğinden geçirilmiş

yine de kurtulamamış evren.

Kara delikler yutmuş güneşi

deli güneş süzgeçten süzülenleri uyutmuş.

Zırhı delinmiş sanrı tanrısına tapanlara

sığınılacak tek liman orta yaş efeliği...


Dünya gözüyle doğayı

doğaya doğanları yaşamak

resmen ölümsüzlüğün ışığına abanmak.

Neme lazım neyime gerek üflemeleri

esenlik senlik benlik kavgası.

Kara meleğe sıra dışı aşk güzellemesi

kafadan yalancı hüzün çökmesi...


Süzgeç hakkıyla iri diri taneleri eler

boş görenler hor görmezler zor bağışlanır

veya asla bağışlanmazlar.

Gül geç zamanlar orta yaş efendisini iyi bilir.

Bilirkişi keşişlemesidir kör duvara çarpan

cin seddini şeddeleyen ateş.

“...Ateşi çalma nolur kırmızı şarabımdan

sarı tütünümden ölgün şafağı

al şafaklarda yüzer alsancağı.

Aldırma ateş gözlü dilber

transit madenci geçişleri dünden yasak.

Sür geç eylemsizliği sunma kırık kadehime

karşı duruşum dumura uğramış nafile..."

ellisi karşı yakalı bellisi deniz kaçağı...


Kaç göç direnirim hayata artan hırsla

muşamba kaplı meyhanede

nazlı yar sunsa da içmem şarabını.

Kör kuyular kainata adanmışlık

gönyeyle çizili

bir başınalık

başa bela kan uykuda aldanmışlık.

Süzgeç mağdurlarına nerede bolluk

bu arada soğuk meze olma soframa yakarım.

Ölümüne aç kalırım 

tek lokma olsun yutmam kalkarım.

Nöbete dursa da en azılı düşman

yerleşse de en ücralara duşmanlık

dünya her dem kardeşliği yaşar.

İşte onu bilir onu söylerim…

 

Söyle bilsinler bir aşkın daha solduğunu

"...devasa arenada soldu kefen elbiseli

kara cellata boynumu vurun dedi.

Altın boynuza takılı pembe hayaller 

bir oraya bir buraya şirret şilepler

kollektif şirket gibi seyirtmeler

süzgeçten süzüldü hayata tutundu.

Seyirciler seyyanen ete ve kana büründükçe

sevgi damarlarını onarıyor kara sevda..."

Yalnız ve kocaman sevdalı bir ağacım

kara kör baltaya isyan baştacım...


Süzgeç ayrıştırdığında yoksul kelimeleri

içinde sen yoksun kökümün kökenimin.

Filiz sürgün verdikçe sürülürüm

zırhını deldim karanlıklar kralının

baştan sona  süründürülürüm.

Bereketli topraklar gezginiyim ben

özlemim kırmızı gelinciklerin canlandırılışına

tavım içimde birikmiş rüzgara

yaprak kımıldamıyor artık sensiz ölürüm

seninle gömülürüm...


Ne haltlar karıştırdı teneke suratlılar

kara melek kökü derinde bir gafil

süzgeçten süzülen görünmezlikte

her surette aynı sonu görüyorum. 

Derdo elimde tülden bir davetiye

davete icabet metni çelik zarflı.

Kara meleğin teneke zırhı delinmiş

uğranılacak tek liman elheykelli ada kalmış...

28 Eylül 2023 Perşembe

KÖPRÜDEN GEÇTİ GENÇLİK

 KÖPRÜDEN GEÇTİ GENÇLİK


Ait olduğum yere gecikmiş yolculuk başladı

köprülü handa konaklar konuklar

postu dostu köprüyü geçen dertli dervişan.

Köprüden geçemedi gençliğim

yolculuğun ilerisi gerisi bana viran.

Giresin artık başkalaşım çemberine hürriyet

demek hünerin bu kadarmış.

Madem asmalı konağa devrildi hayat

konar göçer kervanında asıldım

merkezden içeri Hürrem Sultan.

Sultanat soyunun en güzeliyle beraber

avare yıldızlar loş caddeleri arşınlasın.

Lapa lapa kar yağsın lambalara

ülpersin sokakbaşı sarhoşları ışıklara.

Maksat taş üstüne taş koymak meseli

taş üstünde taş omuz üstünde baş misali.

Batlaması battı aksular çavuşoğlu köprüsüne

ait olduğum yere gecikmiş solculuk...


Her yaz sonu altın kalemli yazıcı tetikte

ne var ki hansız yansız arkasız

köprülü han resmen konuksuz.

Yazgı olmak veya olmamak hikayesi

manzuma kurulan kemer köprü imecesi.

İletişim arsızlığına kesilen ceza

sineyi köpürten sızı.

Yazıya imrendikçe aklım

yaylaklarda alaca karaca ceylanları güderim

delikleri dikik ceplerimde çakıl taşları...


Dilekler tutarım çakılıp rengarenk göğe

isterim ki dervişan konağında aşk şerbeti

aşkla sunulsun yaslı gönüllere.

Köprülü han yılanları

Sırat yalanları

sır çıyanları

hürya üşüşür Hürrem sultan bucağına

düşmanlıkları bülbüllere ve güllere

derhal bitsin isterim.

Gülşeni sesler adalı yüreğim

burcu burcu kin tüter iç kale

Kale kapısında çivisi kopuk nal sesleri.

Kafatasımı zorlayan al sisin ardındaki

canıma ciğerime beyaz lale siperi.

Gözlerime sıcak kan dolar dolar

doğrudan en anlamsız rüyalara dalarım.

ait olduğum yere gecikmiş yolculuğum...


Yaslı gözlerimden dökülür insan seli

yorgun zihnimde kanlı yağmur çisesi

ve çivisi çıkmış nal sesleri.

Sersefil uzaklaşır yanımdan karınca orduları

al kırmızı fonda yaldızlı onur madalyası.

Geriye salt kılıç kalkan şakırtıları kalır

şakağımı deler dilimlenmiş kelimeler

dillenen kurşun kalem ellerimi yakar.

Kılıncın en geniş ve en keskinini tutarım

yüzlerce yüz kazınır belleğime

kafatasımı zorlar yüzlerdeki esaret.

Ait olduğum yere gecikmiş yolculuğum

babam yolcu yolunda gerek derdi

dere tepe düz giderim...


Yolculukta sona yakın canım

canlar düşer toprağa

çan sesleri doluşur semaya.

Hayata doymazlar ufka doğru uzaklaşırlar

kıpkırmızı fonda ölüm sessizliği.

Son perde inerken ruhuma

nur yaldızlı gençler en ön safta.

Hürriyet aşı soframda

Hürrem Sultanın ağrılı başı kucağımda

özlü sözlerim gözbebeklerine işler.

Hürüm ya yeter bana der geçerim

en derin anlamlı rüyalara dalarım...


Ait olduğum yere gecikmiş yolculuk bitti

belki de son kez ait olduğum yerdeyim.

Derdo köprüde rehin bıraktım gençliğimi

Giresin meclisten içeri en ivecen

aidiyet hissine güven hemen görecen

Hürrem Sultanın tam arkasındayım...

ÖZGÜRLÜK YOLU

 

lodoslara kapılmış balkonlarda

çatı arası üçgen pencerelerde.

Sıkı sevdalar düşer kucağıma

ve unuturum pencere camındaki yansıyı

savlarım sonbahar buğulu eksik şarkıyı...


Katarakt inmiş sanki kaptan seyrime

canımı adadığım dizelerde yüksek gerilim

yani yine hayırsız ada yolcusuyum.

Demek ki el heykelliye çok geç kalmışım

yıllardır boşa seyirtmişim cenikte şenlikte

eli tetikte tek parça.

Fosilleşmiş limanın servis kaçağıyım

rıhtımda selpakçı çelimsiz çocuk

siliyor göz rengimde birikmiş kızıl öfkeyi.

Gözbebeklerimde soyut facia resimleri

tek somut gerçeklik varsa fırtına tufan boran resmigeçidi.

Göremeden gideceğim kim kaldıysa andır kalsın

vazgeçtim zaten sen sen değilsin

ben sende hiç değilim...

 

Yol yorgunuyum gönül gözü açılmışından

bildiğim sendin sen resmen oydun.

Sessiz bulvarlarda kendince haklı

sessizliğin sesine kara sevdalı. 

Seni sana bıraktım ateşin kızı affet 

aşkı vedaya bağladım kızıla afet

kurşun başlı harflerle yattım kalktım evet.

Seçilmiş nağmeler yağıyor arnavut kaldırımlara

kastıran ateşli yokuşlara kasvet. 

Yapbozlarla resmedilmiş sevgilerde

ölümsüz sevi külliyen yalan

kor pencere zinciri pek yaman. 

İncir yaprakları dağlıyor açık yaralarımı

işe yaramaz adamlar kervanında gözcü

kervansaray bunalımlı avlakta sözcüyüm...


Kör karanlıkta ak düşlere dalarken sistem

sana tam uzanacakken kırklı sitem

sönüyor ellerimde sinkaflı istem.

Fermanla kesiliyor derman

bakıyorum da bambaşka bir boyut. 

Su gibi akıyor bedenim

suya sonsuza sorgucum.

Gövdem küçülüyor küçülüyor

deniz mavide bir kırmızı noktayım. 

Bitmeyen kavganın gülü dikeniyim

daha çok seferler olacak ucu sonu açık.

Bu sefer tam buldum derken

derkenar eski yazıyla kaybediş faslı.

 “ …altın külçe aşklar ağlar ağlaşır

hayat ağlaştıkça ağırlaşır.

Bayrak bezinden barınaklarda

çifte çifte mirasım dolaşır.

Çit arkası tek katlı evlerde

külfetli hikayeler depolanır.

Kül rengi ormanların sonsuzluğunda

yükseklerde tümseklerde

sen ve ben özgürlük yoluna yabancı…“


Ağlatır ha ağlatır sonsuzu soluyan sesler

üstüme üstüme tüter bozuk düzen.

Bu derin kucaklaşmalar sarmalıdır

memlekete dair ağıtları arşa yükselten.

Dizeler sımsıkı sağılmış bedenleri savurur

kemikler sızlar sızlar

çatlaklar sımsıcak yeniden kaynaşır.

Doğanım sen yeni dünyaya hamileyken

kara kızlar kıpır kıpır

snoplar sevinçten yerinde duramazken

ben ölürüm ağıtı bağıtı olmadan.

Devasa arenada beyaz elbiseli bir dev

can havliyle koşuşturan 

al desenli kravatı evrene açık mesaj

cemali gül danesi

cemre düşer yaşam beklentisi solmadan.

