TAM SAHA PRESS, YIKILMAZ BLOKSS...

30 Ocak 2023 Pazartesi

DÜNYAM HEP AYNI

 DÜNYAM HEP AYNI


Dünyam hep aynı kalacak

doğal doğa olayları gölgesinde

donuk enkaz manzaralı.

Kalpler kırılacak

kalp gözüne sıkışan enerji boşanacak.

Kalıplaşmış kadersi ilgisizlik 

on yılların hatırı sayılır birikimi 

şiirsilerin yeraltı versiyonunda varolacak...


Güvenlik duvarım yıkılalı beri

siyaseten duyarsız

sivil itaatsizler

ruhu ve kalbi anarşistler hanesindeyim.

Kelimeler ışık saçıyor içimdeki enkaza

Deniz mavisi uçukluğunda havam.

Kalbimdeki odan aynen bıraktığın gibi

düşlerim ve bedenim işte orada

seni güncelliyor gün sayıyor.

Temiz toprağım kirlenmedi hala

suyum zehirlenmedi daha.

Güvendeyim duvarım yıkılmış olsa da...


Kuracağım dünya hep aynı olacak

kalbime doğanların gölgesinde

doruk merkezli doygun manzaralı.

Ruhum ve kalbim anarşist

aklım kabahat bastırmaz

duyularım kanaat pozisyonlarına kanmaz.

Bedavacı dua bedeviliğine sığınmaz.

Dünyaları alnıma yazıp sığdırmışlar

benim yazacağım bir şey kalmamış.

Kaldıysa yeraltı şiiri

kuracağım manzume hep aynı vuracak...


Dünyam hep aynı kaldı

Derdo doğanın beynindeyim.

Kelimeler güneş topluyor kalbimdeki odana.

Düşlerim ve bedenim aynen bıraktığın yerde

şiir günceliyor gün savıyor...

PARMAK ÇOCUK

 PARMAK ÇOCUK


Parmak kadardım

kitapların özsularından beslendim

özü sözü özümledikçe baya yaş aldım.

Dindirilmez yaslara dolandıkça er yaşlandım.

Geleceğe tek kanıtım yegane kalıtım

andaçlara sığmayan kelimeler dünyası.

Parmaklarımdan kelimeler damlıyor

yüreğimden kan.

Göktavandan yıldızlar dökülüyor

topraktan can.

Dinlenmiş suda filizleniyor canıma canan

parametresi parmak ısırtan.

Gezip gördükçe göbek adım isyan

parmak kadardım parmak kaldırdım...


Derin sorular aklımın ayakları

istikamet yüreğimin gittiği yere kadar.

Solgun uykuya çekilmiş gözlerimin nuru

acıyı katık etmiş özlemlerim

yavan ekmek yiyorum hayatı.

İçimi güneş arıtıyor doğudan batıya

bir felsefe atımı uzaklıkta yıkanıyorum.

Gölgemle uğraşıyorum durmadan

gani gönüllü parmak çocuğum

hayatı doğru tartmak için özlekte

sarmaşık duygular dünyasına karışığım.

Aşilim aşırıyım aşığım

serçe parmak boylu bin yıllar yorgunuyum...


Yol bir binek binbir

tam yol ilerime üşüşen

kanı üşüten ayrılıklar

yüreği yakan aykırılıklar

bedeni işleyen aysılalar.

İncitici ve irkiltici kelimelerle oynaşıyorum.

Konuşma balonları patlıyor köprülerde

kök gök öpüyor kül bedenimi. 

Yol yordam yolcusuyum

mısralar topluyorum mısır tarlasında.

Parmak izimde izin...


Neyin eğretilemesi bu obursu gerçek

parmak basarak temize çekilen.

Beyin gücü geliştikçe

beyin göçü vermece

resmen çadır komplosu.

Düşünceye özgürlük kaydımı veresiye defterine

farazi fikir suçlarımı kitaplara yasladım…


Yazık kazık kadar adamım

hala komple parmak çocuk komplimanı.

Derdo parmaklarımda kelimeler ağlıyor

kanımda kam...

28 Ocak 2023 Cumartesi

İÇ DIŞ GEBELİK

 İÇ DIŞ GEBELİK 


Sınırsız kirli savaş

aksi seda 

akla veda

canlar feda.

Çanlar kimler için çaldı salalar kimlere okundu

kimler yüzünden kimler gömüldü

ne fayda.

Fazlasıyla iç dış gebelik...


Savaş arenasına zayıf hikâyeler

cılız bahaneler

sudan sebep çullanışlar.

Savaş tanrıları emriyle

orman kanunu.

Teleflik ziyanlık

kimsenin umurunda değil. 

Aldanış aldatmaca

ayarsız ayartmaca

apolitik apartmaca

toptan egemen sermaye oyunu.

İstatiksi savaşlar döngüsü.

Formatı paralı gurkalık.

Savaş arsızlığı

karizmatik varsıllar çarkı.

Çarkına iç dış gebelik...


Kanlı çark yılan dilli

savaşçıl çalkalanma yalan dinli.  

Kayıplara şehit statüsü 

savaş eşittir cennet hurisi.

Barış istemek vatan hainliği

eşittir cehennem zebaniliği.

Bu körlükle daha çok yağar

kurşunlar mermiler

bombalar füzeler.

Medeniyetler çöker.

Savaş kutsanır

savaşanlar kutsallaştırılır.

Savaşı bitirecek kutlu güç

analar ve çocuklar.

Düşman başına iç dış gebelik...


Savaş bağışıklığı

barış müziğine ihanet.

Kulağa çalınan salalar

dört kollu sallar

kürek sırasıyla toprağa koymalar

salavat getirmeler

ilahi emre itaat.

Savaş karşıtlığı

büyük sermayeye karşı duruş

retçi yörüngeye giriş.

Şımartılan savaşçı tavır  yıkılış

dibe çöküş 

Şahlanan barışçı dikleniş 

direniş diriliş.

Dibine pikine iç dış gebelik...


Ayyuka çıkarılan kapitalist kurgu

emperyal bataklık  

aynı dağın eteğinde  düşmanlık.  

Kara karakteristik özneler savaşı

on yıllardır sınırlar sınıflar dizaynı.

Kıyasıya kıymetli

biteviye kıyamet

kılıksız kısmet.

Tek gerekçesi resmi körleşme.

Üç maymunlara iç dış gebelik...


Sonsuz kirli savaş

yaşlı dünya hilesi.

Klipsel kalkışma figüranlarıyla 

kadim coğrafyada dram.

Kansız sermayeye pervanelik

kutsuz savaşa fedailik 

resmen iç dış gebelik.


Derdo her kirli savaşta

Ares mars

Minerva pars.

Parsayı toplayanlara iç dış gebelik...

YER GÖK ÇÜRÜK BETON…

 YER GÖK ÇÜRÜK BETON…


Mevzu berrak

vadi sulak

dere yatak

çepeçevre fay hattı.

Kâinat kurulalı beri sallantı

on yıllardan beri safsata

göz göre göre facia.

Doğasal aksiyon

ruhsal reaksiyon

bilim düşmanlığı

dinsel inanç sapması.

Yer gök çürük beton...


Hangi ambalaja sığar bu sağırlık

afat yedek akçesi yitik

tekerlek dönsün diye sarf

politik 

sırf koltuk kurtarma çabası. 

Modernizm en tepeden en dibe güdük

onca debdebe bir depremle gömüt.

Gelecek betona bağlanmış

yapı stoğu devasa  övünme 

kaynaklar kuru gürültüye gitmiş.

Derya deniz bitti.

Yer gök çürük beton…


Fay hatları kuşanmış coğrafyada

iyilik  kendinden menkul

kötülük başkalarından masalı.

Abartılı hurafe tuzağı 

afyon etkisi 

travmaya teolojik armağan  gayreti.

Ucuz politika beton seviciliği

ayrısı gayrısı gırla gayrimenkul.

Daha çok çok kıyıma zemin...

Yer gök çürük beton…


Deprem konisi genişledikçe

enkaza dönük hava 

moloz yığını 

gelecek kaygısı 

kof debdebe

artçılarıyla zelzele.

Betonla milli tarih yazma hevesi 

kahrolası çürük beton keyfi

zelzele çamur çorak illiyeti.

Hangi mezara sığar bu sağırlık

makro yıkım

beton seviciliği.

Yer gök çürük beton…


Yıkıldı yıkılır sahte konfor 

yaşanır büyük felaket 

kısmen kıyamet 

resmen mevta torbası.

Derdo dualar yetmez bilim şart

Yer gök çürük beton…

ÖLÜM ORAĞI

 ÖLÜM ORAĞI


Cam gözlü bir kedi gördüm

bugün sabahtan

bir ağaç dibine yatık

kaskatı kırpık.

İşte ölüm dedim

işte can ile canan…


Evet işte ölüm dedim

içim daraldı.

Cansızdı canım yandı

ve o an sanki bende öldüm.

Bir ağaç dibinde bir silik mezar

mezar taşında ben yazılı…


Akşamdan sabaha kalmaz

azrail cam gözlü bir kedi.

Ölüm sanki cam gözlü bir kediydi

cam gözde parlak orak

çile kulplu çekiçsiz.

Camdan kalpler kırıldığında

kartlar yeniden karıldığında

cam gözlerde kendime baktım.

Aynalara ölüm sırınmış gülüm

ölümü de ölümsüzlüğü de gördüm

ölüme sövdüm dirime ağladım…


Bilmezdim bilemezdim öğrendim

kedim cam gözlüydü

gözü dönmüş pantere dönüştü

yaram kanadıkça kanadı.

Kan tutar beni 

işte o an anladım ki öldüm.

Tek kusurum kuantum ölümsüzlüğü…


Evet öldüğümde cam gözlü bir kediyim

ölüm orağını bileyledim bekliyorum

azraili gördüğümde çekiç gibiyim

bir bineceğim tepesine ki

resmen zaman sıçraması…


Uğultulu tepedeki uğursuz

bekle bakalım cam gözlüyü

artık cam gözlü kediyi biliyorsun.

Derdo an sektirmeden davran.

Cam gözlü bir kedi gördüğünde

bilesin ki öldün…

NEDEN ŞİİR KAPISI...

 NEDEN ŞİİR KAPISI...


Ne demek neden şiir kapısı

her kapı duvar pencere kör

her duvar ağlama kapısı

elde avuçta ne kaldı ki başkaca

şiir şiirsi şiirimsi...


Şiir yangına kırk dereden su

usanmaksızın hayata anlam arayışı.

Kırklar kapısını aralamak

hayatı dostdoğru anlamak.

Dostluk veya hiçlik yatırımı.

Şiir özü sözü bütünlemek

kırık hayatlara dokunmak.

Kelime yağmurlarıyla ıslanmak

kutlu tarihin hafızasına

kırk kapıları mısra mısra işlemek...


Şairlik sanat

sanat hayat

hayat şiirin özü

şiir üçlemenin gözü.

Gözünü budaktan esirgemeyenlere

özgül ağırlığı durduk yerde hapislik.

Dizelerin tutanaklara kaydı uygarlık.

Uyarına gelirse ki zor zanaat

her resim bir harf

her harf bir sembol 

her sembol bir şiir.

Şiirsi matemde yalnızlık

Şiirimsi mahreme perde.

Bir tuğla çekildiğinde durur hayat... 


Şiirle dayanır gönül

güç kuvvet bulur dil.

Yaş kemale erer

yas kırklara uzanır

şiir kapısı kırk parça ufalanır.

Şaire kekeç kelimeler kor tanesi

her mısrayla cana can üflenir. 

Cümle kapıda felsefe 

vasiyet kor kanatlı özgürlük

vaziyet çile doldurmalık şiir.

Şiirlerin parolası yasak titreten dil.

Şiirsilerin işareti gani gönül...


Şiirle hafifler kara yazgı

atlatılır tarihin en yoz yobaz sorguları.

Şair ve yazgı yargılanır 

şiirleri deriye palmiyelere papirüslere işlenir.

Karşı yakanın ışıklarına gönül sarayının aşıklarına.

Geçici dünya heveslerine

yerden göğe havaya suya.

Dik uçlarda

dip burçlarda 

pik çukurlarda 

ölüm gününe isyana dek

şiire dair ne varsa istiflenir. 

İnatla ve hararetle ve akılla beslenir...


Şirret şirket şiarıyla

kirli kibirli duvarlar kurulur

sık örülmüş kıyamet sarnıcı delinir

ay şehrinde nursuz gecelerde

şiirsi cumhuriyet çalınır.

Götürü hizmet yeniden varoluş şiirine...


Ne demek neden şiir kapısı

eylem kuşu akıllara tüner

dudaklarda hayatın rengi

kulaklara tekrar cumhuriyet çalınır.

Geriye son kullanım tarihine göre alınmış

ağız dolusu şiirler kalır.

Yüreklere sırsıcak bir temas... 


Yine de milli yerli yerli yersiz yinelenir

neden şiir neden şiirsi kapı.

Derdo tek ve net yanıtı var

şiir sonsuzluk kapısına anahtar...

DENİZİN Dİ’Sİ

 DENİZİN Dİ’Sİ


Duvarda deniz var

Denizde duvar.

Deniz duvar ve Diana.

Diapozitif yansı.

Mevsimlerden sonbahar

Diyelim ki yedi diyarın Di’si 

her mevsim her sonbahar.

Çok uykum çok öyküm var.

Varlığım yokluğuma emanet…


Varla yok arası mecrada

son baharımı yaşarken

aykırı ay ilahem 

yaprak yaprak düştüm

ay üssü deltana. 

Duyarsız çıldırık anaforuna.

Duvardaki denize 

Denizdeki duvara

Fildişinden kız kulesine.

Epsilon dalgalarla

Deniz kızına savruldum…


Deniz duvar

Duvar deniz

Deniz Diana.

Tam öpülmelik deniz mavisi iki göz. 

Dünyam bir suret iki yüz üç söz

3D film yanılsaması.

