TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

29 Haziran 2023 Perşembe

GÖLGELERİN GÖLGESİNDE BAYRAM SEYRAN


 GÖLGELERİN GÖLGESİNDE BAYRAM SEYRAN


Sıradan günler zarfı

bayram seyran nafile

hazıra dağ dayanmaz faslı sıralı günlere nazire.

Şairi nazad taş kessin

dayansın taşikardiye

şiirsileri hazard deniz mavisi

emanet taşkın maviye...


Zifiri gölgelerin gölgesinde kutlu dava kapışması

Kaf dağına öykünme sevdası

al beyaz benekli kapı arkası

yoz yobaz yontu taş sunağı sırt üstü çırçıplak yatma anısı.

Fasit kapılardan en faşisti açılmadan

kapı ardı sarı sıcak kumlara uzanma safası

ıssız sahil dalgasına kapılma dünyası.

Islak ayak izleri belli belirsiz kırık

örfü sörfü sırf cennetten kovulma kıssası.

Arzın merkezine yolculuk   kırklar kapısı

dengesi bozulmuş kente el değsin duası.

El heykelli adaya elleri ayaz

al beyaz sineleri delen avaz.

Ballı bayram seyran saraylarda

bakiyesi saray bozması  konaklarda.

Bayram seyran bahanesi ayrıştırılmış semtlerde...


Gölgeli güneş kızarıklığı gün yüzüne çıktığında

sedef izli adaya gelmeyen yaz gelir.

Güldü gündü kışdı bahardı mevsim döndü

derken efendiler 'bu memleket bizim' güncesi.

Er kimselerin yaşadığı adayı taşlar muştu

halden anlamazlara baharın peşi müjdesi.

Yaza ulaşıldığında yazgı akıllanması

er geç görüntüde uzlaşma çabası.

Kara kış umudun  mantosuna sarınma sırası

mahirlik deniz ötesi hatırlanma sevdası...


Efendiler sıradan günler sırayla tescillenir

bayram seyran mazeret kabul etmez 

gün olur ayıkır uçlarda gezinen hayat

burçtan uçsuz bucağa yol açmak marifet.

Masum gözler yaman hâkimiyetler görür

taşkın sevgiye karşılık vermeyenler taşlaşır.

Ne kentlere doğdu

ne adalara uydu kızgın güneş

taşları un ufak etti dağları eritti.

Şımarık günlere hapsoldu  gelenek

Kılıçların gölgesinde Ege soldan kükredi

Sosyalizmin gölgesinde

kavramlar absürd ütopik

Şiirsilerin gölgesinde tiradlar havai mirasçılar gerçek.

Gölgelerin gölgesinde şiire nazire

naif dillerde bayram seyran nafile...


Nice detaylarla şerbetlenir sahte biyografiler

sabık iddialar unutulur adaklar uyutulur.

Çapraşık çaprazlama ittifaklar kurulur.

Gölgelerin gölgesinde yarı aydınlara ayar çekilir.

Kör karanlığa dümen kırar

kentler şahı

devrin ihtişamına yüz çevirir yazı.

Uydurmacaya kandırmacaya son sözü adalı söyler

her şey yolundayken olanlar oldu...


Nicedir son sınavdı sonuç sandukalandı

onca emeğin karşılığı hayret edilesi define.

Maruz kalınan arsızlık dövünülesi

utanılası adaletsizlik ikiyüzlü darbeci.

Daha ne olsun efendiler

gölgelelerin gölgesi bayram seyran.

Yaz sohbetini esirgemeden naz

ihanet intikam sarmalında yaz

sarı kumlu kumsallarda haz.

Şiirsi sarıl deniz maviye ey savruk şair

denize sal gitsin en büyük günahlarını... 


Efendiler ressam sıradışı boyasın sevgiyi

her renk binbir renk dökülsün fırçasından.

Kentin alaca kuşağında adayı

denize karşı salınan

uygar kentli adımlasın.

Meğer nelere muktedirmiş telkin isyan

ne bir yalan ne bir talan

sarı zarfın içi hasret özlem.

Çeyrek yüzyıldır unutulan unutturulan her şey

hele bayram seyran çok güzel anımsandı.


Yaz geldi efendiler eşsiz ısrarla birlenecek ada

renklenecek kent ve ardına memleket.

Bütün yaz bal renkli sevdalara boyanacak

yaz yazı kovalayacak ve hayat durmayacak.

Her bayram seyran seyyah şair ölmeden

kevserinden içmek yazı yaza ulamak

ne zormuş sonsuza ulaşmak yazacak.

Derdo gölgelerin gölgesinde darağacı

dahası varsa eğer başka bahar başka bayram

seyranlıkta okunur seyrani şiirsi adaya karşı...

28 Haziran 2023 Çarşamba

ELEKTRONİK DOSYA KABARTILI BAYRAM...

 ELEKTRONİK DOSYA KABARTILI BAYRAM...




Bayram haset çıkmazında yaya kaldı nezir 

bayram bayram ola arefeden zehir.

Zehir zıkkım külliyen ayıp

elem tere fiş kem göze eposta kayıp.

Çevrim içi kibirli hayatlar aksak kayıt

elektronik dosya kabarıklığı tek kanıt

imgesiz hayatlar seri trolist gırla kasıt.

Kaygı boşaldıkça düşler ötesine eksik hasat

doldur boşalt manevrası küllerinden hayat

sözde sanık belli tanık haspa zaman...


Pervanesi kırık elikopter pervasızca düşüyor

bayram evinde hayasız savaş tanrısı üşüyor

hasımlar tam ayarlı eş zamanlı üşüşüyor.

Kısık sesli prova kırık tuvalli tablo çeperini dövüyor 

baştan sona yerden göğe fırıldak dönüyor.

Hayat döngüsü utandırıyor dünden bugünü

yarınlarda yaşlı genç herkesin dosyası kolunda

durmaksız ağlaşıyor çoluk çocuk arka fonda.

Hiç hısım kalmamış dört bir yanda

yangısı buruk hayat hayat değil

resmen salma düzeni sistematik yağma...


Asla övülemez benzeri seyran havaları

çıldırık savaş çığırtkanlığı davaları.

Kainatın örsünde dövülür dünyanın demiri

meydanlarda emir demiri keser denir

dünya döner barış onur diye diye.

Sılası sırması öbür dünya edebiyatı

minesi dökülmüş sırrı kayıp bedenler ata mirası…


Her bedende ayrı savaş damgası

her yenileniş aynı amblem maşası.

Prova problem üstüne problem

al bayraklı tabut üstüne tabut

mükafat üstün başarı beratı

şatafat küskün şeref madalyası… 


Salı kim taşırsa taşısın omzunda

fotografi omzu kalabalıkların yakasında.

Değil mi ki içten içe boşalıyor beden

aidiyet içgüdüsü sağır bombardımandan.

Kör kara sakınmalar havadan sudan

naparsın babında uydu bağlantılı kurban… 


Eposta çıkmazında mekanik hayatlar

savaş postası ayaksız elçi

barış güvercini uyaksız şiir.

Yarı kürenin acar mülteciler diyarında 

ben merkezci piyade faslı kıyak nesil.

Dolma mermisiz beylik

paletsiz tank zırhlı birlik

ziyadesiyle yarı açık hava tiyatrosu.

Gece yarısı eposta telaşı salım salım

temelsiz coşkular teması çalım çalım

kasıp kavurucu yalaz dolaşır ada sahillerini.

Yazlık sinemalarda muazzam abdal piyesi

oyun yarıda kesildiğinde kimliksiz kızak.

Kızmalar sayıpdökme yıkım halleri sırf ayak.

Günahkar kazıklar yıkıntılara dayanak

kentin yakınlarından geçer yığınla almanak...


Akıllar boşalır boşaldıkça dolar

kendince kabaran uçuk dosyalar pike bağlar

çok dolumlu pile benzer ıskarta hayatlar.

Havanda su edosyalar kabardıkça

pervanesi kırık provalar tam ayarlı.

Hayat döngüsü süphaneke sümbül teke

evlere şenlik eposta tekerlemesi.

Derdo küllü yerde kınalı kurban davası

bayram hasret çıkmazında sılayı nehir...

27 Haziran 2023 Salı

SIRT SIRTA SOYA BOYA ÇEKİM


 SIRT SIRTA SOYA BOYA ÇEKİM


Karşı yakada bir ada adada bir adam

Ada bana adayım sana marifetiyle

arife gecesi sona tapınmalık merasim.

Neler takıldı aklıma eve bitişik ekenekte

adam sende kurbanlarına ekinoks seferberliği

ayvaz vazosunda ermele ermeda karinesi

yakın çekim cazibesi sırt sırta soya boya çekim.

Mazi matmure gönülde maral matmazel

Horhor kızı kızıl saçlı mavi mine haçlı

Denizin akabesi nevinur Nera.

Aslı bir melek madamel melevan

yastığa her baş koyuşta hala heyecanlanırım madem

cilalanır beynimin  kıvrımları

evrimleşirim

Karşı yakalı benim adam ben adım sende saklı...


Adamakıllı adalı düşler düşüp kırılınca

yüz yıllık yüz kızartıcı fanteziler silikleşir

hafızamda bol renklidir idamlıklar.

Aşkla adaya adanmak yetimlik

zindeliğin son zerresinde

tutsaklık velinimet.

Adanın işlek caddelerinde dönerli neonlar

yas tutmalar kayış koparttığında

kameralar kağıt asker kostümlüleri çeker.

Adada bir adam rasyonal narası çilekar 

Neralı karşı yaka dağarcığı darmadağın...


Dağın arka yüzü de tarumar

okkalı salvolar biçer gavur imamlar

yanar dağlar lavlarını sarkıtır zindanlara.

Dinlenir düğmesiz yalanlar

roller değişmez fener ışıtmaz karanlıkta

merdan merdaneli pres prensidir.

Demlenir dilenciler şenlenir makamlar

artık dervişler zikretmez ortalıkta eşkere.

İçler dışlar çarpımı sağlama meclis bahçesinde

rolling baraj aleni siyasalleşme peşinde.

Tek tip voltacılar yine zımba gibi

atarı kokarı yekten sahne korkusu

sehpaya soluk cesaretle tekme atma kabusu...


Kapusu çamurlara bulanmış intikamcılar

cumbalarda kara gözlük babalar ihtilal gambazcısı.

Mucizeye davetiye basıyor ağır makineler

teksirler basıldıktan sonra yarı gece

ejderha dövmeli Nera sırtını dönmüş düşmana.

Sular seller gibi uyuyor akordu bozuk zaman

büyük uyanış ne zaman beti benzi seyrani...


Horhorlu matmazel uykusu kuştüyü hafifliğinde

Karşı yakada bir ada ada sanki Nera.

Aurora auralı güzelim kadın hep karşımda

kıvrışık beynim cilalanır başım duman

yastığım uyuyan prensesin ılık nefesiyle ıpıslak.

Her punduna koyduğum hasret putu

Nerası naresi halesi haresi iki kulağa küpe.

Küpüne uygun koşullar bulur ve yeşerir hayat

üst akıl kapağı evren pulu.

Derdo çile çekmek vazgeçilmez huyumdur

karşımda el heykelli ada çevrim içiyim.

Çepeçevre istilacılara duyurumdur

askıda devrime baş koydukça evrimleşirim.

Son evim karşı yakada adayım adalı Nera

adağım sırt sırta yarenlik soya boya çekim…

26 Haziran 2023 Pazartesi

ÇİZGİ ÇİZGEN ŞİİR

 ÇİZGİ ÇİZGEN ŞİİR




Düş gücümü bozdu

anlattığın matah masallar

güç bela düşündürdü durdu

seslediğin çizgen şiirler.

Köreltti yetişkinliğimi teninin alazı yalazı

şimdi sen kokuyor yumuşacık pijamalar.

Her biri ısıcak ısıtacak ve dikine çizgili

usulcacık sokul usuma çizgi ötesi şiirlerle.

Ayaz alaca sıcak ısıtacak denli aynaz

seslen bu yaz her yaz yıllarca..


Varsay ki anlattığın masallar çok yaşlandı

çok uzak diyarlarda militan şiirler öldü.

Çizgi dışında eksik kalanlara şok

çok görülür yarım eksik aşklar çok.

Bir kez diye başlar tüm aykırılıklar

bugünden yarınlara ısıracak ayrılıklar

sonrası sarılacak ısıtacak ısıcak yalnızlık...


Say ki yetmez vakur nefesim 

höpürtüyle yudumladım çopur çocukluğumu

gençliğimi çaldı traitor evren

yetişkinliğim bir başına kaldı acınacak hal.

Sen kokuyordu aldığım bütün nefesler

nane ve kekik ve zencefil

ve zeytinyağlı kalıp sabunlar sen.

Sen kokuyor pazen pijamalar yumuşacık

enine dikine boylu boyuna çizgili.

Çizgi kırılması kırgı şiirsiler elime dilime doğuyor

belimi benliğimi sıcak sımsıcak ısıtacak kor...


Düş gücümü masallardaki çolpa çocuklar çaldı

kör ettiler silme sihab masalcılığımı

seslediğim şiirsiler mahacer mahlaslı.

Hangi ses hangi nefes hangi aksan benden

bizden ne kaldı ki ileriye revan

ağartsın geçmişin ayak izlerini ağarantan.

Ağdalı zaman artık kimi eğlerse eğlesin 

pijaması çizgili çoktan düştü yoklama güncesinden.

Karanfil dedem zaten öldü çok evvelden

kalbur delik deşik evvel zaman içinden... 


Beklenti bulutu yüklü düşlerim nahoş

yakut bakan çocuk gözlerim mayhoş.

Dolu dolu yağdı kar kıyamet içim başıboş

belleğimde sere serpe yatıveren sözler sarhoş.

Şimdi sizlere mi aitim yoksa

yoksa yumuşacık floş pijamalar kimin.

Biliyorum ayarttığın masalların hepsi yalan

homurtuyla yudumladım sonluğumu

yettiğince gerçek sen kokuyordu pijamalar

soft çizgili enine boyuna çizgili pijamalar.

Derdo sardığım saldığım nefes enfes

yetmez yarınlara yetim yetişmez aklı nekes.

Sen kokuyordu bilinding kainat efil efil

şiirsiler nane ve kekik ve karanfil...

25 Haziran 2023 Pazar

ÖLÜMSÜZLÜĞÜ ARAYAN ŞİİR



 ÖLÜMSÜZLÜĞÜ ARAYAN ŞİİR

Ölümsüzlüğü bulmaya yeminli kral tanrılaşır
gıllıgış işlere siyaset bulaşır
kör siyasete Gılgamış destanı.
Diz dize verilir ölüm kararı
ve tanrıça Enkidu'yu alır mevzu kapanır.
Enikonu destan boyu Uruk bahçesi
Gılgamış'ın bilgemiş yüreği buruk
sonsuz yaşam gizemini keşfe çıkar.
Buyrulan yolculuk uzun ve çetindir
ölümsüzlüğü arayan kral yarıtanrı olur
sonsuzluğu canında bulan bozkır insanı şiir.
Destan bu ya tablet tablet şiirsi fırınlar
su gibi berrak zeka ve yaratım odaklı manzumlar.
Zalimleri gümletir ölüler kenti dünyası
alim yürekleri çatlatır alemi iplemezlik.
Tanrıçalar girdabında gökboğa boğazlanır
ölümsüzlüğü bilen şiir kral tanrıyla tanışır...