Meğer boyumdan büyük işlere yeltenmişim

demet demet öpücükler patlıyor penceremde.

Dev posterler imzalıyorum 

klan boyuna

er geç gelmişsin kutlu davete

gözlerim arıyor içindeki bebeği boşuna...

 

Bir ateş topu geleceğe düşen

sağırlaştırıcı bir tokat gibi ivecen.

Haytalığın son perdesi salgın hastalık

haydayamıyorum aklımdan geçenleri artık.

Saklanmışsın kuytulara

tutup çıkaramıyorum

dipsizliğimde mavi kelebekler uçuşuyor

aklımda bahar kokulu haleler dolaşıyor.

Sendeliyor ayaklarım laleler dolayında 

keyfini süremediğim ne keyifler varmış meğer...


Derdo özgürlük yolunda bir garip yolcuyum

sorma kesin kaçırmışım bir kez daha 

ölüm uğruna suçlu Eylül akşamlarını...


20 Eylül 2023 Çarşamba

YÜZDE BİN ÖLÇEKLİ ÖLÜM



 YÜZDE MİLYAR ÖLÇEKLİ ÖLÜM


Yüzdelik oranlara vurdum canımı kanımı

yüzde milyar ölçekli ölüm kusarken kainat

sonsuzluğa evrildim.

Altı üstü aynı kanaat

altmış dört oksijen

on sekiz karbon

on hidrojen

üç azot

bir buçuk kalsiyum

bir fosfor

bir ben var benden içeri kanımca

ve sonsuzluk elementel nakarat.

Bindeliklere savrulur mucizeyi tamlayan canan

kimyam böyle kurulur kurgu pek yaman.

Emanetçiyim insanım insan

isterim ne doksan ne de noksan. 

Giderim daha altmış beşime varmadan

zıpkın gibi diri dipdiri zıpkalı

elbette olmazsa olmazım da var

hesabı kapatmadan ölmemek son arzum.

Onlarca senede kaç kez azıttımsa az

az olsun uz olsun misali

günahı faydasından küçük her birinin.

Azıcık büyüdüm asgari oranda yunusum

dörde katlarken kahrı kayıp zaman

buçukluk gibi kalakaldım cephe gerisinde.

Gerçekliğin bedeli besbelli

hayat sahnesinde resti çekmekse çektim.

Bir ham hayalse fosforlu cilalı rüya

ikiletmeden anında bitiririm.

İpine tipine tetiği çeker akar giderim

başımda kavak yelleri...


Püsküllü bela daha tohum

Eminönü Mısır Çarşısı’nda bulunan.

Bir buluntu buharında

bin sene yaşasam hep harcanırım

çünkü pirim aslı aslım aslan.

Asla kimyam bozulmaz her oyunu bozarım

çünkü insanım insan.

Yüzde bin yüz en azılı ihanetçi 

bin bir surat hırsız geçmiş zaman.

Ömrümden ömür çalan kavatları

susuz toprağa dikerim ayak üstü

çünkü kavak ağacını severim ben

başımda kavak yelleri...


Gel zaman git zaman ayrışır sapla saman

tutamam elimi tutamam dilimi

belimde ata yadigarı françez onlusu

yanında taşıdığın mankofa keyifle karışık

ıslak mermi öpücüğüne can dayanmaz bilirim.

Önce kafadan paslı gitar teli kopar

sonra öküz gezdiren melodi öksüz kalır.

Alaturkayım ben ezelden

dil izim tumturaklı duruş ve üç kurşun…


Kuşkun olmasın yüzde bin milyon ölçekliyim

yüzdelik oranlara vurdum canımı öldüremedim.

Başıboşluğu döver parmak izim

herkesten farklıyım fakat

yüzde milyar ölçekli ölüm kusarken kainat

dirimlerden ölüm beğen

canına susamışlığına bir mikron kadar yakınım.

Ecelin bende saklı saklı kent cavlağı

başımda kavak yelleri...


Yasla biter çıplak sevgi seli

mazi denize yaslanır yas turkuaz mavi.

Keskin acıları uyuşturur kimyası zayıf zaman

her köy girişi mezarlıklarda ararım

okununca tam anlaşılır tanıtım taşını.

Köy yolu bu tozlu topraklı stabilize

her köyde aynı alem aynı kalem

bozuk kimya davası bu aynı kelam 

metobolizmanın eksik elementi elimde.

Kavak ağacını severim ben mezarlıklar aynıyla vaki hep aynı yerde.

Harlı sazın bam teline basanları

tize mızrabı dik vuranları yakar alaturka.

Alaturkayım evet yanımda taşırım günceleri

her kötü güne manzumu keyifle yakarım...


El heykelli adanın neresindeysen

yangın duvarına yakın gel

beti benzi kırık karanlık hayal yalağı

ihanete iştirakten idam fermanın elimde

gel de al mazlumun ahını.

Bunca alakasız sözler harmanında

al kanlara dolaşık hangi halkadasın.

Bu kızılcık şerbetli halka tatlısı

bu tastamam yüzdelik oran vakası.

Oran buran buram buram ölüm kokusu

kuşkular ölüm kusar kainata yüzde sonsuz

başımda kavak yelleri coşkusu...


Yüzdelik oranlara vurdum köhne hayatı

küsur canı küspe cananı

yüzde bir milyar kimyaları bozuk çıktı.

Derdo kimi kimyayı düzeltmeden olmaz

Evliya düzüne bayrak direğini dikmeden

ne altmış beş ne doksan

terslenen ölüm hep bir noksan.

Bir varsın iki yoksun boşaldı taht

yüzdeyi tamlayan yirmi beş element.

Yüzdelik oranlara vurdum aklı izanı

yüzde yüz elemental eleminasyona yazık…

19 Eylül 2023 Salı

FINDIK KABUĞUNDAN GEMİLERİM VARDI

izde makbet
ezel ebed zindan
idamlık cezaya kesinleşmiş müebbet.
Ölüler diyarında dirilesi iyi niyet
her kara yelde asırlık fısıltılar diyet
düşler inanılmaz arzular dayanılmaz kısmet.
Her hasat mevsiminde özlemin özü
günlük güneşlik bir avuç gökyüzü.
Tam ortalık güllük gülistanlık derken
önce gökyüzünde siyah bir nokta
sonra griden karaya çaldıran bulutlar.
Saralı sis çöküntüsü dağım bağım darmaduman
ve bardaktan boşanırcasına hazan.
Koylarda hala tek kanal akşam ajansları
hava raporları pürdikkat doğayla gönül bağı.
Unutulmaz asla koyluk yerde
'meteorolojiden edinilen son bilgilere göre
Kuzeydoğu parçalı ve çok bulutlu.
Orta ve batı kesimler yağışlı basınçlı hava yüklü Karadeniz
kıyılar hırçın ama mutedil dalgalı.
Yağmur Marmara’nın doğusu ve doğu Karadeniz’in batısında.
Ege'de Akdeniz'de en etkili biçimde hissedilecek
Güneş gölgede makul derecede...' sarmalı.
Historikal kaldura bu merkezde
Neopoliste mevsim sonbahar...
Fındık kabuğundan gemilerim var benim
daha denize indirilmemiş kızakta.
Karadeniz fırtınalar kapanı aykırı karakter
keskin sırlarla söyleşen muazzam usta.
İnatçı dalgaların yapsın bi kıyak da
yetti azgın hava şartları öldük kayıkta.
Dünyam kapkara pusarık aklım karmakarışık yolculuk engine.
Fındık kabuğundan gemilerim vardı benim
gemi azıya alan fırtınaya yakalandı beyim.
Azı Anaya burnunda alabora çoğu Neopolis açıklarında yan yattı...
Koyun koytağında her hasat güneş duası
çelimsiz çotanaklar yaş
nemli daneler kurumaz
vaziyete göre bin iki yüze hicret gerek.
Kıyı boyu izdiham kabuk içi kıvam
avamda taşra aklı arsızlığı davada kin
dalgaları defetmeye dönük seferberlik lazım.
Bir seferlik koyun koyuna ayrıksı konfor
ölmekten beter efor kavgası korakor.
Havasız akvaryumlarda balık tarzı yaşamdır
yaza kışa yabancılaşmadır sonbahar.
Akla takılan her kaçamak mevsimi
harman sonu büyük mola hevesi.
Rızıkla açlık terbiyesi anlık yalpalama
çığa yuvarlanan yaşı kurusu fındık tanesi.
Fındık kabuğundan gemilerimde mürettebat çağ ötesi kavimler göçünden kalma zevat
kavlince mana manasız ihbar istikameti.
Hep hayat meşgalesi arada isyan meşalesi
arap atı yakarışlı esaret teoride karşıtlığın yeni yetme hali.
Koy koytak çürük kavak
yanlı pratiğin narin gülü soluk.
Bedeli bedava çene ederi sultan sarkacı
topunu ret gök kubbede keder çıkmazı.
Özveri pazarında gökten yere tenkit
yerden göğe gırla ağıt.
Her şey mini minnacık kara noktadan
ihtişam atomlarına ayrıldıkça
sömürü çarkı tek notadan...
Tanrısal güzellikler diyarı üç boyutlu
bolca akıl beyin fikir kurcalanması.
Rakımı yüksek sızlanmalar rekoltesi düşük fındık piarı.
Bilinçaltı sonsuza yolculuk yorgunu
her sabah dualı duasız kaygan zeminde
bulanık gözeler uyanık gözdeler
kıyasıya sahiplenme serkeş tapınma esiri.
Öte yandan bando mızıka fakirlik çağı
öfkeli kelimeler harmanında ebem kuşağı.
Cümleten kuşatılmışlık çarkına isabet
direnmeyen kim varsa çarkına felek.
Yarım yamalak diklenişin son perdesi
dört mevsim elli yıl aynı nakarat.
Tayın faslında müsamere koyda hayat tolerans türbülans girdap...
Girmeye gör görmeye gör kopar kıyamet
akar toprak sadece koy kalır
kızıl güneş el değirmeninde un ufak.
Derdo fındık kabuğundan gemilerim vardı
Neopolis koyunda yanyana hepsi de battı...