Söz verdim bir kere uyuyamam

diyelim ki kızlar en tatlı uykusundalar

ben derin algı boşluğunda

üç boyutlu şiirsiler bulvarında

gözlerim kan çanağı 

dingin akılla diarize yuvarlanırım…


Derin uykularda rutin sır

rüyalarda rustik dehliz var

kaybolurum diyarın Di’sinde.

Üçledim öldüm gittim uğrunuza.

Yol boyu tüm uğraklarda 

uğurlu bir duvar

duvarda bir deniz

Denizde Diana var.

Uçuk deniz mavisi iki göz

Üçü de irisinden öpülmelik…

ZİL ZURNA AYAKLANMALAR

 ZİL ZURNA AYAKLANMALAR


Zil zurna sarhoş gece

mevkisi makamı aynı geceye denk gelmiş

ve son kez ertelenmiş tüm ayaklanmalar.

Kabak çiçeği gibi açılan davalar nahoş.

Kendi içine kapanan hava mayhoş.

Ertelenmiş ayaklanmalar zil zurna sarhoş.

Kent orkestrası sanki zamanlı zamansız

gecenin kalbine yakın bir yerlerde

delice cenaze marşını çalıyor.

Orkestra zil zurna sarhoş...


Çatkapı çalıkuşu konağında

canlı cenazeyim.

Kırk yıldan sonra yaren inceliği

dostlar meclis görsün mecburiyeti.

Herşeyi hiçe sayan çalımlı anlar

acıklı kırık anılar

bu gece otağıma saçıldı.

Gecem zil zurna sarhoş...


Yeşil geceyi avuçlayan ellerim

gecikmiş usluluk kıvamında.

Bedenim zil zurnalıktan sıyrılıp

en keskin isyanlarda.

Yarı gece bilinmez sırlardan sızmış

ne muştuladığı malum.

Muşmula suratlılar panayırında

aklıma düştü yine su perisi.

Kurabiye canavarı zil zurna peşinde

geceyle ben de.

Çalamadı kampanayı picket.

Meskun mekan yarım saatlik mesafede

zil zurna sarhoşluk bir tık uzaklıkta

can boğazda.

Canan hatrına

zil zurna sarhoş geceye

ve kapik kaprislerine katlanıyorum.


Zil zurna sarhoş gecede

canımı dişime takmış

ada moda palas parsel bakınıyorum.

Canan gökkuşağına boyalı merdivenlerde

kafası dumanlı gökkubbeyi ağırlıyor.

Başımdaki keskin ağrıyı azarlıyorum

ardından sevişgen manzarayı.

Sevmeye kıyamadığım  tahtına kurulamadığım

bin kez öldüğüm dirildiğim canlandığım

gökte ararken yerde bulduğum

seni sende buluyorum.

Canan kızgın gece kızgın. gece zil zurna sarhoş...


Bu gece gece koynuma demirlemiş

esrik esnemeler zulamda

kafamı ütüleyen ziller tozutmuş.

Sahilde anıtlaşan koyu laci mermersi gece

tere tuza bulanmış. 

Ipıslak kareler deniz kokulu.

Karartılmış hayat bulmacası tek hece

hayat tekdüze

hayata dair çok dize.

Gece zil zurna sarhoş...


Sulusepken mülteciler gibi kuşatmış kenti.

Sabrımın sınırını zorluyor 

seriye bağlamış serpme anılar

zil zurna ayaklanmalar.

Gecenin zil zurna sarhoşluğuyla başbaşayım 

hava kapkara

canım sıkkın canan bezgin

hiç havamda değilim.

Sanki beni benden çalanlar

havanda su dövüyor 

ötelediğim ayaklanmaları öncelediler.

Şimdi yol gözleyecek yolsuzlar

zilzurna geceyi içen sarhoşlar

ilkle sonu hiç unutmayanlar

ulu orta hoşsohbete tutuşacaklar.

Suskunluğa tapanlar

değme yalancılara taş çıkartan üslupla

yüce aşklar tarihinin

altından üstünden geçecekler.

Yalanlar çakılınca

yalandan yılanlar

yılanın oğlunu suçlayacaklar.

Zil zurna sarhoş gece

seramik yılan bibloları sırıyan

ince elli zarif dilli kıza sevdalanacak...


Cananım su perim

Paşanın bronz heykelinin kaidesine oturmuş

usulcacık çöküyorum yamacına.

Ertelenmiş zil zurna ayaklanmaları dinliyorum

gözlerim kapalı gönlüm yarı açık.

Zil zurna sarhoş gece müdavimiyim

Derdo bu gece içmeden sarhoşum

geceyle ben ve su perim

zil zurna sarhoşuz.

25 Ocak 2023 Çarşamba

NİSAN NİŞAN ŞAN

 NİSAN NİŞAN ŞAN


Sineye çekilir rötarlı gelişin.

Nisan yağmurlarıyla yollamıştım seni

aylak geceleri yeşil sırt çantana sığdırıp

dağlarına pus vurmuş ıslak ellere.

Sanırım dönüş vaktin...


Allahın Garibine pusu kurarsan

punduna getirip puştsun.

Yaktığın canlar yanmadı bilesin

andolsun sıra dağlara ki

mutlak canını yakar pirşah.

İçimde ne yaz ne de yaş kaldı

ciğerim liğme liğme

şimdi bu garip yolcuya gözyaşlarım.

Aksulara vurmuşum ahımı

sayılı günler çabuk geçer

elbet geleceksin döneceksin 

adım gibi bilsemde 

yanar yüreğim dağlanırım.

Dağlarında turna sürüleri

dağlarına türküler söylenir.

Şahım doğaya er doğanlar

sürgün vermiş nisan yağmurlarından

dinler dinler ağlar...


Bir sarhoş gece yarısı

doğayı sığdırıp yeşil sırt çantana

uğurlamıştım Sivas’a.

İçimde ne yaz ne de kış köşesi

ne şan ne nişan kaldı.

Bir garip yolcuyadır gül çiçek bahar.

Bülbül çoktan küstü.

Yarından tezi yok

ihtişamla yoğrulur çıplak toprak

ve orta yerinde bir orman. Mankafalar manzaraya dayanamaz

ıhlamur kokar yangınlar

kekik kekik tüter nefes...


Ayık bir gecede

nisan yağmurlarıyla beklerim seni.

Gerçekleri yeşil sırt çantana sığdırıp

bir garip Tanrı misafiri gibi dön gel.

Sofra hayal ettiğince fakir

gönüller hayal ötesi zengin.

Kaç kez helalleştim bir bilsen herkesle

tek sen kaldın fazla bekletme...


Aksulara vurmuşum geleceğimi

beynimden vurulmuşum

görmüşüm görüp göreceğimi.

Bilirim döneceğini.

Kızma birader içimde ne haz ne caz

kalmadı imbikten süzülen yaz. 

Bal zehir acı nehir

Balormanında sezonluk değil 

ömürlük ayrılık.

Kavuşmak varsa

varsa yoksa bir ipek böceği masalı...


Duvarlarda sesin dualarda izin

dudağımda ezgin ezgi.

Sivas ellerinde sazım çalar.

Nisan yağmurlarıyla öğrendim

nişanladım aklıma asla unutmam... 


Unutamadığım bir türkü tutturmuş aklım 

Derdo ipe çekilmiş gelmişim geçmişim

bekleyin döneceğim nisan yağmurlarıyla...

ZİHNİN MERKEZİNE YOLCULUK

 ZİHNİN MERKEZİNE YOLCULUK...


Hayat kısa ve kıyasıya

zihnin merkezine yolculuk

nice yolun ve yolculuğun en

zoru.

Zihnin merkezine yolculuk militanıyım

kutlu davadan milim şaşmadım

şaşanlara asla acımam bilin..


Mucizevi şahlanışlar mücaveze şaşkınlıklar merkezi mücadele zemini.

Özünü özgürlüğe adamışlar gittikçe büyüyen başkaldırıya adanmışlar

kanca atılan kancıklığa meydan okur.

Buruşuk ruhlu özgüvensizler

yolu yolumla kesişen hergeleler

Zihnin merkezine yolculuk yolcusuyum

her koyukta pusudayım korkun...


Çelik zırhlı düşünceler

düz yolda tozu dumana katar

zihne saplanan üç bilinmeyenli denklemler

üstün gayretkeşlikle çözülür.

Utanmazlık serüvenine atılan hercailer

kutlu yolu terk eden terbiyesizler 

zihni yoran yolculuğun yolda dökülenleri

Zihnin merkezine yolculuk

düşbozanıyım

hayatı kanırtan anonim acılara hazırlanın...


İşaret fişeğini çakar radikal sertlik

isyankar dürtüler zihni kaplar 

ve alevlenen utku bambaşka tutkudur.

Betimlenen teori  bir anda silkelenir. 

Sinirli haller ilahi adaleti simgeler.

En nihayetinde dokusal ve dokunsal pratik

zihnin merkezine yolculuk biter.

Eğer bittiysen kaç göç nafile.

Zihnin merkezine yolculuk kalemşörüyüm

zinhar işi en umulmadık anda 

bir kalemde bitiririm duyun...


Zihnin merkezine yolculuğun tarifi zor

yolsuzluğun itirafı güç.

Haddini aşmalar son gongu vurdurur

çalar çıngıraklı saatler

zihinde zırlar erdem zedelenmesi.

Ve zehirli işve arzı 

arzın kökenine dek uzanır.

Evlere şenlik yavansı yabancılaşma

ocak söndüren yoz yobaz yabanlık

evrensel huzuru bozar.

Bozgunda kim kimi harcayacak belli

hem de gerilim geçti sanıldığı anda

Zihnin merkezine yolculuk

gerillasıyım

hiç uzatmam arayı sakının...


İlla ki zihnin merkezine yolculuk 

geri dönüşsüz. 

Yoldan sapanlar yüzsüz tipler 

arsız pik ve dip aymazları

izsel ve zihinsel savaş yakın. Kaderin cilvesi kaygan zemin.

Zihnin merkezine yolculuk solağıyım

kulsatan salakların hayattan çaldığını

fazla fazlasıyla geri alırım.

Tahtalı köye çifte mezar kazdırırım.

Kazara da olsa köşe bucak kaçın...  


Zihnin merkezine yolculuğun ilk şartı

hayatın dayanılmaz hafifliğine katlanmak

katlanarak ağırlaşan acıya dayanmak.

Dahası şartsız şurtsuz isyan.

Elbet bir gün ceza kapısı açılacak

zifir zihniyet ruhbanlarına mim koyulacak.

Aza niyet çoğa kısmet.

Zihni dar şarlatanlara

şablon hafifmeşreplere 

çapı bir metrelik çember

topu iki metreküp toprak.

Zihnin merkezine yolculuk şövalyesiyim

şart olsun ki şakaktan girerim savulun...


Zihnin merkezini her ziyaret 

esareti kınayan  çatlamış skala.

Kahır klasmanında terbiyeyi ıskalama

malum perdeden medeniyet ısmarlama.

Kutsal isyanın pimini çektirenler

tilki kurnazı katıksız küstahlar.

İnsan kisvesinde hayvan postlular 

insanı zıvanadan çıkaranlar 

zihnin sakinlik merkezini gerenler 

küsuratları hariç kulpsuz kusura taşanlar 

tabansız taşkınlıklarla ilahi dengeyi yıkanlar

seviye ve seciye düşkünleri 

Zihnin merkezine yolculuk garibiyim

gaipten gelen seslere zerre aldırmam

Allah yarattı da demem 

tabut ölçülerinizi aldırırım hiç alınmayın...


Zihin çeperi sonsuz alemde zerre   

insanlık indinde tek sermaye.

Tavlı ve tavırlı çatışma 

zihnin merkezinde bir yerlerde. 

Ki onlar sığındıkları hücrelerinde

ağır zihin yolcusuyla karşılaşırlar.

Mazallah hücceten gitmek de var.

Zihin fukaralarına son veda

zifiri karanlığın merkezine 

son yolculuk...


Hayat kısa ve kıyasıya

Derdo zihnin merkezine yolculuk silahşörüyüm

aslıma ve neslime kıyanlara

kısasa kısas

kıstas belli kıpraşmayın...

24 Ocak 2023 Salı

24 OCAKLARI YAŞAMAK

 24 OCAKLARI YAŞAMAK


Usandırdı görmek ve yaşamak

bilindik mavrayı

tanıdık manevrayı

ucuz senaryoları. 

Unutmak ne mümkün 24 Ocakları…


Ah olsun 24 Ocaklar 

bağnazlığı ödüllendiren bağımlı siyaset

tıpatıp gerisin geri akmalar 

tarihi kestirme sanatına kanlı uyarılar.

Can pahasına karlı sokak

hiç yüzünden sallandırılan yiğitler

ve niceleri.

Derdo işte sırf bu yüzden

Devrimci hatıralara saygı ilelebet...


Başa bela 24 Ocaklar

faşist dikta ve gölge oyunları

uyduruk parlamento kararları

resmen siyasal ve ekonomik kıyım.  

Açıktan açığa insan kıyımı.

Beterin beteri paketler 

rejimi yıkma gayeli patlaklar

kabak tadı vahşet

vahim kemer sıkmalar.

Fasıl fasıl totali faşizanca.

Mevzu çok basit aslında

zehir reçetenin dayatılması faşistliği.

Vahşi kapitalizm 

türetik modeli 

tıslayan musluk mabedi.

Sıcak para stokçuluğu

sahte bolluk dizaynı.

Aymazca darbeye kapı aralamalar...


Kahrolası 24 Ocaklar

demir kapılar kapanınca tezden

yap işlet devret ucubeti.

Devlet imkânlarını çarçur.

Bir çivi dahi çakmayan zevat

milyarlarca zarar ziyan

sarı çıyan kambur.  

Fakir halka kesilen yüklü faturalar

ezen sömüren yakan yıkan yıllar

tarihsel travma siyasal sapmalar

asalaklara asimetrik yön tayini.

Tavında dövülen

sığ ve sağ iktidarlar yaratısı

rejim değişikliğine yeşil ışık.

Unutturulan ve yutturulmaya çalışılan tuzak. 