Destan mestan heveskar felsefe kuytağı
kusurları geveleme daraltır akıl yollarını.
Görece açgözlülük gönenci karartır 
kantiyan sevdalık serveti dalından kopartır.
Karmaşık kutkoşuk hiç yoktan kantar şaşkını
malum geceler masum günceler vaziyeti
mer meren vakayı makul sınırda tutar.
Destan kömesi manalı makyaj güllesi
ölüler diyarında kıvamlı
şiirsiler
avutulamaz üzüntüler  montaj tableti.
Destan kapılarına çarpan ese esrik ton
sular ötesine seyyahlık büyük tufan.
Eldeki ipucu son görüş son yemek provası
tanrısal protestolu maktul yadırganması.
Akıl yakar modası gelmiş geçmiş destan
kadife perdeli müzelerde müzayedelik kan...

Güngörmüş husumet deney üstü esrime eskiciliği
husu husafı fenomen doktrini
sezgi hususunda duygan pusu bulamacı.
Bilmece bulmaca çengelinde güverince akıl
hep karanlık hep yas katran karası deneyler.
Müze karanlığında bir gece tanıdık yüzler
demir karıncayı ürkütmez incelik zirvesi
hayretengiz bir benzerlik cana yapışan.
Baktıkça farklılaşan duvar resminde ölümsüzlük
edip öldü ama gençlik fotoğraflarında diri.
Derdo şiirden önce de şiir vardı mutlak
resmin kara kuruluğunda renkli imzalı
tanıkları yazı emekçisi yazgı elçisi yazın destekçisi.
Sonsuzluğu sunan tanrıçalar diyarında
ölmezlik arayan şiir ve fani şair hala tutsak...



23 Haziran 2023 Cuma

KIRÇIL SAKALLI ŞİİR

 KIRÇIL SAKALLI ŞİİR




Beri bak kırçıl sakallı şiir

şair ambalajı parlak mamül değil ki aldanasın

acılı bir süreçtir o süreci aşkla süsleyensin.

Süsün püsün geliştikçe etik estetik manzumlar

muazzam bir dünya kurgular.

Kırçıl sakallı şair sen Simirnaya şiir kuransın.

Doğayla dengeli örtüşüyorsa kent sırları

açık alanda kaçak bakışta ipucu bulansın.

Etkin buluşlar mai bulutlu eksikleri kapatır

şair kıvancı yeri göğü tutar ayıltır bilesin.

Ne vakit bir şiir seslerse kırçıl sakallı şair

kent hafızasına düşer sahipsiz yakamozlar.

Bana bak yak bir şiir de Adaya

yanık sesle sesle olsun kırçıl sakallı bir şiir...


Kim kimi tanımadıysa tanımlar akıl gözü

sorular tanısız sorgular aklın içinde

titrer benlik mermi gibi şiirlerle

yazanı orijinal yaratıcı sanatsal obur.

Tavrı tarifi mizan sürekli irdeleyen tarz

şiir niçin ben olmayayım diye sırnaşır dünya

yaşam döngüsü niye cemi duyguları gizler.

Düşleri düşünceleri duyarlı özgün haz

aşka biçareleşir biçem kendini sunmaz.

Kurgusal duruşun suskun seli imgelem

kırçıl sakallı şairin şiir dili mükkem...


Seviye ve sevgiye ilişkin yepyeni konsept

konmaz doluşmaz kelimeler plastik resimlere

donup kalır ellerde beyinlerde anılar.

Deniz fenerli kentler nostaljik tezler içerir

kentler kentini kırık çarpık sokakları

tanıdık tema peşinde şairler gezinir.

Aşkın dikkat parametresi kavramsal kira

kardeş şiirler üşür dili düşürmez dara.

Şiirsiler yoğurmak adına

bana mı kaldı demeden dilim dilim hayat

heyhat hayat kaldığı yerden...


İlla ki ilerlemedir emel şiir çerçevesinde

pencerelerden taşan algı per perişan.

Şair dayılanması şiir istemektir kralından

kent kırsalı belirgin öğeli baş döndüren.

Çok kanatlı ritme ulaşma ortam lüksü

kısık hayaller donatısı idealize edilen.

Yaman dinle bugünü şiirci dünle buluştur

aman yeter çapraz çağrışımlar turu

geçmişe yolculuk tam yol ileri.

Şiir istemeye götürmeli kırçıl sakallı şairi

geçmişi gerisin geri getirmek onun işi

ileriye geri dönüşsüz gitmek içindir şiiri.

Şairaneye ulaşmak uğraşısı ise şairlik

sesle bakalım kırçıl sakallı seçkiden bir şiir...


Dibine yaklaştıkça görünmez şiirler karantinası

garanti edilmiş yolculuğun penceresizliğinde

goncalı düşlerin içine düşüştür şairlik.

Yapıtların özünde affedilmez aşklar

atfedilmiş güllerin hatırına yarınlar.

Derdo her damlası zülfiyare dokunmak adına

Adaya şiir adama şiirsi şaire adayım

adı ajandamda kayıtlı kırçıl sakallı şair

beri bak kırçıl sakallı bir şiir

daha sesle öleyim...

SERPENTESLERE ZİNHAR ZEHHAR…

 SERPENTESLERE ZİNHAR ZEHHAR…


Sakıt çalımla sere serpe sürünen serpentes

her halta yaltak alt takımı üyelerin vücut bulmuş hayını

sinakeskin birbiri üstüne çullanan kerato pullarla kaplı.

Unutma allama pullama tabakan vakti gelince sıyrılır

kuytaklarda kuytularda kutsal arınman asla gerçekleşmez.

Yerdegezen sinsiliğin sere serpe hainlik tıslar

seyyareyi seyyal resmen sergüzeşt serpentes simgeler

sakın korkma çağlam tatlı dil çatal dilliyi deliğine gömer…


Serpeneklerde serpençe serpentes işgali

arsız serpentler sınırsız kıvrak dürtülü oynak oymaklı

çatal dil ağızdaki yarıktan dışarı sarkar yalımlı

salgılanan zehir avını eritir alımlı.

Çeneler mengene kafasından büyüğü avlar esneklikte

serden geçerler salt yutmaya ıkınırlar gözler kan çanağı.

Gece karası mamba açık kapıdaki çifte serinlik

serpentlerde tema ilkel tinsellik dinsel ilkesizlik.

cinsel yaşam serzedeliği gizemsel ufo büyüsel ego

dünya öncesi varlık darlık yarlık lojisi mito.

Cennet elması cinnet hurması kutbul sarnıcında 

kıvrımlı iblis kutkutsal sömüren rolde sürünür… 


Sosyal yaşamdan sarkan bir seri cinai vakadır

serpent kafalı derbent insan bedenli sürüngenlik. 

Kavisli kurnazlığı yaşamla sınananlar şam şeytanı

şark kurnazlığıyla zırlayanların tümü serpan şeytanı.

Fıtrat farizasıyla fışkıran sessiz sis sinsi snopluk 

emanete hıyanet eğilimli tılsımlı tıslama der topluk

baba kız dansı avansıyla salkımlı fırlamalık.

Dip pit gizlenişiyle serpentis piki arası yüzsüzlük

tıslak tırmanışla bireysel duyarlılıkları zehirleyen mezhepsizlik…


Mezabıt mezbeleliğinden ikiz kuleler burcuna curcuna

götüngeri havalanmaya hayvansal ağulu tek bir ısırık yeter. 

Isırık zehirlenmesiyle uyuşuk akıllarda dünya ötesi kin 

serpent sokmasıyla akıl dışı düşmanlık beter kötülük

serpentaryum gayrı resmî hükmeder cıvıyan zihinlere. 

Sokma akılla softa garezi gereksiz diş bilemeler

sürülür damarlara yalan yalabaç arafta bocalama.

Haliyle hayata hepten borçlanılır hurcu hesapsız saldırganlık 

yerdegezenler çene ve karın kaslarıyla titreşimlerden beslenir. 

Derinlikli duymazlar yalan yanlış hissederler korkuyla titrerler 

uzun ve çatal transpalet dillerini kullanırlar. 

Itırları koklayamazlar esen havayı azdırmadan

zehirledikleri avın peşini dil yordamıyla sürerler.

Diş dibinde sakladıkları peptit karışımlı zehir enjektesi

iniş dibinde kas sinir iletisini keser kalp uyarım sistemini bloklar.

Durduk yerde imge denge sapması yaşatır kurur zevahir 

zerk edilen zehre karşı duramayış zevke zevahiflik eseri.

Hattı zatı serpentistler üç beş adım sonrasını dahi görmezler

ne alakaysa hattı bala onlara boydan boya serpenter desenli

serpentor sere serpeleri punduna getirip yakalayıp yutar…


Mort hali mortal sin adabı hayatın uyumuna yumulur

edep yahu düzeninin zihinsel ve duygusal uyumu yorulur 

tinsel ve dinsel ahenk bozuldukça bozulur. 

Bozuk düzene sıvananlara yerdegezen serpuşu takılır

takım taklavat sürüncemede sümsük sürüngenlik başlar.

Kemik plaklanması bolca yalan yumurtlama sürecinde

zifti beton yüzeylere sürünerek yayılır yılan ıslığı.

Gerçekle yüzleşmekten yılan sokmasından çok korkulur

herpeton bilinçsizliği suda ve karada tuhafça kaykılır.

Gerileme güncelleyen gerinme reperkusyonu stoklanır

gecikmiş reperasyon repertuara sokulur edipler odaklanır.

Kapalı durak sendromu vurur aşısı zehirli kıl kuyruktan

pullu yanar döner cakası akıllı ve iyicil maran

Şahmeran ile Erbükeye can ile canan kurban.

Derde koyan sere serpe sürgünün üst takımı ağır kusurlu yılan

Kuyruklu piyanoda serpentes teslimiyetçiliğiyle uluorta çalınan…


Çalınan hayatlara serpelenir ritmik nokta vuruşlar

akla işlenen serpençelere rast gelineceği gerçeğidir.

Allı pullu dilekçelerle puslu dilenmeler sıvışması 

sığ kurnazlıkla yeğlenen hileler kurtarmaz zevatı

hepsi topu boşa hille genç dişiye dişsiz koca hüllesidir.

Sıvışık haller yılışık gevelemeler gemi azıya alınmış 

kumpasçı takımında amniyat omurgalı serpentcil öykünmeler. 

Baştan sona soy çizgisinde defo evrilmemişlik

iskelet kırk kıkırdak barındırsa da omurgasızlık.

Dizel doymaz açlık hissi umursamaz sindirim bozukluğu

içsel sınıflandırması oylumlu omurgasız hayvanlık.

Dahası otobur eyvanında etobur beslenme alışkanlığı

serpentis liginde bir alt kümeye düşme düşkünlüğü…


Serpentvari hayat hevesi derdest coşkusal rezillik

sepetlenecek kurvatura cinslik can alacak serpentlik.

Faraza formika masalarda fornikasyon iptilası

iptidai akılla eşe dosta iptal girişimleri istilası

yakın tarih harbisini de habisini de arandıkça bulur.

Bulunur serpentes milyonlarca yıldır ot dibi taş altı

balorman akarsu kuruçöl gelinkayalık çağ çağladıkça.

Durulur çağlayançayır gürçimen nemli toprak 

gölgesinde nargüneş kızılötesi yeryüzü habitatı.

Vurulur periyodik deri değiştirmeler katakulli dökülmeler

küllenemez genetik yanılsama başıboş dikleniş azabı.

Sorulur hesabı serde sürüngenlik silme silikleniş

zehri sinir sistemini felç eden tahribat silme yarış

her tutkulu aldanış masum hayatlara malum dadanış.

Serpenteristik taşkın çökümlü çıldırı asla hafifletilemez

taşı gediğine koymak edip harcı serpantaşı asla unutulmaz…


Arıza bulgulaması arızan arzı arzı hüner

anagram arza geçme ırza naş arzdan arşa haddini aşma

telegram sere serpe serpentes kuyruğuna zevkle yapışma

falso familya cilasına ilyeteyn ilamı milyem sergisi.

Kahır dergahında sabır kâhir ekseriyet kırk satır vergisi

zehirlenmeye neden serpenterlerin halline iyi hal kağıdı

deri atma atraksiyonlarına antrakt tatlı su serpentesliği…

 

Sakıt dünyaya çalakalem ölmez otu dörtlemesi

serde ser zehre maruzluğun öncesi zerböcük

sonrası kalkaner faslı evrensel kodu sonsuzluk.

Kahır dergahında kâh nalına mıhına zıkkımın kökü

sabır tezgahında kah malına miline ziftin peki.

Pekala kalan ömür ortalaması taş çatlasa üç beş sene

Derdo sapla saman ayırdında sakınılan göze çöp batar

ismi cismi serçavuşoda kayıtlı serpenteslere zinhar

sere serpe tatlısu serpentlerine zerzerak zehhar…

20 Haziran 2023 Salı

OPAL GEMİ

 OPAL GEMİ


Es verilen esenlerde kavi bir yerde uyurken doğa

uyanıyorum opal gemide aşk güneşi gölgeli bir yolculuğa.

Yolun çoğu gitti azı kaldı distopya film çoktan bitti

historyan yolculuk pek yakında bu açık hava sinemada.

Beyaz perde yandı orkestra hangi opusta tıkandıysa tıkandı

notalar değil de sıralı numaralar tarihe karıştı.

El elde oyalanırken gece alem elalem sahilde

aşikane repliklerle uyandı natürel doğa.

Şaftı kaymış şen kahkahalar köprüsünde şenlik bitti

operasyon yaman mı yaman opera Viyana yıkıldı.

Ophelyam ömrün tamamlanışına çok yakın

şom ağızlı tarihin izinde şarampole yuvarlandık

bahtı kapalı taş durakta başka bambaşka hayaller.

Artık nerede ararsan ara deniz dibi köpürmekte nazende

güzellik kürü kümbette yapraklıda haz deryası taptaze...


Dudağından öpülesi opulent döküldü apoletler

nekesçe yüzüyor onur oburu opal gemi pasifikte.

Ada günlük güneşlik öbür taraf sırılsıklam

usum ıslandı ağırlaştıkça ağırlaştı anılar.

Başkaldırı şenliği kalenin dibi yat limanında 

nakaratlar şehvetli şelale karatan anason şerbetli oya.

Elde tığ dantel dantel işlenmiş körpe rüyalar

boş iskeleye dönmüş yüzünü entel efeler.