16 Eylül 2023 Cumartesi

CHP GENEL BAŞKANSIZ KALMAZ

 CHP GENEL BAŞKANSIZ KALMAZ


Günün ağırlaşan sosyoekonomik koşullarında sol siyasetin ana gemisi CHP’de, Genel Başkanlığa adaylaşmanın artık tek boyutlu olmayacağı ve ülkeye artık tek pencereden bakmanın mümkün olmadığı görüldü. Bir günde iki genel başkan adayı çıkartan CHP’de on yıllardır partiye egemen olan tek boyutlu statükoculuğun bu kongreler ve büyük kurultay sürecinden başlayarak değişeceği imajı pekişti. Artık geleceğe ve ülke siyasetine üç pencereden bakılacak gibi. Yerel ve genel ölçekte yığılmış sorunları, ezber bozacak siyasi çözümlerle üç boyutlu ele alacak ve çözecek bir yönetsel mekanizma, sol siyasi gerçeklik olarak taban onayına sunulacak gibi. Bu parti içi demokrasi ve demokratik yarış bağlamında ve kısır döngüyü aşmak doğrultusunda gerçekten olumlu bir gelişme. Diğer yandan Cehape deyip duran andavallılara cevap, CHP Genel Başkansız kalmaz …


Geçmiş yılların tekleme adaylaşmaları her şeyi istisnasız, koşulsuz kabullenmeyi şartladı. Bu yargıyı kırmak adına kısa zaman aralığına sıkıştırılmış il kongreleri ve büyük kurultay süreci bir kabuk değiştirme gerçekliğine hizmet edebilir. Siyaseten kaotik bir ortamda kurultayı siyasi restleşmelerle lider sultasına ve dar kadro saltanatına yön verecek bir amaca hapsetmek, değişim ve dönüşüm sürecinin mantığıyla uyuşmaz. Tüm beklentiler bir anda buharlaşır. Delegeler alışıldık yöntemlere uyarak demokratlıktan uzaklaşan, iş bitsin de gidelim dermansızlığına varan bir tavra sürüklenir. Yıllar yılı işletilen bu ben merkezci dayatmacılık tekrarlanırsa, neticede rol kapanlar, demokrasi havarisi kesilenler ve kongreci siyaset uzmanları bir kez daha ruh değişimine izin vermez. Lider sultası siyaseti daha yerel seçimlerde lider kadro ve yönetici kadro temel çelişkisine düşer. Bilindik

düzlemde saptanan yerel adaylarla mevcuda benzeme sorunu yine ayyuka çıkar. Çelişki ve çatışmalar hat safhada sürer. İki arada bir derede zorunlu gösterilen adaylaştırmalarla, ideolojik kavram yoksulluğu ve siyasi kargaşa zenginliği devam eder. Böylece kendine fırsatlar yaratma peşindekiler kazanır. Parti hepten kaybeder. Yani mevcut genel başkanla beraber diğer iki genel başkan adayının öncelikle yerel seçimlerle ilgili ilkesel ve bilimsel temellere bağlı ciddi saptamaları olmalı, ideolojik yenilenmeyi tabanla buluşturmalıdır. Yani önce örgütü sonra halkı çözümlerle bütünleştirmelidir. Bu derinlik es geçilirse yerelde genelde yükselmek ve yücelmek yine bir sonraki seçime kalır. Lider sultasında ideoloji bir kenara bırakıldığından, gerçekçi mesajlar ve projeler üretilemez. Bunun yerine millete sevimli geleceklerle devam etmek gibi daha da tutarsızlaşan ve sonu belli olmayan bir siyasal arena yaratılır…


Parti içi muhalefette geçen uzun yılların birikimiyle söyleyebilirim, belki de ilk kez hem de genel başkanlığa ‘ben de adayım’ diyenlerle birlikte bu açmazdan çıkılabilir. Çünkü genel başkan adaylarına nasıl olur, vah yazık, siyasi hayatı bitti izlenimli acı tebessümlerle bakılmadı. Partide yıllarca özlemle beklenen bir gün yaşandı. Çünkü parti tarihinde dün partili olanların bugün üst yönetici, yarın atamalı belediye başkanı, tam destekli milletvekili olduğu kısır dönemin artık bitirilmesi gerekiyor. Siyasal yaşamda erdemliliğe, yeteneğe ve sarf edilen emeğe göre yükselmenin esas olduğu temel ilkesi yıllarca görmezden gelindi. Tüzük buna hükmettiği halde hüküm birilerinin yetkisi ve yetkesine bağlandı. Suni güç, benzeş görüntü, dar vizyon, ortak vitrin ve sınırlı güçlendirme ile dağıtılan mavi boncuk reisliklerle ve vekilliklerle seçim kazanılamayacağı on küsur yıldır tescillendi. Sanki artık bu takıntıdan çark edilecek. Keşke orantılı temsil etme ve temsil edebilme yeterliliği bu denli bozulmasaydı. Hele de bunca çalkantılı siyasi atmosferde örgütsel değerleri hiç manasına getiren, yok sayan, açıkça örgüte ayıp kaçan mevkii ve makam gasplarına göz yumulmasaydı. Bu tür adaylaşma ve adaylaştırma yöntem ve yönlendirmelerine bugün değişim öngörenler tepki verseydi. Topyekun karşı çıkılsaydı üst perdeden direnilseydi. Olsun varsın şimdi tüm kırgınlıkların, yıpratma ve yıpranmaların giderilmesine dönük bir ortam yaratılacak gibi. Sil baştan yenilenmenin ve kadrosal değişimin olabilirliğine dönük umut bizde arttı. Yıllardan sonra iki değil üç tane genel başkan adayı var. Yıllar yılı daima üçüncü bir çıkış yolu olduğunu dillendiren ve savunan emektar bir partili olarak haklı çıktığımızı görmek de umut ötesi mutluluk…


Olur veya olmaz ama ısrarla oldurulmalı. Çünkü teori zayıfladıkça pratik yöntemler aynı kaldıkça salt adaylaşma ve adaylaştırma olgusuyla politik buhrana çözüm bulunamayacağı açık. Artık gına gelmiş isimler üzerinden ila nihaiye anlaşma mekaniği de tutmaz. Sanki üst yönetim statiği üç aşağı beş yukarı değişir, taban ile gereksiz zıtlaşanlar, ikizkenar yenilenişe açık olmayanlar silinir gider. Partiye yeniden dinamizm gelir. Bunun için beklenti mevcut prosedürün işletilmesi yerine tüzüksel yelpazede özgür düşünce genişlemesini önceleyenlerin artık önemsenmesi olmalı. Parti içi otuz altı yıllık deneyimle biliyorum ki; bir sosyal demokrat partinin temel dayanağı örgütü ve örgütlülüğüdür. Bu hiyerarşi üye, delege ve yönetici üçgeninde hayat bulur. Bu piramitsel buluşmaya temel dayanak, yerel ve genel yönetimlerde söz sahibi olabilmektir. Bu bağlamda yeri ve zamanı geldiğinde partide her kademeye yönetici olmak isteyenler çıkarlar ve adaylaşırlar. Hiç değilse yıllar sonra bu gerçekleşti. Umarım boşa gitmez. Kısa vadeli tutulacak veya uzun vadede tutulamayacak sözler verilip, iş en tepeden aynı merkeze bağlanmaz. İşte bu kez öyle olmayacağını görüyorum… 


Esen rüzgâra göre sık sık değiştirilen rotanın partiyi getirdiği kör nokta belli. Yıllarca örgüt gerekliliğine, örgüt emekçilerini önemsemeye ve değerlendirmeye kulak asmadan orada burada belirlenmiş isimler için delegeye vicdanının sesini dinle ve hallet telkini bu kez kabullenilmeyecek gibi. Salt onamak ve onaylamak mercii görülen delegeler, yıllar yılı kimlere neyin kazandırıldığını daha nelerin kaybedileceğini gördü ve iyice hesapladı sanki. Bu siyasal hengâmede yıllardan beri izlenen yol, yordam ve yöntemlerin aynılığı, üç aşağı beş yukarı isimlerin aynılığı alttan yukarı herkese aynaya bakması gerektiğini dayatıyor. Çünkü dayanacak güç kalmadı. Ayrıca yılları çalan bu düz mantık yerine artık üç pencereden de ayrı ayrı bakılacak bir süreç yakalandı. Herkes kendini yenilemeli ve parti yenilenmeli, herkes yenilenişe açık olmalı ve değişim başlamalı. Çünkü sürekli olağanüstü prosedür işleten, tüzüksel yelpazede kadro genişlemesini öteleyen, hep yaklaşan siyasi yarışları önceleyip tabana aykırı adaylaştırmalarla günü kurtaran anlayış dibe vurdu. Bendendir, bizdendir şeklinde kayırmacılıkla, akılcı, sevecen, yapıcı, inatçı ve yürekli kadroların önü kapandıkça başarıya ivmelenme durdu. Eğer eskinin devamı güncellenirse yazık edilir gelecek iki yıl zehir olur. Maalesef ilk seçimde yarıştan yine kopulur ve hedef kitleden bir daha buluşulamaz oranda uzaklaşılır…


O halde Partiyi çok rahat taşıyabilecek, deneyimli birikimli, partinin ideolojisini ve programını bilen ve halka iyi anlatabilecek, yetkin ve düzeyli kadrolar, geçmişten bugüne sindirilmiş kenarda tutulmuş değerler bir an önce partide yönetsel erke taşınmalıdır. Boşluk ve yokluk edebiyatıyla hizipler kurup alternatif çekirdeğin oluşmasına engel olmak nereye güç verildiğini veya verilebileceğini gözden kaçırmaktır. Bu öngörüsüzlükle emektar seslere ve yeni yüzlere dahası lazım bunların olması lazım modasıyla kapılar kapandıkça, daha da sağcılaşılır ve her şey her yer ters yüz olur. Artık ne olursa olsun diyerek paçayı sıvamak çizmeyi giymekle de olmaz. Başarı veya başarısızlık çizelgesinde payı olanlar her kim olursa olsun günü geldiğinde hesabı vermeli, hesap verilmeli diyebilme cesareti gösterilmelidir. Çünkü çağdaş demokratik sol siyasetin, sosyal demokrasinin ana siyasal kuruluşunun emekçileri, üyeleri ve delegeleri bu kez çoğulcu katılımcı demokrasi değerlerini gözeterek hiç şüphem yok tam gerektiği gibi davranacaktır. Adaletin vazgeçmez savunucuları olarak hak ve adalet gözeteceklerdir. Gereğini yapacaklardır…


Bugün nitelikli ve yürekli adaylaşma çıkışı gösterdi ki, bu kez gücünü halktan alan bir siyasi inancın paydaşları, usanmadan yılmadan yıllardır her türlü hezimete karşın, bitmeyen mücadeleye destek verenler sol vuracak, değişimden yana tavır koyacaklar. Bu gittikçe daralan çemberde, siyasal yaşamda görev almayı onurlu bir toplum hizmeti saydıkları, siyasi görevleri özel çıkarların önünde tuttukları için özgürce taraf belirleyeceklerdir. Partili olmayı özel çıkarların önünde tuttukları için özgürce taraf olacaklardır. Onlara, delegelere canı gönülden güvenmek gerek…


Nasıl ki; girilen her seçimin kazanılması için umut saçarak gece gündüz, yağmur çamur demeden, yemeden, içmeden insanüstü gayret gösterenlerden umut kesilmez. Onlar ki, çalmadan çırpmadan, yoksunluk ve yoksulluk içinde güzel yarınların kurulması için çırpınanlar partinin başarısıyla övünen, yapılmayanlar için dövünenler. İşte o yüzden bu kez ciddi ciddi düşünerek genel başkan seçecekler. Bu kez partinin yönetim kadrolarının demokratik solcu, sosyal demokrat, sol, solun solunda kimliklerden oluşmasına aktif tavır koyacaklar ve parti içi bütünleşmeyi gerçekleştireceklerdir. Bu kez sorumluluk bilinciyle, başarılı, bilgili, birikimli, eğitimli, deneyimli, emekçi kadroların yolunun açılmasına izin verecekler. Umuyorum ki verdirmezlerse de verecekler. Verdirmeyeceklere de hadlerini bildirecekler...