Gergefte işlenen bu günlere hazırlık…

 

Kimlerin başını yemedi ki 24 Ocaklar.

Hain sinsi kaos 

gelecek habercilerini en başta

ve diğerleri.

Sonra sırça köşk skandalları

sağırlar sultası

paralel yapı tescili.

İnsanlığın dibe vurduğu muamma.

İnsafsızca ayakkabı kutuları siyaseti.

Birbirinin ayak izinden gidenler 

dönemsel dönme takipçiler

diktacı yönetim tarzı    

çağa ıslak damgasını vurdu…


24 Ocaklar vurgun üstüne vurgun.

Arsız lafazanlık derin boşluk

palazlandırılan mutlu azınlık

umutları çalınmış çoğunluk.

Dirayet din iman şemsiyeli liberalizm

isabet para tanrısına tapınma.

Has bahçenin uğursuzlarına naz

haspalarına pas 

aynı altın tas 

aynı teras

aynı balkon teranesi.

Fedakârlık nutukları enflasyonu

küresel emparyalizm fiyaskosu.

Gizli devalüasyonlar 

ne idüğü belirsiz harcamalar

savaşlardan medet ummalar.  

Yerli yabancı işbirlikçiler eliyle  

tarihi inkar edepsizliği

kıytırık rejim ambalajı...


24 ocaklar nice ocakları söndürdü.

sürümlenen güdümlenen aşikar

bilindik mavra

tanıdık manevra

ucuz senaryolar.

Derdo korkma korkusuz nice edip var

24 Ocakları yaşadı ve gördü

asla unutmaz ve unutturmazlar...

KUŞKU BUNALTISI

 

KUŞKU BUNALTISI


Adada eksik yarım kuş cıvıltısı

adalıya yalım yalım kuşku bunaltısı.

Anadoluda buzlar erimeden 

Deniz Manşı havadan aşmadan

buz gibi gerçeklere ulaşı.

İlimi bilimi hiç ertelemeden

hayatın gerçek yüzünü engellemeden.

Yüksek gerilim genel kurgu

aksak eğilim kuruntulu sorgu

mesele kuşku gidericilik.

Ayrıntıları titizlikle takip

Adaya tutunmanın tumturaklı reçetesi...


Kuşkuculuk basit kurum

sade tavır ve sahici güven 

göz hapsine damlayan

etik ve felsefe

şiddetli tutku ve heyecan.

Büyülü ve gerçeküstü ne varsa

yürek ve cesaretle

izli gizli ne vaka varsa 

yitik zamana yansıtarak. 

Kolayı zoru ritmik frekans

sinli aynada kindar seans

ve aşkın tereddüt...


Kuşku kusurları dünyaya aktarış hızı

söyle ve kurtul doktrini hayata tur bindirecek reel kuvvet.

Mantığa aykırı teorilere keskinlik

bilinçli birikim Sokratik bilgelik. 

Kanıt ticaretinde çalkalanmadan 

yakın çağa itiraflar çağcıl  teklifler 

skandal konumlara sistaltik koordinat... 


Kuşku Adayı bilfiil kuşatınca

gerilim şantaj emrivaki  viraj

eksi averaj.

Adalılık formülünde gizli  doğruluktan doğan prestij

tek amaç...

 

Kuşkuculuk

kuşkusuz en masum en sakin öğreti 

havaliden çekinmeden doğruluk mahareti

kıssadan bildiğini bellet meselesi...


Mesela ada ülkesi kuş cenneti

Derdo cıvıltıları neden kesik

sorular sorular kesif bulantı

eksilmeyen kuşku bunaltısı...



23 Ocak 2023 Pazartesi

OKYANUS SIKINTISI...

 OKYANUS SIKINTISI...


Okyanus

somut belirsizlik resmi

ulaşılmaz boyutsuzluk hissi

anakara ayıracı

anadeniz sarsıntısı.

Kuyu ve girdap 

soğuk sessizlik.

Türlerin beşiği ve mezarı  familyalaşma derinliği. Çukur ve kusur

boğucu durgunluk.

Yerçekimsiz mavi karanlık. 

Okyanus yunusu

dipsiz bilinmezliğin bilgesi

yok oluş ve var oluş simgesi... 


Okyanus  

yaşamın terkedildiği dip perdesi

yedi kat gökle yerin 

cansızlıkta buluşma noktası.

Kırılgan ve kızgın serincelik. 

Dibin dibi alev topları

pikin pikesi kalın kabukta sızıntı

topuna kızıl güneş yoğunlaşması

ters yöne enerji yığılması. Kara kuyular ve kara delikler

yakıcı püskürtü eksenli akışkanlık

vakum etkisi.

Mega magma tabakasında yağma...


Okyanus

hayal yüzeyler ve gömü tabanı 

acımtırak gerçekler duvarı.

Sarımtırak parlamalar akkorlar ve yıldızlar.

Kasırgalar ve fırtınalar.

Yakısı yankısı yüksek arena.

İkiyüzden ilerisi  kör karanlık.

Yalınlık ve yalnızlık.   

Bilinmez karanlıkta

türlerin kızgın çamurlarla dansı.

Resmen ince keşifler dünyası...


Derdo dünya döndükçe başın dönecek 

içinde okyanus sıkıntısı.

Anadenizler derine derine gömüldü

okyanuslar içine içine çöktü.

Denizinin okyanusu artık kapkara boşluk...

22 Ocak 2023 Pazar

İNAL PERİSİ

 İNAL PERİSİ


Adayı çevrelemiş barut gibi bir yağmur

kara bulutlar kurşun gibi ağır

kuş gibi çırpınıyor buzmavi deniz

sünepe sağanak sonsuzluğu tırpanlıyor

Ada şehir ağlamaklı.

İkinci yeniciler bir buket memleket

Artemisia yetkin meziyet seçkin nezaket

umuma açık umur dumur ikilemindeler.

Şiirin arka odası şehre hazır

inal perisi ağlamaklı.

Adayın resim defterindeki pelinsiler

parlak çivit mavi...


Adada labirentin seyrini değiştiren gayret

ayışığı sessiz gecenin mimarı 

mimaranlarla yüzleşme şiirsi ganimet.

Adaya akıl tartma gerçeği

tutamaklı tartışma sıcağı 

eritir gider buz dağlarını...


Adaya mehtabın eli dokunuyor

hayat ağacının içi dışında.  

Gözyaşı dokunuşlu doğurganlık 

ılık ılık akışlı gökyüzü. 

Kervansarayın asma kilitli kapıları 

gözyaşıyla açılır.

Taş duvarlara kazınmış  mahpusluk

Adaya adamakıllı yakışır

ve yıllar şiir gibi yatılır...


Ada sonsuzluk koyunda

koynunda milyarca revnak

iliklere siliklere işleyen tek korku

karanlıkta hayal kurmak.

Ada her gece rüyalara doydu

aday adına şerh koydu.

Boş odalara elit

loş duvarlara pelit doldu.

Düş dökülmüş yollara pelin doğdu.

Her birine bembeyaz bir sayfa

kan kırmızı mürekkep.

Aşırı gecikmiş vuslat

vasat yaratılara şiirimsi damgası vurdu...


Adanın dört bir tarafı meydan

şiirsel yalvarış inal perisine vicdan.

Şahlanış ahlar vadisine 

şahı merdan

şiirsilerin gizli şifresi şahmeran.

Varoluş harem haram oyunlarına Şekspir.

İpek mendillerde tutsak gökkuşağı

içten içe taşanlar garipçi operasyonu.

Şiirlerin sihrine katı makyaj

şiirlerin seyrine katı markaj.


Derdo şiirin arka odasında isyan

İnal perisiyle fazladan hicran.

Adayı ayran gönüllüler kucaklıyor...

21 Ocak 2023 Cumartesi

ZİYARET SAATİ BİTİNCE...

 ZİYARET SAATİ BİTİNCE...


Galoş dünyası 

yıldızlara geçiş kapısı. 

Yılların hatrına katlanılası

kaçınılmaz nahoş duygulu gizli geçit.

Son ziyaret...


Galoş dünyasında

dünden yarına artçı deprem

hiç yaşanmaması dilenen ikilem.

Boğaza dizilmiş hıçkırık

kırık bir günde ayağa galoş takıp

beyaz giysililere göre son görüşme 

belki de son ziyaret...


Galoş dünyasında 

hayatla düello göz kapatmacasına. 

İlk kurşunu kim saplarsa

anında trajikomik karakter teslimiyeti

cisim ile kesim bağlantısı

doğal yollardan ışınım.

Belki de son suyu sendendir farazisi…


Galoş dünyasından

Galois teorisine bir adım.

Parlak veya donuk yıldız tabya

tabakta yıldız tozu

pamuğu kıvamında ıslat

yavaştan dudaklara sür faslı.

Belki de sırf seni bekliyordu farazası…


Galoş dünyasında 

koyu kahır renkli kapıdan içeri

çekinceli uzatacaksın başını.

İçin yanacak dışına yağacak

ister istemez ağlayacaksın.

Dörtnala kaç git diyecek iç sesin

dur gitme diyecek kafa sesin.

Göz kıyısına usulca dokunup

ardındaki boşluğa hızlıca bakış fırlatıp

çekinik öpeceksin yumuk gözlerden.

İlk defa arkanı döneceksin.

Koridoru zor bitirecek uçarıca bacakların

taşıyamayacak ikinizi birden.

Belki de son görüş...


Galoş dünyasında 

kendini ne kadar tutsan da dayanamayacaksın.

Ağla gözüm söyle gönlüm

gördü bir kez seni gıltoş

tostopaç düşecek peşine

ölgür gölgeni kovalayacak

ve çekip alacak seni senden.

Anıların köprüsü kırılacak tam karşıyakayı adımlarken

düşeceksin mavi derinliğe.

Bırakacaksın ikinizi de kan serinliğine.

Nice yaralar çöreklenmiş bedenin donacak

yüreğinin ana arterleri kapanmış

arastalar tıkanmış

sonluklar toplanmış

Kesme kristal vazondaki çiçekler solacak.

Ve tahta perdeli bir bahçe düşecek aklına

ardında debdebeli bir istasyon

istasyonda bir tank

yarı dolu bir bank

bonkör bakır tenli yalnızlıklar.

Belki de son kavuşma...


Galoş dünyasında

en verimli çağında iki ürkek yolcu

hayatın son demi 

daha demincek yaşanmışçasına 

bir berrak bir bulanık anılı

kızıl karanfiller mevsiminde

çok pahalıya patlar 

ömrüne bereket bu anılar.

Uçan raylarda 

aşkı bulamayan iki şarklı şarkıları çok sesli

nakaratlar masal bitti uyarısı.

Kale içi kapısında ilk ve son yankı.

Eski zamanlardaki gibi kaldırımlar

gün geceye doğduğunda

dalgakırandan içeri  galoş dünyası.

Belki de dünya gözüyle son...


Galoş dünyası

sönmez hararete buzlu suyla gargara.

Gar liman kaçamaklar nafile

kara delik yutmuş umudu bir kere.

Şimdi şimendifer son kez taşıyacak

şamandıralar bir daha çalışmayacak 

zincirler boşanacak

ahşap liman yıkık dökük bağıracak

mendirek ortadan iki.

Üçleme öncesi sonrası o bakışı özleyeceksin

ayağına galoş geçirmişleri bekleyeceksin.

Belki de son durak son ziyaret...


Galoş dünyasına 

Galois teorisine 

hoş geldiniz fısıltısı 

kırk kapıdan geçiş sancısı.

Derdo ziyaret saati bitti

belki de seninle son bir dakika…

JURNALMATİK...

 JURNALMATİK...


Jurnalmatik maziye maraza

faşizan mekanizma  

kanlı tarihe plastik damga. 

Yönetsel piramit

karakızıl jurnalistlere keskin viraj 

imparatoryal düzenek 

gönence kan kusturan dönence.

Uzak yakın dönem dönem

hit mit saltanat kurgusu

insafsız asılsız kuralsız iddia

ihbar ve istihbaratlarla

imbikten suç süzme. 

Omuz üstünde baş patronaj.

Alenen kılıf bulma marifetiyle

hasbahçede bostancıbaşılara verilen baş.  


Jurnalmatik maziye patolojik menfez 

monarşik düzen labirentinde 

oligarşik sistem çıkmazında

demokratik model girdabında

despotik rejim dehlizinde

tek versiyonluk anarşikler yaratma. 

Alacakaranlık kuşağında 

sistematik cadı avı 

dedi kodu panayırı  

itibarla oyna ve keyfet zaafı.


Jurnalmatik maziye paralojik pranga

Küresel küllüğe

emperyal embesiteye

kapital anarşizmine

apolitik terliksiler peydahlama.

Jurnalatörlük ucuza ürün  

çürük çarık insanlık  

ön şartsız şarki hizmetçilik

milli pozisyon şakiliği

yerli porsiyon yangabuzluk.


Jurnalmatik maziye meza

kan ter gözyaşı

eza cefa mez mezalim.

Tarihe nice delikler gedikler açsa da

sultacı jurnalatörlere meslek icrası.

Adi ve bayağı fasit daire personluğu

icabında gıyabında her dönem moda iş

duygu ve inançları objeleştir 

gözüne bir mazlum mazlume kestir

sinsice takip et ve sinsilesini izle

arka planı karanlığa fonla

jurnali hurafat safsata doldur 

kollukçulara gambazla

koltukçulara pazarla.


Jurnal jurnalatör jurnalmatik

periyodik perpendikular dolap 

resmen pespayelik kepazelik…

19 Ocak 2023 Perşembe

KAPICI TATULA DANSÇI ERATO

 KAPICI TATULA DANSÇI ERATO


Kara taştan tiyatroda danseder

allı şallı Erato.

İpek örtüler uçuşur

vücudunun esnek kıvrımlarında.

Sahnede şeffaf paravanı çiçek donatılı

esrik müziği lir esintili

figürleri kah incelikli kah cilalı.

Sanki bitişimi emiyorum bal dudağından...


Kapıda eşlikçi tatula

eceler ardı sıra toprakta. 