Kırmızımsı denizde yüzüyor taklit gemi

azarlanıyor oluruna olmazına opal parlaklığı...


Opal gemi süzülüyor kendinden gayet emin

sarp geçitlerde faşizme karşı yemin üstüne yemin.

Gündelik işler makine dairesinden işçiler

opal geminin narin gövdesini raspalıyor sakin sakin.

Geminin yamacına asılı eksik duyuru replikler pınarı

duyan duymayan bir olsun beri gelsin hesabı.

Mana adası ilenci dillerde manyetolu şoklar

resen reddedilir nadasa bırakılmış aşklar.

Nafile yere aşk diye diye esrik sarılmalar

parkamın miflonunda gizli güneş yanığı bedenler...


Günden güneşten kaçan ıtırlara boğuluyor

nefsim nefesine ese ese estikçe er doğuyorum.

Esintiler aşıkane yardan uçuran yare esenlik

tek dileğim zulamdaki dev aşka unutulmaz bir replik.

Ortalama kaç yıl daha yaşanacaksa deniz ortası yaşanır

çoktan geçildi portakal bahçeli şosesinden şol cennetin.

Öyle an gelir okyanuslar kum çölüne döner mi döner

Derdo hayatın içine içine en mükemmel dizeler üflenir.

Kodlanmış sözlerim opal gemiyle zaman ötesine yolculanır 

opal taşım sen ışıltılı parçacıklar evrenin bütün dillerinde…

BABAM VE KIZIM...

 BABAM VE KIZIM...


Beynelmilel günlerde Babayla Taksim'e çıkmak, gerçekten gerçeği yaşamak demek. Ölmeye yatmadan evvel öğütlenen gerçeğin izinde yaş almak, yaşlanmak demek...


Yaş aldıkça, saçlar ağardıkça, yaşlandıkça anlıyor insan uçuk kaçık her şeyi. Hemen her an veya eninde sonunda yüzleşilecek kaçınılmaz gerçeği çırçıplak görüyor. Gerçekten doğanın olağan işleyişi gereği şu yalan dünyadan kopmaya sayılı günler kaldığında tek gerçeğe hapsoluyor hayat. O gerçek besbelli, ilk nefesten son nefese yaşamak ve yaşatmak için ölümüne sevmek... 


Gerçekten geriye bakıyorum da en ilerici kavgalarda, en devrimci ateşlerde kavruldu aklım, fikrim, bedenim. Tutucuysam biraz kanımı tutuşturan o eşsiz tutkumdan. Üstelik tuttum yüreğimde ne sevdalar biriktirdim ve nicesini bir kalemde bitirdim. Ama asla bitmez aşkla en çok babamı sevdim ben. Ve dünya bir tarafa en çok kızımı seviyorum. Kimse alınmasın ama ölümsüzlük denizine gömülene dek sadece Babam ve Kızım ve diğerleri..  


Bir ömre değer baba gibi babaların, evladına hem annelik hem babalık yapan mangal yürekli insanların anıldığı her kutlu günde önce dağ duruşlu babam, sonra sevgi denizi kızım için kutluyorum kasvetli kainatı...


Yaş aldıkça zor bir hal bulduklarımı, yaz güneşinde, kış ayazında, hele sonbaharda teni yakan alınterinde kaybettim. Meğer kaybın en büyüğü babaymış. Eğer baba ölürse gölgesine sığınılan koca çınar tez elden kururmuş. Soluklanılacak başı dumanlı dağ ansızın çökermiş. Atasızlık arka bahçeye tüfek çatarmış. Korkmadan sırtını yaslayacağın yaren gider, arkasızlık kalırmış elde avuçta. Yaran kabuk bağlamaz sürekli kanarmış. İki kapılı gökçatılı handa yalnızlık basarmış en yalınından. Yalan yok maddi manevi dara düşende, adaya yalım yayılanda, dağılan düşlerde bile imdada yetişen kalmazmış. Akıl durur, sular durulur, üflenen can uçar, yürek dağlanırmış. Güven limanı yıkılır, Babayla birlikte içte yaşatılan çocuk ölürmüş. Öyle ki senede bir gün olsa da, kutlu mutlu anlarda bayram seyran sel olur gözlerden akarmış...


Yaş aldıkça anladım, Baba dost demek, sessiz ağlamak, suskun seslenmek, sevgiden beslenmek ve sınırsız sevmekmiş. Baba evladı uğruna ayakta ölenmiş...

     

Sen de yaş aldıkça anlayacaksın herşeyi kızım tıpkı büyükbaban yaşarken benim anladığım gibi. Babanın tükenmeyen tek mirası doğruluk ve onur. Gerisi çabuk biter. Şimdilik az biraz anlamaya çalış yeter. Nasıl sa bir gün mutlaka babam deyip yazacaksın, kendi yazgına yürek yangınını saracaksın... 


Yaş aldıkça anladım ki bir baba ve oğlu, bir baba ve kızı bizzat sonsuzluğa doğmakmış. Anlayacaksın; Zifiri karanlık dönencede benim babam güneşten ışık yontan, topraktan bereket yaratan, güneş yolcusuydu. Kızıl alev kıvılcımlı, kırgın ve kızgın sert bir adamdı ama özünde uysaldı. Uluydu ve de  ulaşılmazdı. İlla ki ütopya ötesi beynelmileldi. Asiydi idoldü. İyinin iyisi bir adamdı. Beni bana bırakıp gitti ama direnci fısıldadı kulağıma, hayata tutunma tutkusunu aşıladı kanıma...


Beynelmilel günlerde canım babam, deniz kızım, Babam ve kızım birlikte Taksim'e çıkmak, asla bitmeyecek olan sevgiyi yüceltmek. Sevgiyle sonsuza ulaşmak... 


Sondan bir evvel yine ve daima, salt babam ve kızım...

VAY HAİKU VAY...

 VAY HAİKU VAY...


Avcı, geleneksel Japon şiirinin dünyaca meşhur tekniğiyle, dört mevsimi geleceğe bir haiku destanı olarak taşıyor. Kitabın yüzü çehresi resmen olgun dönem eseri kıvamında. Bereketli toprakların halk şairliğini haiku ile buluşturuyor şair. Egeliliğini hiç unutmadan Türk'e özgü duyuş ve algılayış gücünü dizelerde hakkıyla hissettiriyor. Bu kitaptaki beş yedi beş hece ölçüsüyle üç dizelik hayat tanıklığını, kısa ve uzun vadede unutulmazlar arasına kaydediyor Avcı…


Bu özgür ve özgün çalışmayı salt bir ülkenin şiir tarzına mal etmek doğrucu sanatsal bir kritik olmaz. Çünkü yıllar yılı değişik kültürlerden birçok hatırı sayılır şair, bu akıcı ve kesin etkili yöntemi edebi şiirin vazgeçilmezi olarak kullanmış ve iç dünyasına kurgulamış. Avcı da bir şiir emektarı olarak bu evrensel yansımanın izinde, mevsimlere hem içine dökmüş hem de haiku bilmezlere on yedi hecede doğacı öğretmen yolunu seçmiş.


Talat Avcı seçici tavrını, seçkin sözcüklerle estetizmi de gözeterek Masauka tarzına yakın mısra mısra dokumuş. Usta şair incelikte dokunmalarla, eğlenceli mısralarla dünyanın en kısa şiirine katkıda bulunmuş. Ege’ye ait olduğu aleni kigolarla haikunun omurgasını oluşturmuş. Şiir avcılığı da bu olsa gerek. Avcı, temel amacını ‘Vay Cimcime Vay'ın arka kapağında vermeyi uygun gördüğü Haiku isimli şiiriyle çok net deneylemiş...


“Mini minnacık

Hepi topu üç dize

Japon işi bu.


Kısa mı kısa

Beş yedi beş hececik

İçi dopdolu.


Cimcimeye bak

Başlamadan bitiyor

Bir içimlik su.”


Şairliği kendine özgü dil yöntemleriyle geliştirme ustalığı, şiiri az kelime kullanımıyla duyusal algı yaratısı ve aktif kurgu üstatlığı görenlerin, Avcı'nın bu şiirsel yolculuğuna, şiirseverlerin ilgi duyacağı kesin. Haikulardan etkilenmemeleri olası değil. Anlık duygusal aktarımlar, bilgece düşünüşün dışa vurumu. Her biri kısa ve özlü duyusal tepkimeler zinciri. Üç dizelik kıtalar, Uzakdoğu’dan Batı’ya kıtaları buluşturan, imbikten süzüldüğü aşikâr tasarım harikası. Elbette bu türde şiir kurmak zor ama üçlemeler anlaşılır ve bir o kadar da mütevazı. Her dizesi özgür yaratı trafiğinden çıkmış özgünlükte. Peş peşe eklenen dizeler kırklara vardığında ise akıllara işleyen metafor bambaşka nazım çarkı…


Manzumlarda söz dengesini baştan sona koruyan şair direnci için Talat Avcı’nın ayrıca kutlanması gerek. Gerçekçi betimleme dağarcığıyla kaydı düşülenler dahası da var ama imasını hissettiriyor. Üçlükler okurun bilgisini ve bilincini sınıyor. Okurda şiir dünyasının sınırı yok izlenimi yaratıyor. Yani aklın ve ruhun kabullendiği boyutta, beş yüz yıllık geleneği modern çağla buluşturuyor, şiir potasında eritiyor bu cimcime kitap. Avcı, şimşek ışığına yazdığı yalın ama harikulade haikularla çağdaş şair tanısı yansıtıyor. Hatta ‘Vay haiku vay’ sen neymişsin denecek kadar haikuyu bizdenleştiriyor...


“Ören yerleri

Yüzyıllardır arıyor

Antik aşkını.


Milattan önce

Başlayan sevdasını

Taşlara yazmış. 


Milattan sonra

Turistlere habire

O anlatılır…”

16 Haziran 2023 Cuma

TERCİHAN SİMULTUNE DİZELER

 TERCİHAN SİMULTUNE DİZELER

 

Gökkubbeye kazınan şiirlerde

suya okunan dizelerde

bir içim su yaşamı imgeliyorum.

Şiirin gizinde dizginlenemez duygular

şiirsiler diyarında dingin tasarımlar

şiirsel görselliğe kilitlenmişim kapı duvar.

Çekimli fiiller geçimsiz zamirler ordusu

hoyrat zifiri mekanlarda çekimsiz.

Hayret karanlık meydanlarda yenik

hasret karargahı  odalarda hapis.

Alem elde Adayı tek başıma turluyorum

şiiri tavan yapmış şehirde gökkubbe tercihim...


Animasyon kompozisyon durağı şiirsi kaçamak

düşlüyorum alternatifler çıkmazındaki tuzağı.

Tuzlu kaçaklar gerisin geri

tuttum karma karışık verileri.

Beni ışığın kör etti sanki şiir garibi

duyularım aciz dilimde haciz

evrimleşen kağıdın hışırtısı delirten taviz.

Hırmahışır tenim çetin diyaloglar mağduru

üslup belgeleştirmenin tek mahsuru

ışık bağlantılı hata ayıklama gecikmişliği.

Geçmişi geleceksizliği hiçe sayıp

plantasyon döngüyü sorgulama taktiği..


Dünden önceki yarından sonra ki kımıldanış

formüle edilmiş etiketli hırs

ızdırabı çekilmez işlevsiz değişkenlik.

Sistem hasta mantığına simgeli makyaj

sert komutlu şiirlerde yedirmece rapor.

Metin analizlerine tercihan simultune dizeler

simultine uygulamalar zaten

tercih uygunsuzluğu...


Şiir kondusu tercümanı apar topar

Derdo fırlayınca çemberden dışarı şiirsi

kapıyorum penceremi hepten kırılıyorum.

Gökkubbenin kalbi suya okunan şiirlerle yıkılıyor..

15 Haziran 2023 Perşembe

KIRMIZI BULAŞTI YAĞMURA

 KIRMIZI BULAŞTI YAĞMURA

 

İsin pisin içinde debelendin onca sene

hani yılmazdın sen demek çok yıldın

yığınla iş güç arasında epey sıkıldın.

Ve bir gece vardiyası çıkardın beyliği

koltuk altı meşin kılıftan

şakağına işsiz güçsüz bir kurşun sıktın.

İşgüzarca bir başınalığını çoğalttın

ardına yakılan ağıtlarla kendini azalttın.

Bıraktığın el yazılı nota kırmızı bulaştı

asaleti yaşamaktan yanık yüreğine ölüm.

Ve kırmızı bulaştı yağmura...


Ölmedi inadına zehir beyin

sanki silsilesini yargıladı beyim.

Önce yoğun bakımlıktı suçun

sonra envai çeşit makinaya bağlandın

ve kırmızı bulaştı kara denize...


Karar kesindi hüküm kesildi

ezan cezan kendi kendince usulünce.

Hani beyin ölecek vücut yaşayacaktı

tam tersi oldu meğer ölümsüzlüğü seçmişsin

hiç zorlanmadan organ bağışına geçildi.

Üşenmedi tabipler bir iki derken üçlediler

hatta dörtlediler hayatın rengini.

Haliyle dört işsiz güçsüze can verdin

cancazım kırmızın bulaştı yağmura...


Yağma düzeninde yavan beyanlar geçidinde

geçici kayıpsın dibi delik kayıktasın.

Atılan tek bir kurşunla halloldu mesele

mesela nakil için son kez acildesin.

Bayraksız yarışı kahpe kurşun kazandı

cil çamur yağmurla indi yeryüzüne

ve kırmızı bulaştı yarınlara...


Özellikle direnmedin sanki efem efelenmedin

sen ki bitmeyen kavgalara doğandın.

Özekıyım arefesi kaldın yersiz yurtsuz

fersiz bırakmış kara gözlerini ölüm

açık kalmış ikisi de kapanmamış hesap.

Başkaca dialoglar külliyen yalan dolan

ifadeler eksik sahte ve düzmece...


Meğer ölürken yaşamak varmış sende gördük

yeşerdikçe sen ellerde yadellerde

gözyaşlarını tutamadı tutamayacak hiç kimse.

Kırmızı bulaştı gözyaşlarına

beterin beteri varmış misali

duygu seli.

Zelzeleyi duyup da yanmamak olmaz

susup da yanıtlayamamak bir nebze olur...


Olur olmaz kurşunlar vızıldar dört bir yana

yalım kırmızı bulaşınca yağmura

tek atımlık hedef tam şakaktan.

Şaka gibi ama çok işin gücün var artık

hiç gücenmeyesin gülcem tam mesaidesin.

Derdo kan kırmızı bulaştı yağmura

yağmur gözlüm dört kere öleceksin...

14 Haziran 2023 Çarşamba

DALGALAR DALGALANMALAR...

 DALGALAR DALGALANMALAR...

 

Mozaik taşlara çarptı tatminsiz dalgalar

yere eğilen bakışların dalgın

yarı çılgınlık izi dudağından sarkan.