Örgüt tabanındaki beklenti besbellidir, tamamıyla budur ve zamanı da gelmiştir. Başka çare yok bu kez doğru yönetecekleri seçecekler. Ayrıca tek amaç var sömürünün ve sömürgeciliğin önlenmesi. Tüm insanlığın özgürlüğü, demokrasi ve toplumsal barış beklentisi. İşte bu yüzden gelenek ve yenileşme, değişim ve dönüşüm çerçevesinde geçmiş ile geleceği bütünleştireceklerdir...


Parti içi seçimlerde örgüt güç ve ivme kazanır. Parti içi yarış parti içi barışı da gerçekleştirir. Yarınları aydınlatacak partiyi güçlendirir.  Bu kez delegasyon kavga ve kaos siyasetine prim tanımayacak. Bu kez çağdaş normlarda bir yaşam düzeyine ve düzenine kavuşabilmenin ve evrensel ilkelere sahip çıkabilmenin gereği önyargılı ve tutucu yaklaşımlara da takılmayacaklar. Bu kez sosyal demokrasiye yakışır ve yaraşır olgunlukta gerçekten özverili hizmet edecek kadroların uzun yıllar sonra bir küçücük fırsat yakalamalarına izin verecekler…


Elbette tüm bunlar üç genel başkan adaylı çoklu yarış olacağı varsayımıyla gelişen öngörü ve beklenti. Resmen olması gereken. Ya tersi olursa tüm emekler boşa gider, enerjiler boşu boşuna harcanır, yetersizlik güncellenir, tabandan tavana en geniş yelpazede küskünlük başlar. Halkoyu bu küskünlüğü fark eder. Sayılı günler çabuk geçer, yerel seçimler partiyi ezer geçer, başka seçimler gelir kapıya dayanır. Birbirinden fark kalmayınca da açılan fark kapanmaz. Ve hep ayni hüzünlü son ile karşılaşılır…


Bugünden itibaren il kongreleri bitene kadar adaylaşma, adaylaştırma, adaylık ve restleşme manevralarını izleyeceğim. Partiyi hepten zayıf düşürmemek için, o zamana dek tarihi süreci sulandırmamak adına tek cümle dahi yazmayacağım. Ama umutlarımı ve cesaretimi koruyacağım. Bu yazı her şeye rağmen umutlarını ve cesaretlerini kaybetmeyenlere ve genel başkan adaylarına ithaftır…

15 Eylül 2023 Cuma

MADIMAK KATLİAMI DAVASI DÜŞTÜ…

 



MADIMAK KATLİAMI DAVASI DÜŞTÜ…

 

Vakti zamanında şu garip memlekette 2 Temmuz 1993 günü 0tuzüç insan diri diri yakılarak, resmen insanlık suçu işlendi. Cürümü işleyenler ve iştirakçileri adaletten hatta ilahi adaletten de hiç çekinmediler. Dava yıllar yılı sürüncemede bırakıldı. Adalet geciktirildikçe geciktirildi, duruma uydurulan mevcut yasalara göre zaman aşımından da paçayı yırttılar. Birçoğu adında namında adalet olan benzer zihniyetin şemsiyesi altında yakıcı güneşten korunuyorlar, serinliyorlardı. Şimdi Madımak katliamı davası düştü, kurtuldular. İadeyi itibarları da yakında verilir…

 

Otuz yıl önce Madımak Oteli önünde on beş bin katliamcı buluştu. Sadece 170’i hakkında dava açıldı. Ankara 1 No’lu DGM ilk davadan itibaren çok sayıda tanığı tahliye etti. Mahkeme ilk kararını adam öldürme ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırılık suçlarından verdi. Yargıtay, dosyanın Anayasal düzenin ortadan kaldırılması girişimi olduğunu ve bu maddeden yargılanmaları gerektiği kararını verdi. Ancak idama çarptırılan sanıklar ile cezası sonradan ağırlaştırılmış müebbete çevrilen sanıkların çoğu yurtdışına kaçtı, ya da dava avukatlarının deyimiyle “sistemli bir biçimde" kaçırıldı. Ana dava 2002 yılında sonlandı. Madımak katliamının kaçak olan “1 numaralı sanığı” ile arkadaşlarının davası ayrıldı. Ama davanın dört bir yanda aranan “1 numaralı kaçak sanığı” 2011 yılında Sivas’taki evinde öldü. Firari sanıklar üzerinden iki ayrı dava açıldı. 5 sanıklı ilk dava tüm tepkilere rağmen hukuksuz bir kararla 2013 yılında zaman aşımına uğratıldı. Bu dava için Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru hala gündeme alınmadı. Şimdi son dava da zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldü.

 

Bilinen o ki karanlıklar ile karanlığa karşı çıkanların binlerce, on binlerce yıllık mücadelesi hep sürüyor ve sürecek. Varoluşun temelinde hep bu kavga var. Ne yazık ki insanlıktan çıkan insan yakmaktan bile çekinmeyen güruh her devirde iş tutuyor, korunuyor ve aklanıyor. Asıl yürek yakan dert bu. 2 Temmuz 1993 insanlık dışı eğilimlerin hortladığı, sağduyunun ateşe gömüldüğü gün. Önlenebilir ama önlenemeyen bir katliam. Otuz yıldan sonra hala Madımak kokuyor eller, yalımlar yol iz sürüyor. Zihinler kanıyor. Gökyüzü hala kapkara ama adap dışı umursamazlık zirve yapıyor. Adalete zerre rağbet etmeyen tutkulu taraftarlar resmen ödüllendiriliyor. Adiletsiz düzene körlemesine çakılmışlık havasıyla zaman aşımı yaşama geçiriliyor, adı batasıca dava düşürülüyor…

 

Sivas katliamında düşenlerin hatırasına hakaret derecesinde bir düşkünlük. Dava eğer mahşere kalırsa nasıl yüzleşecekler, Muhibe Akarsu (35 yaşında, misafir), Muhlis Akarsu (45 yaşında, sanatçı), Gülender Akça (25 yaşında, sanatçı), Metin Altıok (52 yaşında, şair, yazar), Ahmet Alan (22 yaşında, sanatçı), Mehmet Atay (25 yaşında, gazeteci), Sehergül Ateş (30 yaşında, sanatçı), Behçet Aysan (44 yaşında, şair), Erdal Ayrancı (35 yaşında, yönetmen), Asım Bezirci (66 yaşında araştırmacı, yazar), Belkıs Çakır (18 yaşında, sanatçı), Serpil Canik (19 yaşında, sanatçı), Muammer Çiçek (26 yaşında, aktör), Nesimi Çimen (67 yaşında, şair, sanatçı), Carina Cuanna (23 yaşında, Hollandalı gazeteci), Serkan Doğan (19 yaşında, sanatçı), Hasret Gültekin (23 yaşında şair, sanatçı), Murat Gündüz (22 yaşında, sanatçı), Gülsüm Karababa (22 yaşında, sanatçı), Uğur Kaynar (37 yaşında, şair), Asaf Koçak (35 yaşında, karikatürist), Koray Kaya (12 yaşında, çocuk), Menekşe Kaya (17 yaşında, sanatçı), Handan Metin (20 yaşında, sanatçı), Sait Metin (23 yaşında, sanatçı), Huriye Özkan (22 yaşında, sanatçı), Yeşim Özkan (20 yaşında, sanatçı), Ahmet Özyurt (21 yaşında, sanatçı), Nurcan Şahin (18 yaşında, sanatçı), Özlem Şahin (17 yaşında, sanatçı), Asuman Sivri (16 yaşında, sanatçı), Yasemin Sivri (19 yaşında, sanatçı), Edibe Sulari (40 yaşında, sanatçı), İnci Türk (22 yaşında, sanatçı) ile, Ahmet Öztürk (21 yaşında, otel görevlisi), Kenan Yılmaz (21 yaşında, otel görevlisi) ile Otuzüç’lerin eşi dostu, akrabayı taallukatiyle…

 

Madımak muhakemeleri resmen insanlık dışı eğilimler dizgesinin devamı. Dizilimde yer bulan muhafazakâr, mutaasıp, mütedeyyin, müderris, molla, mürşid, mürit, şakirt, iç kapıdan, dış kapıdan, hatipli, cemaatçi, tarikatçı, dergahçı, şeyhçi, şıhçı, hocacı, mollacı, meleci, cüppeli, cüppesiz, takkeli, takkesiz, medreseli, şalvarlı, sarıklı, fetvacı, başta vekili, reisi, lafta kanaat önderleri tarafından dava siyasi ablukaya alındı. Yeryüzünün en vahşi insana yakışmayacak ortaçağvari bir kalkışmaydı, canice canlara kastedildi ama göz yumuldu. Adalet neymiş dercesine ağır kadife perdeler tutuşturuldu, tutanaklar buruşturuldu. Resmen cürüm. Müdafaası, müdanası olamaz, muhatabı aleni on yıllarca sönmeyecek ateş yakıldı. Kör tutuculuğun işbaşı yaptırıldığı, sonradan münazarası, utanç müzesi yapılsa da kar etmeyecek, gönülleri soğutmayacak yola girildi. Zifiri karanlığın külleri üç yanı deniz, bu tavlı topraklara savruldu. İbret alınası asla ibra edilemeyecek bir vahşet ve o vahşete ortak olanlar affedildi. Son kararla yaşanmışlıkların tümü yok sayıldı. Madımak cehenneminden 51 kişi kurtulmuştu, onlar yaşadığı sürece toplum vicdanında bu davanın zamanaşımı filan olmaz…

 

 