Ecel dizlerime kapandığında

kara toprakla buluşacak

kurdeşenlere uğrayacak vücudum.

Çürüyecek bilirim ilham perim

sana doğduğum günden hazırım tanrıçam 

Al mermerden sahnede danseden Eratom...


Peteğinden bal derdiğim

peykesinde uyandığım

sandalyasında sallandığım

sandaletine yandığım

kerevetine tırmandığım

yetti canıma kanıma özlemin.

Varlığını yok etmecesine çekilen nefesler.

Gel son nefesim ol Erato

lirin lirik ezgiler sunsun

çıplak duygularıma

aşk şiirleri söylesin

tapınmadığım tanrıçalar korosu.

Aşındırdığım hayat hem senin hem benim.

Kara taştan tiyatroda

dansçı Erato aşk kapısında

kapıcı tatula ölüm kapısında

seçeceğim kapıyı iyi bilirim...


Ebedi aşkla yatışır açlığım

giyindiğim vücut Kırklar kapusunda.

İç bayıltıcı nota darbeleri

şahlanır toyluğuma

şanlım Erato derin yoksunluk.

Eylüller aklımda silik

yolcu yolunda değersizlik 

kurtlarla dansın sonu

hiçlik 

mey pınarında yıkanmış Erato

aşkına susadığım neredesin yetiş...


Sunduğun şerbet nefes kesici

endamınla en muhteşemsin

elbisen intihar ile iftihar desenli.

Hangi tanrıçayı seçeceğimi biliyorsun.

Envaiçeşit hayvan figürlü tapınak ortasında

kara taştan tiyatroda baştan çıkaran formda

taşkafalara danseden Erato.

Esin perimsin seni seçtim

estirdiğin keskin rüyadan

zor uyandım.

Erato lirik avcısı

tatula servet avcısı

ikisinden birine vurulduğum gün 

şiir dizeleriyle şairane ölürüm.


Erato danseder kara taştan tiyatroda

tatula bekler kapıda

Derdo ipeksi dokunuşlara aldırmam

Eratomla dansedercesine tok

kara taştan sunağa uzanırım...

DELİCİ SIZILAR…

 DELİCİ SIZILAR…


Dünya evi puslu casuslu

Deliklitaştan içeri Kanlıhan.

Güdücülerle kervancıları birler

paslı karanlığı delen kurşun vınlaması.

Tamdere çıkışı patikada

Yapraklının şal yaprakları hışırdar.

Çiftegözede yeşil gözlü dilber

buymuş elleriyle ipe buyruk dizer.

Düş yakamdan içeri memleket

dinsin çifte delici sızı...


Bir başka parıldar bu göğün yıldızları

Su kabağı gibi yarılır tepeler

Kabaktepede İnişdibinde dorukta

oraya buraya savruk tomruk evler

pencerelerde soluklanır poyraz

yol bakar yüreği yanık yavuklular

denizden bir haber beklenir.

Nezük kekik kokar sevgililer

Kırmızı karanfil tüter bedenler

deryaya tek adada aşkla yeşillenirler.

Giresin düşlerime yeşil hırkalı memleket…


Düş dünyasında demlenir düşler

deli zehir aynalarda üşengeç hazlar

hazıra umman kara bıçak bir duman

çelik grisi cesaretle kuşatır Ülperli ustayı.

Bakar geçer vurgun yemiş yüzlere

Kümbetlere dolan anıları yavaştan süzer

bir nidadır oba oba dağılır yaylaklara

Duroğlundan ileri Dereli yaman baskın.

Gel zaman git zaman merhemdir yaraya

ustam davranma sakın çakaralmazına

derviş kıyamaz kızına kızanına 

çağına çağlayanına 

çatkapı Mevlanakapı yüzleşmesi.

Evliyalar gezer dolaşır düzleri

büyüklü küçüklü ortancalı.

Keklik gözlü yar ceylan gibi seker

damlası şeker yağmur ormanlarını.

Yar yardan uçar melek gibi.

En delici sızı memleket özlemi…


Kıyı köşe köşe kapmacalardan sonra 

yılgın argın kör balta kara taşı vurur.

Batlamadan pancar kızarığı dağlara

Aksuya yolculuktur akla takılan.

Dere boyu akıl baştan çıkınca

Denize akar gözyaşları kapkara.

Kararınca yeryüzü nefti yeşil

Karaca hısmını hısım hasmını bulur.

Gelintaşından kayınca güneş

zaman canavarı Cintaşında sorgulanır.

Çatlayınca göbeğinden ayrılıklar

bakraç dolar yalnızlık ve aykırılıklar.

Bakırcılar çarşısında emanete hıyanet

Titretir tepeden tırnağa memleket…


O tepeler ki önüne geleni silme tepeler

en tumturaklı sevgiliyi saklar tulumlar.

Mavi çinkolu sabahlar kemençe tutkulu.

Oylumlu yorumlu sevenleri ayıranlar

şeytan üçgeninde hemam ayni tas

ayni yas

belasını cezasını bulur hemen her an.

Şair pekmez bulamacıyla baştan çıkınca 

tınmaz gökkubbeli haram ten delici sızı

baştan kara gecelere savar düşlerini

yakar dünya alemi tek kelimede…


Manyetik dalgalanmalar en yakına zarar

manolyalar süsler Kazangölünü

volkanik amazonlar diyarında

kıpkızıl kızarır Balormanı.

Abuk subuk vakalar haneye direk

kabuk kabuk acılar ahaliye Devrek

diriltir hancıyı dimdirek

delici delirtici sızılardan doğan şiir.

Derdo şair hancı Çavuşoğlu yolcu

en delici sızı memleket sevdası.

Yolcu yolunda gerek…

18 Ocak 2023 Çarşamba

FESLEĞEN PİKİ...

 FESLEĞEN PİKİ...


Duydum ki şeytanın loş sınıfına devamsın

boş kafa boş vücut

cahillik anatomisi dersine.

Halahazırda spor niyetine.

Çok derin izler bıraktı gerisinde

bunca aymazlığın düpedüz ahmaklığın. 

Bu insanlığa ters pozisyona piken

ilanihaye çok canlar acıtacak 

vaziyet kel mazeretli bu hıyanet

sırf düştüğü yeri yakacak.

Fes düştü kel göründü bir kere.

Fesleğen pikine endeksli şeytani plan 

harcı hurcu üç otuza beş paralık.

Bilesin ki bir ödeyeni bir ödeteni bulunur...


Duydum ki şeytanın piki tertibatçıyla

istifi bozuk ağır kusurlu teslimattasın.

Teselli de tecelli de bir gün

ya regülatör kısa devre yaparsa  

yazık istasyonda minik heyacanlar var.

Bu ne canice bir cesaret 

bu ne bunakça bir esaret. Pes doğrusu peşpeşe emanete ihanet. 

Bilesin ki bu fos fesin püskülü

dibine zafiyet...


Duydum ki hala şeytani dürtülerdesin

kayıp gezegeni kasıp kavurmaktasın.

Bu Nisan ila Haziran başlangıçlı kıvırtmalar

müzakere zemini amaçlı mekanik ayarlar 

resmen pis virüs pratiği

parazit gibi kene gibi yaz sonu aritmetiği

aynen azap yolculuğunu teşvik

küçük kıyamete davetiye.

Ağustos oturaklı arsızlık ise pik rahatlığı.

Bilesin ki bu rahatlık topunuza zarar.


Duydum ki on dokuz amper akkor altındasın.

Pikine dikine patlak ampul ziyafeti

işgüzar şark kurnazlığına ekim devrimi.

Kasım kasım şişinenler de hız keser  

Şubat şuursuzluğuna bayağı kesir.

Mesafeyi daraltan gizli tanık 

sanık yaratma gayretiyle sefil 

hafiften tutuşur kainat

ve ateş topu damdan içeri. 

Bilesin ki alternatif seri düz akım

bu yoz yobaz pozum poz şeytani pikliği

ve dahi hepinizi düzler...


Duydum ki şeytanın piki imansıza diyarsın

canından parça saydığına kanlı duvar.

Sen hala kavruk tenini güverteye sal

Ağustos böceğini güneşe çıkar. 

Eylüle start ver

Ekimi boşa harca.

Hasat ayı ateşte yanma fırsatı

fırdön geri tep.

Kendine geliş çok gecikmiş 

hazan mevsimi ertelenen diriliş.

Bilesin ki sakındığını peşkeş herkese bitiş...


Duydum ki pes pik şeytanına şeysin

kendini nereye koyduğun su götürmez.

Getir götür göreceksiniz

radikal kestirimci

şeytana pabucu ters giydirecek

pikinizi dibinizi kesecek.

Kesicilik vicdan meselesi

rakamların dilinden

sazdan sözden

yazı ilminden anlama işi.

Ucuz roman uğursuzu fesleğen piki

şeytan tepesinin şeyi halden anlamaz.

Bilesiniz ki hamınıza hasınıza

Derdo adamlık dersi kafi

dünden hazır dersinize girecek fani...

17 Ocak 2023 Salı

KIŞLAK YOLU

 KIŞLAK YOLU

 

Metal mental emekçisiyim

işim dikenli telleri parçalamak 

ardına giyotin.

Nasıl da çekti canım nikotin kara cellat nöbeti üç beş.

Alçıdan bir bebek yüzü karşımda

Mikadonun çöpleri üst üste yığılmış

buz gölünün üstü çelenklerle donanmış

solo gitar çalıyor bir çingen kızı 

karşı kıyıya gülle gibi notalar yolluyor

alçı duvarlar yıkılıyor.

Saksıda bir yeşil dev yapayalnız

ağzı ateş uzun dili lav.

Nefes nefese laf hilaf işçisiyim... 


Dikenli teller kanattı aklımı

kırıldı iyi niyetim.

Nasıl da çekti canım bir duble aslan sütü

anason nöbeti üç beş.

Şiir budalası bir kışlakta

başlığı boşluk olan bir şiirim.

Göz yuvalarımda dört dönüyor dünya

akyuvarlarım çamur yurdum güneş.

Dişe diş kana kan kanyonunda

bir garip yolcuyum.

Kurşun gibi sözcüklerle vuruldum...


Kuş körfezi buz tutmuş 

buz dağlarına kafa tutuyor ada

kış bahane acayip üşüyor karşıyaka.

Gondollar yüzüyor şakayla karışık 

yakamozlar güz yağmurlarıyla cilveleşiyor.

Kuş kafesinde kaf dağı barınıyor...


Şiir denizinde şiar işçisiyim

başı gövdesi yanan şairim.

Uyaklarında çaput bağlı şiirsilerimin

Derdo duası rüzgar bedduası rüzgar.

Civa gibi kayıyor yelkenleri mavi atlas

kışlak yolundan büyük okyanusa...

ÇAKMAK TAMİRİ

 ÇAKMAK TAMİRİ


Çakmak tamircisi orta yaşlı usta

devir yolcuyum ben.

Tamirim yok benim mirim

tabiatın kanunu sihrim

kurşun kalem yazıcılıktır işim.

Gurbetçi geminin seyir defterine

gemi azıya almış daltabanları

başta kambur ihanetçi ve işbirlikçisini

ata yadigarı çakar almazla kazıyorum.

Dalgalar çakmak çakmak

aşkın anatomisini giyinmiş deniz 

denizanaları cısçıplak.

Kaşınan avuçlarımda bir porsiyon sıkıntı

diş parkurumdan yirmilik çalındı.

Şimdi hem buradayım hem orada

çakmağı indireceğim tetikte...


Dakikalarla kaçırıyorum mendireği

pirim eriyorum yollara.

Günlerim gece 

ağırlaşan yıllarım delice

yozlaşmış manzaralara imalı imece.

Değer miydi çakmakçı usta çakaralmaz kıvılcımını azdıran bunca işe... 


Nice portreler sevda taşır rüyalarıma

her renkte her dilde ve kankırmızı.

Beyaz zambaklarla süslü yalnızlığım

şen şakrak çarptı çarkımıza...


Ey memleket insafın kurusun

her bahar vurulduk 

her sonbahar kuruduk

kaşını kaldırmadın kılını kıpırdatmadın.

Derdo geç karşısına çak çakmağı

gurbetçi geminin seyir defterine.

Denize nazır seyret devir yolcusunu…

YALVAR YAKAR YAZAR

 YALVAR YAKAR YAZAR


Günlerden bir gün

serdefter yalvar yakar yağdırır

gökdelen gemiler en kıçtan sendeler

serdengeçtiler Halikarnasta denize sarılır...


Sabaha dek duble boşandı rahmet

toprağın kokusuyla çıldırdı deniz

dalgalandıkça mardan mara hırpalandı sahil

kalkan kuşandı ada kuşları 

altın kumlara dağıldı özlem bi zahmet.

Çıplak balkonda eli kolu bağlıyım

hemen altımda yarı yaşımda binek 

kelebek camları açık kalmış

ıslanmış deri koltuklar.

Keltek anılar suya batmış.

Şalvarlı tombalak kadın

elinde çalı süpürgesi

diskotekimsi gazinoyu  süpürüyor.

Güneşten kararmış oğlanlar

ihtiyar müdavimlere ada çayı demliyor.

Hayattan emekliler daha şimdiden 

damlamışlar çınaraltına

öğlene yakın tam sökün ederler.

Kıçları yapışır plastik sandalyelere

ver papazı al kraliçeyi

karo taşı dizerler adaya.

Pansiyoncu pos bıyıklarını kesmiş geceden

bir tutamlık ağız şimdi.

Dudağının sol kenarında

kırmızı uçlu sönük izmarit.

Animasyon bir film izliyorum sanki...


Göğün yarısı kapkara bulut geri kalanı kızıl kızgın

Deniz ıslak.

Balıkçı kayıkları henüz uyanmamış

bol nafaka rahatlaması.

Demek yarı gece sonrası rast gelmiş.

Karşı ufuk çizgisinde baygın kızıllık

gün doğuyor adaya doğru.

Sol ileri doğrumda

kahve alacalı yaşlı süs köpeği

artık kim sokağa bırakmışsa acıkmış

süzüyor yarı canlanışı acıyla.