Tahminen gözlerini diktiğin mavi canavar suçlu

dehşet çıkmazında sorgulanan uşak suçsuz.

İstem dışı aklını sevdiğime yuvarlanmalar 

durduraksız kısa dalga motifli dalgalanmalar.

Mozaik taşlar mostralık dalgalardan ayrıldı...


Müzelik öpüşler omuzlardan aşağı kaydı

gömleğin üstünden ısırıldı haz gülleri

eller sürülmeden kara taşlara

soğuk mozaik taşlara çarptı hazan hüzün.

Gerilen bedeni dinledi deliren ruhlar

ne korkular gördü dev aşklar.

Derdi aşk olanlar dalga boyunu kolay aştı

cömert vaatler deşti kutsal yazıtları.

Nameleri ninniledi sarı zarflar

öfkeli kasırgaya sıvandı mermer sütunlar.

Şamdanların ışıltısında vahşi sesler

karlı kararlı karardı gözler aşka biçarelik tatminsiz dağları aştı...


Fitili bitik döngüde bildik dalgalanmalar

hücre hapsine dönüştü ağır cezalar.

Dalgaların boyu bir parmak kısaldığında

kendi kendine saydırmalar

ışığı söndürmeden gel filizim filintam. 

Sevabına giriver gizlice tek kişilik hücreme

son kez sarılayım gül cemaline.

Aşk desenli pikeye sar mahkumluğumu

dipte bir serinlik değme aklıma

üşümedim ben üzülme sen aldırma...


Yaka fotoğrafım renkli fotokopide çoğaltılmış

tıpkısının aynına içini döktükce zaman

çağlar boyu fikri bitik dalgalanmalar.

Serbestsin bu gece gelişi ömre bedelim

gidişi kalışı dünyama özel güzelim

günahına amadeyim soğuk gecelerde...


Gölgeler albeyaz giysili  süzülüyor ranzama

koridorlarda siliciler tarifsiz dalgın.

Kelepçeleri dargın duvara çarptı kelepirciler

dalga boyu tarih boyu aynı salgın

sensizliğe mahkumluğun uzadı boyu.

Derdo çok uzak evrenlerde

özgürlüğe adanmalar özgür dalgalanmalar

mermer sütunlar çöktü yarınlara

mozaik taşlar eridi..

MAVİ GÜNEŞ AĞLIYOR

 MAVİ GÜNEŞ AĞLIYOR


Mavi güneş doğuyor ıslak gözlerde

dönem fotoğrafları kırpık kenarlı kanarya sarısı

ucundan yakılan mektuplar tutku ötesi

Adaya adanan şiirler yalımlı sancılı.

Hasretlik çekenler yarışında ada ehli

Deniz mavisi sarılışlı ada şehri

Mavi Adamın güneş yolculuğu ıslak gözlere...


Güzüm yaşardı gönlüm yaşlandı iki gözüm

mavi masal diyarında nice dostluklar buldum

geniş balkonlu kadınlar denizinde ince anılar

ezgisi sezgisi altıncı duyu tekerlemeler gördüm

iki damla düştü avcuma birinden birini seçtim…


Beden Türkçesine alışıyorum sessizce

mavi güneşi uyuyan deniz doğuruyor

beyin içi dağınıklığımı topluyor şiirler.

Ufkun ardında mahşerin mavilisi

yaratı dürtülü yaralıları izliyor.

Sineması uçan kamerayla çekiliyor

tüm seyirciler mavi güneşten alacaklı.

Denizden denize romantizm romansı

ay müziği dinliyor güneşi yakan kumsallar.

Kaygısızca karanlığı işliyor bacasız arma

ortamı ipek kumaş gibi sarıyor demlenmiş nara

güneş beklentili gece saçakları mavi adama ağlıyor.

Bir yer sevdim buradayım gözyaşlarımı içiyorum…


Uçuşan mavilikte derin fikir kurgusu

hazirunda haziran ölümleri protestosu.

Emanet mavi şapkanın altında meydanlar

yürek çekirdeği çifte tabancalı efe çekincesi.

Yaz geleneğine yazı dileğine ayarsız işgal

Mavi güneş ağlıyor bütün işgallere...


Vurgusu duygusu vurgunlardan kurtulmuşluk

yamalı bohça yaşam artığı günlerde

yarı yoldan geri ölümden dönmüşlük. 

Esenlikle mavi güneşe dağılmışlık

özlenir sonsuzluk denizinde masmavilik.

Maviyi süren ağlarda neşeli ağıtlar

şarapsı göllerde diriliyor güneş mavisi.

Derdo ucundan tutuşuyor masalsı sezgiler

Mavi Adam düşlerde şiir gibi mutlu

mavi güneş batıyor ıslak gönüllerde

Aramızda Ege bile bile ağladım...

12 Haziran 2023 Pazartesi

BEBEKSİ YÜRÜYÜŞ EYLEMEK

 BEBEKSİ YÜRÜYÜŞ EYLEMEK


Şahane yakıştı sahiden de yakıştı zenginlik

yaz sonu kış ortası baygın gerginlik

habire giyip çıkardığın yalnızlık bitti.

Anne çocuk figürlü yontu kaidesinde

annelik varya tıp oturdu üstüne...


Caftanın belden gevşek büzgülü

narin kolların yeşim damarlı ipek sırımlı dökümler bilekte manşetli.

Dağınık bukleleri toplamış kırmızı kurdele

dudağının üstünde ayva tüyleri hala nemli.

Yüzünde baldan tatlı tebessüm

annelik pek yaraştı sana üzüm gözlüm...


Artık karşı yakalar kolay birlenecek

pembe bebek emecek kar memeden.

İpekten bir eşarp gerdanda

ana sütüyle yavru ağzı silinecek.

Omuzlarına sahici meltemler konsun melek

sarın hafif dekolteli sevince

sarıp sarmala pamuklara yatır emeği.

Efil efil deniz koksun

otağın

kucağında elif elif bebek.

İçimde koyverip tutamadığım heyecan

bakmaya doyamadığım iki beden bir can...


Saten geceliğinin boyu diz üstü

hafiften uzandığında bahar esintisi

bırak kendini denize sırt üstü.

Zümrüt yeşili gözler ilerde

baş dik

dik tut direncini sat kaygıları mucizeye

şahane yakıştı sahiden yakıştı annelik sana...


Yaz sonu kış ortası yüz yıllık yazgı

canından kopardığın can memende muti

mutlu mutlu emdikçe nur topu gibi

emzirdiğin gülden buket sanki.

İki melek engine dengine deriyor hayatı

sinsice gün sayıyor azrail

şarap rengi akşamları topluyor annecik...


Bir yürüyüş eylemişim erkenden

Derdo hayat uzaklaşırken nefesimden

Deniz gözlü dünya tuttu elimden

Annecik fakir anılarımın zenginliği

sayende anne bebek sembolü semirdi aklımda...

11 Haziran 2023 Pazar

YANLIŞ KAPI AÇARI

 

YANLIŞ KAPI AÇARI


Ufka dağılırken bıçak sırtı ayaz

yenikapı sahile uzar aklım.

Uzgörür gardan içeri çakıl lunapark

bir bir Bizans meyhanelerini içer

kentin puslu limanları ciğerine çeker.

Yere çakılı iki ayaklı dürbünüm

kıtipiyoz dümbüklere inat

tarihi imbiklerim

açığa demirlemişler imbat sireni çaldıkça

sandal küreklerine kazılı şiire imrenirim.

Soluğu soluk şah damarı şaha kesik isimsizim

izmimi mavi atlastan yelkenlere yazarım.

Tahta fıçıda konaklayan filozofla

fi tarihinden beri ayaklanan ebedim...


Kekeç dedikodulara kör sağırım

muhabbetin kekremsi tadına aşiyanım

alim aşkına alaylanan okulluyum.

Kürk mantolu madonna'lar okuyan

denizin aklı yalayan ateşini yutan

dümbüklere inat yakınlaştıkça uzak

uzaklaştıkça kırklara en yakın heceyim...


Dev dalgalarla dalıp çıkarım kumkapı ayazına

aysız geceye deli bıçak salınırım.

Ayasefiye Bizans surlarına sancağı diken

gözetleme kulesine mazgal delen

iki ayaklı dürbünle defter dürenim.

Başımda kızılcık sopası duman

asla susmam usum aslan.

Ulaklı direnişlere uyanan Ulubatlı

duvara ulaşan burcu boran nakaratım...


Korkma sönmez yüreğimdeki nazlı har

ayvalı derede çağlar narım nar.

Surları tazyikli suyla yıkayan

kimselere kanmayan mangal

yüreğim.

Delikanlılık ölürken ömrüm iki ayaklı dürbün

resmi tarihe vesikalık resimle süzülen

hikayesi hüzmelere boğulan

haznede hazine hazırda üç mermi taşıyanım…


Kentin kuytularında Bizans meyhaneleri

meyler döküldükçe yere dağıtır ağıtım

ağır tahta fıçılara girmiş kıranı kırar

yakın alaka aykırılıklara yelken açarım...


Yanlış kapı açarı elimde

sol anahtarında silinmez izin

Derdo yakın tarih sanığı kucağımda

dara çekilen uzak tarih tanığı isyanımda.

Mevlana kapı kendiliğinden açılınca

ufka yayılan avazı ayalar uzgözlerim...



KAÇKINLIĞA AÇIK KAPI

 

KAÇKINLIĞA AÇIK KAPI


Uçurtmalar akıyor göğe tembelce rengarenk

allı yeşilli uzun kuyrukları kör jiletli.

Yüksek gerilim tellerine takılınca en uçtan

bagajında iğreti aşk şapkası

garajında ikram sehpası da idam sehpası.

Pembeleşen düşlerde kaçak sirk nazları

en hasından cambazlar ile deniz kızları

sirkli sirkçiler silkeler yalan dünyayı.

Kaçkınlığa açık kapı uçurur akılları…


Ağırdan konaklayışın kapısında palyaçolar

hadi yıldızlara uzan ve kapısına dayan narası.

Dayanmaz bunca acılara yürek

kaçıklığa kaçkın bu yürek uslanmaz.

Sultan köşkünde bedavaya uzun yolculuklar

senle sabahlara kadar batar çıkarım gülüm 

Sarı kaptan senle ben ayni kamara mağduruyuz.

Hayaline dalınan Cehennem melekleri huysuz

Cennet kaçkını zabaniler nursuz.

Billur cam kürede eşelenir eşsiz görüntüler

takma kırmızı burnun ardında yeşil gözler…


Mesaj uğrusunda koca dünya saklı

tahta paravan arkasında soyunur aşk tanrısı.

Bir gece vakti idam edilir aşk tanrıçası

masadan düşen asası tıpkısı Musa sopası.

Derdo tek hamlede ortadan iki kızıl deniz

uçurtmalar ağlıyor göğe rengarenk

allı yeşilli başları kaçkınlığa açık kapı…

BÜYÜ BOZULDUĞUNDA BÜYÜDÜM

 BÜYÜ BOZULDUĞUNDA BÜYÜDÜM


Büyü bozulana dek büyüleyici bir çiftsem

bir çiftlikte çifti çubuğu bol

bol bolamat çiftçiysem

ve büyü bozulduğunda maya tutmuyorsa süt

efsunkar fidanlarda göz aşı sürgündeyse

aşı kalemi elbette anaç anaç yazacak asiliğimi.

Ezcümle Denize benzerdi asi aksi ve hırçındı…


Doğa dayanılmaz denli deli

delici yırtıcı ve vahşiyse

doğan kapılmışsa boşluğa

semayı zehirleyen yıkıcı bulutlarla

yapayalnızsam düşünce pınarında

benlik sorgusuyla çözgü sehpası devrilsin.

Tinsel dalgı dalgınlığındaysam

ne verimli bereketli topraklardı

sırt üstü uzandığım geceler.

Usumda ne hayaller neler neler birikti

hayal etmişliğim eskiden beter.

Dolgun kalçasını benden yana deviren dağlar

fes düşüren fesleğen kokan yolculuktayım

erdim yiğittim yittim gittim

al memesinden bal emziren uykularda.

Sihirli rüyalarım bitti biter

büyü bozulduğunda büyüdüm

erişkin erbiyum dağdım eridim…


Kil toprak yoğurulmuş hamurum

birden bire irkildim

bitkel kızıl kafa demirciye öykündüm 

bağlılık yeminimi dövdüm

kısır döngünün demir yalım örsünde.

Örselenmiş serçelere çekiç gibi öyküydün aklımda

oraklı hasat kesince yolumu

kan damlayan balladlara bağlandım.

Erken baharlar kaynattı bulgurumu aşımı

kitap tablet pişirdim akşam sabah

hamdık piştik derken kesildi dermanım

darma dumanım canım anam.

Derme çatma çatkılarda derildim

kime ne darıldıysam da darıldım…


Toprak ananın çevresinde çifteli figüranlar

kan çanağı topuklu gözlerde feryat figan

her seyyare kelimede eğilip bükülüyor zaman.

Zaman öyle bir zaman ki sıradan

ölümsüz müyüm fani miyim bilemedim.

On iki bin yıllık kutsal buğday başağı

tırpanı vuran mıyım soramadım.

Son sorum lif lif tel tel ipeka saçlar

neden nedensiz tarayamadım.

Fildişi gibi uzanan sahilde önüm sıra

yiteni gideni niçin bulamadım.

Deniz suyunun çekilmesiyle yaralı merman mıyım

çengel bulmacayı çözemedim.

Güneşe yürüyenim bildim

bir ben bir yaprak bir de anam…


Gün yüzü görmeyesi sözler ahbabım

süzgecimden süzerim öz benliğimi

kala kaldı yine final kükremesi

yarınlara dört bin yıllık kara saban.

Savurganlık yamacında hazırım

buyurgan çıplak kara toprağı

doğadan büyülenmişçesine sürerim.

Ayamda mayamda tutkulu bir aşk

aklım süt kadar berrak

ağlamaz bir asiyim

asit vurgunlarında yorgun yolcu elhak...


Doğaya tapıyorum şiirsiler tarlasında

kıraç ve kurak toprağı dişliyorum

ver elini verimli topraklar dünyası

çok özlemişim çok elde borak...


Gözü kara büyü tam isabet

ben senim sen bensin melikem

Derdo darende derbendim ayıldım nihayet.

Hazere döndü yüzünü haza beyefendi

büyüdü gönlümde gökgözlü hazerat…

9 Haziran 2023 Cuma

VIP KARDEŞLİĞİ...

 VIP KARDEŞLİĞİ...


Genel tablo açık Deniz yükselmiyor, gemi batıyor. Batarken, uçarken, kaçarken karşılaşılan bir veri, VIP. 'Varidatın ileri pozisyonu' tek veri tabanı. Parası bol olana, parabol noktasında parabolik kısa dalga boylu paylaşım. Kısaca 'Very important person' VİP. Bilineni bilinmeyeni 'çok önemli kişi' demek. Öncesi sonrası sırasıyla parabasal bir hücre faslı. Politikacılar ile hamili kart yakinimdir olanlara histerik historya ‘Velev ki İktidarcı Politisiyan’. İşe sapa gelmez VIP kardeşliği. Bu minvalde  VİP ‘Varlığın İpine Punduna’ getirip pike yapışanlara has bir darlık. Vipine topuna bip...