Otuz yıl sonra da adalet mülkün temeli babında arifsiz tarifsiz bir yabancılaşma girdabına düşüldü. Talihsiz menzile tutsaklık, Tanrıdan korkan, medet uman çizgi mensuplarını düz yolda bocalattı. Usul erkân bitti. Din namına ama din dışı, sözde masumane ama vahşi, resmen kitapsız, mezhepsiz gaddarca bir katliama hepten seyirci kalındı. Devleti, milleti insanlıktan sınıfta kaldı. Bu nasıl cüretkar kalkışmadır hala sırrı çözülememişken sapla samanı karıştıran faşizan koalisyon anıları, anmaları, yürek yangınlarını, azgın alevlerin Madımak’ı yutuşunun üzerini kapattı. Otuz yıldan sonra ustalıkla o mahşer gününü inceden hafızalardan kazımanın ilk adımını attı. Bilindik bilinmedik ne varsa hasetle resetlendi. Toplum bilinci üç beş kişilik uzaktan kumandalı kararla linç edildi. Demek ki iyice daralıyor çember. O can pazarının yaşandığı günden bugüne olaydan haberli habersiz, dindar kindar bir nesil, güllük gülistanlık masalıyla devşirilmiş duyarsız on milyonlarca embesil memleketi karanlıkla damgalıyor. Diğer tarafta bir o kadar yürekte ise hiç sönmeyecek ateş hala yanıyor. Yanan canlar, asılan gençler ve zaman aşımı aşırılığında bir süreç yaşanıyor…

 

Otuz yıldır yasaklı anmalarla, yasak savmalarla geçiştirilen vahşet, sanki zaman aşımı kararıyla resmen desteklendi. Ülkeye değer katan 33 yaşama mal olan katliama, kulp takmaktaki maharet zaman aşımı kararıyla pik yaptı. Demokrasinin dip yaptığı bir ortamda yarın Madımak’ı anmak, yermek, kınamak yasaklar sınıfına sokulabilir hatta telin için protokolvari bir prosedürün gerçekleşmesi bile zorlaşabilir. Sanki toplumu bilgilendirmek ve uyarmak için bir basın bildirisi bile okunamayacağı, eli kalem tutanların bir satır bile yazamayacağı, tek kare fotoğraf alınamayacak, kameraya çekilemeyecek günler kapıda. Başın öne eğilip usulca dolaşılacağı günler yakın…

 

Gün bugün “Muhakeme başkanının söz verdiği cumhuriyet savcısı, davada otuz yıllık zaman aşımı süresinin 2 Temmuz 2023'de dolduğunu belirtti, davanın düşürülmesi yönünde görüş verdi. Müzakerenin ardından hüküm açıklandı. Türk Ceza Kanunu'ndaki zaman aşımına ilişkin hükümler dikkate alınarak, kamu davasının üç sanık yönünden de düşmesine karar verildi. Karar, salonda bulunanlar tarafından protesto edildi…” etsen ne fayda etmesen ne fayda...

 

Avukatlar “Madımak katliamı bir insanlık suçudur. Ve eylemciler arasından bir avuç göstermelik vahşi yargılanarak ama cezalandırılmadan dosyanın kapatılması kabul edilemez. Bu dava zorla kapatılsa da biz adalet için mücadelemize devam edeceğiz. İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmaz. Bu dava mahşere kalmayacak" dedi ama resmen mahşere kaldığı apaçık…

 

Katliamda yakınlarını kaybedenlerin avukatı "Yıllardır bir hukuk mücadelesine girdik. Hepsi örgütlü bir biçimde kaçırıldılar. Üç sanığın iadesi için mücadele ettik. Boş koltuklara konuştuk. Tarihin bir aynası var.  Hukuk mücadelemizin sonunda değiliz. İstinaf ve temyiz hakkımızı kullanacağız.” diyerek mücadelenin devam edeceğini vurguladı. Otuz yıllık mücadelede son perde…

 

Otuz yıl önce Madımak’ta önce kadife perdeler tutuştu, sonra halıfleks yerler, en sonra zehir beyinler, sazı mızrabı ve usta kalemler. Ateş çemberinde canilere inat kül olana dek semaha durdular. Kapkara bir duman zifiri bir karanlık çöktü nefeslere, bir kara leke düştü semaya. Otuz yıl sonra davaya ateş düştü, dava düştü…

14 Eylül 2023 Perşembe

DARBI MESEL METODU VE CEHAPE ZİHNİYETİ...

 





DARBI MESEL METODU VE CEHAPE ZİHNİYETİ...

 

Ana muhalefet partisi, siyaset bulvarının sağ partilerine öykünüp, memleketin sol oylarının oranı belli, yerelde genelde kazanabilmek için sağ seçmeni de etkilemek gerekir düz mantığıyla uzun süredir darbı meselleri bir kenara bıraktı, bambaşka metodlar seçti. Her seçimde azar azar 'Cehape Zihniyeti'nden uzaklaştı. Uzaklaştıkça da yarışın içinde gözükmesine karşın tamamen yarıştan koptu. İthal adaylaştırmalarla, sağdan transferlerle sonuç elde edilemeyeceğini söyleyenlere derin kulak kapatıldı. Parti kulvarları kapatıldı. Zamanla etik ve moral değerler iyice çöktü. Parti emekçilerinden gereksiz hırsla vazgeçiş ve derme çatma rotanın güdümlediği yenilgilerden ders almayan, hiç analitik olmayan siyaset zihniyeti iyice keskinleşti. Emanet bayrak elden düşürüldü. Düşük seviyede devir teslim işlemleri başlatıldı. Oysa statükoculuğu her şart ve koşulda kader benimseyenlerin zıttına ilerici ve devrimci siyaset üretilmeliydi. Özellikle birilerinin ipe sapa gelmez saldırıları yüzünden köklü 'Cehape Zihniyeti'nden asla ödün vermemeliydi. Ne yazık ki ödün üstüne ödün marifet sayıldı…

 

Cehape, on yıllardır sürdürdüğü kendi düşen ağlamaz zihniyetinin yerine artık bu 'Cehape Zihniyeti' her neyse o zihniyete dönmeli ve korkusuzca denemelidir. Hem de 'Cehape Zihniyeti'ne en yakışan sol ideolojiye sahip çıkarak, solu içselleştirip topluma benimseterek ve evrensel felsefesini çağa yanıt verecek tarzda yenileyerek. Yani siyasi aktörleri solcu olan yeni bir yol haritası çizilmelidir…

 

Aksi halde içeride dışarıda olası darbelere karşı koyulamaz. Darbe denen şey sivil veya askeri olsun fark etmez tüm formatları aynıdır. Siyasette darp üstüne darp, toplumsal hayatta çizik üstüne çizik metodu. Peşi sıra resmen darbeci otoritenin dayattığı kendi milletiyle yüksek yoğunluklu harp. Sonrası Cehape özelinde ulusal solun daha da ezilmesi, sosyalist solun ve sosyal demokrasinin hepten dışlanması. Dinci, kinci, milliyetçi idareler yoluyla aynı eziklik kumpası, devamında büyük ihanet meseli. Bilinçli algılama arterleriyle büyüklere masal saatleri, birikimli kişilik bunalımları, darbı mesel tanımlamaları, zemin kat buhranları ve tutumsuz yıkılış…

 

O yüzden her zemheride zehir zemberek ayaklanır ayak tabanları patlatılmış anılar. Olursa bir darbe daha eyvah düzeyine çekilir, çekilen bütün acılar. Anıların anısı, anılara yönelişin sancısı dip yapan ekonomi ve yükselen faili meçhul bilançosuyla derlenir. Darbelerin topu yürek yakan alçak zamanlardır. Alçaklığın toprağa düşen ilk cemresi, kahrolası darbı mesel metodu darbeler ve cumhuriyetin garantisi 'Cehape Zihniyeti'nden kopuştur…

 

Bu gerekliliği elzem varoluş vasfı anlamsızca sıradanlaştırılarak parti, sürekli yerel ve genel seçimler kapıda bahanesiyle benimsetilen, statükocu tutum ve dikeyci tavırlı yeni bir forma çekildi. Hatta apaçık sağdan ısrarcılıkla kaybedilenler bir yana, uzak yakın tüm seçimleri direkt veya endirekt negatif etkileyecek pozisyona evrildi. Doğu despotizmi ile arap bedeviliği resmen ana muhalefete de sırnaştı. Bu artık görülmelidir çünkü taban kitleye uzak ve yabancılaşmış kadrolarla girilen seçimler hep kaybı tescillemiştir. Bu tetiklenmeye sol siyasal manevraların eksikliği de eklenince büyüyen kayıplar kaçınılmazlaşır. O halde sınır tanımaz sol siyasetin fabrika ayarlarına dönülmeli, evrensel solla 'Cehape Zihniyeti' ivedilikle buluşturulmalıdır.

 

Çünkü şu her daim mağdur toplum çok çekti her türden, sivil resmi, sağdan soldan darbelerden. Bıktı şu darbe sonrası türeyenlerden, kendini ileri demokrasi havarisi lanse eden türdeş, faşizan iktidarlardan. Her seferinde kurulan oligarşik düzen kayıp kuşakları açıktan açığa hayattan kopardı. Zalim operasyonlar yaşattı, ihaleleri dünya çapında yıkımlar yaşandı. Çok milletli yerli ve milli işbirlikçi darbeler, çapsız dönemlere basılan faşist mühür olarak kalmadı. Dahası bölgesel halkların tek kategoride toplanması, aynı safa derleme toplama kavgası verildi. Kafaları karıştıran kayıt dışı kalmış anılar, kayda değer tuzak görüldü. Hala devam eden haliyle en küçük tanımı budur dev harcanmışlığın. Beynin kuyularında hala anımsanmak istenmeyen anılar var. Bozulan düzenin darbı mesel davam, hit kavgam deyip düzeltilemediği bariz. Bu faşist kafayla anca dem düşer evrene…

 

 

Dememiz o ki, Cehape sol değerlerle zorunlu buluşmasını devamlı erteleyerek, onun yerine hedef kitle genişletilmesi algısıyla hepten sağcılaştı. İzlenen rotada, organik uyum zorluğu yaratacak rol model adaylar ve adaylaşmalar asla 'Cehape Zihniyeti'ni yansıtmadı. Haliyle olağan kurultaylarda değişimi es geçen havalı üst yönetim, toplumda partiye duyulan sempatiyi de iyice azalttı.  Cehape son on yıllarda, 'Cehape Zihniyeti'nin temeli olan devrim, değişim, esneklik ve eylemci kurgusundan hayli koptu. Bu kopuşla siyasal yaşama ilişkin teori ve pratik uyumu zedelendi. Zamanla otoriterleşen yönetsel yapı egemenleşti. Ve zapturapt altında işletilen polemik politikasına hız verildi. Artık hız kesme vakti geldi, geldi de geçiyor sanki. Büyük kurultay son fırsat…