Bir tek yabancı benim sanki epey erkenden uyandım sabah

ve geç kaldı güneş.

İlanların rengarenklisi duvarlarda

süslenmiş püslenmiş hava eski hava.

içeride karakalem bir baba resmi

oğul resmi renklendirilmiş

oğlun oğlu fotosu çerçevede

ailenin kızları kayıp.

Resmiyeti elden hiç bırakmayacaksın hayatta

bir güne daha resimlerle.

Daha nelere gebe bu hayat.

Çocukları hemen kahvaltı sonrası

toptan denize salarlar

sonra bura alışkanlığı yaygarası

çağırırlar ha çağırırlar.

Soya çeker canıtez sabahlar

suya çeker şekerbal deniz.

Ve deniz insan yavrularını bir bir kucaklar...


Deniz bana yabancı 

güneş denize yalancı

bu gün göze görünmeyecek besbelli.

Ben sahte yakınlık hissiyle paramparça

aklım paralandıkça güller kızarır

sonra elim yüzüm sırtım tenim 

gözyaşına boğulan anılarım...


Anladım yok artık benim şehrim falan

Artık bu adam olana fazla ada

kör topal ıssız sokakları evim.

Nice manifestolar yazılmış burada 

fesli kel aynaklara

toplar damar damıtıcılarına hayalperestlik depolayan debboylara

berrak arazileri berbat edenlere 

ama nafile üstüne alınan yok.

Yarı buçuk dilsizlik vurmuş akıl ötesini

gel geç sevdalar demirlemiş limana.

Bundan böyle illaki öyle

usa yer eder kalpazan balıklar

akvaryum kabarcıklılar süsler sualtını 

suyun üstünde ateş damlacıkları.

Suyun öte yanı memleket

yok benim memleketim denilemez 

o kadar yakınlıkta

dönülemez uzaklıkta...


Gökdelen gemiler kıçtan sendelemese de

bu seferden dönülmez.

Düşman bağırtan 

dost delirten nazlanmalar

orta yaş bunalımına yakın. Sonbaharda herşey değersiz

tüm yakınmalar yakınlaşmalar eğersiz.

Yalvar yakarmalar da pek gereksiz.

Yelpaze yelinden yel değirmenleri utanır

plastik masada plastik sandalyelere sığınanlar hayatın yorgunluğuna yorgunluk ekler.

Beyinleri ufolar istila etmişçesine

ufalanır gazino taşlığına rüyalar...


Mazide kalmış bir sabah yıllar sonra bu sabah

kendimi suskun denize şikayet ettim.

Dünyanın karnını ağır uykular deler

rüyaları kırmızı bisikletli çocuğun ziyareti.

Eli kıçında adamlar kıyıda sohbetliyor 

çaktırmadan güneşi bekliyorlar.

Ben ilk merhaba diyeni

Deniz maviye doğan kırmızıyı.

İlgi eksikliğinden yaralayım

hep ayni usandırıcı mesele

özüme öz bekliyorum.

Gözüm sözüm busbulanık 

tansiyonum düştü yine 

ritim bozukluğum azdı sanki

çarpıntım çarptı karşı kıyıları.

Bu deniz bana yabancı 

ben denize el

elimdeki hayat yabancı.

Gençlik dalgalanmalarından kalma bir hazla

ışığın direkt vurduğu ana kadar yalnızım.

Yalnız telefondaki cızırtı aşikâr

emir demir keser 

tam yola koyulma zamanı.

Günlerden bir gün

gökdelen gemiler en kıçtan sendeler

serdefter yalvar yakar yazar.


Derdo bu son yolculuk

yolun sonu 

suyun uzadığı yere kadar...

16 Ocak 2023 Pazartesi

KORKU ECEL MECAL

KORKU ECEL MECAL

 

Çocukluğum ve Dedem Korkut hikayeleri.

Hoşbeş anlatılı geçse de

adı dedem korkut ya.

Çocukluğumda korkardım masallardan…


Dedemler korkutmasalar da

masallardaki yasalar yarasalar yasaklar

korkunç diye korkardım.

Kolpacı kahramanlara da kahırlanırdım.

Çocuklara bunca korku salmalara

niçindir niyedir şaşardım.

Büyüdükçe anladım işin rengini

meğer masallar değil gerçekler korkunçmuş...


Dedem Korkut aksakallı bir derya.

Deniz derya masal yuttum

onca sene uykuyu unuttum.

Dedemgilleri asla unutamadım.

Dedemin biri çok genç yaşta

şiir gibi süzüldü

diğeri epey geç yaşta 

şirin mi şirindi üzdü.

Çok sevimliydiler çok

fakat aniden çözüldü sis.

Masallar dinleyemedim onlardan

doymalık ve dolmalıklarda saklanan.

Silme anı dolma mermilerde gizli 

mecal kalmadı yuvarlandı misket

melekeleri doyuran hasret memleket...


Dedem korkutmazlardan sakallısı

şaheser maniler söylerdi nineme

ninem elinin tersiyle manilerdi 

karanfil kokulu dedemi.

Muhabbetle hatırlarım 

cüssesini 

düşündürücü süksesini. 

Ceplerine sinmiş kekik buğusu cesaretini

ve amuda kalkan yıllarını

şimdi özledikçe özlerim...


Dedem korkutmazlardan sakalsızı

tığ gibi sinekkaydı yakışıklı

tanışıklığım siyah beyaz fotoğraflardan 

sararmış çocuklukluğumdan taşan.

Az karşılaşmışlıktan.

Haza beyefendiydi ecele direnemedi

yürüdü gitti ince hastalıktan.

Kanı çekilmiş yüzünde masal cesareti

asla korkutmayan çekiniklik

altın kabzalı duruşu

yiğitliğinden.

Şimdi masallarda bulurum kendini kendimi...


Biz atadan böyleyiz beyaz lalem

çepni boyunda hava matem.

Masalda dinleriz anlatırız da en kralından

ve severiz ta çocukluktan.

Korkmayız itten kopuktan.

Canana kıyan hıyanetten korkarız

ve masalsı canavarlardan...


Dünyada çoğalan tür insanlıktan kopanlardan

çapsız insanlardan

Derdo dünyada korkmayız.

Cesaret atadan…

15 Ocak 2023 Pazar

KİTAP KOKUSU…

 KİTAP KOKUSU…


Özgün ve özgür olmak 

isyancı veya kurtarıcı olmak

tek yol kitap.

Kitap yolculuğu.

En iyi yol gösterici kitap kokusu. 

Kahve ve puro ile eşdeğer. 

Birilerinde kitap korkusu düşünceyi örgütleyenlere kitap kokusu. 

Muhteşem dayanışma fevkalade çatışma uydusu…


Okumak ibadet eder gibi   koklamak yaygın kıvam. Korkuya karşı aklı yücelten

kitap kokusu.

Bu koku korkmadan konuşturur  

irade ve tutku biriktirir. Tutku ötesi korkunun kokusu

kokunun korkusuzluğu

büyük adam sayılma ölçütü. Ölçü okunan ve yazılan. 

Mesele kitabın kokusunu duymak  

bir başka macera gerçeklik

gerçeğin ta kendisi...


Kitap kokusunu almak derinlemesine düşünmek düşlemenin öncüsü.  Sorgulamacı zihni yaratan da koku.

Gündelik hayata mütevazilik katan 

bilgi tasarımcısı  özelliği kazandıran.

Kenar notu düşerek okuyanlar 

o kokuyu daha iyi bilir. 

Kitapları merak ötesi tarayanlara

her sayfa başka koku...


Kitap kültürü 

kendiliğinden gelişen eylemsellik. 

Kitap kokusuna tavlanma kitap dünyasına tapınma.  İdeolojik ve akademik beslenme

Efelenir efsanelerden koklayanlar...


Kitap kokusu soluktur 

sıcak nefestir uyarıcıdır. enfestir.

Dünyadan beslenir...


Teklik çokluk derdine doğan

kitap kokusuna açlık

tutkulu yolculuk.  

Derdo derin serin hissedilen

kitap kokusu…

USTA’YA NAZIM…

 USTA’YA NAZIM…


Nazım ustası Nazım

ıslak ıslak Karadeniz’i gözler. 

Göğe süzülen al boyalı kuşu

dalgalarla çatırdayan tahta gemiyi.

Vera’yı ve mektuplarını.

Volga üstünde Nazım

şiire memleket 

memlekete şiir ekler

içinde taşkın tutku

vatan hasreti ve yaşlı İstanbul...


Yedi tepeli yaslıdır yanar yüreği

yediveren gülleri her bir tepede.

Kör pencereli avlular bile ağlar

Nazım ağır ağır paltosuna yatar

öksüzlüğün yolu sar sağır

kendini şiirden höyüklere salar.

Yalnızlığın tasası ağır tasarımı vasattır

gurbeti yaşamak çok yönlü hasattır...


Volga kıyısında Nazım özlemlerini akıtır Hazar'a.

Hazar bir deniz karacası

okyanuslara yüz akı.

Hazer Denizi Volga’yı bekler.

Bir sarı nazarlık iki mavi nazar

en tepede sarı sıcak memleket

gece bekçisi ihbarıyla 

bulanık elektrik ampulu

altında  

belleğinde ağır hasar Hikmet.

Çobanın bayram havası tuvalinde

kırmızı pijamalı bir deniz.

Denize Volga

Volga’ya azize olga karışmış

Ran’a Vera

Nazıma manasız mahpusluk...


Hazar çevresi hat boyu yoldaş

memleket dolusu arkadaş

Nazım yine yapayalnızlığına sarılır.

Özlem içini ezer de ezer

buradan oraya mektupla

oradan burayı daktiloyla yazar.

Volga üstünde Nazım

içinde taşkın tutku İstanbul

İstanbullu paltosuna yatar.

Hayattır memleket 

hasreti buradan daktiloyla yazar

orada benzin sıkıntısı var

parasızlık onur ve gurur iksirlidir rüşveti reddeden polis 

kendine kol saati hediye edilir.

Buralarda benzin sıkıntısı yok

parasızlık da.

Tek arsızlık

kuzeye akan rüzgar

ne getirdiği hiç duyulmaz.

Ustaya zaman durduğunda söze İstanbul başlar

Nazım yazar yazar ağlar

Volga hızla hazla Hazar’a akar.

Volga falezinde Nazım

oradan havadisler çoktur satır dolusu sıralansa boştur

acı hatıralar korusunda

bir ceviz ağacı var kınalı koçtur.

Nazım olgu olgu en olgun

bostan korkuluklarını yazar.


Volga volanında Nazım 

sesler serin serindir 

minicik fısıltıları bile duyar.

Gönülde saklanır idalar nidalar

eski şarkılardan kaçanlar.

İddialar her zamanki gibidir.

Mani olunamaz buluşmalar hazır

vefasızlık nota nota

mecburi rota bellidir.

Nazım bulunmaz şiirler arar

kurtuluşu memleket özleminde bulur.

Gelmişini geçmişini yakar geleceğine eşsiz memleket şiirleri yazar...


Volga üzerinde Usta 

Nazım kutlu kurtuluşa destan hikmeti

nazımlara paslanan çelikten kelepçe

memlekette rüşvet gırla reddeden polise Gülhane.

Deniz donduğunda oralarda

İstanbul burada mazlum ki mazlum

kendini manzum manzum yazana ağlar.

Binlerce yıllık saygıyla

eğilir gökkubeyi delen başlar

sol memelerin altı titrer...


Volga üstünde Nazım 

gurbette kıyımsız bir hayat

Don kıyısında hasat

elinde mavzeri manzum çark

çıkar çakar Allahına kadar.

Gözünde büyür Marmara

aklında Kız Kulesi İstiklal Tarabya

ağrır göğsü ağarır saçları 

göğsündeki kılcal teller

tekler.

Uçuruma yuvarlanır sıcak yuva özlentisi.

Yayla doğanı siner soluna.

Dilinde marştan bozma şarkılar

hararetle kızıl ordu kızıl çimento.

Volgalılar Marmara’dan Karadeniz’e

Karadeniz’den Hazar’a doğru akar.

Nazım Usta durup kırmızı çemberde

en yalın Türkçe ile değme vurgulu

şiire selama durur

merhaba merhaba merhaba.

Koca Usta yürek titreten sesiyle

aklına eseni söylese şiir

şair nefesi devrim

Türkçesi şair...


Volga üstünde Nazım

aklında taşkın tutku memleket

memleketten  insan manzaraları

ve malum marazalar.

İllede illaki memleket.

Anadolu’ da bir köyde

tapusuz kapusuz korkusuz

tek başına

başında ulu bir çınar

taşsız dev gibi bir mezar.

Volga Ustayı örtemez

Nazıma mavi atlastan bir yorgan 

lazımdır millet ve memleketl.


Volga üstünde Nazım bir ulu çınar

paltosunun yakasını kaldırır denize gözlerini kısar

sol yanı memleket

yaşlı gözleri mavlikleri sürer

dalgalara şiir yazar.

Tükenmez hasretini balıkçı takalara

al bayrak diye asar.

Gün o gün bu gündür  

Deniz dalga dalga  bize akar. 

Nazım nazım dalgalanır

memleket.


Usta'ya nazım Nazım'a yazım.

Volga üstünde Nazım

Yayla doğanı sinmiş soluna

Dilinde şiirler

Taşkın tutkusu memleket

En halisinden Türkçe emsalsiz

Ve yürek titreten ses

sadece aklına geleni söylese şiir

şair nefesi devrim

Öztürkçesi şair.

Derdo kara yazgım şiirsilerim...

PORTAKAL ÇİÇEĞİNİ KOKLAMAK...

 PORTAKAL ÇİÇEĞİNİ KOKLAMAK...

 

Atadan fındıkçıyım ben derdo

sonbaharımda tanıştım portakal bahçeleriyle

ikinci ama irkiltici baharımda.

Portakal çiçeğiyle çok geç koklaştım.

Meğer portakal çiçeği kokusu 

kokuların şahıymış dondum kaldım.