Memleketteki önemli kişilerden daha önemli kişiler sarmalı VİP. Haliyle vali de VİP açılımı ‘Vatanda İlin Prokonsulu’. VİP'i üç harfe indirgenemez ama üç harfliye inanır tip. Önce hükümetin sonra  Devletin en sonra ahalinin valisi vipler. İllere aman ve dahi atanmışların en yetkilisi külliyen zarar...


Zahar vip mip, bip hizip tanımayan, makam takmayan ve tarihe böyle geçenler de var.  Yazıcı oğlu yazıcı VİP heveslisi olmadığını ifade edenleri de tarihe altın simlerle yazar. Yani siyasette prometheanvari biçimde ‘Varlığıyla İşleri Pozan’ birilerini. Üçler de onlar da VİP...


Bir de bip yiyeceğini bile bile gözü yemeyenlere inat, vip kardeşliğini yazma derdine düşenler de var. Öyle ki ‘Başına İş Patlamasın’ diye her olayda araya kendi bipini kendileri koyarlar. Onlar da ‘Varsın İmacılık Parlasın’ babında kendi çapında VİP…


Bundan böyle viplik, biplik vakasına hayretisırfe; özellikle siyasette ‘Varlığıyla İşleri Pozan’ birilerinin piste çakılmaması. Oluru olmazı masal, promethean VİP,  ‘Vatanda İlin Prokonsulu’ oravipi talimatıyla, kuzguni airportta VIP hücresi masalı. Vipler alınır alınmaz ama sürekli salgı operasyonu. Filmin adı VIP kardeşliği veya VİP savaşları. Cümle âlem vip ne demek filmkolik vip krizine uğrayanlardan öğrenir. Seçilmiş VİP’ten vipsel replik; “VİP, VIP’e talimat göndermiş. Girilmez, kapı duvar...' Oysa girizgah çok gider öbür kapıdan girer VIP. Vip bip önemli değil dolayısıyla VİP devlet adamlığı, VİP konuşma, VİP harcama boşa koltuk işgal etme birliği. Denemeden olmaz, 'Güzergaha bip koyar her kapıdan gireriz.' Demeden olmaz izahın ilerisi gerisi tip, bundan kellisi ise trolaki montaj numarası, akıl şaşırtmacası…


Behemeal beyanat, koordinatların ovalısı, oyalısı, boyalısı cilalısına değer "Eğer böyleyse VİP, bundan sonra kimse tınmaz VİP, orda burda VIP kullananlara BİP…' Bu arada aynı hatta aynı eşraftan ‘Varyantını İçişlerine Puntalamış’ VİP tipler eşref saati dolunca devreden çıkarlar. Şimdi onlara da vip bip. Vira laf yetiştirenlere, yanlışa saf tutanlara, herkesin bir Vipi olduğuna aldırmazlara da 'al gözüm seyreyle' bip...


Gemiler çekeğindeki gemi hepten yan yattı.  Deniz yükselmiyor, gemi batıyor resmen. Vip mesajlarda bal gibi montaj, VİP'lere kurban gidiyor koca vatan. Siyasette istek kipi destek vipi kandırmacası. Yasakçı VİP, VİP oğlu BİP, artık hangi VİP ise Dip kafayla iş gördüğü gözler önüne serildi. Bu kadar VİP yetmezmiş gibi zamanın iktidarına veryansın, ‘Velhasıl İpler Paşkanda’ VİP’ine takılır. Yani VİP 'Veryansın İsyan Platformu' her vakayı takip eder zerre söz dillendiremez. Yanlıştır, vahimdir, hatadır, terbiyesizliktir, skandaldır ama 'Velhasıl İpler Paşkanda’ VİP'i ağır basar. Siyaseten yakışıksız resmen vippala. Vipola panayırı...


İşin aslı yarınlara ilişkin ‘Varolan İktidarın Pürtelaşı’  yüzünden VİP dalaşı. Kör gözlere parmak, ‘Varsay ki iktidar Pergolası’. Pike çark ediş, dibe çakılış kibri. Varsa yoksa ‘Vallahi İllaki Poz’ VİP’liği. İşte on yılların VIP kardeşliği...


Zamanın 'Bu kardeşinize verin yetkiyi' iltiması, ilerisi gerisi seri, asistclas montaj sanayi. Beş yıl daha siyasetin VİP kimliğine evriliş her haliyle ‘Varıyoğu İncelikli Pozender’, duruşu. Hısımlara haslığı, hasımlara hısımlığı bin numara yediren seçim cambazlığı...


Oldu olacak uçara, kaçara ve batara tek veri tabanı, Vipinize BİP...

BÜYÜ BOZULDUĞUNDA BÜYÜDÜM

BÜYÜ BOZULDUĞUNDA BÜYÜDÜM


Büyü bozulana dek büyüleyici bir çiftsem

bir çiftlikte çifti çubuğu bol

bol bolamat çiftçiysem

ve büyü bozulduğunda maya tutmuyorsa süt

efsunkar fidanlarda göz aşı sürgündeyse

aşı kalemi elbette anaç anaç yazacak asiliğimi.

Ezcümle Denize benzerdi asi aksi ve hırçındı…


Doğa dayanılmaz denli deli

delici yırtıcı ve vahşiyse

doğan kapılmışsa boşluğa

semayı zehirleyen yıkıcı bulutlarla

yapayalnızsam düşünce pınarında

benlik sorgusuyla çözgü sehpası devrilsin.

Tinsel dalgı dalgınlığındaysam

ne verimli bereketli topraklardı

sırt üstü uzandığım geceler.

Usumda ne hayaller neler neler birikti

hayal etmişliğim eskiden beter.

Dolgun kalçasını benden yana deviren dağlar

fes düşüren fesleğen kokan yolculuktayım

erdim yiğittim yittim gittim

al memesinden bal emziren uykularda.

Sihirli rüyalarım bitti biter

büyü bozulduğunda büyüdüm

erişkin erbiyum dağdım eridim…


Kil toprak yoğurulmuş hamurum

birden bire irkildim

bitkel kızıl kafa demirciye öykündüm 

bağlılık yeminimi dövdüm

kısır döngünün demir yalım örsünde.

Örselenmiş serçelere çekiç gibi öyküydün aklımda

oraklı hasat kesince yolumu

kan damlayan balladlara bağlandım.

Erken baharlar kaynattı bulgurumu aşımı

kitap tablet pişirdim akşam sabah

hamdık piştik derken kesildi dermanım

darma dumanım canım anam.

Derme çatma çatkılarda derildim

kime ne darıldıysam da darıldım…


Toprak ananın çevresinde çifteli figüranlar

kan çanağı topuklu gözlerde feryat figan

her seyyare kelimede eğilip bükülüyor zaman.

Zaman öyle bir zaman ki sıradan

ölümsüz müyüm fani miyim bilemedim.

On iki bin yıllık kutsal buğday başağı

tırpanı vuran mıyım soramadım.

Son sorum lif lif tel tel ipeka saçlar

neden nedensiz tarayamadım.

Fildişi gibi uzanan sahilde önüm sıra

yiteni gideni niçin bulamadım.

Deniz suyunun çekilmesiyle yaralı merman mıyım

çengel bulmacayı çözemedim.

Güneşe yürüyenim bildim

bir ben bir yaprak bir de anam…


Gün yüzü görmeyesi sözler ahbabım

süzgecimden süzerim öz benliğimi

kala kaldı yine final kükremesi

yarınlara dört bin yıllık kara saban.

Savurganlık yamacında hazırım

buyurgan çıplak kara toprağı

doğadan büyülenmişçesine sürerim.

Ayamda mayamda tutkulu bir aşk

aklım süt kadar berrak

ağlamaz bir asiyim

asit vurgunlarında yorgun yolcu elhak...


Doğaya tapıyorum şiirsiler tarlasında

kıraç ve kurak toprağı dişliyorum

ver elini verimli topraklar dünyası

çok özlemişim çok elde borak...


Gözü kara büyü tam isabet

ben senim sen bensin melikem

Derdo darende derbendim ayıldım nihayet.

Hazere döndü yüzünü haza beyefendi

büyüdü gönlümde gökgözlü hazerat…

8 Haziran 2023 Perşembe

ALERJİ, AKSIRIK TIKSIRIK, EKSİTUS...

 ALERJİ, AKSIRIK TIKSIRIK, EKSİTUS...


Mevsim alerji mevsimi. Aksırmak, tıksırmak, pıksırmak ve hapşırmak, eksitus. Aleni bulaşıcı temas. Öyle ki hapşıranı gören, işiten hemen hapşırma hissine kapılır. Dolar dolar ve irade dışı hapşırır. Piyasalar karışık, resmen alerjik dönemi. Hapşırma mikropsal uyarılma. Uyanılamayan ise ağız ve burundan apansız gürültülü soluk boşaltımı. Kuvvetli nefes verme ve içerdekini dışarıya atma faslı. Etrafa etraflıca mikrop yayma operasyonu. Yani hapı yutmuşçasına gıcıksal kasılmanın bir şekilde devreye geçirilmesi, çevreye bulaşı taktiği...


Asıl neden pek bilinmez. Çok yaşa babında, sağlıklı yaşa dilekleriyle geçiştirilir. Her hapşırık insandaki kurulu sistemin, mükemmel işleyişin dışavurumudur. Yani aksırık, tıksırık, pıksırık ve öksürük hiç de hafife alınmayacak reaksiyonlardır...


Bakteri, virüs, mikrop, mikro organizma hangisi olursa olsun vücut belli bir doygunluğa eriştiğinde barınma ve yaşama aczine düşerler. Zorluk çekerek işe koyulurlar. Tek çare yayılabilecekleri başka vücutlar edinebilmektir. Çünkü topu çok çoğalmak ve yok etmek için kodlanmıştır. Bu nedenle bulaşı yollu standart geçiş planlanır...


Mikrop sürekli mevcutlusu olduğu vücudun, işleyişini ve en temel mekanizmalarını bozacak salgılar üretir. Mevsim normallerinin üstünde saldığı salgılarla hapşırmayı güdüler. Aksırık, tıksırık, pıksırık ve öksürük hissi yaratarak bu etkileşimi kendini fırlatacak rampaya dönüştürür. İnsanı resmen füze fırlatma rampası olarak kullanır. Yani hapşırmak bir biçimiyle mikrop fırlatma rampasına ilk işarettir...


Rampada asrın topu patlatılır ve mikrobun pat diye içerden dışarı çıkma, daha da uzaklara gidebilme vizesi gerçekleşir. Pasaportu bulaşı vesilesidir. İnsan ve insanlar sağlık platformunda resmen gizliden gizliye kullanılma aracıdır. Kullanılma hali eğitimsizlikle buluştuğunda feci bulaşı sonuçları olur. Mikrobun tipi ve özelliğine bağlı olarak dünya yerli yerinden oynar. Mikrop oyuna gelmez, oyuna getirir. Hapşırtma odaklı buluşmalarla istilasını sürdürür...


Aksırık, tıksırık, pıksırık ve öksürük mikrobun tırısa geçmesine temel nedendir. Bu şekilde bulaşı sınıf atlar. Mikropsal  ve sınıfsal nedenlerle dünya kuyrukta iken sırada bekleyiş modunda sıradanlaşan, sıkışıklık düzeneğinin ne kadar süreceği belirsiz bekleyişte tek bir hapşırık dünyaya bedeldir. İşte bu bekleyiş döneminde hapşırmak ve hapşırıklardan sakınmak çok önemli. Rampayı yavaşlatacak olan işte bu sakınımdır. Çünkü bir hapşırış, aksırış, tıksırış ve öksürüşle mikropsal çoğunluk anında kamp değiştirir. Dahası direkt temas sağlayabilir ve başka taşıyıcılar edinebilir. Bunun için  bir süre havaya bile tutunabilir. Sonrasında işini görür...


İş bu bulanık ve tutuk anlarda bir süre nefes tutmak ilk önlem. Geçici ama doğru tavır. Ancak artçı hapşırıklarla bu önlem de işe yaramayabilir. Çünkü mikrop hapşırığa maruz kalan vücutların parçası olma derdindedir. Hızla çoğalma ve istila hevesinde...


Mikrop çoğaldıkça, işgal sürdükçe, bünye fünyesi çekilmiş bomba halindedir. Ve aksırık, tıksırık, öksürük ve pıksırıklar öncesinde mikrop katsayısı en ileri seviyeye yükselir. Pısırıklar anlık esneme peşine peşpeşe patlayan hapşırıklarla akıl şaşırtan versiyonlar hazırlar. Herşeye katlanılır ama taşınan hangi mikrop ve çağcıl hastalık ise yeni vücutlara geçer. Doğal enfektasyon gerçekleşir...


Bu arada enfektif dedektifliğine hiç gerek yok. Diğer bulaşı ve etkileşimlerin yanı sıra enfekte olmanın ilk enfektan hali aksırık, tıksırık, pıskırık ve öksürüklerdir. Mikrobun organizmaya kabul anı, mikropsal rezervasyon tam da bu anlardır...


En nihayetinde aksırık, tıksırık, pıksırık, öksürük kanallı pahalıya patlayan  mikropland tatili başlar. Hatta eksik önlemler ve yetersiz tedavi yüzünden upuzun bir tatil bile yapılabilir. Ekseriyetle eksitus...

DEĞİRMEN SUYUNA ŞİİRS…

 DEĞİRMEN SUYUNA ŞİİRS…


Ersiz dilsiz bölgelere şiirsilerle selleniyorum

eşsiz bağ köyünün değme kabaracısı Osta gibi

örsü kırık demir dövme sanatçısı Kavva gibi. 

Daralan şair evlenmesi ruhu aşkı derinden aklı serinden 

şehir gerillasının el kitabına gün güneş doğdu yine.

Çekiçler öksüz orağı kırılmış yaşlı çiftçi köksüz

kantarlı kayıtsızlık başlangıcın dününe dönük.

Kanlı çarklara takılanı inim inim inleten zirve sarhoşluğu

Kahıra doğan ömür paydos saatlerinde geceye sönük.

Çavuşo dağında şahlar şahına piyesler sahnelenir

ateş başında dağlar başına ciltler dolusu isyan okunur.

Değirmenin suyu çekildiğinde akıl durur

zehirli oklar kırık dökük sineye saplanır

erli dilli yörelerde şiirsilerle şeref locasında ölürüm…

 


Er veya geç sapla saman karıştığında akıl karışır

akıl karıştığı zaman hızla akan zaman şıp diye durur.

Duyguyla oya oya işlenmiş ışıklar kara geceye savrulur 

şeker bombası ışkın gibi sivri uçlu ışınlara takılır.