 

Artık Akçı-mukaddesatçı siyasetçilerin her zorlu süreçte, hatta darbe adı geçen her durumda bilerek isteyerek diline doladığı o 'Cehape Zihniyeti' söyleminden korkulmamalıdır. Yüreklice çıkıp program ve tüzüksel açıdan sola yakışır biçimde netleşip, o cephe aldığınız 'Cehape Zihniyeti' tam da budur diyerek hayata geçirilmelidir. Darbı mesel metoduna göre 'Cehape Zihniyeti'ni destekleyenlere hoşnutluk verecek farklı oranlar ancak değişim dönüşümle yakalanabilir olduğu doğrudan anlatılmalıdır. Seçimler kazanmak kaybetmek bir yana Cehape’nin dolayısıyla cumhuriyetin makus tarihi anca böyle düzeltilebilir…

 

Ayrıca Ak politikanın yegâne isteği ana muhalefet partisinin 'Cehape Zihniyeti'nden hepten uzaklaşması ve daima kayıba oynaması olduğu besbelli. O yüzden Ak siyasetçiler her fırsatta 'Cehape zihniyeti' kavramını dillerine doluyorlar. Bu dolambaçlı salvolardan kurtulmak için suni yöntemlere sarılıp, iyice sağa benzeyen yeni Cehape zihniyeti ile yeniden umut olunamayacağı birçok kez görüldü. Şimdi altı korkusuzca çizilmesi gereken gerçeklik, altı okla solun evrensel değerlerini harmanlayacak kadroların önünü açmaktır. Şimdi kongreler ve büyük kurultay ile güncellenmesi gereken o kadrolarla halka ulaşmanın ve halkın aklını değil gönlünü almanın metodlarını 'Cehape Zihniyeti'ne perçinlemektir.

 

Darül harpçılara, darbı mesel metodu ve 'Cehape Zihniyeti' ile karşı koymaktan başka çare kalmamış görünüyor. Böyle de biline…

12 Eylül 2023 Salı

12 EYLÜL TRENİ

 12 EYLÜL TRENİ



Sabahın pusunda tutuldu dörtyol ağızları

tutuldu her kör kavşak.

Gar peron istasyon cadde sokak

silme tepeleme kurt vaşak.

Sağı solu dalayan tüm evrenciler

tüm korkak şakşakçılar yavan yavşak...

 

Sapada kuytuda kıçın geri garabet

başta faşist evren ve beşli çetesi nekbet.

Sabahın yabanında makbet

kolgeziyor kara kukiletalı cehalet.

Cahil cühela zangoçvari zabitlerin

ezez zaptiyelerin zulmü sabit.

Kör şeytanları püskürtüyor peri bacaları 

sinsice hainleşiyor darbenin faşoları.

Tarihi direniş bin parçalı logo

egosu yankısı evlere piyango

gözbağlı günahsızlar cemselere banko...


Rejime kastedenler aslında bizzat darbeciler

koy körfez haliç düşü görenler

kuyruklu yalanda ustalaşanlar 

yalı boğaz lüks alem arzulayanlar

zali zalim kahpe kalemşorlar.

Memleketten insan manzaralarına

inceden nince çöktü faşizm. 

Sunumu kurumu kılcallarına dek dinci

durum sahte alim sabırsız cani.

Kalender ve masum bellenen hin oğlu hinler

resmen rejim düşmanı.

Sabahın ayazında zillet yerleşkeliler

resmi elbise giydirilmişler

arma apolet takmışlar 

milli yetkiyle militanlaştırılmışlar

derin devlet bileşkeliler

12 Eylül trenine yol veren işvekarlar

sabahın kirinde pasında topu toptan yavşak…


Evren ve şürekası faşır fuşur faşist

darbenin acı gerçeği nice kurban

narsist evrencil öykülerde.

Sadist sapkın ekabir tiplere 

sahte abdestli jimnastikçiler eklemlendi.

Mendebur faşist darbe akılları üşüttü

taş basılı yürekleri yaktı.

Daltaban 12 Eylül tapınakçıları

Allah yarattı demeden çullanıverdi insanlığa... 


Evren gülen fark etmez

darbe darbedir ortalığa şer aktı.

Akı karası ayrılamaz zifirde

serseri kurşunlardan sıyrılanlara

çıplak tahta sandalyeler hazırdı 

Tepede sarı pis bir ampul bırakıldı

eşikten içeri kan pıhtısı.

Mazgallarda delirtici kar boran sızıntısı

tavandan beynin içine içine damlacıklar

gariplerin kucağına düşen alev fırtınası.

Yaylım ateş parmak izinde dil izinde

ayak tabanında ağır kusurlu sorgular.

Benzersiz fiyasko kemik sayımları

transit idam sehpası.

Seher kuşu ötmeden 12 Eylül’ü görenler

işkence kompartımanlarında Allah yoktur yazar

hasılı bilirler metazori trene bindirilirler.

12 Eylül treninde yüzler gülmez 

hiçbiri bir daha darbelerden korkmaz...


Bir zamanlar burada çok aktı kan

bir anda kan kırmızıya boyandı gök.

Nice gönder gitsin sürgünleri

göndere çekilen gençleri gördü bu nesil.

Katil evren hiç kimseye acımadı

utanılası vakaları dahi tınmadı.

Türk İslam sentezi bir hava

küflü ürün binbir caka takındı.

Fırsat bu fırsat faşist piyasa paryası

cana canana bulaştı mala dayandı.

Havanda su dövmek ve sövmek

işte o günlerden kalma rezalet.

On iki Eylül Seksen emanete ihanet

kudurdu evren ve şürekası gırla cinayet...


Vatanda kulluk ve kapılanma resmigeçidi

törenin içinden geçti 12 Eylül treni.

Tek sıra yılanbaşlı homo ludensler

derde dert katan dört çekerli lümpenler

sırasıyla moda mostralıklar mozolesi. 

On yıllarca görenekler yok sayıldı

gelenekler tersyüz edildi.

Faşist evrene tanrıymışçasına tapıldı

çıyan başlı yumuşaklar balmumu beyazı yumuşakçalar yavşadıkça yavşadı.

Çıbanbaşılar çıngıraklı caniler

evren kağnısına binen yavşaklar

yıllarca birlikte iş tuttular.

12 Eylülcüler Eylül ismini kirletti

çağ yangınına tüfenk çatanlar

güzelim eylülleri oburca yuttu.

Çağ şaşkınları çabuk unuttu

yarınlara ders niteliğinde eylül esintisini...


Evrenin evrene yaptığına yürekler dayanmaz

tren aynı tren trend aynı trend

12 Eylül seksende at izi it izine karıştı.

Faşizm yüzsüzlüğün zirvesi dönüm noktası

vampir dişli zebani çatal dilli ölüm arması.

Allah dendikçe beytülmale erişim karması

tarihi kürenin dört bir tarafında mihenk taşı.

12 Eylül treni evren uğursuzu

uzun gecelerde tatlı cadı avında

bin beter kıyım için kavruluş tavında.

On yıllar sonra kalplerde kara delik 

kırık can zerreciklerinin uğrağı koyu mavilik...


Kindar 12 Eylül trenine

kimler binmedi ki 

unutulmuş sanılanlar yürekleri hala yakar.

Kimlerse kimler tarih tekerrürden ibaret bedavacılar taşınır dinozorlar çağına ibretlik.

Simit gevreği günlerde mısır patlağı saatlerde

zaman çoktan beri durmuş 12 Eylül treninde...


Sınıflara ayrılmış insanlık rötarlı yolculuklar kolleksiyonluk. 

Karanlık gözlü gardiyanlara yakalanış fire

susuz dereler ve engebeli arazilerde

silbaştan faşizan alfabe.

Faşist tren on yılda bir raydan çıkar

tıynetsiz fetret devri fezlekesi

ak gardenyalar gölgesine mukadderat siner.

Yamaçlara tünemiş telgraf direkleri titrer 

ters rüzgârların etkisiyle firar.

Direkt mesajlar takibe takılır 

donanımlı dağcılar bağımlı bağcılar

12 Eylül treni yoluna dizilir...


Evren faşisti genç yaşlı demedi 

nice cana kıydı nicesini sakat koydu

cuntası kuntası narin boyunlara çaldı bıçağı. 

Viyadüklü kuşaklarda köprülü kavşaklarda

tahammüden öldürmeye yetkili

yeni yetme yavşaklar.

Millete hizmet babında balans

ful makiniste ucu kapalı yol gösterimi.

12 Eylül kudurgan yamaklık yalımı

sarı ışığı kendi haresinde boğulur

darbe ertesi resmi kurban mevsimi.

Kimileri ana haber bültenlerine görüntüdür

kimileri bizzat hesabı kendi keser...


Kesin bir şey var ki

kimse bir daha kendine gelemedi

yıllarca faşizme kurban yetmedi.

Sacayağı Türk İslam sentezi arap kullaşması

putlaşan egemen sermaye gölgesi. 

12 Eylül’ü yaşamışlık aslen budanmışlık

bir namazlık bin niyazlık saltanat

koca ömre körlemesine tam isabet.

Adressiz kör kurşun namludan çıkar çıkmaz

her cüsseyi deler geçer adı

ölümsüzlük.

Balmumu yüzlerde kızıl leke

izi gizi ömür boyu çıkmaz. 

Yiten canlar yürek sarsan yıllar

derinden etkileniştir 12 Eylül unutulmaz...


Unutkanların vurdum duymazların dünyası katliamın babası dikalası

çocuk yaşta dara çekilmeler. 

Kesik saman ve kesif duman kokusu

hala tüter kanatır tüter.

Ve barut parladığında karanlığa

beyaz kefen örtülü mükellef masada

ikram hiç uğruna piç uğruna ölümler.

Boş arazilere yayılır candaşlık

altın başaklı tarlalara mevzilenir yavşaklık. 

Tren raydan çıktığında

gemi karaya oturduğunda

12 Eylül hikâyeleri zar zor yazılır...


Daima anımsatır kendini kör olasıca 12 Eylül

barış yeryüzünde kıvrım kıvrım kıvrılır 

aynı faşist ellerde izli fişek patlar

izmli hayatlar pırasa gibi kırılır.

Kırılmayanlar ziftli trenlere bindirilir

sınıra varış noktası bir karıştır.

Şimşekli sağanaklara sürülür insanlık

aynalarla bronz heykellerin üzerine toz yağar

ciğerler sebebi nefti kurum bağlar

soğuk sığınaklara sürülür insanlık...