Turunçgillerin tur bindiren aromatik tılsımıyla

koku hafızam silindi tümden 

korku eşiğim yükseldi aniden.

Koklamaya gör kokladım ve gördüm

dört duvar tortusuna başkaldırıyı

dünle hesaplaşmanın mizanını

dinle yüzleşmenin özünü.

Hatta portakal çiçeği

devrimci düşler portasıymış

can evim sinir merkezim uyuştu.

Artık duyularıma en hassas uyartı

portakal çiçeği kokusu...

 

Son yazımda sihirli fragrant

devrimci onurun nişanı fragman 

ıtır ıtır fragmantasyon ile karşılaştım. 

Hepsinin çile konusu

Portakal çiçeği kokusu.

Hayattan beş dakika kayıp zaman

burun kopartan başkalaşıma tek nefes. 

Portakal çiçeği koklamak

bir daha aynı ben olmama içgüdüsü 

günceyi yeniden güncelleme gayreti.

Bir kokladım portakal  ağaçları küstü

Derdo fındık ocaklarına küstüm. 

Gönlüme atılan enfes çizik bayıltan o tarifsiz koku

portakal çiçeği kokusu.

Bir kucak dolusu portakal çiçeği

sanki ruhumun ilacı özlem ateşim.

Bir kokladım çocukluğumu geri verdi...

 

Özüme dönüşümü kutsadı

portakal çiçeği

kokusu sonsuz özgürlük.

Beyin öğüten 

kafatası delen

aklı sulandıran 

bir sarı sıcak kızıl güneş mesaisi.

Çalıkuşlarının ötmeye korktuğu

sivri sineklerin uçmaya erindiği

sıcak çarpması havalara

ayaklanmadan ayalama ayarı.

Sadece devrimcilere ait aşklar havalı

portakal çiçeği kokusuyla havalandım.

Bir gece geldiler aşkın kokusu silindi...


Kara salpalar yıllar yılı uğraştılar 

beyni bedeni kuşatan o mis kokuyu

portakal çiçeği kokusunu silemediler.

Portakal çiçeği kokusu dünyaya dağıldı...


Sonbaharımda portakal bahçeleri

portakal çiçeği kokusu

Derdo çok geç kaldım çok

soya doya gezsem nafile

kana kana koklasam ne fayda…

14 Ocak 2023 Cumartesi

KARLI GÖRÜNTÜLER

 KARLI GÖRÜNTÜLER


Karlandı yine görüntüler

ekranım titrek noktacıklarla kaplı 

akranım aksağı gidermeye kararlı 

illa ki görecek bütü bütünü.

Kolayca görsün diye

Deniz kabuklarından şato yaptım sahile

parlak zemini çakıl taşlı odalar

Deniz kumundan beşik.

Gel gülüm dalga dalga deniz gibi 

lacivert kara düş ocağıma.

En karlı düşler arasından

uzak mı uzak bu limana düş

kabarsın deniz

çatlasın toprak 

kızarsın hava.

Kahırlanıyorum Deniz gibi dalga dalga...


Görüntüler karlı mı karlı

düz gidecek yol kalmadı

gaz kestim yol boyu.

Kıyıları vuran lacivert kara

düş yanıma

Deniz kumundan bir şato yaptım sana

Deniz kabuklarından beşik.

Göklü görüntüler buz mavisi

gönlüm yapayalnız karma karışığım.

Karma anıların sıcağına

Deniz kabuklarından bir şato yaptım

her kulesinden başka bir fısıltı

burçlarında bin bir çağıltı.

Rengarenk parlak çakıl taşlarından odalar.

Pencereleri dar uzun

fenerinde kirli sarı ışık

altınsı deniz kumundan beşik.

Beşikteki kara çocuk

karlı görüntülerden çık gel...


Gel haydi gülüm

buzul çağından kristal ölümlerle

dalga dalga dağılan deniz gibi

lacivert kara düş ocağıma.

Deniz yosunu dumanlı ocakta 

düş perdelerim yanıyor.

Karlı görüntüleri kürüyor hayat.

Kabarsın deniz

çatlasın toprak

erisin buzlar

Deniz kabuklarından şato kalsın ayakta

ve çakıl taşından odalar.

Gel ki gel gel haydi...


Uzak mı uzak bir liman yanı başımda

dalgalardan kaçan kara çocuk kayıp

karlı görüntüleri bir bir tarıyorum.

Bir görünüyor bin kayboluyor.

Ben de kayboldum 

gaz kestim sahil boyu

yol yol gözlüyorum gökyüzünü

Deniz gibi dalga dalga dağıl

lacivert kara dol ocağıma.

Deniz kumundan

düşlerim 

al beşik çatılı evim ısınsın...


Dışarıda buz mavisi görüntüler

Derdo bıçak gibi kesiyor karlı düşler...

KIZ GİBİ GECE

 KIZ GİBİ GECE


Anacığım kız gibi bir gecede 

incecik elleriyle

bir güzel yüzümü inceledi.

Sanki Babil surlarına sabitleyecekti

çizecekti kara kalem suretimi

suları çekilmiş Marmara’nın dibine.

Dahası kuzeyde bir deli ormanda 

nar gibi kızarmış kuzinenin koynunda

kız gibi geceyi ninnileyecekti...


Anacığım kız gibi geceye gecelerce

Ninatta ağırlığınca ağıt yakınca

ar damarı çatlamışlar şatosunda

kılını kıpırdatamadı kimsecikler.

Su boyu gezinen elli yıllık anılar

dizginlerinden boşaldı.

Çatal dilli ağzıyla küçük balık tutan 

tek lokmada yutan canavarı

bir başka canavar yuttu.

Deniz karardı uykusunda anacığım…


Bir koyu karanlık çöktü sathıma

kız gibi gece zil sarhoş ayaklandı.

En lazım zamanda dibi delik kayık

Anacığım devrime yeltenen  kayıp kuşak

sabık sayıklamalarla yetindi.

Siyah inciler süzülünce mavi atlasa 

kasırgalara tapar alemin elleri

şimale kayar Kuzey Atlantik. 

Hepsi hepsi üç beş dakikalık hülya

giyotinle infaz korkulu rüya.


Anacığım ellerimde ateşli bir öpücük

kesik başım küçük elli kızın

nasırlı ellerinde.

Ağrıma gidiyor ağır geceler 

kız gibi gecelere sarkan karartmalar.

Beter zifiri kör karalıkta

kim kime eser

kim kimi keser 

bilmiyorum bu bozgun kime yarar.

Bir kötü karanlık çöktü içime

anacığım göremiyorum...


Bostan tarlalarına erende akşam

kabristan kapısından girende yaşam

tiz bir cayırtı kopuyor 

kız gibi bir geceye.

Anacığım frenler boşaldı sebepsiz

küçük kızın mahzun duruşu vuruyor

buğday tenli camlara.

Puslu camdan içeri iki yetişkin  

biri geçkince bir gözü turkuaz mavi 

bir gözü parçalı bulutlu gök mavisi.

Diğeri kız gibi gece hoşluğunda

kehribar kedisiyle dolduruyor boşluğunu

yerli yabancı polisiye okuyor.

Öyle iki kadın görüntüsü ki akıl çalan

zil çalıyor etekleri.

Sarhoşluğun tam ortasına silkeleyecekler sanki 

gailesi kaidesi başka 

başka bir dönenceye ait hayatı...


Anacığım kız gibi gece sarhoş 

kız gibi geceye takılan akıl sarhoş.  

Kara giysili zorbalarla

sarı mor turp suratlılar kucaklaştı

kırmızıya kan çalındı.

Kala kalmışım hala orada

her eylülde  ayaklanır anılarım...


Anacığım öyle bir gece ki kız gibi 

neredeyim belli değil

bebeğim dantelli kundakta.

Babam yanıbaşımda kısa pantolonlu 

taburede bacak bacak üstüne atmış

dizleri yara bere içinde

akışkan kan kabuk bağlamış.

Anacığım sen yabancı bir lisanla 

şiir gibi mani adaplı şakıyorsun.

Tek anladığım ismim

içinde cismim yok

Derdo ismimin e hali.

Hep esmer sanırdım meğer sarışınsın

sıkıca bana 

ve babamın çocukluğuna sarılmışsın...


Dahası anacığım 

korkusuz gözleriniz dağarcığım 

kız gibi bir geceye dağlarda vurulmuşum...

13 Ocak 2023 Cuma

FİNCANCI

 FİNCANCI


Kim kalmış ki ben kalacağım

ilerisi gerisi harfiyen belli.

Ölürsem bir gün eğer

sizden uzaklarda bir başıma

Olmaz ya Nazım’ın yanına defnedin beni. 

Cansız bedenimi

Anadolu’da bir köy mezarlığına.

Kuzeyde olsun uyarsa

Karadeniz’de.

Karadeniz kıyılarında yüksek rakıma emanet edin beni.

Madem emanet benim o zaman

kimseye sormadan danışmadan hocasız.

Nasılsa çınlayan çamları vardır

veya çıngıl çıtak fındık ocakları.

Başucumda sonsuz serinlik olsun...


Kime kalmış ki bana kalacak

kalkıp yerinden taş bakacak.

Nazım taş maş istemezdi bilirim

bir mermer parçasıdır tek dileğim.

Marmara damarlı gül desenli

adım soyadım kazılı olsun ayıp olmaz ise kırmızı mürekkepli 

harflerden taşmayan ustalıklı.

Tarihli veya tarihsiz 

yani rakamsızlık size kalmış.

Doğmuş ölmüş yeter aslında

ama kesinkes duasız.

Başucumda derin sessizlik olsun...


Kim kazık çakmış ki ben çakacağım

çaka çaka öleceğim bir gün.

Asla korkmayacağım kaçmayacağım.

Yolum yoldaşım eminim kalmam uzun süre bir başıma.

Eşiğe keşik bende

ışıklar denizine aşık

sayın Nazım’dan başlayarak

daha niceleri de var sırada.

Gelirler taş fincan kırmaya yakından uzağa susar canlar

Kim geri kalmış ki ben kalacağım.


Kim farkındalık peşinde farkındayım.

Fakir fukara öleceğim bir gün. 

Fincanlar dolup boşalacak

finnuriler yanacak cılız canbaz

haliyle her daim ileri.

Hani insanın vadesini beklemeden 

öylece ölesi geliyor. 

Kim kalacak ki ben de kalayım.


Derdo fincancı katırları ürkmüş

giderim ayaklarımı sürüyerek...

YAVER ANLAT

 YAVER ANLAT

 

Yaver anlat bakalım İstanbul’ u

karpuz sergisinde buz kıran bıçkınları 

semt tulumbacılarının halka tatlı yiyişini

Sarayburnu’na inen arastada

koyun koyuna uyuyan pembe cumbaları

yeşilli kırmızılı mozaik camları

ters cumbalak boz kumrulları.

Esmeyen havaya gürleyen çadır yangılarını

su başı fındık fıstık çitlembik gecelerini.

Çocuk gözüyle seyret tüm simaları

şişe çekenleri cin amaları yazlık sinemaları

siyah beyaz filmlere çalınan hayatı 

ihtişamı gizemi şuhu şerafeti. 

Ölüyü diriyi iriyi irisi

göz hapsinde buruk duyguları…


Yaver anlat bakalım İstanbul’u

sarı parlak geçmişe uzayan nazik elleri

yüksek kaldırımda dalgalanan renkli çamaşırları.

Yarı sökülmüş dekorlar önündeki kara kostümlüyü 

perde arkasından vuran ölgün ışıktaki infazı.

Anlat ki zayıf hafızam hatırlasın

önümde kırıtıp giden bu mor çarşaflı kim

benim güzel İstanbul’um mu?

Yaver bir haller olmuş 

çarşı pazar gulyabanilere mezat

yaşamıyor cumartesileri cumadan izinli nalan

kağıt üstünde hayıflanışlar yalan.

Sor bakalım son kez benimle yanar mı İstanbul?

Bir kırık somya bir delik döşek.

Ne demeliyim son söz yerine 

patladı çanak çömlek etraf gırla köçek

tek sitemim hayatımı hüzne çekene.

Çekilmezsin artık aşk şehri İstanbul…


Yaver beri bak anlatma İstanbul’u

can kulağıyla dinle şimdi

İstanbul düşlerime yar 

nar renkli bir ufuk resmi.

Yakamozla söyleşen eski bir dost

Denizi dosta ait post.

Tanışlık vermese de olur kratım kraliçem

karşıdan karşıya geçerken aslım

sendeleyen sandalın kürekleri dalgın.

Seni tanıyamıyorum artık aşk destanım

yarım yüzyılımın aşk İstanbul’ u…


Yaver anlat bakalım İstanbul’a

dinlediklerini dilediklerini derle topla.

Altmış merdivenle çıkılan doruda

kapı duvar kırklar meclisindeyim

Derdo kırılgan içtenlikteyim.

Bir kırık aşk hikayesi İstanbul…

DÜNYALAR DÜNYALAR

 DÜNYALAR DÜNYALAR


İkimize küçük bir dünya isterim

her iki dünyada bir gün

gün 

ve gün ağarırken

arka bahçede aşkı aşkla avlamak.

Maralım sevişken yağmurlarda

sakınmadan peşinde ıslanmak.

Ağzından kekik koklamak

sarmaş dolaşlığın ötesinde

aynı hamurdan yoğrulmak.

Soluk soluğalık bitmesin isterim

sadece ikimize küçük bir dünya...


Yıllar dilin ucunda

söylemek isterim bir ağızda

gecenin köründe körkütük sonra vücudunun ahenginde dinlenmek.

Sellenmek isterim silbaştan

ve çıplak vücutların şiirini yazmak.

Piyanoda notasız çalınan

çisentilerle serinleyen ateşe tapınan

alaboz yılkının yelesine tutunup 

kaçan yılları yakalamak isterim...


Kor kaçıngan

er dişi öpmediğince sıcak

öpüşmek ve özgürleşmek isterim.

Yanı başımdaki ormanı

çıngı çıtlaktan çağalan yangınları  

avcıyken av olanları

günahlı günahsız zevk kırıntılarını 

tatlı mucizeye sunmak isterim...