Taşıma suyla değirmen döndürme ahbaplığı bir gecede yıkılır

savunduğunca savun hiç sıkılmadan bu asırlık yıkımı.

Mahkemede cinnet geçiren izleyiciler kriminal krize tanık

deniz köpüğünde saklı sakınılmadan sömürülen emek.

Savundukça savunduğum tel dolaplardaki somun ekmek

ağaran sularda ahuyla ağlaşan tek atımlık hikmet.

Nazım ölçüsü tek odalık saray helalinden tek lokmalık hayat

hazım ölçüsü bir ömür boyu tek giyimlik dervişani hırka.

Asırlık hasarı görmeden kendinden geçenler ak sularda boğulur

sarı buğday uğralık una duran da değirmenlerde kirli çizmeliler…


Mahkemelik manzumlara malumu çizmeler külliyen yasak

gönül devirmeden şiirsilere yananlar günü devirir ancak.

Denize sevdalılar saçılırlar al güneşe kaçak göçek

buğdayı tenlimi öğüten akarlar akmaz olduğunda 

ersizler dilsizler sükuneti savunur değirmen havuzunda.

Erli dilli el heykelli adadan şiirsilerle sesleniyorum

yeldeğirmenleriyle savaşıyorum hala arsız yarsız düşlerde.

Derdo Osta gibi Kavva gibi yaşam felsefem bitmeyen kavga

düşle gerçek arası satırlara dökülen bencileyin ömür törpüsü…

TAŞLARIN SULTANI…

 TAŞLARIN SULTANI…


Kristal karbon değerli taşların piri. Maden. Karbonsuların toprak katmanları altında kapalı ve havasız mekanlarda için için yanmasından veya çok uzun süre derinde kalıp birtakım kimyasal değişmelere uğramasından oluşan, siyah renkli, bitkisel kaynaklı, içinde yüksek oranda karbon bulunan katı yakıt.

Havasız ortamda kalan bitkilerin nem, basınç ve sıcaklık etkisiyle bozunarak oluşturdukları yanıcı, kara-kahve renk, katı özdek. Yaşam içinde yeri ayrı… 


Birde yeri apayrı olanlar var. Değerli taş ve maden, illet bir algı şoklaması. Hal buralara varınca yatırım nerelere yapılmalı, birikimler nasıl değerlendirilmeli sorusu da değer kazanıyor. Değil mi ki oyların efendileri Reyisi yerden göğe övdü, döviz de yükselmez artık. Yani bu saatten sonra başka maraza çıkarılmaz. minik adımlarla iki ileri bir geri seyreder mehteran. Vaziyet bozuk dolar şimşek gibi arada tezgahlanabilir ama spekülasyonlara rağmen çok kazandırmaz. Altın milletin sigortası. Altın yastık altı. Garanticilik. O zaman değerli taşların sırrına ermek lazım. Değerli taşların sultanına varmak...


Seçim vaadlerine zerre takılmadan desturu koyveren şu kalburüstü milletin artık bolluktan mücevher dünyasına açılması lazım. Bende bu izlenim yaygın. Layıktır da ayrıca. Bundan böyle birikim sağlama, birikimi sağlama alma Yüksek Ticaret’li bir ekonomist olarak aklımıza üşüştü. Piyasa seçim öncesi ve sonrası diye şekillenecek sanki. O yüzden gün, günler ve yarınlar mücevher taşları dünyasına yabancı kalmamak günü. Gerçi seçimi şartlayan bu zengin zenanelerin özel taşçıları ve dost markaları mutlaka vardır ama marketing bu seferlik bizden olsun. Çaylar şirketten…


Kim ne derse desin boşa, şirk taslamanın da iki cihanda yeri yurdu yok, kati öngörü taşların sultanı 'inci'dir. Mucizevi bir mücevherdir inci. Canlı üretimdir. Dört beş bin yıllık kültür deryasıdır. Köklü ve burjuva bizdeki deyimle sosyete aile büyüklerinin yegâne mirasıdır. En bol bulunur ve en değerli taştan sayılır. Ancak sunidir onlar. Doğal inciler pek nadirdir. Yapayları yapanların elinde kalmaz, el değiştirdikçe can yakar. Zaten çevre kirliliği, aşırı av ve zehri bol sanayileşme doğal inci neslini tüketmek üzeredir. Taşların sultanına gerdanı incili nedimeler yaraşır. Onlarda sırasıyla incinenin paçalarına tutunurlar. Bakan gözleri tutuştururlar...


Nedimelerden 'tanzanit' güzeli, Kilimanjaro'nun eteklerinde yaşar. 'Tanzanit' nedir? diye soran meraklılarına, zoisit mineral çeşidi olduğu söylenebilir. Zoisit ne denirse ufak bir araştırma yapılmalıdır. Tanzania rezervlerinin on yıllar içinde tükeneceğine dair bir izlenim vardır.

Rezervleri kurumadan geleceğe yatırım maksatlı şimdiden bolca edinmek lazımdır. Cumhura duyurulur…


Yirmi küsur yıldır zaferlerini yakutla kutlayanlara yaş gelecek ama 'Yakut' üç bin yaşına yakındır. Burma'lısı en canlısı ve parlağıdır. Burmalı yakut morumsu kırmızıdır. Yani deyim odur ki; güvercin kanı gibi parlak kırmızıdır. Zerresi müta nikahlıların kanını kaynatır…


Hele ki 'yeşim'. Yeşim imperyaldir. Saf yeşili yakar insanı, kül eder insanlığı. Yeşile çalar gözler ondan alır ilhamı. Maya ve Maori kültürlerinde kutsaldır. Sıra dışı, sağlam ve dayanıklıdır. Derler ki; Altın değerlidir, Yeşime ise değer biçilmez. Paha biçilmez zenginliklere doymayanlar yeşim taşına taparlar yeşil yeşil…


Ural dağlarında sıklıkla renk değiştiren, bukalemun özelliğine sahip 'aleksandrit' taşı ultra aslandır. Bukalemun gibi renk, yılan gibi gömlek değiştiren eşrafı beldeye eşref saati mücevheridir. Gün ışığında tavuskuşu mavisi, bol ışık alınca da mora doğru renk verir. Çar mücevheridir. Sultan çatlatır…


Çatkapı nedimelerden 'Paraiba' taşı ise Brazil dizisidir. Köle isauranın koynundakidir. Mavi yeşil, canlı ve doğurgan, kalçaları dolgun ve baştan çıkaran renkliliğiyle dünyayı şaşkına çevirir. Son on yılların şaşkolozları pek bilmezler bu nadide parçayı. Siyah beyaz filmlerden tanırlar biraz ama bir tanısalar yakından ulaşmak için kendilerini parçalarlar…


Rocky sıra dağlarında ise 'amolit' gevheri saklanır. Öyle ki tarihi geriye sarar bir başına. On milyonlarca yıllık deniz yumuşakçalarından daha parlaktır özü. Hatta gökkuşağının tüm renklerini alabilir, yansıtabilir. Resmen yanardönerdir. Yana yakıla dönüş yolu gözetenlerin gözdesi olacak denli şahendedir…


Himayalar'da 'Kashmir Safiri' safiyane hayranlıkla ilk sahibini bekler. Son sahibi yoktur çünkü rezervi neredeyse bitmek üzeredir. Bitince müzelik değer olacaktır. Olmuştur da. Bu günlere izine ancak koleksiyoncular ve müzeler de rastlanır. Şansı yaver gidenler, şahsına münhasır hizmet mayalayanlar kısmetse, el çabukluğu marifet ilk fırsatta kesinlikle sahiplenmelidirler. Safir yatılı misafirdir.Yoksa zaten yok…


Varla yok arası safir, Sanbenito Nehri'nin 'safiri' dir. Durağan mavidir. Ancak gökkuşağı renklerini de ateş gibi yansıtır. Resmiyette iş görenlerin değerlisidir çünkü resmi taş ilan edilmişlerdendir...

 

Züğürdün çenesini yoran, papaganları akla zarar öttüren 'Zümrüt' akuamarin ve margonidin yakın akrabasıdır. Kan içen kızıl Berildir. Vah Vah Dağları'nın kan kırmızı çiçeğidir. Ham minerali en çok ilgiyi çekenidir. Hası da tası tarağı toplayacakların işine gelir. Hasır üstü tapınanların, hasmını yan yatıranların işine yarar.


Daha nicesi sıralanabilir ancak yukarıdan aşağıya, sağdan sola dizinlenenler, diz üstünün ayarını belirleyen sultanlık sultasının mücevherleridir. Yani değerli taşlar ailesinin en mükemmelleri bunlardır. Bu necip ve her sıkışıklıkta ya nasip çeken halal ama çiğ süt emmiş millete en yakışanlardır sayıp dökülenler. Şu garip ama kendinden menkul millet neleri bir çırpıda aklamadı ki, mücevherat dünyasına atılmasın. Atıl kurt nevi allanıp pullanma dünyasına çökmeler, taşlar dünyasına dizaynır beslemeler. Dip boyası çoktan gelmiş de geçmiş boylu poslu kıvrak piyasadan dem vurmak zamanı değil. Zaten kaçan kaçana… 


Burada yazıyı elmas uçla kristalize kesmek şart oldu. Sanki taşların sultanının rengi attı atacak. Kasayı kapatacak. Kapalı kalp çakrasına pembe kuvars, yeşil akik, siyah opal…

4 Haziran 2023 Pazar

SERHUŞ HUŞUSU MANOLYAM...

 SERHUŞ HUŞUSU MANOLYAM...

 

Asmalı bahçede asırlık ağaç gövdesine kazıdım adını

çiçeği beyazım portakal kokulu manolyam.

Nahoş akıl dürtmesiyle apansız sarhoşladım

dimağımda eş zamanlı işgal

tenimde tatlı eşgal

ruhumda titrek deniz meltemi.

Geçici serhuşluktan aşkla huşuyla ayıldım

esrikliğimi rakıdan sandın nuru narım

eksik sarıldın darıldın sanki narı hayatım.

Darılma darlanma sakın nuru aynım

aslan sütü kınalı koça pek yakışır 

bu katmerli sevda ikimize pek yaraşır.

Aşırdığın yürekte saklı çok yıllık aşk

koklamaya dahi kıyamadığım yar

burnumun değdiği yerde zifiri karanlık. 

Zedelenmiş renkler sarmalındayım

asmalı mescit sokağı meyhanelerinde...


Asmalı bahçede manolya ile açelya arafındayım

karşılıksız aşk çiçeğini gözlerimle sevmesem

kalbim iki parça müjganla bedenine dokunmasam

ayılamayacaktım şu mon amor rüyadan.

Riya sarmış naylon aşklar dünyasını

vücudundan koptuğum anda ayıldım manolyam...


Bal ormanında balada çağıran nefesin olmasa

harlanmasa o her dem yeşil gözlü harmoni 

ve kalmasa beyaza çalan çiçeklerin çiyi

çiğnemeyecektim bir kalemde yeminimi.

Hiç mi suçun yok sebebi çiçeğim

zahar hiç mi zerre günahsızsın

zinhar bu ne menem kurum ruhum

bu ne derinsi uysallaşma ruh ikizim

ikiletmeden ölmeye yatmaya yeminliyim.

Asil aşklar temsilcisi manolya çiçeğim

çiçek gibi bir aşka soldum

asmalı bahçede asırlık ağaca asıldım ben...


Asiliğin asilliğin asimetrik geceyi dizginleyemedi

manolyam her daim buram buram tutkusun 

dizimin dibinde aşka tütsü fasılısın.

Hafiflemez acılarım al çiçek açtı dalımda

cümle alem biliyor cürümsüzüm manolyam...


Asmalı bahçede cürümü kadar yer yakıyor

açık saçık açelya çalımlı rakkase.

Huş ağacını huşu içinde şuh adımlarla döneler

ipeka tüller arasından sıyrılır mübarek.

Dakika dakika rakka rakkasane

O rakkase varsa ne rakısı manolyam

aşkıyla serhuşlamak huşuyla ibadet.

Yerle yeksan raksı raksan figürü noksan

Alimallah ayş vakti Hanende Melek...


Tin sin in cin çıkmazında

raksla aşkla derişmedik mi ikimiz

niraya erişmedi mi ruhlarımız.

Yoksa zevki alaya mı kızdın zer manolyam

yalnızca üç kerelikti tüm sabıkamız.

Asmalı bahçede üzüntümüze üzümler karardı 

aldırma artık almaşık yapraklım

parlak yeşil süslü hırkamız çoktan sarardı.

Güneş karpuz gibi ikiye yarıldı

yarım elma gönül alma sabahında

asmalı bahçe deli gönlümde asıldı...


Asma yüzünü cennet gözlüm

dört mevsim neftiyi koruyan asırlık ağaç

Haziran başı çiçeği beyaza durdu. 

Durduk yere darağacında sarhoşlayınca sen

beni asmalı bahçede asıldı sandın.

Yok çiçek gözlü çıplak manolyam yok

tahta taburenin ayakları kırıldı

altın yaldızlı tahtına erişemedim şehinşahın...


İflahı kesilen iki serhuştuk ikimiz

iki arada bir derede ak suyla arındık

kırık dökük bir aşkı bedenlerimize kazıdık.

İki cihanlık çakır pençe çakır keyftik

Derdo yekvücut asmalı bahçede ayıldık.

Ay ışığında kuark merkezde ayrı ayrı asıldık

asırlık ağaç dibine birlikte gömüldük.