Vaktiyle 12 Eylüle yakalanmışlık

kanı çekilmiş sokaklarda yaşanmışlık varsa

can damarlarında dolaşır korkusuzluk.

Her yenide yitip gidenler sorusu

uslarda iz bırakanların ölümü

hücre kaybı tıp ayıbı

deniz karası

boşlukta kör kuytularda gün ışığı arzusu

hapsi yalnızlık hepsi çok kayıplı maraton.

Tonlarca ağırlık basan gri çelikten pres

derin ve gizemli bir çılgınlık.

Renkli renksiz kataloglarda bir yığın yiğit

fırtınanın at koşturduğu bir acayip yenilgi

sebepli sebepsiz bir büyüleniş filmi.

Haliyle resmi mühürle damgalanmak 

12 Eylül trenine giriş bileti...


Bezmeldek bezirganlar sessiz ilgisiz tuhaf

kırklara kıyan kırkı kırıklar

seksen kere tövbe etseler yetmez

korkunç kabahatler alınyazısına eklenir.

İşte insanı kahreden tam da budur

mideler bulanır takvim yaprağı yırtıldığında

tarih utanır kendinden ve 12 Eylülden.


Dosta dost selamı veremeyiştir 12 Eylül

tehditkâr pespaye bir ortama tutunulunca

tutuşur gönüller tutuklanır akıllar.

Hakkınca direnemeyiş

topluma ezberlettirilir

kara duvarlarda nefessiz gölgeler 

yüreklerden sökülen canlar

kül rengiyle küllenirler.

Son ışıkları da canavarca yutar cellat

koca memleket tık nefes ihtiyarlığa sığınır.

Zebani kılıklı yaratıklar

zamanla hikayenin acınanına dönüşürler. 

Kara bir duman halkasına hapsedilir iyimserlik 

12 eylül treni yola düzülür...


Etinden et koparılmış analara

koca bir yalandır nafiledir hayat.

Faşist darbelere kinlenir her türlüsüne direnir yürekleri. 

Ömür bir yudumluk sudur

ama kerbelayı yaşar ömür boyu içmezler.

Kızgın günceler kan gülleri açar

kör pencerenin paslı demirlerine asılır yas.

Derdo 12 Eylül treni her 12 Eylülde

kanlı kavşak yaban yavşak aldırmaz

sabahın pusunu raylara yatırır

bir bir demirden korkmayan yolcuları toplar…

10 Eylül 2023 Pazar

KAPI SİYASETİNE KAPI KULLARI…




KAPI SİYASETİNE KAPI KULLARI…

Siyaset arenasında sosyal demokrat solu taşıdığı öngörülen lokomotif parti saplantıları belli, tutarsız eylem, kısır tutum, katı tavır ve sorumsuz davranışlara evrilmişlikle yüzüncü yaşına girdi. Biz de siyasette yolun yarısını aştık. Bir asırlık çınar, bütün olağan kongrelerinde olduğu gibi yine dağılan, dağınık görüntü veren ve yürek dağlayan bir süreci yaşıyor. Ancak bu kez durum çok daha vahim. Sessiz yığın çatlak yapıyı, çatlak ses verenleri, uluorta yapılan gereksiz yorumları hayal kırıklığı içinde izliyor. Karışıklığa ve karıştırıcılığa bakılırsa yine katlanması zor bir kör kapı siyaseti programlanıyor ve lanse ediliyor…

Kör kapı siyasetinin kapı kulları ile kullaşmaya adaylar, yılların yılgınlığı ve yorgunluğunu görmezden gelerek saraylar sultasını asla tedirgin etmeyecek biçimde güç devşiriyor. Bu alengirli siyasal yağmacılık ve sorunsal ivme, yorumsal kargaşa, sivil toplum çehresinin ve devlet çarkının iktidar tarafından değiştirilmesine resmen zemin hazırlıyor. Gelişen popüler kültür özgür bir toplum olmayı ertelerken siyasette kör kapılar nasıl açılır veya kör kapı siyaseti nereye açılır bütün mesele budur. İşte bu bilinmezlik meseleyi büyüttükçe meselenin çözümü ne yazık ki siyasi mezarlıktır. Sonuç siyasi meftalara sunulacak sonsuzluktur...

Siyasette her kör kapının gündelik hayat pratiği içinde yersiz tapınmaya, koşulsuz itaate dönük bir politika ritmi ve istediğine dağıttığı siyasi roller vardır. Direncin dengelenmesini sağlayacak olan ise sivil itaatsizlik ve tam bağımsız alternatif üretimlerdir. Şimdi kör kapı siyasetinin apolitik kamarasındaki ucuz yollu çekişmelere bakılarak, siyasal ve kültürel birliktelik özgür bir toplum olma yolunda değil de siyasi emeller için bedavaya harcanırsa sınıfsal kusur artar. Bu asli kusur kör kapıları giderek daha da körleştirir…

Şu zengin coğrafyada her türlü sıvılaşma, sıradanlaşma ve sağcılaştırma yöntemlerine karşı olmak, dozu artırılan faşizan dayatmalara karşı durmak solculuk gereğidir. Yüz yaşından sonra solculuktan, akıl ve bilimden uzaklaşan parti pratiğiyle yol yürünemez. Cahil cesaretiyle aşırı kompleks basmalar, koftiden sebeplerle kariyer yarıştırmalar ve tabansız atışmalarla sadece iş göremez konuma ulaşılır. Devşirme ve bağımlı kurumsal düzeneğe sürüklenilir. Bu noktada mevcudun devamını savunmak yine bu katıksız kör kapı siyesetçisi kompleksli tiplere kalır. İşte siyaseten o düşkünlerden olmamak adına kör kapı siyasetinden bizzat ve resmen ve de hemen uzaklaşmak gerekir…

Siyaseti ilahi boyutlu ve çılgın aksesuarlı bir kulvar gösterenlerden, zamanla çok kolay kullanılacağı besbelli kapı kullarından rasyonel akılla refleks göstermesi beklenemez. Şartlı refleks gereği bağımlı siyasetçiler, baş tacı edilen kör kapı siyasetine ve kapı kulluğu siyasetçiliğine bulaşanlar ustalığını gösteremez ve devrimcilik yapamaz. İnatla darboğaza sokulan zeminde, kamuoyuna açık alanlarda yersiz yurtsuz tartışmaları üstünlük sağlama aracına dönüştürenler de zamanla tek tek açığa düşer. Çünkü kör cahil imalarla veya salt imanları kurcalayarak, insanları harcayarak siyasette kör kapıların açılacağını sanmak postmodern körlüktür. Katmerlenen külüstür zihniyettir…

Körü körüne sözde azizler ve azizeler yolunda kelle almak cesaret veya marifet değil bizatihi beyin uyuşukluğudur. Asla etik olmayan sınırsız sığ afyonlanmadır. Yergi babında yerlileşen siyasal bahtlanma girişimleridir. Asla makul görülmemesi gereken bu siyasi körlük ve kör siyasete kapı kulluğu siyasette yenilenmeyi güncelleyemez. Kadrosal hareketi örgütleyemez. Sadece kör kapıların ardında sahte düzmece iddialarla gündem güncellenir. O da resmen secdeli kapital küreselleşmesine hizmettir. O halde sol, kollektif dünyanın kurulması için küresel dünyaya itirazını doğru yapmak, miladı doğru başlatmak zorundadır. Başarı siyasetteki kör kapıların yıkılması ile mümkündür. Baştan ayağa açıkça kendisini kullandıran kör kapı siyasetinin alaşağı edilmesi kapı kullarının diskalifiye edilmesi ile mümkündür... 

Bugünden yarına ortaya hangi keskin söylemler atılırsa atılsın siyasi ciddiyet en baştan bozulmuştur. Kirli kapaklı oyunlar ve ben merkezli sağcıl açılımlar tutmamıştır. Elde kalan sırf kısa vadeli kazanımlardır. Bu kazanımlarda yakınlaşan yerel kapışmada elden gidebilir. Oysa reel siyaset uzun soluklu bir yolculuktur...

Bu kutlu ve kutsal yolculukta yol kenarları köşe başları kör kapı siyaseti yapanlar ve yaptıranlar, körleme siyasete kapı kulu devşirenler ve kapı kullarınca tutulunca siyaset arenasında at izi it izine karışır. Sosyal demokrat solu taşıdığı öngörülen lokomotif parti de maalesef  kör kapı siyasetine ve ne yaptığını bilmez kör kapı kulu siyasilerine bel bağlar…

Bu egzantrik bağlantıları yakın uzak belgeli ilgili bilgili tanımlarla, yakın çekimli filmlerle, faili belli fiillerle anlatmak mümkün. Partinin yüzüncü yılında yüz yüze, enine boyuna, tersinden yüzünden, direkt indirekt, doğrudan derinden dokunulacak ve anlatılacak birçok şey var. Şimdilik üstü örtülü ve önüne duvar örülü hali yeter. Çünkü süreç o süreç değil. Bencileyin anlatı şimdilik anlayanlara türden kısa bir anlatı. Onlar kendilerini biliyorlar. Kör kapı siyasetine kapı kulları malum manzarayı bilmiyor sanki…




PLAKET, ASALET VE ATALET

 





PLAKET, ASALET VE ATALET

 

İllegal siyaset bir yana legal siyasette maddi manevi ağır bedeller ödeyerek tam otuz altı yıl geçirdik. Bir ömrün yarısı sürede bir arpa boyu yol gittik. Bu arada siyaseten emekliliğimizi perçinleyen plaketi de geri çevirmedik. Şimdilerde Partinin kuruluşunun 100. yılı kutlanıyor. Bugünden dört yıl önce yaklaşık elli küsur yıl yaşadığımız ilçenin 25. kuruluş yılında, parti ‘kurucu yönetici’lerinden olma vasfıyla verilen plaket sonrası kendi isteğimizle aktif siyaseti noktaladık. Evlerden içeri kapılardan dışarı pasif üyelik moduna evrildik. Siyasete feda uzun yıllar zarfında altın kol saatlerini hep başkaları aldı. Altın bilezikleri hep başkaları taktı. Birilerine taht, bize daima muhaliflik düştü. Devrimci olmanın, sosyalist olmanın, parti han biz yolcu olmanın ödülü de anca bu olurdu. Otuz altı yılda bir plaket, asalet ve adalet. Bizden sonrası atalet…

 

Şahsımıza uygun görülen bu plaket, siyasi hayatı boyunca muhalefeti, parti içi muhalifliği görev edinen, siyasi duruşunu asla bozmayan bir siyaset insanına siyasette vefanın da vedanın da olabilirliğini öğretti. Bu plaket dost postuna bürünmüş düşman denizinden boğulmadan çıkışın vizesiydi. Gelmişi geçmişi de bir güzel anımsattı. Yüz yıllık partinin biz de herkes gibi mazisi belli, Atadan, Babadan, sülaleden neferleriyiz. CHP'liyiz. 12 Eylül 80 faşist darbesinden sonra başımız esenliğe kavuşunca kutsal emaneti koruma maksatlı 87 yılında Bakırköy ilçesine, o zamanki SHP’ye üyelik başvurusu yapmışız. 94 yılında Esenler ilçe olduğunda belediye meclis üyeliğine aday olmuşuz. SHP ile CHP birleşmesinde CHP ilçe kurucu yöneticisi olmuşuz. İlçeyi ve partiyi kurup, üç dönem yöneticilik yaptıktan sonra istifa etmişiz. Ve bir daha da yöneticiliğe talep açmamışız.