Dümdüz olasıca dünyada 

güldalı ve harmandalı kırılganlığında

ölümü de ölümsüzlüğü de sınamak isterim.

Kil saksıları al güllü

bir hane

düş kürü küçük bir pencere

dalga kıransız bir liman isterim.

Maralım peşinde sevişgen dalgalar

güneş lekeli sırtında karayel

bırak kendini arka bahçenin kollarına

örttüğün güzellikler açığa çıksın

kumlara gömdüğün aşk şerbetinden i

kana kana içmek isterim...


Dünyalar dünyalar isterim ikimize.

Kızıl öfke bolluğunda naz

şaşkın kırık serçeye kantaşı 

iğreti geçekleri aşkla aşan aşk

kristal kadehlerde iki dünya tınısı isterim.

Muazaam olguya olgun tanı

olgaya tolga

fındık küçümeni yitik alem isterim.

Yalnız adaya devasa adaklar 

gönlüme yük olmayacak hayatlar

tadılası en büyük zevke

borçlanmak isterim...


İkimize küçük bir dünya isterim

ikimize ilk ve son

ve sen arka bahçede yalınayak

ve ben peşinsıra sırra kadem.

Sonsuzluğa yakınmadan yanmadan 

yıkıntılar arasında mavişi isterim.

Semaya açılan dar bir pencereden 

bir kara delikten doğan

Doğan çocuğun adı 

Deniz derya olsun isterim...


Sadece ikimize öteki dünya

gerisi yalan 

gerçi dünyalar da yalan

olsun varsın 

sırf senin için isterim...

12 Ocak 2023 Perşembe

ARİSTOKRATİK KABİLE

 ARİSTOKRATİK KABİLE 


Aristo'dan beri öyle 

olgu ve olay örgüsü metodik

kim kimin öncülüğünde retorik muamma.

Saf ruhun bakiyesi

aristokratlar kabilesi kibri

kabileler aristokrasisi yarışı

düşük kalibre felaket.

Zor bi hal eflatun çağını yakalayış

sonra geriye dönüş ve imha.

Hurra bölgesel köleleştirme savaşları.

Daimi adres aristokrasi ayıbı...


Zihne akseden eylemler

her telden nice yanılgılar

tunç çağına antidemokratik asimilasyon 

tam herşeyden vazgeçme noktasında  

disiplinli altın orta.

Coğrafyaya yayıldıkça kabileler 

kabile aristokrasisi kabilinden

düşük yoğunluklu demokrasi.


Bütün ince hesaplar fesatlık

arete düşü derde derman

gün gelir haritalara fasit döngü 

yeniden çizilir akla sınırlar.

İşlemez işler asortik

kabilesiz aristokrasi otomatik.

Koltuğu kutsayan düzelmez

Zaten düzen aristokrat yağması...


Aristodan sonra böyle

elitist yaklaşımlı maddi yarış

örtülü formel anlayış

inanç militanlığına varış

sonuç ereksel travma.

Aşırı karakteristik bozulma

aristokrasi kabilesine kabiliyet yitimi...


Aristoteles son nefes son heves.

Tanrı evrenin dışındaysa eğer

iyi rejimlerin en kötüsü demokrasi

Tanrı evrenin içindeyse eğer

kötü rejimlerin en iyisi.

İyi kötü çirkin üçgeninde dünya

kaygan zeminde memleket

Derdo doğruya tek yol 

acilen tam demokrasi…

11 Ocak 2023 Çarşamba

EKMEK KADAYIFI

 EKMEK KADAYIFI


Ekmek.

Tanrısal kutsal seçenek.

Elinden tutup kaldırılan

yerde konmayan alınan

üç kere öpülüp koklanan

baş üstünde yeri olan.

Piştikçe güzelleşen

güzelleştikçe doyuran

sakınmadan bölüşülüp paylaşılan.

Biricik sevgili

yegane yar 

tek tükenmez aşk...


Emek.

Emek ve ekmek.

Sanki aynı sözcük

ayni renk

berekete denk.

Asla sönmeyen devsel tutku.

Ekmek daha bebelikte belletilir

Emek nedendir hiç mi hiç öğretilmez.

Belki rahatça sömürülsün için...


Mazlumlara kuru ekmek

Zalimlere ekmek kadayıfı bal kaymak.

Derdo günah ama

çok büyük günah…

SARI YAĞMURLUK

 SARI YAĞMURLUK


Duvalı duvarda paslı çiviye asılı

sıcak küllerinden doğan kor bıçak benliğim.

Atıp kırıp döktüğüm hayat denizinde

sarı yağmurluğun tam yanına…


Tarihin sararmış yapraklarına dipnot 

söz var öz yitirir söz var baş götürür

söz akımı söz üstüne söz.

Kan kırmızı koltukta koca gövdem

görülesi bir avuç köz

kucağımda kül rengi çıplak dağlar

göğsümde çatlak gök gürültüsü

siyah beyaz fotoğrafta bir çift mavi göz.

Hendekte ölmemiş şehlevent

sarı yağmurluğu sırtında…


Çok yıl var ışık akısı kırılalı

idam fermanı paslı çiviye asılalı

acı izleri hala derin hala yakıcı.

Baştan sağma baş sallamalar sarmalında

açmazlale çıkmazında nice balyoz günler 

boğazını sıktığım şehalem kader ölmemiş

soluğu zehirli sarmaşık.

Şah kırılmış ucuz kalem kırılmış

sarı yağmurluk suratlı davada…


Göğe çivilenmiş paslı bir yağmur 

sırılsıklam pasak dünya.

Dinmiyor sabahlara yağan ızdırap

günceye çivilenmiş karartma geceleri

deli gönül ölüm penceresi 

sarı kadife perdeleri ıpıslak.

Ölüm akısı benden beni kayırdın 

kopardın benliğimden şahbazı.

Aynalara gizlediğim suretleri koruyamadım 

sarı yağmurluk kayıp kadük rastlantıda…


Kan ürperten günlerde pis bir yağmur

hava günlerce kapalı bilinç açık

hayret ne sen kaldın aklımda ne sesin

demek asıldığım gün duyamayacağım nefesini.

Çatmaya çakılmış o melun paslı çivi

paslı çiviye takılı kayıp zamanlar 

asılmış hayatımın baharı

sarı yağmurluğun tam yanına…


Derdo tek suç var sarı mavi duyarlığı

bir suçlu varsa eğer 

paslı çiviye asılı yeşil yağmurluk…

SÜREÇ SEYİRCİSİ

 SÜREÇ SEYİRCİSİ 

 

Baş tacı edilen süreç tam seyirlik

seyir defteri baştan sona müzmin tekdüzelik

devrik kralın tacı müzelik

sünmüş süreç sevicileri tam müzelik.

Bu mazmun süreci 

şu üç maymun süreç sevicilerini 

göz gördükçe gönül katlanmıyor...


Katılımcı süreç seyircisi

onmaz dert yumağıyla oynaşmaz

orta sahada gereksiz top çevirmez.

Kıta sahanlıkta durur o durmaz 

durup yerinde saymaz.

Adı sanıyla tam gerekeni yapar.

Sırıtıkları sabırla ateşe gömer

bir ömür sır tutar 

iki ömür sur yıkar.  

Surun üflendiği güne nispet kırmızıya yeşil

aleve kızıl

maviye deniz katar.

Kızgın demirle nişanlanmış dağlara şan 

alkor demirlere can

ve çeliğe su verir.


Vera verda süreç seyircisi

kula kurda kuşa eğilmez 

şahsına sin kazılsa sinmez. Eriyip ergiyip dirilir

ne direnmek direndikçe direnir.

Assan kessen derisini yüzsen

dili ateşe pervane 

asla merhamet dilenmez.

Aklı suya yazı yazsa deli divane

süreç sevicilerini anlatmaya yetmez. 

Hep bir şeyler eksik kalır...


Ekselek süreç seyircisi

rasyonel kelimelere özgürce hükmeder 

süreç sevicilerin cümlesi irrasyonel güdülür

ilerisi gerisi hükümsüzdür...


Gözüpek süreç seyircisi

seyreyle gözüm süreci

düş göremezler diş gösteremezler.

El pençe divan duranlar

süreç seviciliğinden başka sevi bilmezler...


Baştacı süreç seyircisi

acı gerçeği görür ve gösterir.

Madem görün ve gösterin

baş tacı edilen süreç acayip tekliyor.

Devrik kral tacı son teselli

son tecelli yarından yakın

altın sırmaları döken fırtına derin

yivli yıkılış  kademe kademe.


Derdo uğur kadem dilemeye

yürek dayanır dil dayanmaz...

TİRYAKİ KAPISI KRAYZİ

 TİRYAKİ KAPISI KRAYZİ


Kapıyı zorladı krayzi yalçın

Kumlu Eduardın sahile kondurduğu tektekçi

salaş meyhana Samatyanın

Arnavut kaldırımına sağır demir kapısını.

Tipi boran zor attı kendini yerden içeri.

Masalar uzun dar çıpıldak

çiçekli muşamba kaplı her biri

Dışarıda kar sepeliyor eşikten içeri har

Kokusu defne yaprağı ortam kırmızı nar

krayzi yalçın tiryaki kapısından içeri…


Gelmişi geçmişi geleceği tiring 

tiril tiril yine kravatı lastikli 

yaka cebinde büyükçe bir mendil.

Dijital efektli orijinal zaman ölçer sol bileğinde.

Kırçıl saçlarının briyansı ambiansa gökkuşağı

kemer kapı masanın müdavimi

gökkutbu davalısı krayzi yalçın…


Gürlüyor sıkıldığında kıydığı pos bıyıkları

siliver aslan parçası tahta bacak pinokiyi 

kafafakiyi tablayı muşayı muşambalıyı

lütfen Paşabahçeli uzun inceyi

kaplan gözlü hemen barbunya pilaki

barbun tava otuzbeşlik soyka

benden herkese mısır ekmeği Arnavut ciğeri.

Tanrı misafiriyiz şampi Attila ile birlikte

bendeniz krallara terso krayzi yalçın

ağız dolusu gülüyor fer fecir gözleri…


Gümüş alaşım enfiye tabakası parmak uçlarında

çürük manzara kokuyor diplomat elleri

sağ el kuytusundaki mentolü çekiyor burnuna 

şaşkın şaşmolozlara inat arada bir fırklatarak.

Her zamanki naif birleşik hikâye anısı

Garipsenir ilkin babaç tiryaki 

atınca sek votkayı bir vuruşta

fetheder görklü gönülleri er vakit.

Çarpınca duvara bitik dubleyi nezaketle

tak tak takdirlenir krayzi çavuş oğlu.

Çetin çetrefilli tanışlık kırk elli yıl 

gönül dostluğuna yakışır ağır sıklet ağıt…


Kadife dirsekli ceket cepleri gizli kasası

lastik damgalı kağıtlar doğalman kartpostallar

rosvari kürklünün derin keselerinde

birinci marka altın kaplama Avrupa köstekliler.

Geçmiş zaman taciri krayzi yalçın…


Hayat kritiği kürdan cebine boca ettiği krokide

mangıra ulaşmadan hangara uğramadan ölünmez 

ustadan el almadan uslanılmaz.

Tam ayaklanacakken akıl sılaya

Davudi sesli bızdık bızlar

Kızıl oratoryo sarkar atıl atmosfere.

Hızlanır kapı dışarı kıvrak notalar

yaz denizi sahil şeridinde hazlanır

bize her yaz yazık ki sonbahar.

Krayzi yalçın daha çok anlatılası…


Urumeli garajından yolculadığım gün bugün

yıllar var kulekapı açık kaldı

Kumlu Eduardın sahildeki tektekçisi tiryakisiz.

Yalçın kayalıklara vurdu kekrek anılar

Kiraz kalesinde hapis krayzi yalçın.

Derdo bugün açık görüşe çıktı yapayalnız…

CAMDAN DİYAR

 CAMDAN DİYAR


Camdan kuşlar diyarını anmak

yar başa bela. 

Zehirleyici iğneler

zer zır çırpıntılar 

asyatik arabik curcuna aroması

ve boşa geçen zaman. 

Otu topu  oval dairenin içine

zehir zakkum hava tamama erince  

siyasetnameler şeffaf sandık içine. 

Dertest edilmiş  mavi cam küre.

Cam kırıkları kanatıyor yüreğimi...


Camdan kalpler diyarını anlamak 

yare eksik veda.

Karabasan kovanına uzak şehirlerde

aşktan nemalanış makbul ve mubah

zaten Deniz bitince tez ayrılık.

Öylesi bir bitiş ki

klasiklere taş çıkartacak denli aykırı.

Cam kırıkları kasıyor yüreğimi...


Camdan çamlar diyarını anlatmak

yaren dibi delik kova.

Kozalaklar in hin din merkezli  

resmi kripto kristalizasyon.  

Sürümlenen larvalara reçine korkusu

ve kaçınılmaz hazin son. 

Resimli tarih kitaplarında anılar fora 

kitabın forsu yelkenliye forsa.

Teorik birikim çağması

isli kandiller ve yağlı urgan.

Cam kırıkları kesiyor yüreğimi...

 

Camdan biblolar diyarını annaklamak

yare yar dilsiz diva.

Canlar camlar damlar buz kesmiş

çiğ tutmuş çimenlikler

tecrit edilmiş fillere tepişmelik arena.

Ortaya ayta vurgulu arya.

Nece densizliklerle sırlı gökler civarı. 

Tipik tematik düşkünlük 

toptan modern toplum bilinçsizliği.

Cevval hayatı putlaştıran 

havaya çizilmiş uçan daireler.

Cam kırıkları yaralıyor yüreğimi...


Camdan seraylar diyarını anlamlandırmak

yaraya yırtığa zikzak yama.

Sokma akıl bir adım desenli kumaşla.

Yakılanan uyusal kullanım periyodlu

lokal uyuşukluk. 

Kıta Avrupasına yakın sahil kesimlerinde

dışarı taşıyor yeomanlar can havliyle.