Koynumda uyuyorsun edalı adalı yarim

çiçeği beyazım limon kokulu çıplak manolyam…

ZATIŞAHANE DAMARI…

 ZATIŞAHANE DAMARI…


Zatı şahaneleri dardan damardan ne derse desin veya demesin ne yazık ki yaşanan, kapkaraya dönüşen bir atmosferi resmen yaşamak. Memleketimden insan manzaralarıyla manzaraya devam faslı. Çok zor gittikçe daha da zor surileri aşmak. Yağma yok zatı şahaneleri yine elektronik suflörlü söylenceler bilimine nabza şerbet ağızla ak pak katkılar sunacak. Ancak hangi kofik katkıyı yaparsa yapsın her baharın sonu karakış. Zaten iklim yüzünü zemheri zürefasına dönmüş bir kere. Bugünden yarına tarihe kayıt düşülecek fevkalade fevahiş günlere gebe memleket…


Seçimlerin seçimi fevkinde mafiş bir seçimde zatı şahanelerine doğruları bildirme asli görevini savsaklayanlara, şirinlik yapmayı marifet sayanlara, saydıkça saymak, saydırdıkça saydırmak bugünden yarına hiç gereksiz seremoni. Gerçi bu serbeşlere her halis mulis hal bile açık saldırı anlamına gelir, getirilir ama hiç de umur değil. Serde kurena kurmacasına isyan. Ayrıca dört bir yandan çaprazlama gelseler de cumhura dert değil. Çünkü dert bir değil bin değil… 


Zatı şahaneleri bile olsa kişi ne yaptığını iyi bildikten sonra mesele yok. Yapıcı iğnelemeler, yaptırıcı eleştiriler, yasal çerçevede karşı koyuşlar muhalifliğin doğası. Fıtratta var taşlama. Ayrıca en iyisini daima zatı şahaneleri bilir feyzi, bugünden yarına felaketi tetikler. Felaketi önlemek babında ona buna fazladan sallamak yersiz eğlence. İnsanlık hali, bugün var olan yarın yok. Yani yokluk hiçlik deryası. Bu devlet malı deniz yemeyen kereviz dünyasında, sırtını zatı şahanelerine verip uluorta gider yapmanın da olağandışı gelir yapmanın da bir haddi hududu var. Çünkü an gelir olaylara sıvanıp, kolay tavırlananlar çok kolay tavlanır. Tavı alınanlar da gün olur söz sanatına malzeme olurlar. Hal ve gidiş budur. Zatışahaneleri her şeyi herkeslerden çok iyi bilir; “Kargaya ne kemik diş, insana da ne demir diş verilmeye…” 


Elbette bilirler zatı şahaneleri uzağı yakını. Kılavuzu karga olanın burun direğini. Vakti gelince yükselen nidaların kulak zarını delen desibelini. Yığma yağma otağında yinelenen naatların, yenilenen izmlerin, belirlenen girizgâhların, pislenen ellerin artık tutmayacağını. Terste terasta uyutulanların üzerindeki etkinin, ninnilenen tutkularla hatta maaile balkonla dahi zamanla azalacağını. İşte zaman bu zamandır. Zamanın ruhu gereği işin doğrusu mevcut enkazın, eğrisi doğrusuyla enkaza neden olana kalmasıdır. Zatı şahaneleri bu hassas süreçten geçilirken en hakikati sözlendirmeye, kibir indirmeye, kabir dindirmeye kim itibar ediyorsa itibarlandırmalıdır. Tek şart asaleti ezelden, esasen tek ses ama çok sesli güncelleme diyarından olanı irtibatlandırmalıdır. Geçer göçerlerden olanlar ehven tutulmalıdır, göçürenler sehven olsa da asla…


Evet zatı şahanelerine tırnak içinde önemli hususları doğrudan aktarmayı asli vazifeden farz edenler yanlış anlaşıldıkça; “Daima zifiri karanlıkta kara kayanın üzerinde kara karıncalar yuvalanır. Ziftin peki karanlıkta gözlerdeki bağ kalkınca, gökler tahtı aydınlanınca dil çözülür. Seviyesiz mertebeler kat edenler, kara taşların göbeğindeki zehirli akreplerle yarenleşir. Hakikatin alazında kendi kendini sokup zehirleyen her boynuzluyu da kızıl karıncalar taşır…” O yüzden fazladan taşkınlık taşlaşmayı beriler. Ötesi berisi belli ama hesaplanarak ebedi uyum için söylenenlerin dili bilimsellik ister. Bilimlerden bilim beğenmezler bilmez ama zatı şahaneleri çok iyi bilir; “Seçkin dili öyle bir şeydir ki Karadeniz'in en dibinde, kara kayanın üzerindeki küçük kara balığı bile içmeden sarhoş eder. Ve her yanlış seçim akıllandırır. Her doğru seçim aklın melekelerini parlatır, balık hafızasını doldurur. Kolayı zor eder. Zoru kolaya koyar. Ta ki o kutsal uyanış tüm atmosferi kapsayana kadar…”


Kapsama alanı dışında kalan zatı şahaneleri bizzat kapı kulları yüzünden, mevcut halleri en doğru zannederken, yapılanların topunu doğru yaptığına hâllenirken, hep başkalarını zan altında bırakır. Dillerde hep aynı ölçümler hep aynı öyküler. Elde ayakta külçeler. Hep ondan bundan travma. Hep aynı kapıda tavsama. Dilenildiğinde büyük kandırmaca ve ayni kandırılmışlık timsali. Oysa zatı şahanelerine bırakılsa tam kıvamında aklar kör karanlığı. Bırakıldı da ne oldu ne gördük tavrı yarı yarıya ama elde “nalıncı keseri, boyunlarda yasak incir takımı, takım taklavatsız acizlik. Ayartılan karanlık. Cehenneme dolacak bir aymazlık. Biteviye günahsızlık, gök pencereye dağılan kara duvarlara karabaşlı çivi çakmalık…” Oysa tekrarı yok karanlığın, buğulu bunalımın tekrarı tam eziyet, bilinçsiz hezimet.


Eziyetin ve çekilenlerin de haddi hesabı olmalı. Ondan sonrası hanelerde ‘kurtulmak’ zamanı. İşte bu gerçeklik zatı şahanelerine hep unutturulur. Zatı şahaneleri de millete unutturur. Gelir zaman gider zaman, toptan gider yapmanın taraftarları da ayan beyan azalır. Karanlıklar açık seçik ayazlanır. Zatışahaneleri de içten içe duyar, karanlığa yayılan ulu nidayı; “Razı edin şu rıza göstermeyenleri de. Tembihlere uymayanları da. İkaz edin. Gündüzü bulun. Arayın her yerde. Bulun ve göğe asın. Güneş çıksın…” Elbette her karanlığın sonuna güneş doğar. Güneşe akın başlar.


Zatı şahaneleri için heybede günde üç öğün ilaç niyetine “…öğün çalış güven…” babında daha çok güzellemeler var ama iki bayram arası düğün olmaz. Hem bayramlık ağızları açtıracak olan, hariçten gazel zatı şahane damarı şimdilik düğün dernek helecanlısı. Hele bir geçsin cicim ayları, şahmerdan damardan…

HALKIN FİKRİ, DERVİŞİN ZİKRİ...

 HALKIN FİKRİ, DERVİŞİN ZİKRİ...


Halkın fikri, dervişin zikri değiştiğinde mert dayanır namert dayanamaz. Dayaşkasız bireysellikten kitlesele, oradan milletsel boyuta daima ilerici devrimci fikirlerle geçilir. Geçiş mantıksal iradeyle hayal gücüne ve hayvani kuvvetine karşı durmak, harikalar ve efsaneler safsatasına inanmamakla olur. Çünkü belki biraz benzeşerek ama dirençle ve devamlılığın harareti ile evrilir zaman. Bu evriliş sıcak eylemselliğe devriliştir, sonucu da devrimdir... 


Devir o devir en demokratik hak kullanımları, hainlikle at başı yarıştırılıyor. Suç kabullenildikçe demir çubukları eritiyor bitmeyen kavgalar. Allah için bunca nefret etmek üzerine programlanmışlık olursa, melek kadar temiz şahsiyetler de bozulur. Erir akıl ve kessen ses vermeyecek saflara savrulur paydaşlar. Gelin kayasında asılır mahfil, mahsurelik nereye yığılır asla cevabı bulunmaz. Masum ve mazlum bekleşmelerde Allah yarattı demeyişin ikrarı, itaati kime ait bilinmez. Kortejlere arif olanlar bile muammayı çözemez. Her acil konuya acıyla yön veren zayıf satırlar kalır geriye. Yazanı iflah olmaz...


Ebedi olmak için yazının esresi, ötresi ve harekeleri önemlidir. Kutlu isyanın, katlı hareketin anlamını bilmeden nidalarla gariplerin üstüne sürülmeler ise ayrıksı ot. Ne ezeli manadır sönmeyen od, olurunu birilerine sormak gerekir. Lafta ehil cinsinden olup, olgun dolgun görünenlere, gülen yüzlü ahenk çıbanı. Ahlar vahlar arası dostluk, üstün kayırmalar, hayır yolunda seyreden hayırsızlar, tarihe isim yazdırma telaşındakiler aynı tandans. Memleketin her karış toprağına sahip çıkmak, Gezi yollu aforizma tam gaz. Tüm varlıklanmaların üzerine makam ve mevkii kazanma kaygısı tam dans… 


Merkezkaç kuvvetle kaç çeşit plan varsa dayatıldı, milletin artık meseleyi anlaması gerekirdi. Anlam bile aramadı. Arayı darayı hesap edemedi. Haliyle izanı mizanı zayıfı, illeti milleti ayni kefede tartıldı. İnsanlığa hükmeden ezeli müjde, kökünden kökeninden koparıldı ve sözünde duran kalmadı. Mücadele adamı olmak ise herkesin sahip olamayacağı türden erdem. Aklı, kalbi ve dili mühürlenmişlerin harcı değil. Harcıalem öteye beriye saydırmalar akla gerçek dışılığı mıhladı. Oysa nalına mıhına mevzu bahis açık seçik; "Siz ne haldeyseniz, başınıza o haldekiler getirilir… ” İşte seçim seçim diye tutturulan türkü o türkü Türküyem…


Türkün ocağında tüten söz ahir zamandan gelme, belli merkezlerde, nameskun mahallerde yazı didikleyicisine, kazı tiftikleyicisine esin kaynağı. Araflı taraflı yakaların, karşı yakaların, yaka kartlıların, yazıya değil yazgıya takıldığı, azıya azgınlığa bulaştığı, sağa sola savrulduğu için, ‘helal haram kargaşası kâfidir yıkılmaya’ sözü perçinlendi. Artık anlayan anlar...


Öyle bir an gelir ki mevsim, hayatı bilene, gerçekleri kavrayabilene her dem bahardır. Her dem ilkyazdır. Çünkü tüm haksız orantısız hükümler eşyanın tabiatına aykırıdır. Halk eşyanın en parlak görünen yüzüne, en cilalı sathına hayrandır. İlk fırsatta kişiler, zatlar, muhteremler, yatlar katlar, işler güçler, sınıflar ve ideolojiler tesadüfi ve geçici heveslerle meyillenir. Aidiyet ve derin kanaatlere hiç mi hiç aldırılmaz. Sabit fikirliliği yücelten ve kindarlaşmayı dirilten temelsiz fikirlere kayar mutlu azınlık. Hal böyle olunca sessiz çoğunluğun nüfuzu sarsılır. Sağır sarmalda güçlendikçe zayıflayan, harb ettikçe gerileyen, darb ettikçe darbelerle debelenen, gece nöbeti vurgunlarına savrulur hayat. Nüfusa devşirilir kavruk kabiliyetler. Halka sürekli telkin edilen ve şırıngalanan fikirler ne kadar aksi, ne çok yanlış olursa olsun göze batmaz. Bir acayip şekilcilik türer…


Zaruretten satılık ızdırap, zihinde basmakalıp hayal dünyaları yaratır. Bu çokgen yaratı halk ile fikirler arasındaki eksikliği tımarlar. Habis tümör dünyayla mantıksal bağı ve iletişimi koparır. Kopuşla diğer aşamaya geçilir, akıllı ilaç ağı güncellenir. İsrafa dönük istifçilik hortlar, birbiri peşine takılmalar, takipli takipsiz sıralanışlar büyük incinmeyi getirir. İn cin kapışmasında en ulvi fikir ve ideler basitleştirildikçe, kitlelerin zarfı okunmaz, mektubu anlaşılmaz olur. İşler gittikçe zorlaşır, güçler kolaylaşır. Güçlü veya güçsüz, halkoyuna yayılan ve güdümlenen bu idesel tutum, tüm demokratik gelişmeleri yer bitirir. Fazladan felsefi ve bilimcil değerler yok sayılır. Halkın seviyesine inmek, ayağına gitmek zul görülür. Tepeden zum yapılır, tam olmasa da tabakalaştırılan ve tebaalaştırılan halk uğruna anti demokratiklik süzgeci kurulur. Hemen herkes kuraya tabi tutulur. Tabii ki aşılanan ideolojisizlik halkın nüvesine çarpar. Çarpma etkisi mevcut değişimin karanlığını ifade eder. Kelebek etkisi o saatten sonra ilerleme değil gerileyiştir. Final bir lokma bir hırka meseli ırka, dine, mezhebe, aşırı fikriyata göre yeniden incelikle hesaplanır. Çıta yükseltilir ve çatı çökertilir. Temel sağlam ise ne ala...


Yoksa halkın fikri, dervişin zikri değiştiğinde mert dayanır, namert kaçar. Kaçar ama fazla dayanamaz, fikir zikir pınarında ölü cereyana çarpılır. Zaten toplumlar denizinde kendini içinde bulmaması için mantıksal deliller de bir bir yok edilmiştir. Felsefe sayfa sayfa kopartılınca, seferler safha safha karartılınca her eylemliliğe gizli ortaklık ve ikiz yapılı benzeşmeler zuhur eder. Şeffaflığın kalkması ve pratik düşüncenin kararması kirli sürecin temposunu düşürür. Tansiyon yükselir, mantık zincirinin halkaları bir bir kırılır. Mantık tersine yersine işler. Böylece dinleyenlerin üzerinde aşırı etki yapacak, derin izler bırakacak metne dayanan nutuklara ihtiyaç doğar. Okunan nutuklar filozofça yazılmamış olsa da geri çekilmez, çetrefille şerbetlenir… 


Şehri şair uleması ile şehir filozofları yönetmelidir iddiası, halkı hareketlendirme fikrine dayandırılır. İdeal meydanlar hayallere sevk edilir. Yapılanlar edilenler teması bol bol işlenir. Diğer yanda iddiasız metinlerdeki ayıp ve kayıp, haya ve hatalar, lisan kaygısızlığı ve dil sürçmeleri hiç önemsenmez. Geniş yığınlar için ver gazı gitsin babında ciltler dolusu laftan ibaret kopuk nutuklar, halkın geleceğine dair sarf edilen özlü birkaç cümleden daha değerli değildir. Zaten ağzı açık dinleyenlerin doğruyu yanlıştan, haramı helalden ayırt edebilme yetisi zımparalanmış, yok edilmiş olduğundan nutkun içeriği ve kapsamı hiç önem arz etmez...