Yaklaşık yirmi yıl, mahalle delegeliğinden öteye gitmeyen bir siyasi rota çizmişiz. Elbette her kongrede bal gibi ilçe yöneticisi olur, İl delegeliği için manevralar geliştirebilirdik. Kurultay delegeliği için gecelerce il merkezinde yatabilirdik. Veya abi abla edinip il yönetimine kapağı atabilirdik. Kesinlikle yapardık ama etik bulmadık ve yapmadık. Alnımız açık…

 

Siyasette her aşamada emeğe uygun yükselmenin tarafı olduk. Evrensel sol değerlerden, dava adamlığından, arkadaşlık ve yoldaşlık hukukundan hiç vaz geçmedik. Siyasal çıkarlar için birbirini satan, ilkelere ihanet eden, asalak bir çizgide asla ilerlemedik. Ataleti kabullenmedik. Yerelde ve genelde yaygaracı, ihanetçi, jurnalci meziyetlere, partinin iktidar olmasına engel fanilere, el frenini çekmiş siyasi zorbalara hep karşı çıktık. Direndik. Siyasetin onca zor koşullarına karşın, yılmadan mücadeleci bir ruhla yıllar içinde iki buçuk kez çıktık ilçe başkanlığına aday olduk. İl yönetimine aday olduk. Hep adaylaşmanın mucize görüldüğü astmosferlerde adaylaştık. Kazanamadık belki ama kabul gördük, gönüllerin başkanı olduk. Neredeyse tek başına kendine ekibiz diyenler kadar oy aldık…

 

Her platformda bıkıp usanmadan yineledik, on yıllardır aynı isimler, eskiyen yüzler siyaset sürüyor, aynı kişilere benzer silik roller dağıtılıyor dedik. Kongreler siyaseten rol kapma üzerine kurban ediliyor, yanlış ta kurultaya kadar yukarı doğru akıyor dedik. Ne yazık ki gençlerimiz partide hak ettikleri derecede yükselemiyor, onlara ilerleyecek kulvarlar bir türlü açılmıyor dedik. Hele kadınlarımız kota ayrımı olarak görülüyorlar dedik. Parti on yıllardır uzaktan kumandalı yönetişim, bilim dışı akıl, kulaktan dolma bilgi, filtrelenmeyen fitne, dedikodu ve siyasal kültürsüzlük yüzünden darboğaza sürükleniyor dedik…

 

On yıllarca asla üç maymunu oynamayıp; ideolojik düşüncelerinden ödün vermeden, parti için çalışan, partili parti adayının kazanması için mücadele eden, kenarda köşede unutulan, harp edilen, darp edilen, parti savunuculuğunu yaşam prensibi edinen her kim varsa onlarla bir olduk. Bir olduk pir olduk, bağrımıza bastık. Parti içi iktidar yanlıları ve yandaşlarının kongrelerdeki ayan beyan bahanelerine aldırmadık, asalet ve adalet yolculuğunu uzun yıllar sürdürdük...

 

Mevcut iktidar karşıtlığımızı kısık ses görenlere on yıllardır siyasi gelecek kaygısı gütmeden, kişilere endeksli özel siyaseti temel almadan ilkeli, hoşgörülü ve dayanışmayı önceleyen tavırla yüksek perdeden karşı koyduk. Yaşamsal izler, hayati izlenimler doğrultusunda yerel siyaset içten dışarı tıkanıyor, uyum intizam bozuluyor dedik. Böyle giderse önyargılı üstünlükle olmaz, ön seçimsiz başarı sağlanamaz dedik. Her fırsatta, yeniden yapılanmaların önü kesiliyor. Ben merkezli siyasal açılımlara prim tanınıyor. Peşin hükümlerle rekabet ve parti içi demokrasi sekterleniyor. Yetkin ve etkin deneyimli kadrolar filtreleniyor. Parti içi demokrasi monarşi ve mutlakiyet tabanlı resmen yok ediliyor. Klişe kalıplarla birbirinin benzeri yönetsel yapılarla parti iyice kabuğuna hapsediliyor. Taklit ve kopya düzeneği ile çalışan, çelişkileri bol bir uygunsuzluk ve geçimsizlik harmanlanıyor dedik…

 

Dedik baba dedik. Bütün olumsuzluklara karşı çıkarak siyasal özgürleşmeyi hayata geçirebilmek için tek başına çıkıp parti içi makamlara aday olmak, ayak oyunlarına kanmamak, siyasi rüşvetleri kabul etmemek, yolunu ve çizgisini değiştirmemek yürek ve cesaret isterdi. Bıraktık cesur yüreğimizi ‘yüz yıllık çınara’ aşkla. Yetinmedik siyaset yolcularına yolluk ‘Sosyalizmin Gölgesinde Sosyal Demokrasi ve CHP’ kitabını yazdık…

 

Yüzüncü yıldan dört yıl önce bunca aykırılığımıza rağmen bize plaket sunmayı uygun görmüşler, cesaret göstermişler, asalet gereği kabul buyurduk. Hem de iki plaket birden aldık, birini hak edenine ulaştırmak üzere. Ulaştırdık. Hatta önce plaketleri, sonra mikrofonu aldık. Son defa suskun plaketçiler ortamında birkaç paragraf yine muhalif duygularımızı savurduk. Fena da olmadı. İyi bir veda oldu sanki…

 

Siyaseten veda ettik ama siyasete elveda demedik daha. Şunun şurasında ellinci yıla ne kaldı, on küsur yıl. Bizde bu asalet ve adalet inancı var oldukça, ödül plaketlerin bizden alınacağı günler de gelecek mutlaka. Kör kapı siyaseti kapı kullarına inat işte o kapıyı da bu vesileyle araladık…

8 Eylül 2023 Cuma

SİYASEDDİN SEDDİ EYLÜL

 


SİYASEDDİN SEDDİ EYLÜL

 

Siyaseddin seddine seher yıldızı doğduğunda

sedef kakmalı hançer sırttan vurulduğunda

eylülsever paparacılar eylülzade palavracılar

ne idüğü belirsizler menşei mesnetsiz batıllar

gerçeğini unutup genelgeçer dine bulanmış doğullar

seddi sedid sedaya burun kıvıran şarkiler şahlanırlar.

Hakikati hacamat takvimi vaktiyle eylülü doğradığından

öyle veya böyle ölüm meleği tırpanı kıyasıya çaldığında

yıkık dökük burçlara çakılan gazaptan tonlarcası nasibini alır.

İn cin seddini aşar ecel çığlıklarının en korkuncu

kutsal isyan yerli yerini bulduğunda bilenir milli sessizlik.

Tam da huylar suylar değişecekken darabatı eylül…

 

Katil evrenci mizaç zayıflığına yasal yatkınlık

dünyalara dini renksizlik ilahi denklik kanlı gül.

Duyumlara aldırmazlık duyurulara aşırı güvensizlik

durgun kara sularda hantalca debelenenlere dış kulvar baskısı

yerel meltemlerle şekillendirilen dünyalık çıvması.

Dinsel motif ve dünsel mademlerle bir çırpıda eylül etkisi

siyaseddin seddi matemlerle meltemlerle yıkandığından geri

in cin seddinde ölüm meleğine iş güç kalmaz…

 

Seddi eylül ekinoks fırtınalarıyla gizliden iş tutar

çağlaklar çığırından çıkar

çaylaklar merkezkaç kuvvetiyle paramparça.

Evren çok yürek paralar

kuşbakışı tüm evrensel zihinleri parçalar.

Fındık kabuğu rengi gözlerde aynı perspektif alazlanır

palavracılar palazlanır siyaseddin seddine amadelik hızlanır.

Amiri memuru hiç kimse açıkça dillendiremez kanlı baskını

odunun budaklı kerestesinden kesinkes faydalanılamayacağını.

Sedail yırtılır kara eylül evreni dünyevi yalnızlığa iter

sütü sulandırma manası suyu bulandırma gazası

siyaseddin seddine sabah çiyi mayası bir tutar bir tutmaz…

 

Altın yaldızlı ince gümüş tel siyaseddin seddi yongası

reddi melekselliği kanatlarında taşır turnalar

kentlerden kırsala ölüm dirim yolculuğu başlar.

Sular taşar deniz kararır ve kara deniz ulaştığı her limanda

en sert ve en hazin sonbaharları bir bir hazırlar.

Böyle olur olmuştur daima çıplak gözle süreç müreç

şakşaklar aniden kesilir yavşaklar şok duraksama yaşar.

O şaşkınlıktır işte ateistlere deistlere eylül pozisyonu

ceddine seddine siyasetdin seddi paralizasyonu…

 

Siyaseddin seddine mavnalar mana denizinden maval taşır

marazi martavallara susuldukça hanelere günah yazılır.

Yasak kutsallıktır kamuya palavradan cennet vaatleri

hazzı dağıtmayı hüznü defetmeyi bilmezler tamuya defnedilir.

Siyaseddin seddine palas pandıras çıkar kesin tiler pahı

simonik plan şahı hakir görüş kurgul dinlere hakimiyet yarışı.

Bu etiket etapçılarına son virajda monşer bonmarşesi

siyaseddin ceddine mutlak hesabeddin seddi…

 

Harcı pulu üç para dünyaya dev ayaklanmalar pupa yelken

sırtüstü yüzmek kağıttan gemiler yüzdürmek erken final.

Tek gideri siyaseddin seddine sedir dengi divana divane

ayaklanış kutsal kitap sahifelerine girmeyen türden ayıklanış.

Derdo yol sapkını ini cini kurnazlara eylüller yetmez

dini kitabı para olanların lügatlerinde eylül kurbanları yazmaz

siyaseddin seddi tezhipçilerine eylül canavarları altın yaldız…

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...