Cam kırıkları yağmalıyor yüreğimi...


Camdan kubbeler diyarını anılamak 

yar yaren sonsuz cefa.

Edepli ediplere beyin ölümü. 

Derin deren şairlere kısmi felç.

Billur bedenlere felekten kefen.

Kızıl ateşte silisli kum eriyor.

Cam dolapta ergican ergiyor

Cam kırıkları tekletiyor yüreğimi...


Camdan duvarlar diyarını anıtlaştırmak 

yarr bana bir eğlence es kaza.

Silistreyi duymayan cam bedenler 

buz cam duvara son sürat.

Andır kalsın süzme anılar

anıdır kalsın tuz buz suret.

Kararıyor aklımın cam küresi

cam kırıkları dağlıyor yüreğimi...


Camdan yar camdan diyar

yardost cam cama can cana.

Yaşamak ya da yaşamamak

verilesi evirilesi zor karar.

Cam bıçak şah damarına dayanana

Derdo karınca kararınca diren

Cam kırıkları son nefes yüreğime...

ATEŞTEN DÜŞLER

 ATEŞTEN DÜŞLER


Duyduk bir kere

ateşe değdi aklım

değme kıpkırmızı kor oldum

eriyorum.

Renkli rüyalar ergenliğinden bugüne 

ateşten düşlerdeyim

birim binim varım yoğum.

Her yaz başı yüzleşeceğim sanrısal dizgiyle

sonra sonbahar vurgunu sararacağım.

Kılavuzsuz kanatlanamayacağım bir daha belki

ateşten düşler diyarına

olsun varsın…


Donduk bir kere

bacaklarıma dolanır aykırı sahneler 

kıpkırmızı yüzüm 

şelale gibi dökülen saçların göğsümde sır

son nefesime nefes ekler.

Ateşle okşayacağım bal göğsünü

bir daha yanmamak üzere sakınacağım özümü.

Eskisi gibi olmayacak düşlerim artık biliyorum

kan kussam susacağım.

Kıpkırmızı bir meydan okuyuşla ta zirveye kadar

parmaklarım düğümlenecek bedenine.

Bir aksilik olmazsa eğer

senelerce buz ve ateş bir kadın esintisi

savrulacağım.

Haz denizi kızılca kıyamet ateş

kara düşler ergenliğimden ağarmış saçlarıma

uzar da uzar en kadın…


Dolduk bir kere

soluğu nane kekik yareni dağlar. 

Ateşe düştü aklım

kıpkızıl bir alem oldum

yanıyorum. 

Hey gidinin ateş düşkünleri

Su perisine satsınlar yarınlarımı

eriyen yarımı…


Doyduk bir kere

bir dünya başım

ateşe boğuldu aklım

fırdöndü dünya durdu.

Ateşten düşler ayıracında ayıldım.

Derdo yol oldum yordam oldum

yoğun alacaya ışık hızı yolculandım…

SÜREÇ SEYİRCİSİ

 SÜREÇ SEYİRCİSİ 

 

Baş tacı edilen süreç tam seyirlik

seyir defteri baştan sona müzmin tekdüzelik

devrik kralın tacı müzelik

sünmüş süreç sevicileri tam müzelik.

Bu mazmun süreci 

şu üç maymun süreç sevicilerini 

göz gördükçe gönül katlanmıyor...


Katılımcı süreç seyircisi

onmaz dert yumağıyla oynaşmaz

orta sahada gereksiz top çevirmez.

Kıta sahanlıkta durur o durmaz 

durup yerinde saymaz.

Adı sanıyla tam gerekeni yapar.

Sırıtıkları sabırla ateşe gömer

bir ömür sır tutar 

iki ömür sur yıkar.  

Surun üflendiği güne nispet kırmızıya yeşil

aleve kızıl

maviye deniz katar.

Kızgın demirle nişanlanmış dağlara şan 

alkor demirlere can

ve çeliğe su verir.


Vera verda süreç seyircisi

kula kurda kuşa eğilmez 

şahsına sin kazılsa sinmez. Eriyip ergiyip dirilir

ne direnmek direndikçe direnir.

Assan kessen derisini yüzsen

dili ateşe pervane 

asla merhamet dilenmez.

Aklı suya yazı yazsa deli divane

süreç sevicilerini anlatmaya yetmez. 

Hep bir şeyler eksik kalır...


Ekselek süreç seyircisi

rasyonel kelimelere özgürce hükmeder 

süreç sevicilerin cümlesi irrasyonel güdülür

ilerisi gerisi hükümsüzdür...


Seyreyle gözüm süreci

düş göremezler diş gösteremezler.

El pençe divan duranlar

süreç seviciliğinden başka sevi bilmezler...


Baştacı süreç seyircisi

acı gerçeği görür ve gösterir.

Madem görün ve gösterin

baş tacı edilen süreç acayip tekliyor.

Devrik kral tacı son teselli

son tecelli yarından yakın

altın sırmaları döken fırtına derin

yıkılış  kademe kademe.


Derdo uğur kadem dilemeye

yürek dayanır dil dayanmaz...

9 Ocak 2023 Pazartesi

TOPRAK VE GÜNEŞ

 TOPRAK VE GÜNEŞ


Toprağa güneş aktığında

bülbülün ötüşü rana

dinlemesi bir tuhaf haya.

Hayat cilalı taşları çatlatan gül ağacı

ömür boyu çekilen kara sevda.

Solan güllere bülbülü itiraf fena

amenna fena uyanır memleket...


İçi içine sığmaz efsanelerin.

Sefahat hepten yalan

safahat elde kalan.

Kim takar ejderha kaç başlıymış

sefahat yılanının dili çatal ateşmiş.

Toprağa güneş değer ve uyanır millet...


Her cemseyle celallenir rüya

son cemre cama vuran kor tanesi.

Denizleşen kabuslarda bir kez 

bir melek görülse bitmiştir yaz.

Karayel poyraz

değmiştir cana canan hasreti

Derdo yaş sonbahar...


En korkulan şiirci geri döner 

cesarete temalanır gerilmiş şiir.

İlk dizesi hiç alışılmadık  doku

dokunur yüreğe toprak ve güneş.

Ateş çağında serbest kalır rezail.

Sürpriz bir mısradır çakılır akla 

şiirsi havaya hazal ve hayal.

Tüm zamanların en karakterlisidir 

içten içe kederlenilen kutlu dava.


Suya ateş değende

toprağa güneş akanda

zemine çalınır dev aşklar.

Kuru toprağa kan davası bulaşır.

Bulanıklaşır ibretlik efsaneler ve

tavus kuşuna düşman ejir ejderhalar

mor alev dilli iblisler

ibiğinden ibeğinden yakalanır.


Bir konar göçer şiirdir yakılan 

avaz yalaz yandıkça yayılan.

Yayvan karlıklar bayman karlı dağlar 

güle bülbül ötüşü aranır.

Toprağı güneş döğende

klasik inanış inanılmaz buharlaşır

dört döner dövünmeler azar.

Derdo toprağa ve güneşe şiir yazar...


Bitiş mısrası baştan bellidir

Önünde sonunda toprağa güneş akar...

8 Ocak 2023 Pazar

SU VE ATEŞ

 SU VE ATEŞ


Suya ateş düştüğünde

toprağa su değende

gönül nazlı yara dost seçende

gök devrilir tepeler evrilir.

Tutkuyla uzatır kollarını memleket

gerçekliğin en iddialı yakışıklısına.

Genç yaşta yasaklanır hikmet.

Zaman durursa bir an

çarpar duvara kara gölgeler akıl darmaduman

ve insan kalmak zorlaşır.

Boşalır apansız duygular

bir tuhaf kaçar dizboyunda ölüm

doğan boşlukta kalıtlaşır öyküler

naçar nesline adanmalar serbestlenir. 

Öykülere dadanan gözaltıcı iblisler

aldatışlara taş taşıyan zebaniler

çipil gözlülere alev dilli düdük...


Ateşe su çarpar

toprağa ateş kaynar

fısıldar adını sanını evren.

Doğanın vahşiliğinde yürekler kanar 

baştan sona ıslanır memleket.


Kimse anlamaz dev aşkın ahengini 

hoş anlasalar ne yazar

başı göğe ermiştir tepelerin

toprağa su değmiştir

dokunmuştur hayata ateş

dara düşmüştür dora

her devir teslimde altüst olur anılar. 

Çılgınlaşır anlar karayazı

yeniden doğar filizlenir büyünür 

ve ölünür muhakkak.

Çetin şartlarda metin olmaktır mesele

aslolan asalet aslolan memleket.. 


Talih kuşu tüner gerçeklik ötesine

tutsak gönüller adalete hasret...


Su değende toprağa

toprağa ateş düşen de

anaların yüreği ağzında

yepyeni öykülerde nice canlar yanar.

Derdo her can yakılan şiir...

HEMŞERİM, YOLCULUK GÜNEŞE…

 HEMŞERİM, YOLCULUK GÜNEŞE…


Hem güzel hem gıcık bir sorudur

hayatın her kaleminde sıkça sorulur

Yolculuk nereye hemşerim?Harbisi ise şudur

Gerçekten yolculuk nereye?

Geçiştirilemez yanıtı

zaten susuldukça inatla inatla sorulur.

Yanıtı kısa ve özdür.  

İğneleyici söz incili define batık hazine sünger avcılığı

fikir yerine zikir

zihin yerine sinir.

Defetmek için sorumsuz sorgucuyu

yanıt en babasına bağlanır.

Yolun sonu son değil

resmen pararealite iflas.

Bu kafayla yolculuk meçhule

hemşerim...


Her yolcuya aynı liman

her yolculuğa aynı yol şarkısı

her yolculayana aynı nakarat

meçhule bir gemi kalkar buradan...


Duymazdan geldikçe defaatle

kaşla göz arası alabora sorgusu

nereye yolculuk nereye hemşerim?

Kesilen bilete güzergah

hemşerim yolculuk güneşe.

Güneşe yolculuk...


Yol boyu aynı terane

karşıtların teskini muallak    coğrafyada tökezleyiş  mutlak.

Cana cama aynaya yansıyan

kayıtlı ideolojisizlik 

tek ideoloji ilkesizlik.

Moda niyet salt din dinamizmi.  

Kasıtlı kargaşa kesif yangın

her çalkantı serseri mayın 

tesiri belli belirsizlik.

Madem mevzuu memleket

kalemde kanlı mürekkep  

soru belli yanıt belli

Hemşerim yolculuk nereye?

Hemşerim yolculuk Güneşe...


Baba sözüdür yolcu yolunda gerek

Derdo hayata isyan bir kalemde

hem güzel hem gıcık bir dünya.

Hemşerim yolculuk nereye?

7 Ocak 2023 Cumartesi

GÖLGELERİN EFENDİSİNE TAPINMA...

 GÖLGELERİN EFENDİSİNE TAPINMA...


Taa tarihinden beri

Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesine tapınma

var varsıl tespit.

Gölgelerin efendisine tapınmak 

lanettayn siyaset efelenmesi

devrik payitaht apışması

pay ve paydacılık akışkanlığı 

legal örümcek ağı payelendirmesi.

Gölgelerin efendisiyle siyaset 

kara lanetin sonsuz azabın firesi

yaygın günahın tescilli markası...


Biteviye bilinç körlüğü vahası

bayaz efendileri ispata çağrı vakası 

budur işte tanrı gölge oyunu

iptidai iktidar kavgası...


Fii tarihinden beri

gölgeliklere sığınır faniler

geçen giden, bakan gören, öten susanlar

ili dili, ilgiyi bilgiyi kirletenler

fenalar sinsiler sipsiler 

sinseler siperlenseler de

muhakkak tarihten silinirler. 


Gölge tanrıyla legal politika kolay 

suçun babası günahın anası pat gölgelerin efendisine.

Kanlı ganimet safkan tapınanlara.

Asırlardır yağmacı yaylım ateş

yazı turasal takıntılarla kısa mesaj...


Açlığa mahkûmiyetin bedeli

çapsız çağdaşlaşma özlemi.

Gölge Tanrıyla markaj

gölgelerin efendisiyle blokaj

legal siyaset fiyaskosu...


Tek tip algı gölgecileri  

yeryüzü tanrısının emrinde

gölgelerin efendisinin peşinde.

Yüzyıllardır göz yumulan kiliseciler 

katmerli kin bulma telaşında

hükümdar bozuntusu posterler

müdavimlerini gölgeye yığma pozunda. 

Gölgelerin efendisi müptelaları

saray palas damında

yitik kuşak temsilcileri   çelik mezarlarında...


Hayat hoyrat

bazen siperlikler korumaz kumpaslar hiç işe yaramaz.

Tanrının yeryüzü gölgesi siyaseti bayatlar.

Baş temsilci heyhat

gölge tiyatrosundaki hayalet.

Telafisiz çatlak asra delalet.

Küresel ölçekte blok halinde

sef kontrol mekanizmaları skandal.

Hasret hamlet...


Korkma bu şafaklarda

bundan sonrası patlar volkan 

benden sonrası hortum tufan 

kocaman bir yalan.

Gölgelerin efendisine tapınma kurtul...


Vakti zamanı gelir

gün olur vakit darlanır

gölgelerin efendisine tapış biter 

gölgede tek Tanrılar kalır.

Gölgelerin efendisi yeryüzü halifesi

anlı şanlı imaj kurgusu 

malum mantar mantık tutmaz.

Duygusal motivasyona endeksli fanlar

faylar kayaçlar kırılır.

Abul subuk kahramanlar   yedi günahın piyonları  

batalığa saplanır.

Ve rejim sarpa sarar

kör karanlığa devrilir ucubelik.

Topu tarihin çöplüğüne ambalaj teslim...


Derdo tarife gerek yok 

binlerce yıllık tapınakçı tarih

gölgelerin efendisinden kurtulmaya hazır…

EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…

  EYLÜLDE AŞK, ADALET BARIŞ VE ÖLÜM…   Eylül ile özdeştir aşk. En eski alınyazıdır alnı kırıştıran, yürekleri kıpraştıran. Altın sarıs...