Arzı talebi karışık süreç, bilime inananları, ilme güvenenleri şok edecek yol ayrımına sürüklense de daima umut vardır. Aklın arka yüzünde talebe tehlikesi olsa da nihayetinde nutku tutulanlar yine karavana nutuk atanlarla olur. Çünkü sıradan davranış kurbanları mantıksal değerlendirme, etiksel değerleme yapamazlar. Övgü beklerken sövgü gündemlenir. Hayal kırıklığı yaşayanlardan aklın kontrolünde tavırlılık arzulamak fevkalade büyük beklentidir. Yıllar yılı yanılmalar, yanıltmalar ve yansımalar yalnızca yangını körükler. Depresyon son demine depremlerini ve artçılarını sürdürür. Mucizeyi mucize sahiplerinden göreceğine inandırılan ve gerçek olmayanın gerçeğe üstünlük sağlayacağı safsatasıyla avunanlar yerinde sayar. Gerileyişlerle binlerce yıldır oyalandıklarının farkına varamazlar…


Varsın olsuncu halktan, emanet gergefinde oya oya demokrasi işlemesini beklemenin şimdilik boşa beklemek olduğu tescillendi. Bu rüyadan uyanış ise başka eklemelere, eklemlemelere, eklentilere bağlı. Ne yazık ki yeniden yol inşa edemeyecek kafadan eklemlilere de hiç gereksiz bağlı. Bu ağır bağımlılıktan, dervişin fikri zikri masalıyla yıllarca uyutulan halkın bir anda kurtulması zor. Kusura kalmasın ama kısa zaman diliminde fikir değiştirdiğini ve ikircikli zikirlere sırt döndüğünü beklemek de hayaldir. Bu bizzat hayal gücünün zorlanmasıdır… 


Halkın fikri, dervişin zikri aynı kalsa da unutmamak gerekir ki; mucitlerin icadı, fatihlerin fethi, iktidarların azameti, devletlerin kudreti, kainatın kaimi, zerresi kebiri, topu yekûnu sadece halkın hayal gücü üzerine oturtulur. Yaşananlar kötüye değiştikçe bıçkın aktörler zorbalaştıkça fikir zikir zemini kayganlığını korur. Kaymak ve kaburga kırmaktan korkunç olan kendi yalanlarına kendisi kananların ibretlik halidir. Şimdilik ibretialem durum bundan ibaret…

YAĞMUR ADAM AĞLIYOR…

 YAĞMUR ADAM AĞLIYOR…


Haziran yağmurlarını bekliyor çetin doğa

bakarkör gözlerde eyvah ki eyvah kıvılcımları.

Kıvrak hamleler diyarında mayıs kozası

kımıl kanatlılar kıvamı bozuk kutlama derdinde.

Ayıplı haz manastırında kayıp yağmur adam

bu haziran teneke madalyalı hızan kayıp.

İtirazım var bu hurdalık hazirun cetveline

ceddine elde var sıfır yangısı haziran yağmurları.

Haza her şey çok güzel olacaktı tersine düzüne

beddualar cuk oturdu kutlu isyanımın özüne.

Yüzüme yüzüme bir koca dünya yalnızlığı

Yağmur adam kazınmış madalyonumun iki yüzüne de…


Haziran başı hazmı zor yavan günler yağdırıyor

hazim çölünde hazil baskını hezimeti andırıyor.

Yağmur çiseliyor çisem çilem

çitler arkasında burnu çilli yağmur adam ağlıyor.

Ağılı şifreleri çözmeye adamakıllı akıl gerek

tez düzeltin bu yanlışı haykırışına okkalı cesaret.

Her kanun çalınışı bir konser değil

her keman konçertosu Rodrigo değil.

Alkışlara eğilmeler doğruları söyleyenlere de eğilmedikçe

eğriyi doğruyu görmek hiç de kolay değil…


Merhaba Haziran sıcağına doğan kiraz ayı

bardaktan boşanırcasına bereket sağanağı

maraba Pirus bir daha böyle bir zafer getirme.

Yağmur adamın gözyaşları yağmurdan beter

her zerresi küstüm oynamıyorum delikanlısı.

Yağmur adam yağmur dindi dinler ağlıyor

şifrelerin çözüldüğü gün yüz görümlüğü masalı.

Derdo yaz denizinde haziran parıltısı ağarıyor

Yağmur adam bu haziran yalnızlığı seçti ağlıyor…

SİMÜLASYON SEÇİMLER VE TEK ADAM REJİMİ...

 SİMÜLASYON SEÇİMLER VE TEK ADAM REJİMİ... 


Tek adam rejiminin iyi veya kötü olduğu görecelidir, tartışılabilir. Ama her seçimle birlikte önce şimdi zamanı değil deniyor. Sonra simülasyon seçimlerle tek adam rejimi tescilleniyor. Zaten ekonomik kriz kıskacında kurtarıcı beklemekten başka çare de yok gibi. Yok ama durum resmen eskisiyle idare ediliyor. Zamanla edilemeyebilir de. Yani tek adamlı rejim yönetimleri tüm dünyada sarpa sardığı gibi bu coğrafyada da sardı. Cümle alem gördü ama sığı, sığıntısı, kırıntısı kırk numara kırk ayak ipi yine göğüsledi. Sanki iyi de oldu gibi, tek adam enkazı tek adama kaldı. Uğraşsın dursun şimdi… 


Yapacağı pek bir şey de yok aslında. Sorulacak soru şu her şey tamam da tek adam doğru adam mı? Cumhur son seçimde bire bir kılpayı üstünlükle arandığı doğruyu buldu. Hırstan kimse o gözle bakmıyor ama berbat eden abat etsin de görelim dedi cumhur. Ancak doğru adamlar istilasına uğrayan dünyada, tek adam rejimlerinin ve liderlerinin yaptıkları yapamadıkları değerlendirildiğinde karneler zayıf. Çok zayıflı. Hatta hakkıyla idarenin çok uzağında faşizan görüntüler hâkim. Benzer tek adamlı rejimlerin topunda her krizi yetersiz yönetme ve ukala tavırlılık pik seviyede. Piksel duruma tek adamın etrafına kümelenmiş bilindik tiplerin zaafları da eklenince tam isyanlık atmosfer… 


Tek adam rejimlerinin en mükkeminde dahi en titiz muhalifliğe hemen kovuşturma ve kovalamaca var. Bu şu demek, toplumsal yaşamda doğruyu aramak, doğruya en yakını sorgulamak siyasi suç. Resmen rejim karşıtlığı. Tümünde tabanlı tabansız abartılarla yanlışları ve gerçekleri saklama ve söyletmeme gayreti. Öyle ki özel hayatlara düpedüz yoğunlaşma, eksik süreci yanlışlarla doğrulama polimi. Aslında bu doğrultu sapması kimin hayrına belli. Kimin çıkarına besbelli ama bakmak görmek, anlamak bilmek külliyen yasak... 


Bu yasaksavar tavır tek adam rejimlerine özgü bir genelleme. Ayrıca fanatik politik çerçevede kalanlar bile seçim ve seçim sonrası vurguna rağmen tek adam rejiminin artık mükemmel bir model olmadığı düşüncesinde. Ayrıca bugün sen yarın bir başkası. Kulüp tutar gibi, fikstür gereği ev sahipliği veya misafirlik saltanatı...


Bu rejim bariz üstünlük kurmasa da her gelenin şartlı ve yanlı kendi iktidarını, kendi siyasal kültürünü yansıtma rejimi. Dönemlik, anlık ve sırasıyla tek adamlı faşizan rejim. Peki tek adam tek doğru adam mı? İşte rejimin bütün pozitif yanlarını suya götüren susuz getiren negatif yan bu. Yani tek adam rejiminde iktidarı kim eline geçirir ve hakimiyetinde tutarsa, yandaş yanaşık, cıvık yılışık siyasilerle, karikatür tipitiplerle basitleştirilebilir. Yani bayağı bir yönetim mekanizması. Üstün vasıflı olan sadece kafadaki tek adam. Cumhurun başı olanın yakın çevresi ve civarı kalbur üstülüğü kaldıramayacak denli ortacı, ortamcı, orta düzey, vasat vesaire. Bu yüzden rejimin antisosyal tutumlu ve sosyal yaşam tutuklusu taraftarları epey genişlese de en doğru modelin tek adam rejimi görülmesi gelip geçici heves... 


Diğer her rejim, tam demokrasiler bile yetersiz ve yararsız sayılsa da öylesine banal duygu ve inanç genelleştirilmesiyle kurtarılamayacak bir rejim tek adam rejimi. Açıkçası karşılıklı sürümlerle komünist veya faşist diye adlandırılabilir. Ama dincilik boca edilmişi en telikelisi. Bu yüzden nevrotik destekleme ve kabullenme de bir yere kadar. Hal böyle olunca tek adam rejimi en doğru, dosdoğru rejim demek, en tepeye bir tek adam, tek bir zat koyup peşine safiyane güdülenmek sadece sömürenlerin elini güçlendirir. Yani sömürü mübarek havasında süreklilik arz eder. O kadar.


Hakikaten aşkın aşırılık, güçlüden güç devşirme timsali tek adam rejimi zamanla halkın gözünden düşer. İyi veya kötü ötesinde timsah gözyaşları döktüren aşamaya geçilir. Hiç gereği yokken bu tek adam rejimi en alası sayılsın diye psikolojik analiz ve sosyolojik değerlendirmelere hiç gerek yok. Tek Adam rejimi iyi veya kötü demenin de gereği yok. Zamanla iyi hatta çok iyi diyenler nasıl olsa yakın zamana azalacak. Çünkü bu rejim her dokuya ulaşabilir, her katmana dokunabilir değil. Sadece yalancı ve yanıltıcı bir kuvveti övüyor, tam karşıtlarını da oluşturuyor. Özgürlükleri kısıtlayarak bana karşı durmak ne mümkün havası basılıyor. Yemezler. O halde tek adam rejimi doğru, tek adam da en doğrusu demek vardiyalı bir rejim. Elde bu var diye buna katlanmak ve daha doğrusunu aramamak garip çelişki. Bu simülasyon seçim odaklı tek adam rejimi dayatması pek yakında layığını bulur. Hatta daha yerel seçimlere varmadan en doğru rejim bu rejim değilmiş gerçeği akıllara sabitlenir. Şimdilik başka çare yokmuşçasına, siyasi ortam idare ediliyor. Özellikle yerel sonrası tek adam rejimi iyi veya kötü olduğuna bakılmaksızın mutlaka ciddi değerlendirilmeye tabi tutulabilir...


Politik tabiatın gereği tek adam rejiminin en doğru adamı doğru yoldan sapmaz, antidemokratik yaptırımların dozunu artırmaz ise ömrünü uzatır. Yaş aldıkça yaş tahtaya bastıkça ömrü kısalır. Ancak ister bu durumda ister aksi halde ortada ne cumhur kalır ne de cumhuriyet...

Kör göze mil...

 KÖR GÖZE MİL...


“…Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler…”


Yirmi küsur yıldır lafta şu kadir kıymet bilen, şu ulu, ala, şuurlu cumhurun iki gözüne, gönül gözüne mil çekilmiş gibi. Oysa bir ortaçağ ezası, göze mil çekmek, mille göz eritmek. Göz kapaklarını yapıştırmak. Kalp kapakçıklarından kan kaçırtmak. Bu yakıştırmanın yakın çağa izdüşümü ise kızgın ve yüksek voltajlı cam kavanoz. Kaçak elektriğin uzunca süredir çıplak gözlere teması, mecburi istikamet kalp gözüne iltimas. Ancak asrın teması ne yazık ki gözleri eritmiyor, eritmekten beter ediyor. Gönül gözünü taşlaştırıyor. Kör göze mil hesabı...


Yıllar yılı asla kadir kıymet gözetmeden eritmek ki ne eritmek. Yüzlerce yılın birikimi çeyrek yüzyılda bir güzel lapa. Eritildi her şey. Sevgiyi de saygıyı da eritip bitirdiler. Kaygı dağları beklerken, milyarlık öz değerler kaşla göz arası eridi gitti. Erittikçe erittiler ve sadece gizli kasalar şişti. Devasa kabardı gizli hesaplar. Denizde karada hatta havada ne varsa iç edildi. Oysa hiç de gizli değildi yapılanlar edilenler. Aleniydi her şey ama sanki gözlere mil çekilmişti. Gönül gözü kör. Öyle garip bir hal ki; gözler milli, kulaklar cihazlı, diller lal. Eller görmüyor, duymuyor, söylemiyor. Cumhur resmen sırça köşke tapar vaziyette. Akıllar, yarım akıllar mankurt misali...


Kahır biriktiren kadir kıymet bilmeyen formda bilinçsiz kölelik, bizzat köleleştirme versiyonu. Milletin gözüne gözüne sokuldu montajlananlar. Gözlere mil çekile çekile militarizasyon. Engizisyon, sansasyon, bilumum sosyalizasyon. Bir adım sonrası bir ulu millet ki desem mi demesem mi ayıbında. Yolcu yol ayrımında. Sinik seçmen, seçsem mi seçmesem mi? tereddütlü, hamiline terennümlü...


“…Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler…”


Kadir kıymet bilmeden salt istikrar diye diye tam bitmişken sil baştan. Gözlerde mil, kalp gözü kapalı aykırı düzeneğin işleyip işleyeceği son güne kadar. Buraya kadar demeden toptan akla zarar beka meselesi. Sığıntı desteklerle seçim güncellemesi ve teami tesellisi...


Kanı akmaz kadir kıymet bilmez toplum mühendislerinin gözlerine mil çekilmemiş besbelli. Topu milföy hamuru yumuşağı. Yağlı, yağcı ve yağmacı. Paracı, palavracı, cingöz, paragöz. Yemlenince kadir kıymet öğreten mekanik gerçeklik pozu üzerinden cumhura milli ve yerli varyantı yedirme peşinde. Peşin fiyatına 'Dingil veya aks yalnızca eğilme gerilmelerinin etkisinde kalır. Burulma gerilmelerinin etkisinde olmaz. Yani herhangi bir güç aktarmayan destekleme elemanıdır...' ilanı. Sıkı elemanlar başta uçuk grafikler sallasa da yıllardır tam hedef, sürekli aynı oran kırksekize elliki...


“…Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler…”


Bu sere serpe açılıma saçılıma göre, gözleri millenmişler sıkışınca kader deyip, kadir kıymet bilmezler. İttifaklı işleri sadece işlerine gelmeyenleri mimlemek olur. Topu buyurulmaya burulmaya hazır elemanlar. Bunlar zil çalınca üç paraya anında milleşirler. Gong vurunca envaı çeşit milletten sığınmacıyla anında yerli ve millileşirler. İşletsel ilim bilim mekaniği... 


Mıhı çıkmış dünya mili; gücü veya hareketi iletmek için kullanılan dairesel kesitli ve genellikle dönen parçadır, diye tanımlar. Kadir kıymet gaspı iyice açığa çıkınca, asrın millicileri derhal minali sürerler ateşe. Milvari versiyon palazlanır. Böylece tekrardan gözler minelenir, tekraren gözler millenir. Gözlere mil gönül gözlerine ayar çekilir. Seçim geçim bahanedir, ahval ve şerait resmen bu minvalde minarelenir...


Son seçim olmaması temenni edilen son seçimde, gözüne mil çekilmişler, lafta kadir kıymet bilenler, gönül gözü körler, ikiye bir çatladı kapıya zor yetişti. Şimdi suskunlar ama pek yakında makaralara aynı film sarılır. Jenerikte alayı hülya, alayı bela kutlanan filmin bilmem kaçıncı zafer haftası söner. Şu ulu şuurlu, şartlı şurtlu sayılan cumhurun dili illa ki çözülür. Yine en başta onlar ağlar sızlar. İşte o zaman, vakti zamanı gelince bu ortaçağ heveslisi mil çekili gözlere, gönül gözü körlere, onlara kananların, yanaşanların topuna kadir kıymet gösterenin çapına kirli çarkına. El ense göze parmak, aklına mıh...

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...